Toplumsal cinsiyeti anlamlandırmak ve önyargılarımızı sorgulamak, daha adil, eşitlikçi bir toplum için önemlidir Cinsiyet rolleri ve stereotipleri hakkında farkındalık yaratmak, cinsiyet eşitliğine giden yolu açar Bu yazıda toplumsal cinsiyetin ne olduğu, nasıl anlaşılabileceği ve önyargılarımızın neden sorgulanması gerektiği ele alınacaktır Okumak için tıklayın!
Toplumsal cinsiyet, toplumda kadın ve erkeklere yüklenen rollerin ve davranış biçimlerinin kültürel, sosyal ve psikolojik boyuttaki yansımasıdır. Bu konu, son yıllarda toplumda artan farkındalık ile birlikte daha sık tartışılmaya başlanmıştır. Bu makalede, toplumsal cinsiyetin tanımı ve cinsiyet rolleri arasındaki farkı anlatarak, önyargıların kökenlerini ve oluşumunu ele alacağız. Ayrıca, eğitim ve medyanın toplumsal cinsiyet algısı üzerindeki etkilerini tartışacağız. Romantik ilişkiler, iş hayatı, kadın istihdamı, cinsiyetçilik, homofobi ve transfobi gibi konulara da değineceğiz. Amacımız toplumsal cinsiyeti anlamlandırmak ve önyargılarımızı sorgulamak olacaktır.
Toplumsal Cinsiyet ve Cinsiyet Rollerinin Tanımlanması
Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rolleri, toplumun cinsiyete atfettiği kavram ve değerlerdir. Bireylerin doğuştan getirdiği biyolojik cinsiyeti, toplumsal cinsiyet rolleri ile birleşerek toplumda belirli bir kimlik oluşturur. Bu kimliklerin öğrenilmesi ve kabul edilmesi kültüre ve çevreye bağlıdır.
Toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyetten farklıdır ve toplumda bireylere atfedilen roller, beklentiler ve yapılandırmalarla ilgilidir. Bu kavram, hem kadın hem de erkeklerin toplumda sahip olduğu rolleri ve davranışları içerir. Kadınların bakım veren, evde kalan ve duygusal rolleri alırken, erkeklerin güçlü, cesur ve lider rolleriyle ilişkilendirilmesi yaygındır.
Cinsiyet rolleri, toplumun belirlediği ve benimsettiği davranış kalıplarıdır. Kadınların ev işi yapması, çocuk bakıcılığı yapması, erkeklerin ise para kazanarak aileyi geçindirmesi, liderlik rolünü üstlenmesi bu örneklerden bazılarıdır. Bu roller, bireylerin davranışları üzerinde belirleyici bir rol oynar.
Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet rolleri arasındaki en önemli fark, biyolojik cinsiyet ile ilgisi olmamasıdır. Biyolojik cinsiyet erkek veya kadın olmayı tanımlarken, toplumsal cinsiyet rolleri, cinsiyet kimliğine bağlı olarak belirlenmiş olan davranış tarzlarını, beklentileri ve toplumda verilen rolleri ifade eder.
Önyargıların Kökenleri
Önyargılar, insanların diğer insanlar hakkında belirli bir kanıya sahip olmadan önce varsayımlarda bulunmalarına sebep olan düşüncelerdir. Toplumda yaygın olan önyargıların kökenleri üzerinde durulduğunda, tarihin birçok dönemindeki sosyal, ekonomik ve politik faktörlerin bu durumu etkilediği gözlemlenmektedir.
Birçoğu, önyargıların kişisel deneyimlerden kaynaklandığına inanır. Örneğin, bireyler belirli bir grubun üyeleriyle kötü bir deneyim yaşamış olabilirler ve bunun sonucunda bu kişilere veya gruba karşı önyargı geliştirebilirler. Aynı şekilde, bazı önyargılar, çevreden gelen telkinler veya tarihsel olaylar gibi etkenlerle de oluşabilir.
Bununla birlikte, önyargıların kökenlerinde sosyal, ekonomik ve politik faktörlerin etkisi de oldukça önemlidir. Mesela, toplumda var olan kültürel normlar cinsiyet rollerini belirlerken, bu normlar kadınlara ve erkeklere farklı davranışlar yükler. Bu durum, kadınların bazı işlere kabul edilmemesi veya erkeklerin bazı duyguları belirtebilmelerinin yasaklanması gibi sonuçlara neden olabilir.
