Avrupa'nın Savaş Sonrası Siyasi Çalkantıları, 20. yüzyılın en çalkantılı dönemlerinden biridir. Avrupa'nın sosyal, siyasi ve ekonomik yapısında meydana gelen değişimler, savaştan sonra yeniden inşa sürecinde kendini göstermiştir. Bu kitap, okuyuculara bu dönemde yaşanan siyasi gelişmeleri ayrıntılı bir şekilde sunmaktadır. Avrupa'nın geleceği için önemli bir dönüm noktası olan savaş sonrası siyasi çalkantıları, okuyucuları tarihin derinliklerine yolculuğa çıkaracak. Kitabın sayfalarında, Avrupa'nın siyasal tarihine ilişkin pek çok bilgiyi bulacaksınız.

Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Avrupa, yıkıcı bir dönemden geçti. Savaş sonrası tarih, Avrupa'da siyasi çalkantılar ve büyük değişimlerle doludur. Bu makalede, savaşın ardından Avrupa'da meydana gelen siyasi değişimleri detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.

Savaşın bir sonucu olarak, Avrupa toplumları büyük ölçüde zarar gördü. Milyonlarca insan öldü, mal kayıpları büyük ölçeklerde yaşandı ve ekonomiler yıkıldı. Bu ortam, liderlerin yeni bir düzen yaratma ihtiyacını ortaya çıkardı.

Avrupa'nın savaş sonrası döneminde, ülkelerin toprak sınırları yeniden şekillendi ve birçok ülke siyasi açıdan bölündü. Buna ek olarak, siyasi liderler çeşitli ideolojileri benimsediler ve bu da toplumları bölmenin en önemli faktörlerinden biri haline geldi.

İtalya'da Faşist Yükselişi

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından İtalya'da siyasi çalkantılar yaşanmaya başladı. Ülkede ekonomik zorluklar, sosyal huzursuzluklar ve siyasi belirsizlikler yaşanıyordu. Bu koşullar, Benito Mussolini gibi faşist liderlerin yükselişine sebep oldu.

Mussolini, savaş sonrası İtalyan toplumunda giderek artan bir şekilde faşizmi benimsedi. Kendisini 'düşünce lideri' olarak tanımlayan Mussolini, halkın büyük çoğunluğunun desteğini kazandı. 1922'de yapılan bir darbe sonucunda Mussolini iktidara geldi ve ülkedeki siyasi hayatı tamamen değiştirdi.

Mussolini'nin iktidara gelmesi, İtalya'da otoriter bir yönetim tarzının benimsenmesine yol açtı. Mussolini, özellikle ülkenin güneyindeki bölgelerdeki yoksulluğu gidermeye ve toprak reformu yapmaya yönelik politikalar uyguladı. Ancak, bu politikaların başarıya ulaşmadığı ve ülkenin ekonomik durumunun daha da kötüleştiği görüldü.

Sonuç olarak, İtalya'da faşist yükselişi savaş sonrası siyasi değişimlerin bir sonucu olarak yaşandı. Mussolini'nin, ülkede otoriter bir yönetim tarzı benimsemesi ve savaş sonrası dönemde yaşanan siyasi ve ekonomik krizlere yönelik politikaları, İtalyan halkının %90'ının desteğini kazanmasına sebep oldu. Ancak bu desteğin sınırları belliydi ve Mussolini'nin tutumu giderek radikal hale geldi. 1943 yılında, ülke müttefik kuvvetler tarafından işgal edildikten sonra Mussolini iktidardan uzaklaştırıldı ve sonrasında idam edildi.

Fransa'da Siyasi Kargaşa

Fransa, savaş sonrası dönemde siyasi çalkantılarla boğuştu. Ülkenin ciddi ekonomik zorlukları ve ulusal birlik eksikliği de bu kargaşayı artırdı. Ancak, Fransa'nın en önemli siyasi sorunu Algier Savaşı oldu. Bu savaş, Fransa'nın Cezayir üzerindeki kontrolünün sona ermesine neden oldu ve ülkede siyasi istikrarsızlığı artırdı.

Algier Savaşı'nın etkisi çok büyük oldu. Bu savaş, Fransa'daki milliyetçilik hareketlerinin ve ayrılıkçı grupların güçlenmesine katkıda bulundu. Fransa'nın Cezayir'deki varlığı sona erdikten sonra, ülkede hükümet değişiklikleri yaşandı ve istikrarlı bir siyasi ortam sağlamak zorlaştı.

