Uzak Doğu medeniyetlerinde kadın ve erkek rollerinin değişimini inceleyen bu ilgi çekici çalışmada, toplumsal cinsiyet rollerindeki evrimi keşfedeceksiniz. Kadın ve erkek arasındaki ilişkileri derinlemesine anlamak ve farklı kültürlerdeki değişen dinamikleri öğrenmek için kitabı sipariş edin.

Uzak Doğu medeniyetleri, kadın ve erkek rollerindeki değişimleriyle dikkat çeker. Medeniyetler arasında yaşanan farklılıklar, zengin bir kültürel çeşitlilik yaratır. Bu makale, Uzak Doğu medeniyetleri içinde kadın ve erkek rollerinin tarih boyunca nasıl değiştiğini anlatır.

Çin'de kadınların sosyal konumları ve rolleri, yüzyıllar boyunca büyük bir değişim yaşadı. Geleneksel Çin sosyal sistemine göre, erkekler ailelerini ve devletlerini korumakla sorumluydu. Kadınların görevi ise ev işleri ve çocuk bakımı yapmaktı. Ancak, modernleşme süreci ile birlikte kadınların eğitim seviyesi yükseldi ve bazı toplumsal alanlarda erkeklerle eşit haklara sahip oldular.

Japonya'da kadınların statüsü ve cinsiyet rolleri de değişim gösterdi. Meiji Restorasyonu ile birlikte, Japon toplumunda kadınların eğitimi, çalışması ve sosyal statüleri değişti. Ancak, geleneksel geisha kültürü gibi bazı meslekler hala kadınlara özgüdür.

Kore'de, kadınların sosyal konumları ve rolleri diğer Uzak Doğu toplumlarından biraz farklıdır. Hwarang sistemi, savaş sanatlarının öğretilmesinde kadınların da rol aldığını gösterir. Gisaeng kültürü ise, kadınların toplumda belirli bir yerinin olmasına neden olmuştur.

• Vietnam Savaşı, Vietnam toplumunda kadınların rollerinde büyük bir değişime neden oldu. Kadın askerlerin sayısı arttı ve çalışma hayatlarına daha fazla katıldılar.
• Uzak Doğu toplumlarında kadın ve erkek rolleri günümüzde değişmeye devam ediyor. Kadınların işgücüne daha fazla katılımı ve LGBT hareketi, cinsiyet rollerindeki diğer değişimlerdir.

Görüldüğü gibi, Uzak Doğu medeniyetleri içinde kadın ve erkek rollerinde büyük değişimler yaşandı. Bu değişimler, zengin kültürel mirasın bir parçasıdır ve günümüz toplumlarını da etkiler.

Çin Sosyal Sistemi

Çin'in tarihi, kadınların toplumsal konumları üzerindeki değişimlerin açık bir örneğini sunar. İlk olarak, kadınlar evin içindeki işlerle ve çocuk bakımıyla ilgiliyken, erkekler kamu hayatında aktif rol oynarlardı. Ancak, Tang Hanedanlığı döneminde kadınlar daha yüksek konumlara yükselme fırsatı buldular. Hatta, bazı kadınlar orduda bile savaşıyorlardı.

Bununla birlikte, Song Hanedanlığı döneminde kadınların toplumsal statüleri ve hakları yine azaldı. Konfüçyüsçülük felsefesi bir kez daha kadınların ev içi işleriyle sınırlı kalmasını öğütlemeye başladı. Bunun sonucunda, kadınlar evlilik yaşına kadar evde tutuluyorlardı ve evlilik sırasında aileler arasında yapılan düzenlemeler üzerinde neredeyse hiç söz hakkına sahip değillerdi.

Qing Hanedanlığı döneminde, kadınlar yeniden belirli bir sosyal statü kazandılar. Ancak, modern çağın başlamasıyla birlikte, kadınların toplumsal konumu değişmeye başladı. Mao Zedong döneminde kadınlar, erkeklerle eşit haklara sahip olma fikri benimsendi. Böylece, kadınlar iş gücüne katıldı ve okullarda eğitimleri teşvik edildi.

Şimdi, Çin'de kadınlar hala toplumsal olarak erkeklerden daha alt bir konumda bulunuyor olsa da, iş hayatında aktif rol oynuyorlar. Özellikle son yıllarda, kadın işletme sahiplerinin sayısı arttı. Bu nedenle, Çin'in toplumsal sisteminde kadınların rolü ve statüsü hakkındaki tartışmalar hala sürüyor.