Önyargıların kökenleri hakkında daha iyi anlayış elde etmek için, çeşitli toplumsal özellikleri, örneğin ırk, cinsiyet, yaş, cinsel yönelim, din ve kültür, gibi farklılıkları dikkate almak gerekiyor. Bu, insanların belirli bir gruba ait olmalarının kendileri için belirli bir davranış biçimi otomatik olarak mı getirdiğini yoksa önyargıların kişisel deneyimler, çevresel baskılar veya kültürel normlar gibi etkenlerden kaynaklandığını anlamak adına önemlidir.
- Bireysel deneyimlerin önyargılara nasıl etki ettiğini anlamak için, çeşitli insanların deneyimlerini dinleyebilirsiniz.
- Toplumsal özelliklere dayalı önyargıların nasıl oluştuğunun ele alınması, insanların farklılıkları doğal bir şey olarak kabul etmelerine yardımcı olabilir.
- Bireylerin farklı kaynaklardan gelen bilgi akışı ile beslenen önyargıların farkında olmalarına yardımcı olmak için, medyayı önemsizleştirmek veya çeşitli kaynaklardan gelen bilgileri gerçekçi bir şekilde değerlendirmek önerilir.
Önyargıların kökenlerini anlamak, farkındalık yaratmak ve bu önyargılarla mücadele etmek, bireysel hayatlarımızda ve toplumumuzdaki ilişkilerimizde birçok olumlu değişikliğe yol açabilir.
Eğitim ve Önyargıların Önlenmesi
Eğitim, toplumsal cinsiyet önyargılarının önlenmesi ve azaltılması için en etkili araçlardan biridir. İlk öğrenme süreci olan aile ve okulda alınan eğitim, toplumsal cinsiyet rollerinin tanımlanması ve cinsiyete dayalı ayrımcılığın farkına varılması açısından önemlidir.
Okullarda cinsiyet eşitliğine yönelik eğitimlerin verilmesi ve öğretmenlerin cinsiyet önyargıları konusunda bilinçlendirilmesi, öğrencilerin toplumsal cinsiyet algısını şekillendirme konusunda büyük bir katkı sağlayabilir. Cinsiyetçi davranışların farkına varılması ve bunların önlenmesi için eğitimler düzenlenerek öğrencilere toplu tartışma platformları sunulabilir.
- Eğitim materyallerinde cinsiyet ayrımcılığına yer verilmemesi,
- Karşı cinsiyete yönelik olumsuz hikayelerin anlatılmaması,
- Cinsiyetçi ve ayrımcı söylemlerin cezalandırılması,
- Okullarda cinsiyet eşitliği kulüplerinin oluşturulması gibi yöntemlerle, öğrencilere toplumsal cinsiyet önyargılarıyla başa çıkma becerisi kazandırılabilir.
Bu sayede, gelecekteki birçok problemin kaynağı olan cinsiyete dayalı ayrımcılıkla mücadele edebilen bir nesil yetiştirilmesine katkı sağlanabilir. Eğitim yoluyla, önyargılı davranışların ve toplumsal cinsiyet algısının sorgulanması, ve gelecekteki toplumlarda daha eşitlikçi ve adil bir dünya yaratılması hedeflenebilir.
Cinsiyet Eşitliği ve Eğitim
Cinsiyet eşitliği ve eğitim arasındaki ilişki, toplumda sıklıkla tartışılan konulardan biridir. Eğitim, toplumsal cinsiyet algısının şekillenmesinde oldukça önemlidir. Toplumsal cinsiyet rolleri, çocukluk çağında başlayarak eğitim süreci boyunca şekillenir ve bu roller, toplumun cinsiyet algısını etkiler.
Bazı insanlar, kız ve erkek çocuklarının farklı yapılara sahip olduğunu savunarak, onlara farklı eğitimler vermek gerektiğini düşünürler. Ancak, bu düşünceler önyargıları tetikleyebilir ve cinsiyet eşitliği gibi önemli bir konuyu gölgeleyebilir. Eğitim, cinsiyet eşitliği açısından toplumsal farkındalık yaratmak için önemli bir araçtır.