Fransa'daki siyasi kargaşa, ülkenin ekonomik sorunlarına da yansıdı. Ülkenin cari açığı arttı ve işsizlik oranları yükseldi. Ancak, sonraki yıllarda Fransa, bu sorunları çözmek için agresif bir şekilde ekonomik reformlara girişti.

Özetle, savaş sonrası dönemde Fransa, ciddi siyasi ve ekonomik zorluklarla karşılaştı. Ancak, ülkede alınan ekonomik reformlar, istikrarı yeniden sağlamak için önemli bir adım oldu.

Almanya'nın Bölünüşü

Savaş sonunda Almanya, müttefik devletler tarafından kontrol altına alındı ve ülke ikiye bölündü. Batı güçleri, Batı Almanya'yı kontrol altına alarak, SSCB Doğu Almanya'yı kontrol altına aldı. İki Almanya arasında demir perde dediğimiz farklılıklar oluştu ve siyasi ayrımın yanı sıra ekonomik, sosyal ve kültürel farklılıklar da ortaya çıktı.

Müttefik devletler, savaşı sona erdirdikten sonra Almanya'nın yanı sıra tüm Alman topraklarını da kontrol altına aldı. Bu, Polonya, Rusya, Çekoslovakya, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin bazı topraklarını içeriyordu. Müttefikler, savaşın sonunda Almanya'nın kurulacak yeni sınırlarını belirlemek için bir araya geldiler.

Almanya'nın bölünmesi, Batı ve Doğu arasında tarihi bir ayrım yarattı ve dünyayı Soğuk Savaş dönemine sürükledi. Bölünme, dünya politikasını on yıllar boyunca etkileyecekti. Batı ve Doğu Almanya arasındaki demir perde, uzun yıllar boyunca Alman topraklarını ikiye böldü, ancak 1989'da Berlin Duvarı yıkılarak Almanya yeniden birleşti.

Doğu Almanya'nın Kuruluşu

=Sovyet kontrolündeki Doğu Almanya, II. Dünya Savaşı'nın ardından Almanya'nın bölünmesi sonucu ortaya çıktı. Ülke, Sovyetler Birliği'nin kontrolü altında kaldı ve 1949'da resmi olarak Alman Demokratik Cumhuriyeti olarak kuruldu. Doğu Almanya'nın sosyalist ekonomisi, Sovyetler Birliği ekonomisi ile sıkı bir şekilde bağlantılıydı ve üretim araçları devletin kontrolünde bulunuyordu. Ancak, Doğu Almanya'nın kuruluşundan kısa bir süre sonra, Batı Almanya'da hızlı bir ekonomik büyüme yaşanırken, Doğu Almanya'da ekonomik zorluklar ortaya çıktı.

Doğu Almanya, Sovyetler Birliği'nin desteğiyle kendi sosyalist yolunu takip etti. Ülkede, sanayi ve tarım sektörleri devlet kontrolündeydi ve işyerleri, kolektif tarım işletmeleri ve kooperatifler gibi sosyalist ortaklıkların yanı sıra, özel işletmeler de mevcuttu. Bununla birlikte, Doğu Almanya vatandaşları, Batı Almanya'daki refah seviyesiyle karşılaştırıldığında ve rejimin uygulamaları nedeniyle özgürlüklerinden mahrum bırakıldıklarından dolayı sıkıntı çektiler.

Doğu Almanya'nın kuruluşu, Almanya'nın bölünmesinin bir sonucuydu ve Soğuk Savaş döneminin Avrupa'sındaki siyasi çalkantıların bir parçasıydı. Ancak, Berlin Duvarı'nın inşasıyla birlikte, Doğu Almanya vatandaşları Batı Almanya'ya göç etmek istedi ve bu durum, 1989'daki Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Almanya'nın yeniden birleşmesine kadar devam etti.

İtalya'da Faşist Yükselişi

Ülkede siyasi çalkantıların başlaması, sosyalistlerin ve komünistlerin artan gücü, ekonomik sorunlar ve İtalya'nın I. Dünya Savaşı'nda aldığı bir bölgede yenilginin altındaki bağımsızlık arzusu, İtalyan halkının faşist lider Benito Mussolini'ye olan desteğini artırdı. 1922'de gerçekleşen bir siyasi manifestasyon sonucunda, Mussolini'nin faşist partisi hızla yükseldi ve 1922'de başbakan oldu. Faşistleri destekleyenler, İtalyan hükümetinde ve güvenlik güçlerinde sayıca artarken, Mussolini radikal olarak özgürlüklere ve muhalefete karşı hareket etti. Faşistler, muhalefet ve basına yönelik baskılarla, Roma'da iç savaş çıkmasına sebep oldu. II. Dünya Savaşı başladığında Mussolini, İtalya'yı savaşın içine soktu ve sonunda 1945'te devrildi.

