Din ve Toplumda Kadın: Ortaçağ Avrupa'sında Yaşam kitabı, kadınların Ortaçağ Avrupa'sındaki hayatlarına ışık tutuyor. Din, siyaset ve toplumun etkisi altında kalan kadınların zorluklarına tanıklık edeceksiniz. Tarihe meraklı herkesin okuması gereken bir eser!

Ortaçağ Avrupa'sında kadınların din ve toplum açısından konumuna dair bir inceleme yapacak olursak, dini ve toplumsal yapıda kadınların neredeyse tamamen erkek egemenliğinde olduğunu görürüz. Kilise ve toplumda kadınlara belirli dini ve toplumsal roller verilmiştir. Özellikle, Kilise'nin hizmetkârı olarak kabul edilirler ve manastırlarda yaşayan bazı kadınlar da Kilise'nin dini hizmetlerinde bulunmuşlardır.

Ancak, genel olarak, kadınların dini hayatta bir "ikincil sınıf" olduğunu söyleyebiliriz. Kilise, kadınların dindarlık pratiğinde erkekler kadar özgür olmalarına izin vermedi. Örneğin, kadınlar kiliseye daha az katılımda bulundular ve Ayin'de daha az yer aldılar. Ayrıca, kadınların dinî statüleri de sınırlıydı. Papa ve Kilise konseyleri tarafından alınan kararlarda kadınlar genellikle yok sayıldılar ve bu kararları uygulamada hiçbir şekilde yetkileri olmadı.

Toplumsal cinsiyet açısından, kadınların rolleri ve sınırlılıkları da oldukça tartışmalıdır. Kadınlar, ev işleri, çocuk bakımı ve aile bireyleriyle ilgilenme gibi "geleneksel" kadınsı görevlere yöneltilmişlerdir ve bu rollerden çok fazla çıkamamışlardır. Kadınların toplumsal sınıfı da oldukça önemlidir. Üst sınıf kadınları, hizmetçi veya köle gibi alt sınıf kadınlar üzerinde daha fazla güce sahipti.

Sonuç olarak, Ortaçağ Avrupa'sında kadınlar dini ve toplumsal hiyerarşi açısından oldukça sınırlı bir konuma sahiptiler. Kilise ve toplum dini ve toplumsal yapıda kadınların erkeklere göre daha az özgür olduğuna inanıyorlardı. Ancak, bazı kadınlar dini mevzularda ayakta durdu, Kilise'nin hizmetkârlığına kabul edildi ve manastırların başında yer aldılar.

Ortaçağ Avrupa'sında Toplumsal Cinsiyet

Ortaçağ Avrupa'sında toplumsal cinsiyet üstünlüğü erkeklerin elindeydi ve bu düşünce evlilik, iş hayatı, miras ve eğitim gibi alanlarda sınırlamalara neden oldu. Kadın, toplumsal hayatta ev ve aileyle özdeşleştirilmişti. Toplumda yer edinmek zor olan kadınlar evlilik dışında iş hayatında da çalışamazlardı.

Kilise, kadınların bakire kalmaları gerektiğini vurgulasa da, evliliği desteklemiş ve kadınların evde kalıp çocuk doğurup büyütmesi gerektiğine inanmıştı. Miras hukukunda da kadınlar, erkeklerin aksine genellikle hak sahibi değildi. Eğitim de erkekler için ayrılmış ve genellikle sadece soylu ailelerin kızlarına veriliyordu.

• Ortaçağ’da kadınlar, toplumsal cinsiyet rolleri bakımından mücadele vermiştir.
• Kiliseye göre kadınlar bakir kalmaları gerektiği halde evlilik de desteklenmiştir.
• Ortaçağ Avrupa'sında kadınlar, iş hayatında çalışamaz, miras hukukunda erkeklerin aksine hak sahibi değildi.