Cinsiyet eşitliği, tüm insanların eşit haklara sahip olması anlamına gelmektedir. Eğitim sistemi, bu hakların gerçekleştirilmesi için önemli bir rol oynar. Kadınların eğitim düzeyleri arttıkça, iş dünyasında ve toplumda daha fazla söz sahibi olurlar. Bu da, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından önemli bir adımdır.
| Eğitimde Cinsiyet Eşitliği İçin Yapılması Gerekenler |
|---|
| 1. Eğitim Materyallerinde Cinsiyet Stereotiplerine Yer Verilmemeli |
| 2. Okullarda Cinsiyet Eşitliği Konusunda Farkındalık Yaratılmalı |
| 3. Kız ve Erkek Çocuklarına Farklı Eğitimler Verilmemeli |
| 4. Öğretmenlerin Cinsiyet Eşitliği Konusunda Eğitim Alması Sağlanmalı |
Cinsiyet eşitliği ile ilgili olarak eğitim sistemi, birçok ülkede hala yetersiz kalıyor. Kadınların eğitim düzeyleri, erkeklerden daha düşük olabiliyor ve bu da iş hayatında ve sosyal hayatta farklılıklar yaratıyor. Bununla birlikte, son yıllarda birçok ülke, cinsiyet eşitliği konusunda önemli adımlar atmıştır ve eğitim sistemi üzerinde yapılan çalışmalarla cinsiyet eşitliğinin sağlanması hedeflenmektedir.
Bu kapsamda, cinsiyet eşitliğini sağlamak için öncelikle eğitimde farkındalık yaratılması gerekmektedir. Eğitim sistemindeki yanlış anlayışlar ve önyargılar ortadan kaldırıldığında, toplumun cinsiyet algısı da değişecektir. Bu nedenle, eğitimde cinsiyet eşitliği konusunda yapılan çalışmaların, toplumda daha geniş bir farkındalık yaratmasını sağlamak önemlidir.
Önyargılı Davranışların Farkına Varma
Önyargılı davranışlarda bulunmak, çoğu zaman bilinçli olarak yapılmaz. Bu nedenle, bu davranışları fark etmek için öncelikle kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Önyargılı bir davranışın farkına vardığımızda, bunun sebeplerini anlamak ve daha sonra değiştirmek için ne yapabileceğimize karar vermeliyiz.
Bir diğer yol ise başkalarının geri bildirimlerine açık olmak. Özellikle yakın çevremizden ve dostlarımızdan gelecek eleştirilere kulak vermeliyiz. Bazen başkalarının görüşleri, öz eleştiri yapmamızı sağlayarak önyargılı davranışlarımızı fark etmemizi kolaylaştırır.
Önyargılarımızı ve önyargılı davranışlarımızı sorgulamak için aynı zamanda bir liste yapabiliriz. Bu liste, kendimizi geliştirmek ve değişim yolunda ilerlemek için bir rehber niteliği taşıyacaktır. Listenin başında önyargılı olduğumuz konular ve durumlar yer alabilir. Bunları fark ettiğimizde ise neden bu önyargıları taşıdığımızı anlayarak değerlendirebiliriz.
Son olarak, farkındalığımızı artırmak için okuma ve araştırma yapmakta fayda var. Önyargıların çoğu, bilinçaltımızın derinliklerinde yatan toplumsal önyargıların bir yansımasıdır. Dolayısıyla, önyargıları fark etmek ve hareketlerimizi değiştirmek için önce bu önyargıların neden var olduğunu anlamamız gerekir. Bu nedenle, okuma ve araştırma yapmak bizim için önemli bir araçtır.
Medyanın Toplumsal Cinsiyet Algısı Üzerindeki Etkileri
Medya, günümüzde toplumsal cinsiyet algısının belirlenmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Her gün maruz kaldığımız televizyon programları, reklamlar, filmler, dizi ve medya unsurları hepimizin toplumsal cinsiyet algısını şekillendirir. Maalesef, özellikle kadınlar konusunda, medya sıklıkla yarattığı olumsuz etkiler nedeniyle eleştirilmektedir.