Japon Toplumu

Japon toplumunda kadınların statüsü ve cinsiyet rolleri yüzyıllar boyunca önemli değişiklikler geçirmiştir. Geleneksel olarak, kadınlar ev işleri, çocuk bakımı ve erkeklere hizmet etmek için özelleştirilmiş bir rol oynuyordu. Bununla birlikte, Meiji restorasyonundan sonra Japon kadınların karşılaştığı zorluklar ve toplumda aldıkları yerlerden dolayı önemli bir değişim yaşandı.

Meiji Restorasyonu döneminde, Japon toplumu modernleşti ve Batı kültürüne daha fazla açıldı. Bu, kadınların eğitim, çalışma hayatında yer alma ve sosyal statülerinde değişiklikler yapmalarına olanak tanıdı. Japon kadınlarının artık eğitim alabilmesi ve işgücüne katılabildiği bir ortam oluştu.

Bununla birlikte, Japon kadınların toplumdaki yerleri hala sınırlıdır. Geisha kültürü gibi bazı öğeler, kadınların sadece erkeklere hizmet eden bir rol oynadığı görüşünü pekiştirdi. Ancak, günümüze kadar Japonya'da kadın hakları ve eşitliği için yapılan çalışmalar sayesinde, kadınların toplumdaki yerleri ve statüleri giderek artmaktadır.

Meiji Restorasyonu ve Kadın Hakları

Meiji Restorasyonu, 1868 yılında gerçekleşen ve Japon toplumunu modernleştirmeyi hedefleyen bir dönüm noktasıdır. Restorasyon, diğer birçok değişimle birlikte kadın haklarına da etki etmiştir.

Bu dönemde, Japon kadınlarına eğitim ve çalışma hayatında siyasi haklar sağlandı. Öğretmenler olarak çalışarak topluma hizmet etme kapasiteleri arttı ve tekstil endüstrisi gibi birçok sektörde de iş imkanları oluştu. Ancak, kadınların iş piyasasında çalışması genellikle düşük ücretli işlerde çalışmayı içeriyordu ve onların erkek meslektaşlarından daha az maaş alması kabul edilebilir bir durum olarak görülüyordu.

Bununla birlikte, Meiji Restorasyonu kadınların sosyal statülerinde de bir değişime neden oldu. Kadınların saygın bir toplumsal konumu oluştu ve kadınlar artık evlilik öncesi eğitim alıp öğretmenler olarak çalışma şansına sahip oldular. Kadınlar, yasal olarak erkeklerle eşit haklara sahip olmadıkları için hala zorluklarla karşılaştılar, ancak Meiji Restorasyonu kadınların toplumsal statülerinde önemli bir değişime yol açtı.

Tabii ki, Meiji Restorasyonu sırasında kadınların haklarına yönelik birçok tartışma yaşandı ve birçok alanda hala iyileştirmeler yapılması gerekiyor. Yine de, restorasyon dönemi Japon toplumunda kadınların eğitim, iş hayatı ve toplumsal konumları açısından birçok değişime yol açtı.

Geisha Kültürü

Japon kültüründe, geishalar yıllardır kadınlara özgü bir meslek olarak görülmüştür. Geishaların işleri, dans, müzik ve sohbet etmeleri gibi çeşitli sanatsal faaliyetleri içerir. Bu meslek, özellikle 17. ve 18. yüzyıllarda popüler hale gelmiştir ve Japonya toplumundaki kadınların statüsünde önemli bir değişikliğe neden olmuştur.

Geisha kültürü, birçok kadının müzik, dans ve sohbet gibi konulara yetenek kazanmasını sağlamış, ancak en üst düzey geishaların yüksek eğitim seviyeleri ve yüksek sosyal statüleri nedeniyle, meslek, sadece zengin ailelerin kızları için açıktı. Bu, birçok kadının toplumda yüksek bir statü kazanamayacağı anlamına geliyordu, ancak aynı zamanda kadınların sanatsal becerilerinin de takdir edilmesine yol açtı.

Geisha kültürü, Japonya'da kadınların statüsünde önemli bir değişikliğe de neden oldu. Önceden, bir kadının eğitim alması ve toplumsal hayatta yer alması, birçok insan tarafından hoş karşılanmayan bir davranıştı. Ancak geishalar, toplumda saygı görüyor ve birçok erkek onlarla birlikte vakit geçirmek istiyordu. Bu, diğer kadınların da daha özgürce toplumda yer alabilmesine ve daha fazla saygı görüp, kendi hayatlarını planlayabilmesine yol açtı.