Bu sınırlamalara rağmen, bazı kadınlar dinî mevzularda ve kilise yaşamında aktif rol almışlardır. Kilisede başrahip olarak görev yapan ve vaaz eden kadınlar bile vardı. Ayrıca, bazı kadınlar manastıra girerek orada dindarlık pratiği yapma ve hatta manastırın yönetiminde rol alma fırsatı bulmuşlardır.

Ortaçağ Avrupa'sında kadınların toplumsal cinsiyet rolleri sınırlandırılmış olsa da, bazı kadınlar yine de statüleri ve sosyal sınıfları dikkate alınmadan önemli pozisyonlarda yer alabilmişlerdir.

Ortaçağ Avrupa'sında Din ve Kadın

Ortaçağ Avrupa'sında din, kadınların hayatında büyük bir yer tutuyordu. Toplumun genelinde olduğu gibi, kadınlar da din açısından erkeklerle eşit değildi. Ancak, dinî uygulamalar ve kilise hiyerarşisi içinde kadınların da bir yeri vardı.

Öncelikle, ortaçağda kadınların dinî statüsü genellikle erkeklerle eşit değildi. Kilise hiyerarşisinde kadınlar, dinî liderlik pozisyonlarına pek kabul edilmiyorlardı. Ancak, bazı kadınlar manastırlarda yaşayarak ruhani bir hayat sürdürüyorlardı. Bu manastırlarda kadınların hem dindarlık pratiği yapması hem de erkeklere hizmet etmeleri bekleniyordu.

Dinî mevzularda kadınlar, genellikle erkeklerle eşit sayılmazlardı. Ancak, bazı kadınlar farklı nedenlerle dinî bir itibar kazanabilirdi. Özellikle, kiliseye hizmet etmek için para veya mal bağışlayan zengin ailelerin kadınları, toplumda saygınlık kazanabilirlerdi. Bunun yanı sıra, aziz ilan edilen kadınlar da dinî itibarları yüksek sayılırlardı.

Kadınlar aynı zamanda kilisedeki bazı rol ve görevleri de üstlenebilirlerdi. Örneğin, birkaç kadın Rahibe olarak hizmet etmiş ve aziz ilan edilmiştir. Bazı dönemlerde kadınlar, tıpkı erkekler gibi Kilise'deki topluluklara liderlik ediyorlardı.

Ancak, kadınların dinî liderlik pozisyonlarında saygınlık kazanmaları zordu çünkü dönemin genel sosyal yapısı kadınların bu pozisyonlarda yer almalarına çok izin vermiyordu. Sosyal yapıdan kaynaklı bu engellere rağmen, kadınlar özellikle manastırlarda dindarlık pratiği yaparak dinî hayatta yer edinmeye çalışıyordu.

Dinî Mevzularda Kadınların Ayakta Durması

Ortaçağ Avrupa'sında kadınlar dinî mevzularda varlıklarını ortaya koyma çabaları sergilemişlerdir. Kilisedeki veya manastırdaki dini etkinliklerde aktif olarak yer almak isteyen kadınlar için farklı fırsatlar sunulmuştur. Bazı kadınlar, dinî liderlerin öğütlerini dinleyerek dini inançlarını daha aktif bir şekilde yaşamak için manastırlarda yaşamışlardır. Diğer kadınlar ise doğrudan dini konulara ilişkin düşüncelerini savunmak istemiştir. Bunun için, kiliselerde yapılacak tartışmalara katılmak, yazılı metinleri analiz etmek ve dinî konularda öğretim görevlisi olmak gibi fırsatları değerlendirmişlerdir.

Kadınlar, dinî faaliyetlerde daha aktif bir rol oynama arzuları nedeniyle, dinsel yasalara karşı durabilecek kadar cesaret göstermişlerdir. Bazı durumlarda kadınlar, diğer inançlardan gelmiş bir erkekle evlenmek istediklerinde, din adamları tarafından cezalandırılmışlardır. Ancak, kadınlar kendi görüşlerine ve inançlarına sadık kalmış ve inançlarını dile getirmek için meydan okumaktan geri kalmamışlardır. Bu duruş, birçok kadının dini inançlarının özgürce ifade edilebileceği ve dini konulara aktif olarak katılabileceği bir ortamda yaşama arzusunun bir ifadesidir.