Berlin Duvarı'nın İnşası

1961 yılında inşa edilen Berlin Duvarı, Avrupa'nın savaş sonrası döneminde yaşanan en büyük siyasi olaylardan biriydi. Savaşın ardından Almanya'nın ikiye bölünmesi ve Doğu Almanya'nın Sovyet kontrolü altına alınması, Batı ve Doğu Almanya arasında siyasi gerilimleri artırdı.

Berlin Duvarı'nın inşa edilmesi, Batı ve Doğu Almanya arasındaki fiziksel ayrımı net bir şekilde gösteriyordu. Duvar, Batı Almanya'dan kaçmaya çalışanlar için büyük bir engel haline geldi ve birçok insanın ölümüne neden oldu.

Berlin Duvarı'nın inşası, uluslararası toplumda da büyük bir yankı uyandırdı. Batı Almanya, duvarın yıkılması için uluslararası baskı yaparken, Doğu Almanya ise duvarın "anti-faşist koruma seti" olduğunu iddia ediyordu.

Berlin Duvarı, 28 yıl boyunca Batı ve Doğu Almanya arasında bir sembol olarak kaldı. Ancak 1989 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Doğu Avrupa'da yaşanan siyasi değişimler, Berlin Duvarı'nın yıkılmasına neden oldu ve Almanya yeniden birleşti.

Almanya'nın Birleşmesi

Almanya, savaş sonrası dönemde ikiye bölünmüştü. Doğu Almanya, Sovyetler Birliği'nin kontrolü altındayken, Batı Almanya ise Amerikan müttefikleri tarafından kontrol ediliyordu. Ancak, 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla birlikte iki Almanya yeniden birleşti.

Berlin Duvarı'nın yıkılması, Doğu ve Batı Almanya arasındaki fiziksel ayrımı ortadan kaldırdı. İki Almanya arasındaki sınırlar kalktı ve vatandaşlar birbirlerini ziyaret edebilir hale geldi. Ancak, birleşme süreci ekonomik, siyasi ve sosyal zorluklarla doluydu.

Birleşme sürecinde, doğu Almanya ekonomik açıdan batık bir durumdaydı ve batı Almanya bu durumu düzeltmek için büyük miktarlarda para yatırdı. Bunun yanı sıra, yeni bir anayasa hazırlanması, politik reformlar ve vatandaşların birleşme sürecindeki rolleri belirlendi.

Almanya'nın yeniden birleşmesi, dünya çapında birçok önemli değişikliğe işaret eden bir olaydı. Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, Doğu ve Batı Avrupa arasındaki siyasi ve ekonomik farklılıklar köprülenmeye başlandı. Almanya'nın yeniden birleşmesi, bu değişim sürecinde önemli bir yer tuttu.

Batı Almanya'da Ekonomik Büyüme

Batı Almanya, II. Dünya Savaşı'nın ardından Amerika Birleşik Devletleri ve diğer müttefikler tarafından oluşturulan Marshall Planı'ndan faydalandı. Bu yardımlar, Almanya'nın yeniden yapılandırılması ve ekonomik büyüme için gerekli olan kaynakları sağladı.

Bu yardımların kullanımı, Almanya'nın yeniden inşa edilmesiyle ilgili projeleri hızlandırdı ve ülkede sanayileşme ve yeniden yapılanma süreci başladı. Batı Almanya, hızlı bir ekonomik büyüme yaşadı ve düzenli bir şekilde ihracat yaparak ekonomisini dengede tuttu.

Yıl	GSYİH
1950	$22.80 milyar
1955	$42.29 milyar
1960	$70.46 milyar

Bu dönemde, Almanya'da yeniden yapılanma ve modernizasyon çalışmaları büyük ölçüde devam etti ve bu, Alman ekonomisindeki üretkenliği artırdı. Bu süreç, batı Almanya'da istihdamın artmasıyla sonuçlandı ve hemen hemen her kesimde yükselen bir refah seviyesi görüldü.

Batı Almanya'daki ekonomik büyüme süreci, 1950'lerin ortalarından itibaren doğrudan yatırımların artmasıyla ivme kazanmış ve 1960'larda tüketim ve inşaat harcamalarının artmasıyla birlikte devam etmiştir. Bu süreçte, Almanya'nın şehirleri modernize edilmiş ve sanayi merkezleri daha da büyümüştür. Bu, Almanya'yı dünya ekonomisinin önemli bir aktörü haline getirdi.

