Türkiye, tarihinin bir sonucu olarak farklı kültürel, dini ve etnik çeşitliliklere sahip azınlık gruplarına ev sahipliği yapmaktadır En büyük azınlık grupları arasında Kürtler, Rumlar, Ermeniler ve Lazlar yer almaktadır Kürtler, Türkiye'nin en büyük azınlık grubudur ve Türkiye'nin güneydoğusunda yaşamaktadırlar Rumlar ise Türkiye'nin en eski azınlık gruplarından biridir ve genellikle İstanbul ve Batı Türkiye'de yaşarlar Ermeniler, Türkiye'nin en eski Hristiyan azınlık gruplarından biridir ancak, Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerçekleştirilen Ermeni Kırımı nedeniyle nüfusları oldukça azalmıştır Lazlar ise Karadeniz bölgesinde yaşayan bir azınlık gruptur ve geleneksel müzik kültürleri ile bilinirler Türkiye'deki bu azınlık grupları, kültürel ve sosyal çeşitliliğin
Türkiye, tarihsel olarak farklı kültürel, dini ve etnik çeşitliliği ile bilinir. Bu çeşitliliğin bir sonucu olarak, Türkiye'deki azınlık grupları, nüfusun önemli bir kısmını oluşturur. Bu gruplar, tarih boyunca Türkiye'de varlıklarını sürdürmüştür ve günümüzde de Türkiye'nin kültürel ve sosyal çeşitliliğinin önemli bir parçasıdır.
En büyük azınlık gruplarından biri Kürtler'dir. Kürtler, Türkiye'nin güneydoğusunda yaşarlar ve Türkiye'nin toplumsal, siyasal ve kültürel hayatında önemli bir rol oynamışlardır. Rumlar ise Türkiye'nin en eski azınlık gruplarından biridir. Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma Rumlar, genellikle İstanbul ve Batı Türkiye'de yaşarlar. Kendi kültürel miraslarını koruyarak ve Türkiye'nin sosyal hayatına katkı sağlayarak varlıklarını sürdürmektedirler.
Ermeniler, Türkiye'nin en eski Hristiyan azınlık gruplarından biridir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Ermeniler, İstanbul ve Doğu Anadolu'da yoğun bir nüfusa sahipti. Ancak, 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğu yönetimi tarafından gerçekleştirilen Ermeni Kırımı, Ermeni nüfusunun büyük bir bölümünün yok olmasına neden oldu. Günümüzde Türkiye'de yaşayan Ermeni nüfusu oldukça azdır.
Lazlar, Karadeniz bölgesinde yaşayan bir azınlık gruptur. Türkiye'nin kuzeydoğusunda bulunurlar ve geleneksel müzik kültürleri ile bilinirler. Ancak, ekonomik zorluklar nedeniyle birçok Laz, Türkiye'den Göç etmek zorunda kalmıştır.
Türkiye'deki bu azınlık gruplarına ilişkin bilgi sahibi olmak, ülkedeki kültürel ve sosyal çeşitliliği anlamak açısından önemlidir. Bu gruplar, Türkiye'nin tarihi ve kültürel mirasının önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
Kürtler
Kürtler, Türkiye'nin en büyük azınlık gruplarından biridir ve yaklaşık 14 milyona yakın nüfusa sahiptirler. Kürtlerin Türkiye'deki varlığı tarihi olarak oldukça eskilere dayanmaktadır. İlk olarak 14. yüzyılda Kürtlerin ismi geçmektedir. Ancak 20. yüzyılın başlarından itibaren bu azınlık grubunun hakları konusunda ciddi tartışmalar yaşanmıştır.
Kürtler, Türklerin yanı sıra İran, Irak ve Suriye'de de yaşamaktadırlar. Türkiye'deki Kürtlerin çoğunluğu güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşamaktadır. Kürtlerin toplumsal hayatı, gelenekleri ve kültürü oldukça zengin ve çeşitlidir. Kürtçe, bu grubun ana dili olup, Türkiye'deki resmi dil olan Türkçe'nin yanı sıra okullarda Kürtçe eğitim de verilmektedir.
Kürtlerin Türkiye'deki varlığı, bazı siyasi ve toplumsal çatışmalarla da karşı karşıya kalmıştır. 1980'ler ve 1990'larda PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirilen ayrılıkçı eylemler, Türkiye'nin Kürt nüfusunun haklarını tanımasına yönelik ciddi adımlar atmasına neden olmuştur. Son yıllarda ise, Türkiye'de Kürt sorununun çözümü için farklı siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları tarafından çeşitli çözüm önerileri sunulmaktadır.
Kürtlerin Türkiye'deki varlığı, ülkemizin kültürel çeşitliliği açısından da oldukça önemlidir. Kürt mutfağı, müziği ve el sanatları gibi alanlarda kendine özgü özellikleri bulunmaktadır. Kürtlerin toplumsal hayatındaki gelenekler de oldukça zengindir ve özellikle aile yapısı ve evlilik adetleri farklılıklar göstermektedir.