Ortaçağ Avrupa'sında kadınlar, dinî konularda aktif bir rol oynama arzuları nedeniyle birçok fırsatı değerlendirmişlerdir. Bunun yanı sıra, birçok kadın kendi inançlarını özgürce savunma cesareti göstererek dinî mevzularda varlıklarını ortaya koymuşlardır. Bu duruş, kadınların kendi haklarını ve inançlarını savunma kabiliyetlerini göstermiştir.

Kadınların Üstlendiği Dinî Roller

Ortaçağ Avrupa'sında kilise, manastır ve diğer dini yapılar kadınların aktif olarak yer almasını sağlayan yerler arasındadır. Kadınlar hem kilisede hem de manastırlarda dinî görevler üstlenmişlerdir. Bu roller, genellikle kadınların manastırlarda ve manastır dışındaki kiliselerde rahibe olarak görev yapmasıyla gerçekleşmiştir.

Kadınlar, manastırlarda genellikle perhiz ve dua gibi ibadetler yapmışlar ve bölge halkının dini merkezi haline gelen manastırlarda yaşamışlardır. Bu manastırlar genellikle dini ziyaretler ve ibadetler için önemli merkezler olmuştur.

• Birçok kadın, kilisede papazların yardımcısı olarak görev almıştır. Bazı durumlarda, kiliselerde erkeklerle aynı düzeyde dini roller üstlenmişlerdir.
• Aynı zamanda, bazı kadınlar haçlı seferleri sırasında erkeklerle birlikte savaşmış ve dinî görevler üstlenmiştir.
• Bazı manastırlarda kadınlar, yönetim ve finansal işlerle de ilgilenmiştir.

Bir diğer önemli dini rol, kadınların rahibe ya da manastırda diğer dini liderler olarak atanmış olmalarıdır. Bu kadınlar, manastırın yönetim ve idaresinden sorumlu olmuşlar ve sıklıkla dış dünyayla iletişim kurmuşlardır. Ayrıca, bazı kadınlar dini kitapların kopyalanması gibi alanlarda da etkin rol oynamışlardır.

Kadınların bu dinî rolleri, insanların Ortaçağ'da kadınlara bakış açısını değiştirmiştir. Kadınlar artık sadece ev içinde hizmetçi olarak görülmemekte, aynı zamanda dinî görevlerde yer almaları da kabul edilir hale gelmiştir. Kadınların dinî alanlardaki bu aktif katılımı, kadınların toplumsal cinsiyet bakış açısının değişmesine ve kadınların toplumda daha etkin bir şekilde yer almalarına katkı sağlamıştır.

Ortaçağ Avrupa'sında Kadınların İlahi Gücü

Ortaçağ Avrupa'sında kadınlar genellikle erkeklerin gölgesinde kalmışlardır. Ancak, bazı kadınlar dinsel hayatta önemli bir rol oynamıştır. Dinî alanlarda kadınlar ilahi güce veya yetkiye sahip olma imkanları elde edebilmişlerdir.

Özellikle Katolik Kilisesi'nde rahibeler, bazı durumlarda rahip ve keşişlere eşdeğer bir role sahip olabilmiştir. Bazı keşişlerin hocalarının kadınlar olduğu bilinmektedir. Bazı kadınlar da manastırları yönetmişlerdir.

Ancak, kadınların ilahi güce sahip olma imkanları sınırlı kalmıştır. Kilisede papalık makamı sadece erkeklere açık olduğu için kadınların dinî hayatta üst konumlara gelmesi daha zordu. Bunun sonucu olarak, kadınlar kilisede ve dinsel mekanlarda genellikle ikincil rolde kalmışlardır.