Fransa'da Siyasi Kargaşa

Fransa, savaş sonrası dönemde siyasi çalkantılar yaşadı. Ülke, II. Dünya Savaşı'ndan doğan ciddi ekonomik zorluklarla karşı karşıya kaldı. Ülkenin savaşta yıkılması, ekonominin harap olmasına neden oldu ve Fransız halkı, ekonomik ve sosyal büyük zorluklarla karşı karşıya kaldı.

Bununla birlikte, ulusal birlik eksikliği de Fransa'nın savaş sonrası siyasi açıdan zayıf duruma düşmesine yol açan bir diğer sorundu. Ülkedeki siyasi kargaşa, ulusal bütünlük eksikliği ve siyasi istikrarsızlıkla karakterize edildi.

Algerian Savaşı, Fransa'daki siyasi istikrarsızlığı artıran bir faktördü. Fransız hükümeti, Cezayir'deki kontrolünü kaybetmek üzereyken, sert anti-kolonialist direnişe karşı harekete geçti. Ancak bu savaş, ülkedeki siyasi kutuplaşmayı artırdı ve halkın büyük bir bölümü Fransa'nın sömürgecilik politikalarına karşı çıktı.

Fransa'daki siyasi kargaşa, savaş sonrası dönemde ülkenin yeniden yapılandırılması ve yeniden güçlendirilmesinin zor bir süreç olacağını gösterdi.

Algier Savaşı

Fransa'nın Cezayir üzerindeki kontrolü, Cezayir'in bağımsızlığı için mücadele eden ulusal kurtuluş hareketleri ve terörist eylemlerle zayıfladı. Bu, 1954'ten 1962'ye kadar süren ve düzinelerce Fransız ve Cezayirli sivilin ölümüne neden olan Algier Savaşı'na yol açtı. Savaş, Fransa'daki siyasi istikrarsızlığı arttırdı ve 1958'de Charles de Gaulle'ün iktidara gelmesine neden oldu.

Savaş sırasındaki muharebe ve işkence olayları Fransa'da halkın hoşnutsuzluğunu artırdı ve sürekli siyasi çatışmaların yaşanmasına neden oldu. Fransa'nın savaşta aldığı yenilgiden sonra, Cezayir bağımsızlığını kazandı ve Fransa, Cezayir'e kontrolünü kaybetti.

Savaşın ardından, Fransa'da siyasi çalkantılar devam etti ve Fransız soldan ve bağımsızlık yanlılarından gelen muhalefet, de Gaulle hükümetine karşı sık sık protesto gösterileri düzenledi. Algier Savaşı Fransa'daki Colonial Party'nin yıkılmasına neden oldu ve Fransa'nın eski sömürgelerinde bağımsızlık hareketleri teşvik edildi.

İngiltere'de Sosyal Değişimler

İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra, İngiltere ulusal politikalarında önemli değişikliklere öncülük etti. Eşitsizliği azaltmaya ve vatandaşlarına daha fazla refah sağlamaya yönelik bir dizi adım attı.

Bunların en önemlilerinden biri, kadınların seçme ve seçilme haklarının genişletilmesidir. Savaştan önce, sadece yaşlı ve evli kadınlar oy kullanma hakkına sahipti. Ancak 1918'de yapılan düzenlemelerle müstakil kadınlar da oy kullanabilir hale geldi. 1928'de ise tüm kadınlar seçme ve seçilme hakkına sahip oldu.

Bunun yanı sıra, İngiltere savaş sonrası dönemde Welfare State sistemi kurdular. Bu sistemin amacı, vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik sosyal politikaları içermesi ile vatandaşlarına daha fazla refah sağlamaktır. Bu sistem sayesinde vatandaşlar sağlık hizmetleri, ücretsiz eğitim vb. gibi birçok imkandan yararlanmaya başladı.

İngiltere aynı zamanda, savaşın yıkımı sonrasında yeni bir inşa sürecine girdi. Şehirler yeniden yapılandı ve dışlanmış mahallelerdeki konutlar onarıldı. Kentsel yenileme projeleriyle yerel ekonomilerin toparlanması da hedeflendi.

Ülke, eğitim politikalarında da önemli adımlar attı. Yoksul olan gençler için burslar, ikinci öğretim imkanları gibi fırsatlar sunuldu. Bu sayede gençler arasındaki eşitsizliği azaltarak daha yüksek eğitim seviyelerine ulaşmaları kolaylaştırıldı.