Geleneksel Kore Toplumu

Kore toplumunun en büyük farkı, diğer Uzak Doğu toplumlarına kıyasla daha katı cinsiyet rolleri ve sosyal düzeni olmasıdır. Kadınlar, erkeklerin yönetimindeki ailelerde ikincil bir konumda yer alırken, erkekler aile bütçelerini idare ederler. Bununla birlikte, Kore geleneksel toplumunda kadınlar da evliliklerin yönetiminde oldukça önemli bir rol oynuyorlardı.

İlginç bir ayrıntı olarak, Kore'de kendilerine özgü bir yazı sistemleri vardır ve bu yazı sistemi genellikle İngilizce veya diğer batı dillerine kıyasla kadınlar tarafından daha kolay öğrenilir. Bununla birlikte, kadınların eğitimi genellikle yetersizdi ve onlar da evde çalışmaya, çocuk bakımı yapmaya veya tarlalarda çalışmaya zorlanmışlardır.

Kore'de kadınların sosyal konumlarının erkeklerden daha düşük olduğuna dair birçok kanıt vardır. Bunlardan biri, kadınların savaş ve askeri hizmet verme zorunluluğunun olmamasıdır. Bununla birlikte, Kore'deki geleneksel sanat ve kültürel faaliyetlere kadınların aktif katılımı vardır. Geleneksel Kore dansları ve müziği, özellikle kadınlar tarafından icra edilir.

Sonuç olarak, Kore geleneksel toplumunda kadınların cinsiyet rolleri ve sosyal konumları, diğer Uzak Doğu toplumlarından farklılık gösteriyor. Bu farklılık, kadınların daha düşük bir sosyal statüye sahip olmasını beraberinde getirse de, Kore kültürünün tamamı, cinsiyet ayrımcılığı yerine kadınların önde gelen rol modelleri olmasını sağlayabilecek pek çok pozitif öğeye sahiptir.

Hwarang Sistemi

Kore tarihi boyunca, Hwarang sistemi savaş sanatlarına olan ilgiyi canlandırdı ve bu ilgi, kadınların bu alandaki rolünü değiştirdi. Hwarang, genç erkekleri eğitmek ve onları askeri becerilerle donatmak için tasarlanmış bir sistemdir. Ancak Hwarang sistemi, sadece erkeklerle sınırlı kalmamıştır; aynı zamanda kadınlar da sisteme dahil edilmiştir.

Kadınlar, Hwarang sistemi altında savaş sanatları, okçuluk, binicilik ve diğer becerileri öğrendiler. Bu kadın savaşçılar, savaşta erkeklerle birlikte yer aldılar ve erkeklerle aynı düzeyde becerilere sahiptiler. Hatta bazı kadınlar, erkeklerle eşit bir şekilde savaşa katıldılar ve savaşta önemli roller oynadılar.

Hwarang sistemi, Kore toplumundaki kadınların sosyal konumunu da etkiledi. Sistemin başarısı, kadınların toplumda daha fazla saygınlık kazanmasına ve erkeklerle eşit haklara sahip olmalarına yol açtı. Bugün, Kore'de kadınlar iş dünyasında ve siyasi arenada önemli roller üstlenirken, hukuk, eğitim ve diğer alanlarda da daha fazla yer alıyorlar.

Özetle, Kore'de Hwarang sistemi, kadınların savaş sanatlarına olan ilgisini ve yeteneklerini ortaya çıkardı ve kadınların toplumsal konumunu olumlu yönde etkiledi. Bu sistem, bugün hala Kore toplumu üzerinde etkili ve kadınların toplumsal statülerindeki değişimler üzerindeki rolünü devam ettiriyor.

Gisaeng Kültürü

Kore'nin geleneksel gisaeng kültürü, kadınların toplumdaki rollerinin nasıl daha geniş bir şekilde tanımlanmasına yol açtı. Gisaengler, müzik, dans, şiir ve diğer sanatsal faaliyetlerle ilgileniyorlardı. Ancak, geleneksel olarak, gisaenglerin ekonomik olarak onların bakımından sorumlu olan erkeklerle cinsel ilişkileri de vardı.