Kilise, kadınların dinî hayatta yerlerini sınırlama konusunda da çaba göstermiştir. Örneğin, bir kadının vaizlik yapması ya da ayin düzenlemesi yasaklanmıştır. Bununla birlikte, bazı yerel cemaatlerde kadınlar dinî ayinleri yönetme konusunda özgürdü.

Sonuç olarak, Ortaçağ Avrupa'sında kadınlar ilahi güce sahip olma konusunda sınırlı imkanlarla karşı karşıya kalmışlardır. Bununla birlikte, bazı kadınlar dinsel görevlerde önemli bir rol oynamışlardır. Bu, kadınların dinsel açıdan da önemli olduklarını göstermektedir.

Ortaçağ'da Kadınların Dinsel Yasalara Karşı Duruşu

Ortaçağ Avrupa'sında kadınların dinî yasalara karşı duruşu oldukça önemli bir konudur. Toplumda kadınlar ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğünden, dinî konulardaki hak ve yetkileri oldukça sınırlıydı. Ancak, bazı kadınlar dinî yasalara karşı koyarak kendilerini savunma çabası gösterdiler. Özellikle, dinî alanda erkeklerin birçok konuda tek yetkili olduğu bir dönemde, kadınlar bu sınırlamalara meydan okuyarak kendilerine yer bulmaya çalıştılar.

Bu durum bazen dini reform hareketlerinin başlangıcı olarak bile kabul edilir. Örneğin, Catherine of Siena gibi kadınlar dinî liderler tarafından kabul edilerek, Papalık Sarayı'na bile gitme şansını yakaladılar. Bu durum, kadınların üst düzey dinî mevkilerde yer almalarına olanak sağladı. Ayrıca, kadınlar dinî eğitimlerini almaya başlayarak dinî konularda kendilerini geliştirdiler.

Bu duruşun sonuçları ise iki şekilde açıklanabilir. Kadınlar dinî yasalara karşı koyarak, kendilerini ortaya koyma şansı elde ettiler ve böylece, özgürlüklerini genişlettiler. Ancak, kadınların bu çabaları bazen onların ölümüne ya da dışlanmalarına neden oldu.

Özetle, Ortaçağ Avrupa'sında kadınlar dinî yasalara karşı koyma çabaları göstererek kendilerini savunma yoluna gittiler. Bu durum kadınların toplumda daha fazla yer bulabileceklerine olanak sağladı. Ancak, kadınların bu çabaları bazen olumsuz sonuçlar da doğurdu.

Kadınların Toplumsal Hayatta Duruşu

Ortaçağ Avrupa'sında kadınların hayatındaki en önemli alanlar evlilik, miras, iş hayatı ve eğitimdi. Ancak, bu alanlar kadınlar için sınırlılıklar ve zorluklarla doluydu.

Evlilik konusunda, kadınlar erkeklerle evlendirilirken çoğunlukla bir aile birliğini temsil etmek için kullanılırdı. Evlilik, bir kadının toplumsal hareket özgürlüğünü kısıtlayan sınırlayıcı bir faktördü. Ayrıca, evlilikleri bazen miras hukuku kapsamına alınmazdı ve kadınlar miraslarında bir kısım veya hiçbir şey alamadılar.

İş hayatında da, kadınlar genellikle erkeklere göre daha az fırsatlarla karşı karşıya kaldılar. Kadınların çalışma hayatında yer alması toplumda ciddi şekilde tartışıldı ve aileleri tarafından işe gitmelerine izin verilmedi. Ayrıca, bazı mesleklerde kadınlar çalışma iznini alamadılar veya ücretleri erkeklere göre daha düşüktü.

Miras konusu kadınlar açısından oldukça önemliydi. Ancak, Ortaçağ Avrupa'sında, kadınların miras hukukundaki konumları oldukça sınırlıydı. Eğer bir kadın miras kapsamına alınırsa, genellikle erkek akrabaları bu mirasa el koydu.