İngiltere'nin savaş sonrası dönemdeki sosyal değişimleri, birçok Avrupa ülkesi gibi ulusal politikalarında eşitliği ve refahı sağlamayı amaçlayan bir yaklaşımla gerçekleştirildi. Bu iyileştirmeler, ülkede yüksek refah seviyelerine ulaşılmasına yardımcı oldu.

Kadınların Seçme ve Seçilme Hakları

Savaş sonrası İngiltere'de kadınların siyasi hakları, toplumsal değişimlerin bir sonucu olarak genişletildi. Kadınlar, 1918 yılında seçme hakkını kazanmış olsa da, seçilme hakkına sahip olmuyorlardı. Ancak 1918 Seçimleri sırasında, birçok kadın aday gösterildi ve bu onların doğrudan politik arenada daha da faal olmalarına yol açtı.

1928'de kabul edilen Yasal Seçimler Kanunu'nun bir sonucu olarak, İngiltere'deki tüm kadınlar, erkeklerle aynı seçme ve seçilme haklarına sahip oldular. Bu değişiklik, özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, kadınların politik arenada daha fazla temsil edilmelerine yardımcı oldu.

Ayrıca, bu değişiklik, İngiliz politikalarında daha fazla cinsiyet eşitliği arayışına yol açtı. Kadınlar, aktif olarak siyasi partilerde ve parlamentoda yer almaya başladılar. Bu sayede, kadın temsiliyeti önemle arttı ve kadınları da kapsayan politikaların uygulanması daha da çeşitlilik kazandı.

Özetle, İngiltere'de kadınların seçme ve seçilme haklarının genişletilmesi, toplumsal değişimlerin bir sonucu olarak gerçekleşti. Bu değişiklik, kadınların siyasi alanda daha fazla yer almasına ve taleplerinin daha iyi karşılanmasına yardımcı oldu.

Welfare State'in Kuruluşu

İngiltere'nin savaş sonrası döneminde, ülke ekonomisi zorluklarla karşı karşıya kalmıştı. Bu durum, hükümetin sosyal refah politikalarında değişiklik yapmasına yol açtı. Welfare State, İngiltere hükümetinin uyguladığı bir dizi sosyal politikaları içeriyordu. Bu politikalar, vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlıyordu.

Welfare State kapsamında ücretsiz sağlık hizmetleri, eğitim, emeklilik, çocuk bakımı gibi konulara ağırlık veriliyordu. Bu politikaların uygulanması, yaşlılar, işsizler, engelliler, fakir aileler gibi dezavantajlı konumda olanların yaşam koşullarını iyileştirdi.

1960'ların sonlarına doğru, İngiltere'de gelişen ekonomik kriz nedeniyle, Welfare State politikaları tartışmalı hale geldi. Bazı kesimler, sosyal yardımların maliyetinin yüksek olduğunu düşünerek, bu politikaların değiştirilmesi gerektiğini savundular. Ancak, Welfare State'in büyük başarıları sayesinde, İngiltere hükümeti sosyal yardımların kesintiye uğratılması fikrinden vazgeçti.

Savaşın ardından İtalya'da siyasi çalkantılar başladı. Bu siyasi istikrarsızlık, faşist lider Benito Mussolini'nin yükselişine neden oldu. 1922 yılında gerçekleşen Marsch auf Rom ("Roma Yürüyüşü"), Mussolini'yi başbakanlık makamına getirdi. Faşist Parti, sonraki yıllarda, yolsuzlukların, baskının ve müdahalenin hakim olduğu otoriter bir yönetim kurdu. İtalyan halkı arasında popülerliği artan Mussolini, 1938'de Rumenlerin Transilvanya bölgesini ele geçirdiğinde büyük bir desteği topladı.

İtalya'nın Mihver Devletleri'ne katılması ve Almanya'nın yardımına gitmesi, Mussolini'nin sonunu getirdi. İtalya, 1943 yılında müttefikler tarafından istila edildi ve Mussolini iktidardan indirildi.

İtalya, savaş sonrası dönemde yeniden inşa sürecine girip, sıkıntılı bir ekonomik döneme girmişti. Ancak, 1950'lerde, ekonomik büyüme ve yeniden yapılanmadaki istikrar, İtalya'da siyasi istikrarı ve demokrasiyi destekledi. Bu nedenle, İtalya savaş sonrası dönemdeki faşist rejiminin izlerinden kurtulmayı başardı.