Atom bombasının soğuk savaş dönemi boyunca nasıl kullanıldığı ve uluslararası güvenlik politikalarını nasıl etkilediği hakkında bilgi almak ister misiniz? Bu kitap, atom bombasının tarihini ve önemini inceliyor Detaylı analizler ve ilgi çekici bilgiler içeren bu kitap, sizleri bu konuda uzman yapacak Hemen okuyun ve tarih hakkında daha derinlemesine bilgi edinin

Atom bombası, Soğuk Savaş dönemi boyunca uluslararası güvenlik politikalarını etkileyen en önemli faktörlerden biriydi. İkinci Dünya Savaşı'nda Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarının patlaması, dünya tarihinde örneği olmayan bir yıkıma neden olmuştu. Bu olayın ardından, nükleer silahların kontrol altına alınması ve uluslararası ilişkilerde önemli bir rol oynaması gerektiği düşünülmeye başlandı.

Soğuk Savaş dönemi ile birlikte, nükleer denge kavramı ortaya çıktı ve bu kavram iki süper güç olan Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği arasındaki ilişkiyi değiştirdi. Nükleer silahların yayılmasına yönelik çabalar artarken, uluslararası anlaşmalar ve kontrol mekanizmaları geliştirildi. Ancak, nükleer silahların kullanımı ile ilgili endişeler devam etti.

• Soğuk Savaş döneminde nükleer silahların yayılması ve kontrol altına alınması konuları
• Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği arasındaki nükleer denge kavramı ve etkileri

Nükleer silahların yayılması ve kontrol altına alınması, Soğuk Savaş döneminde uluslararası ilişkilerde en önemli konulardan biriydi. Başta Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği olmak üzere birçok ülke, nükleer silahların yayılmasını engellemek ve bu silahların kontrol altında tutulmasını sağlamak için birçok anlaşmaya imza attı. Ancak, bu süreç oldukça zordu ve zaman zaman çekişmeler yaşandı.

Çekişmeler	Anlaşmalar
Nükleer yarışın denetlenmesi	Nükleer Silahların Sınırlandırılması Anlaşması
Yeni nükleer güçlerin ortaya çıkması	Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması

Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği arasındaki nükleer denge kavramı, Soğuk Savaş döneminin en önemli kavramlarından biriydi. İki süper güç arasındaki bu denge, dünya barışının korunması adına önemliydi. Nükleer denge, tarafların birbirlerini caydıracak kadar güçlü olduğu bir dengeydi.

Soğuk Savaş Döneminde Nükleer Silahların Yayılması

Soğuk Savaş dönemi boyunca nükleer silahların yayılması, uluslararası politikaları derinden etkilemiştir. İlk olarak, nükleer silah sahibi ülkeler arasındaki dengeler değişmiştir. Daha sonra, nükleer silah teknolojisinin diğer ülkelerle paylaşılması, yarışın genişlemesine yol açmıştır.

Nükleer silahlara sahip olmak, güç kazanmanın yoludur. Bu nedenle, dünya silahsızlanma hedeflerine karşı nükleer silahların yayılmasını önlemek için çaba harcamıştır. Ancak, ülkeler arasındaki dengeleri etkileyen nükleer savaş caydırıcılık sağladığı için, nükleer silahlara sahip olmak bazı ülkeler için cazip bir seçenek olmaya devam etmektedir.

Bu nedenle, nükleer silahların ulusal güvenlik stratejilerinde önemli bir rol oynamaktadır. Nükleer silahların yayılması, uluslararası ilişkiler düzlemindeki dengeleri etkileyerek küresel güvenliği de etkilemektedir. Bu durum, dünya nükleer silahların yayılmasını önlemek için aktif adımlar atmaktadır.

Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği Arasındaki Nükleer Denge

Soğuk Savaş dönemi boyunca nükleer silahların yaygınlaşması, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği arasında bir nükleer denge durumunun oluşmasına neden oldu. Bu nükleer denge kavramı, iki taraftaki güç dengesizliğini ortadan kaldırmak amacıyla oluştu. Nükleer silahların varlığı, taraflar arasında birbirlerini nükleer saldırı tehditleriyle karşılıklı olarak caydırdı.

