Kalkınma ve İnsan Hakları, ülkelerin gelişiminde önemli bir role sahiptir. Bu sayfa, kalkınma ve insan hakları arasındaki ilişkiyi ve bu alanda gerçekleştirilen çalışmaları ele almaktadır. İnsan haklarına saygı, sürdürülebilir kalkınmanın temel şartıdır. Buradan konuyla ilgili güncel bilgilere erişebilirsiniz.
Kalkınma ve insan hakları arasındaki ilişki oldukça önemlidir. Nitekim, insan haklarına saygı göstermeyen kalkınma, kalıcı olmayacak ve hatta zararlı olabilecek sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, kalkınma hedeflerinin insan haklarına saygı gösteren bir şekilde planlanması ve uygulanması gerekmektedir.
Bunun yanı sıra, insan haklarına saygı gösteren kalkınma, daha adil bir dünya yaratmak için önemlidir. Sosyal adalet ilkelerine uygun olarak yapılan kalkınma, yoksullukla mücadele, eşitlik, eğitim, sağlık ve iş gücüne katılım gibi konulara odaklanarak, daha dengeli bir kalkınmanın sağlanmasına katkı sağlayabilir.
İnsan haklarına saygı göstermeyen kalkınma, özellikle kadınlar, çocuklar, engelliler ve mülteciler gibi dezavantajlı grupları daha da yoksullaştırabilir ve bu grupların temel haklarını ihlal edebilir. Bu nedenle, insan haklarına uygun bir kalkınma politikası benimsenmesi, toplumsal barışın ve sürdürülebilir kalkınmanın temel şartlarından biridir.
İnsan Haklarına Duyarlı Kalkınma
İnsan haklarına duyarlı kalkınma, sadece ekonomik kalkınmaya odaklanmayan, aynı zamanda insan haklarına, sosyal adalet ilkelerine ve çevreye de değer veren bir kalkınma modelidir. Bu model, kalkınmanın kalitesini arttırarak, sürdürülebilir kalkınmayı hedefler.
İnsan haklarına duyarlı kalkınmanın önemi, kalkınmanın sadece ekonomik yönüne değil, aynı zamanda sosyal yönüne de değer vererek, insanların yaşam kalitesini arttırmayı hedeflemesindedir. Bu model, yoksullukla mücadele, eşitsizlikle mücadele, eğitim ve sağlık gibi alanlarda daha adil ve sürdürülebilir bir kalkınmayı mümkün kılar.
Bu kalkınma modeli, insan haklarına, demokrasiye, çoğulculuğa ve uzlaşma kültürüne dayalı olduğu için, toplumdaki her kesimin eşit katılımını teşvik eder ve sürdürülebilir bir kalkınmayı sağlar. İnsan haklarına duyarlı kalkınmanın hedefleri, herkesin insan haklarına saygı duyarak, sosyal adalet ilkelerine uygun bir şekilde yaşamasını hedefler.
Bu kalkınma modelinin başarısı, ülkelerin ekonomik ve sosyal göstergelerinin yanı sıra, insan haklarına saygılı bir toplumun oluşmasına bağlıdır. İnsan haklarına duyarlı kalkınma, yoksullukla mücadele, cinsiyet eşitliği, sağlık hizmetleri ve eğitim fırsatlarının eşit şekilde dağıtılması, insanların iş gücüne katılımını arttırmak gibi konularda önemli bir rol oynar.
Cinsiyet Eşitliği ve Kalkınma
Kalkınmanın olmazsa olmazlarından birisi de cinsiyet eşitliğidir. Cinsiyet eşitliği, hem insan hakları hem de sosyal adalet ilkeleri açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesinde cinsiyet eşitliği büyük bir önem taşımaktadır.
Cinsiyet eşitliği ve kalkınma arasındaki ilişki oldukça yakındır. Özellikle kadınların iş gücüne katılımının artması, ekonomik büyüme ve kalkınma açısından oldukça önemlidir. Bu noktada, kadınların iş hayatına dahil olması için fırsat eşitliği sağlanması, çalışma koşullarının insan haklarına uygun olması ve zalim çalışma koşullarının ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Ayrıca cinsiyet eşitliği, eğitim ve sağlık politikalarına da yansımaktadır. Eğitim ve sağlık hizmetlerine cinsiyet eşitliği gözetilerek yapılacak yatırımlar, kalkınmanın sürdürülebilirliği için oldukça önemlidir. Bu sayede, toplumsal cinsiyet rolleri ve ayrımcılığı ortadan kalkacak ve bireyler arasında daha adil bir paylaşım sağlanacaktır.