Birçok reklam, kadınlara stereotipik roller atfederek, onları ev işleri yaparken veya çocuk bakarken gösterir. Benzer şekilde, bu reklamlar genellikle kadınları fiziksel olarak nesneleştirir ve cinsiyetçi dil kullanır. Bu tür örnekler, kadınların toplumsal cinsiyet algısına etki ettiği gibi, kadınların özsaygısını ve bedensel imajını olumsuz yönde etkiler.
Bununla birlikte, medya sadece kadınlarla ilgili sorunlarına neden olmuyor. Erkeklerin karşılaştığı benzer sorunlar da var. Medya, erkekler için de sıklıkla zararlı cinsiyet rolleri yaratabilir. Erkekler sıklıkla güçlü ve duygusuz olarak betimlenir, kadınlar ise zayıf ve hassas olarak algılanır. Bu tür stereotiplere maruz kalan erkekler, kendilerini bu rollerde göstermek için bir takım davranışlar sergileyebilir ve bu davranışlar da genellikle olumsuzluklarla sonuçlanır.
Bu nedenle, medyanın etkileri konusunda daha bilinçli olmak ve toplumsal cinsiyet algısını doğru bir şekilde oluşturmak için sorumluluk sahibi olmak gerekiyor. Medyanın yapıcı bir rol oynaması için, farkındalığımızı arttırmalı ve medyanın yarattığı olumsuz etkilerin ne kadar zararlı olabileceği konusunda bilinçlendirmeliyiz. Ayrıca, toplumsal cinsiyet rolleri konusundaki stereotiplerin aşılabileceği konusunda da hemfikir olmalı ve medyanın bu doğrultuda çalışmalar yapmasını sağlamalıyız.
Toplumsal Cinsiyet ve İlişkiler
Toplumsal cinsiyetin romantik ilişkiler üzerindeki etkisi oldukça derindir ve birçok sorun ortaya çıkartabilir. Toplumumuzda, erkekler genellikle güçlü ve üstün bir role sahipken, kadınlar ise daha pasif ve güçsüz olarak algılanır. Bu yanlış algılamaların sonucunda, romantik ilişkilerde de çeşitli sorunlar yaşanır.
Örneğin, erkeklerin kadınlar üzerindeki istismarı toplumsal cinsiyetin yanlış algılanmasından kaynaklanabilir. Kadınlar, erkeklere göre daha duygusal ve hassas olarak algılanırlar. Bu nedenle, birçok erkek kontrol ve hakimiyet kurmak için kadınların bu hassas yönlerinden yararlanır. Bu da kadınların maruz kaldığı çeşitli istismar türlerine sebep olabilir.
Bu sorunların çözümü için, toplumsal cinsiyet konusunda eğitimler verilmeli ve bu konuda farkındalık oluşturulmalıdır. Kadınların güçlendirilmesi ve erkeklerin duygusal zekalarının geliştirilmesi, romantik ilişkilerdeki sorunları minimize edebilir. Ayrıca, eşitlikçi ilişki modelleri yaygınlaştırılmalıdır. İlişkilerde açık iletişim kurmak, saygı ve sevgi temelli yaklaşımlar benimsemek de romantik ilişkilerdeki sorunların çözümüne katkı sağlayabilir.
Cinsiyetçilik ve İlişkilerdeki Rolü
Cinsiyetçilik, ilişkilerde oldukça yaygın olan bir davranış biçimidir. Bu davranış biçimi, bir kişinin diğerine cinsiyeti yüzünden farklı davranmasına sebep olabilir. Özellikle erkeklerin kadınları nesneleştirmesi, kadınların erkeklerle fiziksel olarak kıyaslanması veya toplumun belirli beklentileri yüzünden cinsiyetçi davranışlar sergilenmesi romantik ilişkilerde sıklıkla görülür.
Peki, ilişkilerde cinsiyetçilikle nasıl mücadele edebiliriz? İlk adım, farkındalık yaratmaktır. İlişkilerdeki cinsiyetçi davranışları tanımlayarak, bu davranışların nedenlerini ve etkilerini anlamak önemlidir. Daha sonra, ilişkideki eşitlik ilkesi benimsenerek, birbirinin cinsiyeti üzerinden üstünlük kurmaya çalışmaktan kaçınmak gerekir. Herkesin eşit olduğu kabul edilmeli ve karşılıklı saygı ile yaklaşılmalıdır.