Her iki taraf da en büyük nükleer güç olarak karşılıklı olarak diğerini tehdit etti. Bu nedenle, her iki tarafın da nükleer silahlarının sayısı sürekli artmıştır. Bu durum, nükleer silahların sayısının artması ve dünya genelinde nükleer silahlara sahip olma isteğinin artması gibi faktörlere bağlı olarak uluslararası ilişkileri etkiledi.

• ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki nükleer denge, nükleer silahların yayılmasını kontrol etmek için uluslararası düzeyde müdahil olunması gerekliliğini ortaya çıkardı.
• Nükleer denge, uluslararası anlaşmalar aracılığıyla nükleer silahların kontrolüne ilişkin düzenlemelerin yapılmasının şart olduğunu gösterdi.

ABD:	2,000.
Sovyetler Birliği:	1,500.

Nükleer denge ile birlikte, her iki tarafın nükleer siyasi stratejileri de değişti. Nükleer denge, nükleer gücün askeri, stratejik ve politik yönlerinin kontrolünü gerektirdi. Tarafların çıkarları doğrultusunda nükleer silahların yayılması veya nükleer silahların kontrol altına alınması konusunda uluslararası anlaşmalar yapıldı. Bu anlaşmalar bugüne kadar etkisini sürdürmüştür.

Nükleer Stratejiler: Ceteris Paribus...

Nükleer stratejilerin uluslararası güvenlik politikaları üzerindeki etkisi oldukça büyüktür. Bu stratejilerin temel amacı, düşmanın nükleer silahlarını etkisiz hale getirerek kendini korumak ve üstünlük sağlamaktır. Ancak bu amaç doğrultusunda yapılan stratejilerin sonuçları oldukça ciddi olabilir.

Nükleer stratejilerin etkisinin en önemli sonuçlarından biri kısmi tersengin denge kavramıdır. Bu kavram, tarafların birbirinin nükleer silahlarını yok etmeye çalıştığı bir durumda, bir tarafın diğer tarafa göre daha az nükleer silaha sahip olması ve böylece stratejik bir avantaj sağlamasıdır. Ancak bu durum, her iki tarafın da nükleer silahlarının sayısını artırmalarına yol açarak, nükleer yarışı kışkırtıcı bir etkide bulunmuştur.

Nükleer stratejilerin diğer bir sonucu ise nükleer muhafızlık kavramıdır. Bu kavram, bir ülkenin sahip olduğu nükleer silahları diğer ülkelere karşı kullanabileceği tehdidini içermektedir. Bu tehdit, genellikle diğer ülkelerin nükleer silah sayısını arttırarak kendilerini koruma yoluna gitmelerine neden olur ve bu da nükleer yarışın tırmanarak devam etmesine sebep olur.

Sonuç olarak, nükleer stratejilerin etkisi oldukça büyük ve olumsuz yönde olabileceği gibi, doğru bir şekilde uygulandığında uluslararası barış ve güvenlik için bir fırsat da olabilir. Bu nedenle, stratejilerin uygulanmasında son derece dikkatli ve özenli olunması gerektiği unutulmamalıdır.

Kısmi Tersengin Denge ve Nükleer Muhafızlık

Kısmi tersengin denge, Soğuk Savaş döneminde güç dengesi kavramıyla bağlantılı olarak ortaya çıkmış bir nükleer stratejidir. Bu strateji, nükleer gücü olan iki rakip ülkenin birbirlerine karşı, diğerinin saldırısını engellemeyi hedefler.

Bu stratejinin temelinde, bir ülkenin kendi kendini korumak için gerekli olan nükleer silahlara sahip olması yer alır. Bu sayede diğer ülkeler de kendi nükleer silahlarını geliştirirler ve böylece iki taraf arasında bir dengenin oluşması sağlanır. Bu dengede, her iki tarafın da nükleer silahlarının kullanımından kaçınmak için birbirlerine karşı bir "korku" veya "saygı" oluşur.

Kısmi tersengin denge stratejisi, nükleer silahların kontrolsüz bir şekilde yayılmasının önlenmesi amacıyla ortaya çıkmıştır. Bu strateji, nükleer silahların dengeli bir şekilde dağıtılması ve böylece dünya barışını koruma amacını taşır. Ancak bu stratejinin uygulanması, nükleer silahların sayısının artmasına neden olmuştur.