Bununla birlikte, modern zamanlarda, gisaeng kültürü cinsel istismarla ilişkilendirildiği için eleştirilere maruz kalmıştır. Özellikle, çoğu gisaeng'in konfor konaklarında hizmet verdiği ve bu ortamların kötü niyetli erkekler için önemli bir sosyal etkileşim alanı olduğu için, bu eleştiriler daha anlamlı hale geldi.

Gisaenglerin Rolü	Değişimi
Kültürel eğitim vermek	Cinsel içerik değişti
Toplantı ve etkinliklere ev sahipliği yapmak	Gisaeng kültürü eleştirilere maruz kaldı
Üst sınıf erkeklerle sosyal etkileşimde bulunmak	Kadınların sosyal statüsü değişti

Gisaeng kültürü hakkındaki tartışmalar devam etse de, kadınların toplumda daha önemli roller üstlenmesine yardımcı olan geleneksel bir uygulamadır. Bu uygulama, kadınların eğitim ve kültürel katılım yoluyla öne çıkmasına ve sosyal statüsünde artışa neden oldu. Ancak, kültürün daha kötü niyetli yönleri de tartışmaya açık kalmaya devam etmektedir.

Vietnam Savaşı ve Toplumsal Değişim

Vietnam Savaşı, Vietnam toplumunda cinsiyet rollerinde önemli bir değişime neden oldu. Savaşın başlamasıyla birlikte, erkeklerin büyük bir kısmının askere alınması sebebiyle, kadınlar hem geleneksel rolleri hem de toplumda erkeklerin yerini almak zorunda kaldılar. Bu dönemde kadınlar, erkeklerin yapması gereken mesleklerde de çalışarak, savaşın ekonomik yükünü hafifletmeye ve ailelerine destek olmaya çalıştılar.

Bununla birlikte, Vietnam Savaşı'nda kadınların yer alması, onların toplumda daha görünür ve özgüvenli hale gelmesine de yol açtı. Savaş sırasında, birçok kadın, savaş bölgelerinde sağlık hizmetleri, lojistik destek ve diğer yardımcı işlerde yer aldı. Bu, kadınların erkeklerle aynı seviyede görev aldığını ve onların da savaşın bir parçası olduğunu gösteren bir işaretti.

Savaştan sonra, Vietnam toplumu hızlı bir şekilde modernleşme ve değişme sürecine girdi. Savaşın yarattığı toplumsal değişim özellikle kırsal alanlarda daha yavaş gerçekleşti. Ancak, Doi Moi reformlarıyla birlikte kadınlar toplumda daha fazla yer bulmaya başladı. Doi Moi reformları, kadınların iş gücüne daha fazla katılımını sağlayarak, ekonomik ve sosyal statülerini yükseltmelerine yardımcı oldu. Bu durum, kadınların toplumsal açıdan daha özgür olmalarını ve kendi hayatları hakkında daha fazla karar almalarını sağladı.

Bununla birlikte, Vietnam Savaşı'nda kadınların sadece ekonomik anlamda değil, savaşın askeri anlamda da bir rolü oldu. Yaklaşık 11.000 kadın, Vietcong ve Kuzey Vietnam askerleri arasında savaştı. Kadın askerler, genellikle hem yeraltı tünellerinde hem de açık alanda saldırılara katıldılar. Bu sayede, savaşta kadınların da etkili bir şekilde görev alabileceği kanıtlandı. Vietnam Savaşı, kadınların sadece geleneksel rollerinin dışında, toplumun her alanında yer alabileceğini ve başarılı olabileceğini gösterdi.

Kadın Askerlerin Rolü

Vietnam Savaşı, tarihe kadınların aktif bir şekilde savaşta yer aldığı savaşlardan biri olarak geçti. Sadece erkeklerin yaptığı bir iş olarak görülen savaşa kadınların katılması, toplumsal olarak büyük bir dönüşümün sinyallerini verdi. Savaş sırasındaki ciddi kayıplar nedeniyle, savaşta görev yapacak her tür insana ihtiyaç duyuluyordu. Bu, kadınları da askere alma fikrini doğurdu.

1970'li yılların başlarında, Amerikan ordusunda 7.5 milyondan fazla askeri personel bulunuyordu. Yaklaşık 11.000 kadın asker, Vietnam Savaşı'nda görev aldı. Bu kadınlar, çeşitli görevlerde yer aldılar, örneğin; helikopter pilotu, hemşire, askeri polis, istihbarat analisti gibi.