- Cinsiyet eşitliği, aynı zamanda yoksullukla mücadelede de önemli bir faktördür
- Kadınların sosyal haklarına saygı duyulması, ekonomik hayatta daha fazla yer almaları gibi nedenlerle, yoksullukla mücadelede önemli bir fırsat sunmaktadır
Cinsiyet eşitliği ve kalkınmanın bir diğer önemli yönü ise çevre faktörüdür. Sürdürülebilir kalkınma hedefleri gözetilerek yapılan yatırımlar sayesinde doğal kaynakların etkin bir şekilde kullanımı sağlanabilmektedir. Bu sayede, doğal kaynaklara saygı duyulması ve gelecek nesiller için kaynakları koruma bilinci oluşturulması mümkündür.
Özetle, cinsiyet eşitliğine dayalı kalkınma politikaları, insan haklarına saygı gösterilmesini sağlayacak, sosyal adaleti sağlayacak ve sürdürülebilir kalkınmayı mümkün kılacaktır.
İş Gücüne Katılım
Kadınların iş gücüne katılımı, sosyal ve ekonomik kalkınmanın anahtarlarından biridir. Ancak, kadınlar yüksek oranda işsizlik ve düşük ücretlerle karşı karşıya kalırlar. Bu nedenle, kadınların iş gücüne katılımını artırmak için çeşitli politikalar geliştirilmiştir.
Bu politikaların etkisi, hem kadınların ekonomik bağımsızlığını sağlamak hem de ülkenin kalkınmasına katkıda bulunmaktır. Kadınların iş gücüne katılımının artması, yoksulluk oranlarının azalması ve toplumsal refahın artması anlamına gelir.
Kadınların iş gücüne katılımını artırmak için çeşitli politikalar oluşturulmuştur, örneğin; kadınların eğitimine daha fazla yatırım yapmak, kreş hizmetleri sağlamak, esnek çalışma saatleri gibi faydalar sunmak, iş yerlerinde cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadele etmek ve kadın işletme sahiplerine finansal destek sağlamak gibi.
Kadınların iş gücüne katılımının artması, ülkenin sürdürülebilir kalkınması açısından da son derece önemlidir. İşgücüne katılımı artan kadınlar, ülkenin üretken gücünde artış sağlarlar, bu da üretimin artmasına ve ülke ekonomisinin güçlenmesine katkıda bulunur. Böylece sürdürülebilir kalkınma hedefleri de gerçekleştirilmiş olur.
Tüm dünya için kadınların ekonomik katılımının arttırılması, milyonlarca insanın hayatını değiştirebilir ve dünyanın her yerindeki toplulukların, müreffeh, sürdürülebilir ve eşitlenmiş toplumlar haline gelmesini sağlayabilir.
Eğitim ve Sağlık
Eğitim ve sağlık, kalkınmanın insan merkezli olması için hayati önem taşımaktadır. Cinsiyet eşitliğine dayalı eğitim ve sağlık politikaları ise bu sürece katkı sağlamaktadır.
Cinsiyet eşitliği, eğitim ve sağlık konularında ciddi bir önem arz etmektedir. Kadınların eğitim seviyesinin artırılması ve sağlık hizmetlerinden eşit şekilde faydalanabilmesi, kalkınmanın hedeflerine ulaşmada kritik bir rol oynamaktadır.
Cinsiyet eşitliğine dayalı eğitim politikaları, kadınların eğitim seviyelerinin artmasıyla birlikte iş gücüne dahil olmalarını sağlamaktadır. Bu da ekonomik büyümeyi hızlandırmakta ve yoksullukla mücadeleye önemli bir katkı sağlamaktadır. Sağlık politikaları ise, cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesinde kritik bir rol oynamaktadır. Kadınların sağlık hizmetlerinden yararlanabilecekleri eşitlıkçı bir sistem sayesinde, cinsiyet temelli sağlık sorunlarına dair farkındalık arttırılmakta ve bu sorunlara çözüm üretebilmek için gerekli kaynaklar sağlanmaktadır.