Kısmi tersengin denge stratejisi, Soğuk Savaş dönemi boyunca birçok ülkenin ulusal güvenlik politikasında yer almıştır. Bununla birlikte, son yıllarda nükleer silahların yayılması ve kullanımının engellenmesine yönelik uluslararası anlaşmaların yapılmasıyla bu stratejinin etkisi azalmıştır.

Genel olarak, nükleer gücün korunması ve yayılmasını önlemek için ortaya çıkan Kısmi tersengin denge stratejisi, uluslararası güvenlik politikalarında önemli bir yer tutmuştur. Ancak, nükleer silahların sayısının artması ve kullanımı konusundaki endişeler, bu stratejinin etkisini azaltmış ve nükleer silahsızlanma sürecinde farklı görüşlerin de ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Çekişme: Nükleer Yarışın Denetlenmesi

Soğuk Savaş döneminin belki de en önemli konularından biri olan nükleer silahların denetlenmesi, nükleer yarışın kontrol altına alınması için birçok uluslararası anlaşmaya imza atıldı. Ancak, bu anlaşmaların çoğu, taraflar arasındaki çekişmelerden dolayı uygulanamadı ve nükleer yarış devam etti.

1968 yılında imzalanan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT), ülkelerin nükleer silah sahibi olmalarını engellemeyi amaçlayan bir anlaşmadır. Bu anlaşma kapsamında, nükleer silah sahibi olan ülkeler, silahlarının sayısını azaltmayı ve kontrol edilmesini kabul etmek zorundaydı. Ancak, bu anlaşmanın uygulanmasında sorunlar yaşandı ve nükleer yarış devam etti.

Sonrasında imzalanan diğer anlaşmalar da aynı şekilde uygulanmadı ve nükleer yarışa son vermek için uzun süreli mücadeleler sürdü. Bu süreçte, ülkeler arasındaki çekişmelerin ve güven sorunlarının çözülememesi, nükleer silahların yayılmasını engellemeye yönelik çabalara da engel oldu.

Özetle, uluslararası anlaşmalar nükleer silahların denetlenmesine ilişkin atılan önemli adımlardan biridir. Ancak, anlaşmaların uygulanması ve çekişmeli ortamda hayata geçirilmesi zorlu bir süreçtir. Nükleer yarışın kontrol altına alınması için uluslararası güvenin artırılması ve taraflar arasındaki diyaloğun güçlendirilmesi önemlidir.

Soğuk Savaş Sonrasındaki Değişimler

Soğuk Savaş dönemi sona erdiğinde, nükleer silahların uluslararası güvenlik politikaları üzerindeki etkisi değişti. Özellikle, Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve Doğu Bloku ülkelerinin demokratikleşmesi gibi önemli politik olaylar meydana geldi.

Soğuk Savaş sonrasında, nükleer silahların yayılmasını kontrol altında tutmak için uluslararası anlaşmaların neredeyse tamamı imzalandı. Özellikle, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT), nükleer silahlarını terk etmeyi taahhüt etmeyen ülkelerin sayısını azalttı.

Buna ek olarak, ABD ve Rusya gibi büyük güçler arasındaki nükleer silah sayısında da azalma oldu. Bu azalma, nükleer savaş riskini azalttı ve nükleer silahların iyice kontrol edilmesi sağlandı. Bununla birlikte, diğer ülkelerin sahip olduğu nükleer silah sayısı artmaya devam ediyor.

Nükleer silahların güvenlik politikaları üzerindeki etkisi, Soğuk Savaş sonrasında azalmaya devam ediyor. Günümüzde, nükleer silahların kullanımı sadece en son çare olarak görülüyor ve birçok ülke nükleer silahların tamamen yokedilmesi için adımlar atıyor.

Bugün, uluslararası toplum nükleer silahların yayılmasına karşı daha duyarlı hale geldi ve dünya barışı için nükleer silahsızlaşmayı destekliyor. Ancak, nükleer silahların sayısındaki azalmaya rağmen hala birçok ülke nükleer silah sahibi oldukları için dünya barışı tehdit altında kalıyor.

Bu nedenle, uluslararası toplumun nükleer silahsızlaşma konusunda daha fazla adım atmaya devam etmesi ve nükleer silahların tamamen yokedilmesi için çalışması gerekiyor. Bu, dünya barışını sağlamak için atılacak en önemli adımlardan biridir.