Kadın askerlerin sayısı sınırlı olmasına rağmen, bu kadınların görev aldığı dönemde toplumda kadınların rolüne ve yeteneklerine bakış açısı değişti. Kadınların bu kadar büyük bir çaba harcadığı kabul edilirken, kadınların toplumu sadece ev işleriyle ve çocuk bakımıyla sınırlı olmaktan çıktığı düşünülmeye başlandı.

Kadınların savaşta yer alması, halkın kadınlara bakış açısında daha pozitif bir yaklaşım yaratmıştır. Her ne kadar savaşın acısı unutulmaz olsa da, kadınların yer aldığı bu tarihi savaş, kadınların savaşta erkekler kadar güçlü olduğunu ve her türlü işi yapabileceklerini göstermiştir.

Bu nedenle, kadın askerler, toplumdaki kadınların rolünü ve toplum tarafından algılanışlarını değiştiren bir dönüm noktası oldu. Artık kadınların sadece evde oturan ve ev işleriyle ilgilenen biri olarak değil, toplumun her alanında yer alabilecekleri bir dönem başlamıştır.

Doi Moi Reformları

Doi Moi reformları, Vietnam'da 1986 yılında başlayarak ekonomik düzenleme, sanayileşme, liberalleşme, privatizasyon ve uluslararasılaşma gibi bir dizi önlemin alınmasıyla gerçekleştirilmiştir. Bu reformlar, kadınların işgücüne daha fazla katılımını sağlamış ve sosyal statülerini değiştirmiştir.

Reformlar, üretim, hizmet ve kamu sektörlerinde yaşanan değişimler nedeniyle kadınların işgücüne dahil olma fırsatlarını artırmıştır. Ayrıca, hükümetin açıkça kadın girişimcilerin desteklenmesini teşvik etmesi, kadınların kendi işletmelerini kurmalarına ve daha yüksek gelir elde etmelerine yardımcı olmuştur.

Reformlar, kadınların okul eğitimi ve eğitimli işgücü olarak büyüyen ihtiyaçlarının farkındalığına da odaklandı. Kadınların işgücüne katılımının artması, toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamak için daha fazla fırsat sunmuştur.

Buna ek olarak, aile yapısındaki değişimler de, kadınların işgücüne katılımını etkileyen önemli bir faktördür. Ailelerin çocuklarına erkek ya da kız olmasına bakmaksızın, eşit biçimde onları eğitmeye çaba göstermesi, kadınların işgücüne katılımı ve sosyal statülerinin artmasına yol açmıştır.

Doi Moi reformları, Vietnam'daki kadınların işgücüne katılımı ve sosyal statülerindeki değişimlerin birçok farklı faktör sonucunda meydana geldiğini gösterir. Bu reformlar, kadınların daha eşit bir toplumda işgücüne katılmalarına yardımcı oldu ve sosyal statülerindeki değişim, cinsiyet eşitliği açısından olumlu bir gelişme oldu.

Uzak Doğu'da Cinsiyet Rollerindeki Günümüzdeki Değişimler

Uzak Doğu toplumlarında kadın ve erkek rolleri, bugünün dünyasında hala değişim gösteriyor. Geleneksel toplumların cinsiyet rollerine dair beklentileri, modern çağın getirdiği değişikliklerle giderek azalıyor.

Japonya'da, kadınlar artık birçok farklı alanda erkeklerle eşit şartlar altında çalışma fırsatına sahip oluyorlar. Kore'de ise, geleneksel aile rolleri evden çalışma fırsatlarına daha fazla yerini bırakıyor.

Vietnam'da ise, kadınlar iş yaşamında daha fazla yer almaya başladı ve ekonomideki rolleri önem kazandı. Bunu destekleyen politikalar da giderek artıyor. Ancak, Uzak Doğu'da kadınlar hala erkek egemen toplumların etkisinde kalabiliyor ve aile içinde daha geleneksel rollerine devam edebiliyorlar.

Bununla birlikte, LGBT hareketi de Uzak Doğu'da önem kazandı. Cinsiyet ve cinsel yönelim rollerindeki değişimler, toplumsal rollerdeki dönüşümleri tetikleyen önemli faktörlerden biridir. Geleneksel cinsiyet rollerine meydan okuyan bu hareket, farkındalık yaratmaya ve değişim sağlamaya devam ediyor.