Eğitim konusunda, kadınlar erkeklerin aksine sınırlamalarla karşı karşıya kaldılar. Kadınların okula gitmesi toplum tarafından istenmeyen bir davranış olarak görüldü ve birçok kadın okula gitmekten mahrum kaldı.

Sonuç olarak, Ortaçağ Avrupa'sında kadınların toplumsal duruşu oldukça sınırlıydı. Kadınlar için evlilik, miras, iş hayatı ve eğitim gibi alanlar sınırlayıcıydı ve kadınlar bu alanlardaki sınırları aşmakta zorlandılar.

Kadınların Evlilikteki Yerleri

Ortaçağ Avrupa'sında kadınların toplumsal hayatta belki de en çok etkilendikleri konulardan biri evlilikti. Kadınlar, evlilik için genellikle bir ailenin üyesi olarak düşünülürlerdi ve aileler onların erken yaşta evlenmesi için çaba harcardılar.

Kadınların evlilik hakkındaki düşünceleri ise yasal bir sözleşme olarak görülmezdi ve bu nedenle de kadınların evlilikle ilgili tercihleri pek fazla dikkate alınmazdı. Evlilik, ailenin siyasi amaçlarını karşılamasını sağlayacak bir araç olarak kullanılırdı ve genellikle zengin aileler arasında bir güç taşıma yarışı olarak görülürdü.

Evlilik, kadınların toplumsal sınırlayıcılara maruz kaldıkları bir alandı. Kadınlar, evlilikten sonra erkeklerin hakimiyetine boyun eğmek zorunda kalırlardı. Bir kadın, çocuk sahibi olmadığı takdirde eşinin onu terk etme hakkına sahipti.

Kadınların evlilik yaşamları da genellikle sınırlıydı ve çoğunlukla ev işleriyle ve çocuk bakımıyla ilgilenirlerdi. Erkekler, ailenin maddi sorumluluklarını üstlenirken kadınlar aileye manevi destek sağlamakla yükümlüydü.

Ortaçağ Avrupa'sında kadınların evlilik dışı ilişkilere dair tutumu da oldukça katıydı. Bu ilişkiler, ahlaki yargılamalar ve hatta ölüm cezası ile sonuçlanabilirdi. Bu nedenle, kadınların evlilik dışı ilişkilere karşı tutumları oldukça katıydı ve evlenmeden önce bekaretlerini korumak zorundaydılar.

Evlilik ve Toplumsal Sınırlayıcılar

Evlilik, Ortaçağ Avrupa'sında kadınlar için hem toplumsal sınırlayıcılar hem de bir serbestlik sağlama aracı olarak işlev gördü. Öncelikle, evlilik genellikle bir kadının toplum içindeki statüsünü belirlerdi. Kadınlar için asıl hedef evlilikti ve evlenemezlerse birçok toplumsal sınırlayıcıyla karşılaşırlardı.

Bununla birlikte, evlilik sadece toplumsal sınırlayıcılar getirmedi, aynı zamanda kadınlar için bazı serbestlikler de sağladı. Bir kadın evlenince, evlilik dönemi boyunca kocasının koruması altında olurdu ve genellikle mal ya da para sahibi bir aileye evlenerek ekonomik ve sosyal güvence sağlardı.

Evlilik aynı zamanda kadınların bazı haklarını da korudu. Örneğin, evlilikte kadınların bir kısım mallarını, kocasından bağımsız olarak kullanma hakkı vardı. Bununla birlikte, evlilik yoluyla serbestlik arayan kadınlar da vardı. Bazı kaynaklar, Ortaçağ Avrupa'sında kadınların gayrimenkul sahibi olmak, işletmek veya bir mesleği sürdürmek gibi aktivitelerde bulunduklarını gösteriyor. Ancak, bu faaliyetler genellikle erkekler için ayrılmıştı ve kadınlar bu faaliyetleri yasal olarak gerçekleştirmekte zorluk çekiyorlardı.