Nükleer Silahların Uluslararası Güvenlik Politikalarına Etkisi

Nükleer silahlar, Soğuk Savaş döneminde başlayan ve günümüze kadar devam eden bir güvenlik tehdidi olarak kalmaya devam etmektedir. Uluslararası güvenlik politikaları da nükleer silahların varlığına ve yayılmasına bağlı olarak şekillenmektedir.

Nükleer silahlar, güçlü bir ulusal savunma aracı olarak görülürken, aynı zamanda dünya genelinde güvenlik tehdidi olarak da algılanmaktadır. Bu silahların aniden kullanılmaları, dünya genelinde yıkıcı sonuçlara neden olabilir. Bu nedenle, uluslararası toplum nükleer silahların yayılmasını önlemek için birçok tedbir almıştır.

Nükleer silahların uluslararası güvenlik politikaları üzerindeki etkisi büyüktür. Bu konuda uluslararası anlaşmaların önemi büyüktür. Nükleer silahların kontrolüne dair çıkan anlaşmalar, bu silahların yayılmasını engellemiş ya da engelleyebilmiştir. Nükleer silahların yayılmasından kaynaklanabilecek riskler, uluslararası toplumda tedirginliğe yol açmaktadır.

Nükleer silahların etkileri, sadece güvenlik politikaları açısından değil, aynı zamanda ekonomi, çevre, sağlık vb. alanlarda da görülmektedir. Nükleer saldırılar sonucunda meydana gelebilecek çevresel, sosyal ve ekonomik kayıplar oldukça büyük olabilir. Bu nedenle, nükleer silahların yayılmasını önlemek ve yok etmek, uluslararası toplum açısından oldukça önemlidir.

Sonuç olarak, nükleer silahların uluslararası güvenlik politikaları üzerindeki etkisi büyüktür. Uluslararası anlaşmaların ve tedbirlerin alınması, bu etkinin azaltılmasına yardımcı olmaktadır. Ancak, nükleer silahların tamamen yok edilmesine yönelik çabalar da devam etmektedir.

Nükleer Silahların Proliferasyonunun Evrimi

Nükleer silahların yayılması, uluslararası güvenlik politikalarının temel sorunlarından biridir ve bu sorun yüzyıllar boyunca devam etmiştir. 1945 yılında atom bombası kullanılmasından sonra, bu silahın sahibi olan ABD ve Sovyetler Birliği'nin nükleer silah geliştirme yarışı diğer ülkeleri de harekete geçirdi. İlk olarak, İngiltere ve Fransa nükleer silah sahibi olmak için çalışmalar yaptılar. Daha sonra Çin, Hindistan, Pakistan, İsrail ve Kuzey Kore gibi ülkeler de nükleer silah geliştirme çalışmalarını başlattılar.

Nükleer silahların yayılması, uluslararası ilişkilerde büyük bir değişikliğe sebep oldu. Nükleer silahların elde edilmesi, güvenlik politikalarının değişmesine neden oldu. Konvansiyonel silahlardan daha güçlü ve etkili olan nükleer silahların geliştirilmesi, ülkelerin ve aktörlerin kendi güvenlik politikalarını yeniden gözden geçirmelerine neden oldu. Bu silahların geliştirilmesi, diğer ülkelerin de nükleer silaha sahip olma ihtimalini artırdı.

Nükleer silahların yayılması, ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişimi üzerinde de önemli bir etkiye sahipti. Nükleer silah geliştirme çalışmaları, diğer alanlara yapılan yatırımları azalttı. Bu nedenle, nükleer silah geliştirme çalışmalarının ekonomik açıdan olumsuz etkileri oldu. Bunun yanı sıra, nükleer silahların akıbeti ülkelerin sosyal hayatını da olumsuz etkilemiştir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin nükleer silah geliştirme çalışmalarına harcadıkları maddi kaynaklar, diğer alanlardaki yatırımları kısıtladı.

Sonuç olarak, nükleer silah yayılması, uluslararası güvenlik politikalarının temel sorunlarından biridir. Nükleer silahların geliştirilmesi, ülkelerin güvenlik politikalarını değiştirmesine ve ekonomik ve sosyal gelişmelerini olumsuz yönde etkilemesine neden oldu. Bugün, nükleer silahların tamamen ortadan kaldırılması hala uluslararası güvenlik politikalarının en önemli konularından biridir.