- Cinsiyetçi söylemlerden kaçının
- Cinsiyet üzerinden yapılmış önyargılarınızı sorgulayın
- Eşitlik ilkesi ile hareket edin
- Karşılıklı saygıyı öne çıkarın
Cinsiyetçilik, ilişkilerde çok yaygın olduğu için, bunun üzerinde konuşmak oldukça önemlidir. İlişkilerin daha sağlıklı bir temelde ilerleyebilmesi için, cinsiyetçilikle mücadele edilmesi gerektiğini unutmamalıyız.
Homofobi ve Transfobi
Homofobi, insanların eşcinsel bireylere karşı olan ayrımcı ve nefret dolu tutumlarına verilen isimdir. Transfobi ise, bir kişinin cinsiyet kimliğine veya cinsiyet ifadesine yönelik ayrımcılık veya önyargıdır.
Homofobi ve transfobi, toplumsal cinsiyet önyargılarının ve stereotiplerinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu önyargılar, LGBT+ bireyleri toplumdaki diğer insanlardan farklı algılamaya, onları dışlamaya ve hatta saldırmaya yol açabilir. Bu nedenle, homofobi ve transfobi gibi önyargılarla mücadele etmek son derece önemlidir.
Homofobi ve transfobiden kurtulmanın yolu, LGBT+ bireylerinin hayatlarını ve deneyimlerini anlamak ve saygı göstermekten geçer. Bu da, heteronormatiflikten kurtulmak, LGBT+ bireylerin haklarına destek vermek ve toplumsal cinsiyet algısını sorgulamakla başlar. Ayrıca, homofobi ve transfobiye karşı açık ve net bir duruş sergilemek ve bu önyargılara karşı mücadele etmek de önemlidir.
Homofobi ve transfobiyle mücadele etmek için, eğitim ve farkındalık artırma çalışmaları yapılmalıdır. Bu çalışmalar sayesinde, LGBT+ bireylerin toplumda var olduğu ve onların haklarının korunması gerektiği konusunda farkındalık yaratılabilir. Ayrıca, homofobi ve transfobinin ne olduğu ve neden yanlış olduğu konusunda eğitim vermek, toplumdaki önyargılarla mücadele etmek için önemlidir.
Sonuç olarak, homofobi ve transfobi gibi önyargılar, toplumsal cinsiyet algısının ve toplumun LGBT+ bireylere karşı tutumlarının bir yansımasıdır. Bu önyargılardan kurtulmanın yolu, farkındalık yaratmak, eğitim vermek ve toplumsal cinsiyet algısını sorgulamaktan geçer. Homofobi ve transfobiye karşı mücadele etmek, bir adım atmak ve toplumda daha hoşgörülü bir atmosfer oluşturmak için son derece önemlidir.
Toplumsal Cinsiyet ve İş Hayatı
Toplumsal cinsiyet, iş dünyasında da önemli bir konudur. Geleneksel cinsiyet rolleri, iş hayatında da devam etmektedir. Bu nedenle, erkeklerin yöneticilik pozisyonlarında daha fazla temsil edildiği ve kadınların daha çok düşük ücretli işlerde çalıştığı bir gerçektir.
Maalesef, bu durumda kadınların karşılaştığı zorluklar da vardır. Kadınlar, iş hayatında erkeklerle aynı seviyede muamele görmezler ve sıklıkla cinsiyet ayrımcılığı ile karşılaşırlar. Bu ayrımcılık, kadınların işe alınmalarından, terfilerine kadar birçok alanda görülebilir.
Bu sorunların çözülmesi için, iş dünyasında cinsiyet eşitliği sağlanmalı ve kadınların iş hayatında daha fazla temsil edilmeleri sağlanmalıdır. Kadınların yöneticilik pozisyonlarında daha fazla temsil edilmeleri için, eğitimler ve mentorluk programları gibi fırsatlar sunulmalıdır.
| Kadınların Karşılaştığı Sorunlar | Çözümleri |
|---|---|
| Düşük ücretli işlerde çalışma | Kadınların işe alınma sürecinde ayrımcılık yapmamak, kadınların terfilerine eşit fırsatlar sunmak |
| Erkek egemenlikli iş ortamında çalışma | İşlerde cinsiyet eşitliğine yönelik politikalar benimsemek, mentorluk programları sunmak |
| Yöneticilik pozisyonlarında az temsil | Kadınların yöneticilik pozisyonlarına yükselmesi için eğitim fırsatları sağlamak |
Eğitim ve toplumda farkındalığın artması ile birlikte, kadınların iş dünyası ve diğer alanlarda cinsiyet rollerini aşma şansı artacaktır. Yapılan çalışmaların sonucunda, iş dünyası daha pozitif, eşitlikçi bir ortama dönüşebilir.