Genel olarak, Uzak Doğu toplumlarında kadın ve erkek rolleri hala birçok konuda belirleyici olmaya devam ediyor. Ancak, değişim rüzgarları esiyor ve geleneksel toplumların cinsiyet rollerine dair beklenti ve normları, modern çağın getirdiği değişimlerle adım adım yenileniyor.

Çalışma Hayatında Kadınların Yükselişi

Uzak Doğu toplumlarındaki kadınlar, geleneksel olarak erkeklerin hakim olduğu bir toplumsal yapıda yer almışlardır. Ancak son yıllarda, çalışma hayatında kadınların rolü ve katılımı giderek artmıştır. Çin, Japonya ve Kore gibi ülkelerde, kadınların iş gücüne olan ilgisi artmış, bu durum da cinsiyet rollerinde büyük bir değişime neden olmuştur.

Bu değişim, toplumsal cinsiyet normlarında bir dönüşümün işareti olarak kabul edilmektedir. Kadınların iş hayatına katılımı, kadınların bağımsızlığına ve ekonomik özgürlüklerine katkıda bulunmakta ve toplumsal cinsiyet eşitliği için önemli bir adımdır. Ayrıca, kadınların iş hayatında yer alması, kadınların liderlik ve yönetim pozisyonlarına yükselmesine de olanak sağlamaktadır.

Çalışma hayatındaki kadınların yükselişi, Uzak Doğu'da cinsiyet rollerinin ne yönde değiştiğine dair önemli bir gösterge olarak kabul edilebilir. Kadınlar, sadece ev işlerinde veya çocuk bakımında yer alan bireyler olmaktan çıkarak, aktif iş hayatının bir parçası haline gelmişlerdir. Bu durum, kadınların sosyal statüleri üzerinde etkili olmuştur ve toplumda daha saygın bir konuma gelmelerine yardımcı olmuştur.

Tabii ki, bu değişimler hala yavaş ilerlemekte ve kadınların iş hayatında karşılaştığı zorluklar hala devam etmektedir. Kadınların çalışma saatleri, ücretleri ve kariyer olanakları gibi konularda hala erkeklerin gerisinde kalmaları, toplumda cinsiyet eşitliği sorununu ortaya çıkarmaktadır.

Ancak, Uzak Doğu'daki kadınların iş hayatına katılımı, toplumsal cinsiyet rollerindeki değişimin devam edeceğine dair bir umut ışığıdır. Kadınların iş hayatındaki varlığı, toplumsal cinsiyet eşitliği için atılmış önemli bir adımdır ve ilerleyen yıllarda daha fazla kadının işgücüne katılması ve liderlik pozisyonlarına yükselmesi beklenmektedir.

LGBT Hareketi

Uzak Doğu'da son yıllarda LGBT hakları ve eşitliği konusunda önemli adımlar atılmaktadır. Özellikle Çin ve Japonya gibi ülkelerde toplumsal değişim hareketleri, cinsiyet ve cinsel yönelim rollerine farklı bir bakış açısı getirmiştir. Bu hareketler, toplumda var olan ayrımcılığı ve homofobiyi yıkarak, LGBT bireylerin haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Bu hareketlerin bir diğer mesajı ise, toplumsal cinsiyet rollerinin sadece iki kutuplu olmadığıdır. Bu noktada, interseks ve non-binary bireylerin varlığına saygı duyulması gerektiği savunulmaktadır. Bunun yanı sıra, LGBT bireylerin sosyal hayatta ayrımcılıkla karşılaşmamaları ve eşit haklara sahip olmaları için mücadele edilmektedir.

Uzak Doğu'daki LGBT hareketlerinin değişim süreci, yavaş ama emin adımlarla devam etmektedir. Özellikle Japonya'da, 2015 yılında Tokyo'da gerçekleştirilen Gay Pride Festivali'nde 12 bin kişi katılım göstermiştir. Ayrıca, gittikçe artan bir şekilde LGBT bireylerin iş hayatında yer almalarına da fırsat yaratılmaya başlanmıştır. Çin'de de, son yıllarda LGBT haklarına saygı konusunda farkındalık artmaktadır.

Uzak Doğu toplumları, LGBT hareketleri ile birlikte cinsiyet ve cinsel yönelim rollerindeki değişime adım adım ayak uydurmaktadır. Bu hareketler, toplumsal ayrımcılık ve homofobi gibi kabul edilemez tutumların son bulması gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca, her insanın eşit haklara sahip olduğunun altını çizerek, toplumsal cinsiyet rollerindeki hatalı algıların düzeltilebileceğini söylemektedir.