Bu nedenle, cinsiyet eşitliğine dayalı eğitim ve sağlık politikaları, kalkınmanın hedeflerine ulaşmada çok önemli bir yere sahiptir. Bu politikaların hayata geçirilmesinde ise, hem ulusal hem de uluslararası işbirlikleri oluşturulması gerekmektedir. Bu sayede, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için gereken temel yapı taşları sağlanacaktır.
Çevre ve Kalkınma
Çevre faktörü, kalkınma hedeflerini etkileyen önemli bir faktördür. Sürdürülebilir kalkınma, çevre faktörünün gözetilerek ekonomik büyümenin gerçekleştirilmesi anlamına gelir. Bu kavram, çevrenin tahrip edilmeden, doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanımını ve gelecek nesillere de yaşanabilir bir dünya bırakılmasını hedeflemektedir.
Birçok kalkınma politikası ve projeleri, çevre faktörünü göz ardı ederek gerçekleştirilir ve bu da gelecekte büyük sorunlara neden olabilir. Çevreye duyarlı kalkınma, sadece doğal kaynakların korunmasına yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda yerel halkın yaşam kalitesini de artırabilir.
- Çevre dostu enerji kaynaklarının kullanımı, karbon salınımının azaltılması ve yüzey sularının korunması, çevre faktörünün kalkınma hedeflerine olan etkilerini azaltır.
- Kamuoyu bilgilendirilerek çevre sorunlarına duyarlılık artırılabilir.
- Doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanımı, gelecek nesillere de yaşanabilir bir çevre bırakılması anlamına gelir.
- Çevre dostu ürünlerin üretimi ve tüketimi, çevreye olan olumsuz etkilerin azaltılmasında etkili bir yöntemdir.
Sonuç olarak, çevre faktörünün göz ardı edilmesi, kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesini engelleyebilir. Sürdürülebilir kalkınma, çevre faktörünün dikkate alınarak gerçekleştiğinde hem ekonomik büyüme hem de doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanımı sağlanabilir. Çevre dostu politikaların uygulanması, gelecek nesillere de yaşanabilir bir dünya bırakmak için önemlidir.
İklim Değişikliği
İklim değişikliği günümüzde giderek artan bir sorun haline gelmiştir. Bu sorun, doğrudan ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerini etkilemektedir. İklim değişikliği, su kaynakları, tarım, enerji, ulaşım gibi çeşitli sektörlerde istikrarsızlıklara ve belirsizliklere neden olmaktadır. Bu nedenle, iklim değişikliğiyle mücadele, sürdürülebilir kalkınmanın hedeflerinden biridir.
İklim değişikliğiyle mücadele, aynı zamanda çevre dostu politikaların önemini de vurgulamaktadır. Çevre dostu politikalar, enerji kaynaklarımızın daha verimli kullanılmasını, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını ve atık yönetiminin yeniden düzenlenmesini kapsamaktadır. Bu politikalar sadece çevre için değil, aynı zamanda ekonomik fırsatlar ve sosyal refah için de önemlidir.
| Çevresel Faydaları | Ekonomik Faydaları | Sosyal Faydaları |
|---|---|---|
| Sağlıklı yaşam ve yaşam alanları | İstihdam yaratma ve sürdürülebilir ekonomik büyüme | Daha iyi eğitim ve sosyal hizmetler |
| Temiz hava, su ve gıda | Maliyetleri düşürme ve rekabet avantajı sağlama | Yoksullukla mücadele ve refah artışı |
Kalkınma stratejileri, iklim değişikliği ile mücadeleyi de dikkate alarak oluşturulmalıdır. Aynı zamanda, çevre dostu ve sürdürülebilir politikalar, ekonomik ve sosyal refahın artırılması için bir fırsat sunmaktadır. Bu nedenle, çevreci ve sürdürülebilir politikalar, hem insan haklarına hem de kalkınmaya katkı sağlamaktadır.
Doğal Kaynakların Yönetimi
Doğal kaynaklar, ekonomik kalkınma için hayati öneme sahiptir. Doğal kaynakların etkin bir şekilde kullanımı, kalkınmanın hedeflerine ulaşmak için gereklidir. Ancak, doğal kaynakların sürdürülebilir şekilde yönetilmesi de son derece önemlidir.