Evlilik Dışı İlişkiler ve Kadınlar

Ortaçağ Avrupa'sında, evlilik dışı ilişkileri kabul eden genel bir tutum yoktu ve evlilik dışı ilişkiler genellikle yasal değildi. Bununla birlikte, kadınlar da bu tavrın bir parçası olarak ele alınıyordu ve bu durum kadınların hayatında önemli bir role sahipti.

Kadınlar, evlilik dışı ilişkilere genellikle toplumdan dışlanma veya toplumsal dışlanma tehdidi ile karşı karşıyaydılar. Bu nedenle, evlilik dışı ilişkiler genellikle gizli yapıldı ve özellikle de hamile kaldıklarında, tüm toplumdan uzaklaştırılarak susturulmaya çalışılırlardı. Ancak, bazı kadınlar hamile kaldıktan sonra evliliği reddetmeleri nedeniyle cezalandırılmadılar.

Diğer yandan, dönemin dinî liderleri ve patrik hukukçuları evlilik dışı ilişkilerin cezalandırılması gerektiğini savundular. Bu nedenle, evlilik dışı çocuk sahibi kadınlar, erkek ortaklarına göre daha sert bir şekilde cezalandırılırlardı.

Özetle, Ortaçağ Avrupa'sında, kadınlar evlilik dışı ilişkilere karşı tutumlarını sürdürmek zorunda kaldılar ve bu durum kadınların hayatında önemli bir rol oynadı. Özellikle, hamile kaldıklarında veya bir evlilik dışı ilişki yaşadıklarında, toplumdan dışlanma veya dışlanma tehdidi altında kaldılar.

Miras Hukuku ve Kadınlar

Ortaçağ Avrupa'sında kadınlar, miras hukuku konusunda erkeklerden farklı muamele görüyordu. Miras yasaları, erkek çocukların babalarından miras alması gerektiğini belirtiyordu ancak kadınlar için farklı bir düzenleme vardı. Genellikle, kocasından sonra kadının oğulları mirasçı olurdu ve kocanın mirası da genellikle oğullarına kalırdı.

Ancak bazı durumlarda, kadınlar mirasın bir kısmını elde edebiliyordu. Örneğin, bir kadın kocasından ayrılırsa ve oğulları yoksa, kocasından bir miras payı alabilirdi. Yine de bu pay erkek kardeşlerin, babanın veya diğer erkek akrabaların paylarına kıyasla oldukça küçüktü.

Miras hakkı, kadınların birçok kısıtlamaya maruz kaldığı bir alandı. Bazı aileler kız çocuklarını tamamen miras hakkından mahrum bırakabilirdi. Ayrıca, kadınlar bir miras payı aldığında, bunu elde etmek için erkek akrabalarıyla uzun bir mücadele sürdürmeleri gerekiyordu.

Miras hukuku konusunda yasaların uygulanışı da kadınların aleyhineydi. Çoğu zaman, kadınlar yasalar gereği belirli haklara sahip olmalarına rağmen, bu hakları koruyacak bir mekanizma yoktu. Kadınlar, erkek aile üyelerinin isteklerine karşı mücadele etmek zorunda kalırken, mahkemelerin büyük bir çoğunluğu tarafından ciddiye alınmadılar ve haklarını savunmak için çok az seçenekleri vardı.

Kadınların İş Hayatındaki Varlığı

Ortaçağ Avrupa'sında kadınların iş hayatındaki yerleri oldukça kısıtlıydı. Kadınlar genellikle ev işleri ve çocuk bakımıyla uğraştıkları için, erkekler tarafından yönetilen iş dünyasında yer almaları pek mümkün değildi. Ancak, bazı kadınlar erkeklere yönelik hizmetler sunmak amacıyla çeşitli mesleklerde çalışabiliyorlardı. Bu meslekler genellikle düşük statülü ve düşük ücretli işlerdi.