Uluslararası Anlaşmalar: Nükleer Silahların Kontrolü

Nükleer silahların etkilerinin aza indirilmesi, uluslararası anlaşmalar yoluyla gerçekleşir. Bu anlaşmalar, nükleer silahların üretimi ve kontrolü konusunda ortak bir anlayışın ve yöntemin oluşturulmasına yardımcı olur. Nükleer silahların yayılmasını önlemek ve nükleer silahların kontrolü konusunda anlaşmaya varmak, uluslararası ilişkilerin temel konularındandır.

Bugün, çeşitli uluslararası anlaşmalar nükleer silahların kontrolünü sağlamak için yürürlüktedir. Bunların en önemlilerinden bazıları, "Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması" (NPT), "Nükleer Test Yasağı Antlaşması" (CTBT) ve "Nükleer Silahların Azaltılması ve Kontrolü Anlaşması" (START) gibi antlaşmalardır.

NPT, kitlesel imha silahlarının yayılmasını önlemeyi amaçlayan bir anlaşmadır. 1968 yılında imzalanan anlaşma, nükleer silahların yayılmasını önlemek için ülkeleri kontrol etmeyi hedefler. CTBT ise, nükleer silah patlamalarını tespit etmek ve önlemek için tüm dünyada yasağı öngören bir anlaşmadır.

Bununla birlikte, START, nükleer silahların azaltılması ve kontrolü konusundaki en önemli antlaşmalardan biridir. START I, ABD ve Sovyetler Birliği arasında imzalanan ilk anlaşmadır ve her iki ülkenin nükleer silah sayısını azaltmıştır. START II, ABD ve Rusya arasında imzalanan bir anlaşmadır ve her iki ülkenin nükleer silah sayısını daha da azaltmıştır.

Diğer bir önemli uluslararası anlaşma ise Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması'dır. Haziran 2017'de Birleşmiş Milletler en önemli anlaşmalardan birine imza koydu. Bu anlaşma, tüm nükleer silahların tamamen iptal edilmesini amaçlıyor.

Nükleer silahların yayılmasını önleyen uluslararası anlaşmalar, nükleer silahların kontrol edilmesi ve uluslararası güvenliği sağlamak için önemli bir rol oynar. Bu anlaşmalar, ülkeler arasındaki işbirliğini sağlar ve nükleer silahların dünya üzerinde yayılmasının önüne geçer.

Nükleer Silahların Tamamen Yokedilmesine İlişkin Anlaşmalar

Nükleer silahların tamamen yokedilmesi, nükleer savaşın en korkunç senaryolarını önlenebilir kılmaktadır. Bu doğrultuda, birçok ülke uluslararası anlaşmalar imzalayarak nükleer silahların tamamen yokedilmesi yönünde adımlar atmakta.

Bunların arasında en önemlilerinden biri olan "Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması" (Treaty on the Prohibition of Nuclear Weapons-TPNW), 7 Temmuz 2017 tarihinde Birleşmiş Milletler Konferansı'nda oybirliği ile kabul edildi. Bu antlaşmanın temel amacı, nükleer silahların üretiminden, kullanımından, edinilmesinden, saklanmasından ve bunların tehdit edilmesinden tamamen yasaklanmasını sağlamaktır.

Ayrıca, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'na (Nuclear Non-Proliferation Treaty-NPT) taraf olan 190'ı aşkın ülke, nükleer silahların imha edilmesi yönünde çalışmalar yapmaktadır. Bu anlaşma altında, nükleer silah sahibi ülkeler silahsızlanma taahhütleri vermektedir. NPT, nükleer silah üretimine izin veren ilk beş ülke olan ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa'yı "nükleer kulüp" olarak tanımlamaktadır.

İmzalanan bu anlaşmalar, nükleer silahların tamamen yokedilmesine yönelik umutları arttırsa da, nükleer silah sahibi ülkelerin bu hedefe ulaşmak için tam bir anlaşmaya varmaları henüz mümkün olmamıştır. Bununla birlikte, nükleer silahların tamamen yokedilmesi yönünde atılan adımlar, dünya genelinde barış ve güvenliğe katkı sağlamaktadır.