Bu nedenle, doğal kaynakların kullanımı ile ilgili politikaların sürdürülebilirliğin öncelikli olduğu bir yaklaşımla belirlenmesi gerekmektedir. Sürdürülebilir yönetim yaklaşımı, kaynakların uzun vadede kullanılabilirliği için gerekli olan koruma, restorasyon ve yenilenebilir kullandırma ilkelerinin benimsenmesi anlamına gelmektedir.
Doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi, çevrenin korunmasına ve doğal kaynakların gelecekteki nesillere aktarılmasına yardımcı olur. Ayrıca, doğal kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanımı, doğal afetlerin riskini azaltmaya ve biyoçeşitliliğin korunmasına da katkı sağlamaktadır.
Doğal kaynakların etkin bir şekilde kullanımının kalkınmaya katkısı ise, doğal kaynakların ekonomik olarak verimli bir şekilde kullanılarak, ülke ekonomisine katma değer oluşturması anlamına gelmektedir. Doğal kaynakların verimli kullanımı, gıda üretimi, enerji üretimi ve inşaat gibi sektörlerde istihdam yaratır ve ekonomik büyüme açısından önemli bir role sahiptir.
Sonuç olarak, doğal kaynakların etkin bir şekilde kullanımı ve sürdürülebilir şekilde yönetilmesi, hem çevre hem de ekonomik açıdan önemlidir. Bu nedenle, doğal kaynakların yönetimi ile ilgili politikaların, kalkınmanın hedeflerine ulaşmak için doğal kaynakların verimli kullanımını sağlarken, aynı zamanda sürdürülebilirlik prensibini de esas alması gerekmektedir.
İktisadi Kalkınma ve İnsan Hakları
İktisadi kalkınma, bir ülkenin ekonomik ve sosyal açıdan gelişmesi olarak tanımlanabilir. Bu nedenle, insanların yaşam standartlarının yükseltilmesi, yoksullukla mücadele, eğitim ve sağlık sistemlerinin iyileştirilmesi amaçlanmaktadır. Ancak, iktisadi kalkınma hedeflerine ulaşılması insan haklarına uygun olmadığı sürece, bu kalkınma sürdürülebilir ve başarılı olamayacaktır.
İktisadi kalkınmanın insan haklarına olan etkisi oldukça önemlidir. Yoksullukla mücadele ederek, insanların yaşam standartlarını yükseltmek, sağlık ve eğitim olanaklarını iyileştirmek gibi amaçlar, insan haklarının en temel ögeleridir. Kalkınma hedeflerine ulaşmak için, insanların ihtiyaçlarının karşılanması ve insan haklarının gözetilmesi, her zaman öncelikli olmalıdır.
Gelir eşitsizliği ve yoksulluğun insan haklarına olan etkisi oldukça büyüktür. Bu nedenle, yoksullukla mücadele etmek, gelir eşitsizliğini azaltmak gibi politikalar, insan haklarının korunması ve kalkınmanın sürdürülebilir olmasında büyük bir rol oynamaktadır. İnsanların ekonomik özgürlüğüne sahip olması, kalkınmanın anahtarıdır.
Aynı zamanda, iş ve sosyal güvenlik haklarına ilişkin politikaların kalkınmada rolü de oldukça önemlidir. İş koşullarının insan haklarına uygunluğu, çalışanların güvencesi ve sağlığı, kalkınmanın sürdürülebilirliği için gerekli özelliklerdir. İş güvencesi ve sosyal hakların korunması, insanların iktisadi kalkınmayla birlikte insan haklarına saygılı bir ortamda yaşamalarını sağlamaktadır.
- İktisadi kalkınma hedeflerine ulaşmak için, insan haklarının gözetilmesi gerekmektedir.
- Yoksullukla mücadele ve gelir eşitsizliği azaltma politikaları, insan haklarını koruma açısından önemlidir.
- İş ve sosyal güvenlik haklarına ilişkin politikaların kalkınmada rolü, çalışma koşullarının insan haklarına uygunluğunun korunması açısından gereklidir.