Bu mesleklerin arasında temizlikçilik, aşçılık, çamaşırcılık ve terzi işleri yer almaktadır. Ayrıca, birkaç kadın da çiftliklerde ve tarlalarda çalışıyordu. Ancak, her ne kadar iş hayatında yer alsalar da, kadınlar toplumsal cinsiyet nedeniyle erkeklere oranla daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda kalıyorlardı. İşverenler genellikle kadınların ücretlerini erkeklerinkine oranla daha düşük tuttular.

Kadınların iş hayatında yer almalarına karşı toplumsal bir dirençle karşı karşıya kaldıkları da görülüyor. Bu direnç, kadınların söz konusu mesleklerde yeterli bilgi ve beceriye sahip olmadığı, ev işleri ve çocuk bakımı gibi evdeki işleri aksatmış olabilecekleri ve ahlaken kabul edilemez davranışlarda bulunabilecekleri endişesinden kaynaklanıyordu. Bu endişeler, kadınların iş hayatında yer almasını zorlaştıran en önemli faktörlerden biriydi.

Bununla birlikte, bazı kadınlar için iş hayatı daha yüksek statülü mesleklerle de mümkündü. Özellikle dükkan sahibi kadınlar, dükkânlarını kendi işleteleri olarak yönetebilirlerdi. Ancak, kadınların işletme kurmaları ve yönetmeleri, genellikle kocalarının izni olmadan mümkün değildi ve bu da kadınların iş hayatında bağımsız olma yolundaki çabalarını sınırlayan bir faktördü.

Genel olarak, kadınların iş hayatında yer almaları Ortaçağ Avrupa'sında oldukça azdı ve toplumsal cinsiyet nedeniyle birçok kısıtlamayla karşı karşıyaydılar. Ancak, kadınlar yine de bazı alanlarda çalışma imkânı bulabiliyorlardı ve bu da kadınların ekonomik bağımsızlıklarını kazanmalarına yardımcı olmuştur.

Kadınların Eğitim Durumları

Ortaçağ Avrupa'sında kadınların eğitim durumu oldukça sınırlıydı. Genellikle sadece zengin ailelerin kızları özel öğretmenler tarafından evde eğitilirdi. Yine de bu kadınların eğitim durumu da oldukça yetersizdi. Toplumda kadınların erkeklere kıyasla eğitim alması onaylanmazdı. Buna rağmen bazı kadınlar, dinî mesleklerde bulunmak için ciddi şekilde eğitim almaya çalışırlardı.

Kadınların eğitime erişimine izin verilmemesi, onların kendilerini geliştirme fırsatını kısıtladı. Kadınlar, anne olmaktan başka bir rol üstlenemiyorlardı ve bu rol bile erkeklere ayak uydurabilmek için gereken bilgi ve becerileri kazanmalarını gerektiriyordu. Bu durum, kadınların toplumda erkeklerle eşit şartlarda yer alamamasına neden oldu.

Ancak, bazı kadınlar, özellikle aristokrat sınıftaki kadınlar, müzik, sanat ve okuma-yazma gibi konularda özgürce kendilerini geliştirdiler. Bu kadınlar, kendi istekleriyle evlerinde öğretmenler tutarak veya manastırlarda ücretsiz eğitim alarak farklı alanlarda kendilerini geliştirdiler. Genellikle, kadınların eğitimli olmaları, erkeklerin onlarla daha uyumlu bir evlilik yapmasını sağlamak amacıyla övülürdü. Bu anlamda, kadınlar eğitimli olduğunda toplumda daha fazla saygı ve güce sahip olabileceklerdi.

Sonuç olarak, Ortaçağ Avrupa'sında kadınların eğitim durumu oldukça sınırlıydı. Çoğu kadın, kendilerini geliştirme fırsatından yoksundu ve erkeklerin gölgesinde bir yaşam sürmek zorundaydı. Ancak, bazı kadınlar, kendi öğrenme yolculuklarında ısrar ederek kariyerlerinde ve toplumdaki konumlarında öne çıkma şansını yakaladılar.