Özetle, nükleer silahların tamamen yokedilmesi, dünya barışı ve güvenliği açısından son derece önemlidir. Bu doğrultuda atılan adımlar ve imzalanan anlaşmalar, umut vadetmekle birlikte, nükleer silahların yokedilmesi hedefine henüz tam olarak ulaşılamamıştır.

Nükleer Silahsızlanma: Oldukça Zorlu Bir Süreç

Nükleer silahsızlanma dünyadaki nükleer silahların tamamen ortadan kaldırılması anlamına gelir. Ancak, bu süreç oldukça zorlu ve uzun bir mücadeleyi gerektirir. Nükleer silahsızlanmanın hedeflenen birçok anlaşma ve girişimler olmasına rağmen, bu sürece ilişkin mücadelelerin de artması gözlemlenmektedir.

Nükleer silahsızlanmanın başarılabilmesi için uluslararası anlaşmalara ihtiyaç vardır. Ancak, bu anlaşmaların uygulanması zorlu bir süreçtir. Uluslararası topluluk, nükleer silahlardan kurtulma konusunda bir araya gelmekte, ancak birçok ülke anlaşmalara uymamaktadır. Bu durum, nükleer silahsızlanma sürecini uzatmaktadır.

Nükleer silahsızlanma mücadelesi, farklı ülkeler ve aktörler arasında devam etmektedir. Özellikle ABD, Rusya, Çin, İsrail, Hindistan ve Pakistan gibi ülkeler, nükleer silahsızlanma konusunda önemli rol oynamaktadır. Bu ülkeler, nükleer silahsızlanmanın sağlanması için birçok uluslararası anlaşmaya imza atmış olsa da, bu anlaşmaların uygulanması konusunda sorunlar yaşanmaktadır.

Nükleer silahsızlanma mücadelesi, aynı zamanda nükleer enerji konusunda da tartışmalara sebep olmaktadır. Bazı ülkeler, nükleer silahsızlanma sürecine karşın nükleer enerji kullanımından vazgeçmemektedir. Dolayısıyla, bu ülkelerde nükleer silahlarla mücadele edilirken, nükleer enerji kullanımına da düzenlemeler getirilmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak, nükleer silahsızlanma süreci oldukça uzun ve zorlu bir mücadeleyi gerektirir. Bu süreçte uluslararası anlaşmaların uygulanması önemli rol oynar. Ayrıca, nükleer enerji kullanımının da nükleer silahsızlanma sürecine bağlı olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Ancak, birçok ülkenin anlaşmalara uymayarak nükleer silahların elinde tutulmasına devam etmesi, nükleer silahsızlanma sürecini uzatmaktadır.

Yeni Aktörler: Nükleer Silahsızlanma ve İran Örneği

Nükleer silahsızlanma, dünya barışı açısından oldukça önemli bir konudur. Uluslararası anlaşmalarla birlikte silahsızlanma süreci devam ederken, yeni aktörleri de bu süreçte yer alıyor. İran, son yıllarda nükleer silahsızlanma konusunda ön plana çıkan aktörlerden biridir.

İran, nükleer silah ürettiği iddiaları nedeniyle uluslararası topluluğun dikkatini çeken ülkelerden biridir. Bu iddiaların doğru olup olmadığı konusunda farklı görüşler bulunuyor. Fakat İran, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde nükleer programını denetlenebilir hale getirmek amacıyla anlaşmalar imzalamıştır.

2015 yılında imzalanan JCPOA anlaşması, İran'ın nükleer programını sınırlandırmayı ve uluslararası denetime tabi kılmayı hedeflemiştir. Bu anlaşma, İran'ın nükleer silah geliştirme yolunda ilerlemesini engellemiştir. Fakat son zamanlarda, İran'ın anlaşmadan çekilme girişimleri, uluslararası topluluğu endişelendirmiştir.

İran örneği, nükleer silahsızlanma sürecinde yeni aktörlerin nasıl yer aldığını göstermektedir. Uluslararası anlaşmalar ve denetleme mekanizmaları, silahsızlanma sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. Fakat anlaşmaların sağlamlaştırılması ve tüm ülkelerin silahsızlanmaya katılması için daha çok çalışmaya ihtiyaç vardır.