Yoksulluk ve Gelir Eşitsizliği
Gelir eşitsizliği, yoksulluğa neden olan bir faktördür ve insan haklarına olan etkisi oldukça büyüktür. Düşük gelir seviyesine sahip insanlar, temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanırken, sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanmakta güçlük çekerler. Bu da insan hakları ihlallerine neden olabilir.
Yoksullukla mücadele politikaları, kalkınmaya olumlu etki sağlar. Eşitlik temelli politikalar, yoksulluğun azaltılmasına yardımcı olabilir ve bu sayede insan haklarına saygı gösterilmesini sağlar. Eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim sağlayan bir nüfus, üretken ve sağlıklı bir işgücüne sahip olur ve kalkınma hedeflerine ulaşmak daha da kolaylaşır.
Gelir eşitsizliğinin azaltılması, yoksulluğun azaltılmasına ve insan haklarının korunmasına katkı sağlayan bir politikadır. Böylece bütün bireyler, tüm haklarından eşit şekilde yararlanabilir ve toplumda adalet sağlanır. Gelir eşitsizliğinin azaltılması, kalkınma planlarının başarısı için büyük önem taşıyor.
İş ve Sosyal Güvenlik Hakları
İş ve sosyal güvenlik hakları, bir insan hakkı olarak kabul edilmekte ve kalkınma sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. İş ve sosyal güvenlik haklarına yönelik politikalar, çalışanların haklarının gözetilmesi ve iş gücüne katılımın arttırılması amacıyla hayata geçirilmektedir.
Çalışma koşullarının insan haklarına uygunluğunun önemi, işçilerin barınma, sağlık, eğitim, yiyecek ve içme suyu gibi temel ihtiyaçlarını karşılamalarına olanak tanımaktadır. İşçilerin güvenli ve sağlıklı koşullar altında çalışmaları, aynı zamanda üretkenliklerini arttırmakta, dolayısıyla kalkınmanın hızlandırılmasına katkı sağlamaktadır.
İşçilerin sosyal güvenlik haklarına yönelik politikalar, insanların öngörülemez risklerle karşılaşmaları durumunda korunmalarını sağlar. Yaşlılık, hastalık, işsizlik, doğal afetler, mali krizler gibi durumlarda, insanların kendilerini korumaları ve yaşam standartlarını sürdürmeleri için sosyal güvenlik sistemleri önemlidir. Bu sistemlerin güçlendirilmesi ve genişletilmesi, insan haklarına duyarlı kalkınmanın temel unsurlarından biridir.
Ayrıca, işçilerin sendikal haklarının tanınması ve grev yapma özgürlüklerinin korunması, kalkınmanın insan haklarına uygunluğu açısından kritik bir konudur. Sendikalar, çalışanların haklarının korunmasına ve işçi haklarına yönelik politikaların oluşturulmasına katkıda bulunur. İşçilerin haklarının korunması, insan haklarına duyarlı kalkınmanın önemli bir göstergesidir.
İş ve sosyal güvenlik haklarına uygunluğunun sağlanması, insanların yaşam kalitesini yükseltirken, aynı zamanda ülke ekonomisine de katkı sağlamaktadır. Bu nedenle, eşitlik ve insan haklarına duyarlı bir kalkınma sürecinin yürütülmesi için iş ve sosyal güvenlik haklarının korunması ve yenilenmesi oldukça önemlidir.
Kalkınma Finansmanı
Kalkınma finansmanı, kalkınma hedeflerine ulaşmak için sağlanan maddi kaynaklarla ilgilidir. Bu kaynaklar, hem uluslararası yardımlar hem de yerel kaynaklardan oluşabilir. Ancak önemli olan, bu kaynakların insan haklarına uygun şekilde kullanımıdır.
Uluslararası yardımlar, gelişmekte olan ülkelere sağlanan finansal desteklerdir. Bu kaynaklar, çeşitli uluslararası kurumlar tarafından sağlanmaktadır. Ancak, bu kaynakların kullanımı, insan haklarına uygun şekilde yapılmalıdır. Kalkınma finansmanı kaynaklarının, herkesin insan haklarına sahip olduğu kabul edilen eşitlik, özgürlük ve adalet ilkelerine uygun olarak kullanılması gerekmektedir.