Kadın İstihdamı
Kadınların iş hayatına katılımı son yılların en önemli tartışma konularından biridir. Bu alanda atılan adımlarla birlikte kadınların işgücüne katılımı artmaya başlamış olsa da hala yeterli seviyede değildir. Kadınlara yönelik istihdam politikaları, kadınların çalışma hayatına katılımını arttırmada oldukça etkili bir araçtır. Bu politikalar arasında öncelikli olarak kadınların eğitimine yönelik politikaların uygulanması, kadınlara yönelik iş ilanlarında cinsiyet ayrımının yapılmaması, kadın istihdamını artıracak kanunların hazırlanması gibi adımlar yer alır.
Ancak bunlara rağmen, kadınların iş hayatında karşılaştığı zorluklar da hala sürmektedir. Bunların başında cinsiyet ayrımcılığı gelir. Özellikle üst düzey yöneticilik pozisyonlarında kadınların sayısı oldukça azdır. Ayrıca, kadınlar hamilelikleri ve çocuk sahibi olmaları nedeniyle iş hayatında ayrımcılığa maruz kalabilmektedirler. Bu durum, daha esnek çalışma saatleri, kreş hizmetleri gibi politikalarla çözülebilir.
- Kadın istihdamının artırılmasına yönelik politikaların uygulanması önemlidir.
- Cinsiyet ayrımcılığı, kadınların üst düzey yöneticilik pozisyonlarında az temsil edilmelerine neden olmaktadır.
- Kadınların hamilelikleri ve çocuk sahibi olmaları nedeniyle iş hayatında ayrımcılığa maruz kalması, daha esnek çalışma saatleri ve kreş hizmetleri gibi politikalarla çözülebilir.
Kadın Yöneticiler
Türkiye'de kadınların iş hayatındaki yerini artırmak adına, son yıllarda kadın istihdamına yönelik birçok politika geliştirilmiştir. Ancak hala kadınların yöneticilik pozisyonlarında az temsil edildiği bir gerçektir.
İş hayatında kadınların yönetici pozisyonlarında yer almaları için birçok engel bulunmaktadır. Bu engellerin başında cinsiyet ayrımcılığı gelir. Kadınlara yönelik pek çok önyargı bulunmaktadır. Bunların başında kadınların yönetici olarak başarılı olamayacakları düşüncesi gelmektedir.
Ancak yapılan araştırmalar, kadınların yönetici pozisyonlarında da başarılı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, kadınların yönetici pozisyonlarında az temsil edilmelerinin nedeni sadece kadınlarla ilgili değil, aynı zamanda işyerindeki kültürel ve yapısal engeller de rol oynamaktadır.
Kadınların yönetici pozisyonlarında temsil edilmelerini artırmak için birçok çözüm önerisi de bulunmaktadır. Örneğin, işyerlerinde cinsiyet eşitliği politikaları uygulanabilir, kadınlar yönetici pozisyonlarına yükselmeleri için desteklenebilir, mentorluk programları oluşturulabilir.
Ayrıca, kadınların iş hayatında daha fazla yer alması için eğitimlere de ihtiyaç vardır. Kadınlar yönetici pozisyonlarına yükselmeden önce, kişisel ve profesyonel gelişimlerini artıracak eğitimlere katılmaları gereklidir.
Sonuç olarak, kadınların yönetici pozisyonlarında az temsil edilmeleri cinsiyet ayrımcılığına ve işyerindeki yapısal engellere dayanmaktadır. Bu engellerin aşılması için işyerlerinde cinsiyet eşitliği politikalarının uygulanması, kadınların eğitimlerinin artırılması ve mentorluk programlarının oluşturulması gereklidir. Yalnızca kadınların değil, tüm çalışanların işyerinde eşit bir şekilde temsil edilmeleri hedeflenmelidir.