Bunun yanı sıra, yerel kaynakların da kalkınma finansmanında kullanımı oldukça önemlidir. Ülkelerin kendi kaynaklarını kullanarak kalkınmalarını sağlamaları, bağımsızlıklarını ve kendi ekonomilerini yaratmalarını sağlar. Ancak, yerel kaynakların kullanımında da insan haklarına uygunluk önemlidir. Örneğin, doğal kaynakların sürdürülebilir şekilde yönetilmesi ve bu kaynakların tüm halkın yararına kullanılması, insan haklarına uygun bir kalkınma finansmanı sağlamak açısından önemlidir.
Genel olarak, kalkınma finansmanı kaynaklarının insan haklarına uygun şekilde kullanımı, sadece kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesinde değil, aynı zamanda herkesin insan haklarına saygı gösteren bir toplumun oluşmasında da önemlidir. Bu nedenle, finansman kaynakları ne olursa olsun, insan haklarına uygunluk her zaman ön planda tutulmalıdır.
Uluslararası Yardımlar
Uluslararası yardım kaynakları, dünya genelinde kalkınma çalışmalarının önemli bir kaynağıdır. Ancak, bu kaynakların insan haklarına uygun şekilde kullanımı önemlidir. Uluslararası yardımlar, ekonomik, sosyal, çevresel ve insan hakları alanlarında kalkınma hedeflerinin gerçekleşmesine katkıda bulunur.
Bu kaynakların insan haklarına uygun şekilde kullanılması, kalkınma hedeflerinin kalıcı bir şekilde gerçekleştirilmesi için gereklidir. Bu nedenle, yardımların dağıtımı ve kullanımı, insan haklarına saygı gösteren politikalarla uyumlu olmalıdır. Yardım kaynakları, özellikle yoksullukla mücadele alanında kullanılabilir. Ancak, bu kaynakların dağıtımında, özellikle gelir eşitsizliğini azaltmak için uygun önlemler alınmalıdır.
Uluslararası yardımlar, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınma hedeflerine de katkı sağlayabilir. Çevresel konular ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı da yardımların başarısını etkileyen önemli faktörlerdir. Yardımların, çevre faktörlerini de göz önünde bulunduran projelerde kullanılması, sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesine yardımcı olabilir.
Uluslararası yardım kaynakları, kalkınma hedeflerinin gerçekleşmesi için önemli bir kaynak olsa da, bu kaynağın kullanımı belirli riskler de içermektedir. Yardım kaynaklarının kötüye kullanımı veya yolsuzluk, insan haklarına uygun şekilde kullanımını tehlikeye atabilir. Bu nedenle, yardım kaynaklarının dağıtımı ve kullanımı sürecinde, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine uyulması gerekmektedir.
Yerel Kaynakların Kullanımı
Kalkınma hedeflerine ulaşmak için yerel kaynakların kullanımı oldukça önemlidir. Yerel kaynakların kullanımı, doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanımını ve insana yakın bir yönetim tarzını sağlayarak insan haklarına uygun şekilde gerçekleştirilebilir.
Örneğin, bir ülkenin yeraltı kaynakları olan petrol ve doğal gaz gibi kaynaklarının, yerel halkın çıkarlarına uygun bir şekilde kullanımı kalkınma hedeflerinin başarılması için oldukça önemlidir. Bu kaynakların çevreyi koruyacak yöntemler ile çıkarılması, işlenmesi ve kullanımı, bölgedeki insanların insan haklarına saygı göstererek gerçekleştirilmesi gereklidir.
Bununla birlikte, yerel kaynakların kullanımı insan haklarının korunması konusunda da oldukça önemlidir. Örneğin, sağlık hizmetlerinin yerel kaynaklarla finanse edilmesi ve yerel kaynaklarla yapılan yatırımların toplumda eşitlik ve adalet sağlaması gereklidir.
Yerel kaynakların kullanımı, her bölgenin ihtiyaçlarına uygun bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Bazı bölgelerin madencilik, bazı bölgelerin tarım, bazı bölgelerin de turizm gibi faaliyetlere uygun olduğu düşünülmelidir. Bu şekilde, doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanımı ve bölgenin potansiyelinin en iyi şekilde değerlendirilmesi sağlanabilir.