Rumlar
Rumlar, Türkiye'nin en eski azınlık gruplarından biridir. Osmanlı döneminden kalma tarihi ile önemli bir konuma sahip olan Rumlar, Anadolu'nun birçok bölgesinde yaşamaktadır. Tarihi boyunca farklı kültürler, dinler ve toplumlara ev sahipliği yapan Rumlar, kendilerine has bir kültür ve yaşam tarzına sahiptir.
Rumlar için ayrı bir yere sahip olan İstanbul'da, Rum Ortodoks Kilisesi gibi önemli yapıtlar bulunmaktadır. Kendine has mimarisi ile tarihi bir değere sahip olan bu kilise, İstanbul'un sembolik yapıları arasında yer almaktadır. Ayrıca İstanbul'da yaşayan Rumlar, şehrin sosyal hayatına büyük etki sağlamıştır. Geleneksel festivalleri ve yemekleriyle İstanbul'un kültür mozaiğine katkı sağlayan Rumlar, şehrin tarihi ve kültürel dokusunda önemli bir yere sahiptir.
Ancak Rumlar'ın yaşamı, yalnızca İstanbul ile sınırlı değildir. Ülkenin farklı bölgelerinde yaşayan Rumlar, özellikle 1960'lardan bu yana artan göçleri nedeniyle zor zamanlar geçirmiştir. Nüfus oranlarının azalması ile birlikte, kültürel miraslarının korunması da zorlaşmıştır.
Türkiye'deki azınlık grupları arasında kültürel ve tarihi açıdan özel bir yere sahip olan Rumlar, yaşadıkları zorluklara rağmen kültürlerini ve yaşam tarzlarını korumaya devam etmektedir.
Rum Ortodoks Kilisesi
İstanbul'un tarihsel ve kültürel zenginlikleri arasında yer alan Rum Ortodoks Kilisesi, şehirdeki en eski kiliseler arasında bulunmaktadır. Kilisenin tarihi Konstantinopolis'in kuruluşuna kadar uzanmakta olup, bu nedenle de Roma İmparatorluğu dönemine ait hikayelerle doludur.
Rum Ortodoks Kilisesi, İstanbul'un tarihi yarımadası Fatih'te yer almaktadır ve Bizans İmparatorluğu tarafından inşa edilmiştir. Kilisenin mimarisi, ünlü Bizans mimarı Anthemius tarafından tasarlanmıştır ve aynı zamanda Ayasofya'nın da mimarıdır. Kilisenin iç mekanı, Bizans sanatının önemli özelliklerini taşımakta olup, freskler, mozaikler ve duvar resimleriyle süslenmiştir.
Rum Ortodoks Kilisesi'nin pek çok kez zarar gördüğü ve onarımlardan geçtiği bilinmektedir. 1991 yılında gerçekleştirilen bir yangın sonrasında, kilisenin önemli bir bölümü hasar gördü ve onarım çalışmaları uzun bir süre devam etti. Ancak tüm bu zorluklara rağmen, Rum Ortodoks Kilisesi hala İstanbul'da en önemli yerlerinden biridir ve büyük bir ziyaretçi kitlesi tarafından da ziyaret edilmektedir.
Rumların İstanbul'daki Etkisi
İstanbul tarihi ve kültürel mirası, birçok farklı etnik gruba ev sahipliği yapmıştır. Rumlar da bu azınlık gruplarından biridir ve İstanbul'da önemli bir yer tutarlar. İstanbul'da Rumlar, özellikle Ortodoks Kilisesi'nin merkezinde yer almaktadır.
Rumlar, İstanbul'da yerleşik olarak yaşayan en eski azınlık gruplarından biridir ve tarih boyunca şehrin ekonomik, sosyal ve kültürel hayatına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Rumlar, sanat, müzik, edebiyat, mimari, ticaret ve diğer birçok alanda İstanbul'un kültürel mirasına zenginlik katmışlardır.
Rum Ortodoks Kilisesi, İstanbul'un sembolik yapılarından biridir ve dünya genelinde en eski kiliselerden biridir. Kilisenin tarihi, İstanbul'un Bizans İmparatorluğu dönemine kadar uzanır ve mimarisi olağanüstüdür. İstanbul'da yaşayan Rumlar için kilise sosyal ve dini yaşamlarının merkezi konumundadır.
İstanbul'daki Rumların etkisi, şehir kültürüne derinlemesine dokunuşlar yapmıştır. Rumlar, İstanbul'da yeme-içme kültürü, geleneksel sanat ve müzik kültürü gibi birçok alanda izlerini bırakmışlardır. Bugün İstanbul'da Rum mirası hala canlıdır ve şehrin zenginliğine katkıda bulunmaktadır.
Rumların Göçü
Rumların 1960'lardan itibaren yaşadığı göç dalgası sonucu Türkiye'deki nüfus oranları azalmıştır. Rum nüfusunun en yoğun yaşadığı özellikle İstanbul, İzmir ve Gökçeada gibi bölgelerde göçlerin etkisi daha da belirgin hale gelmiştir. 1964 yılında Türkiye'de yaşayan Rum nüfusu 104 bin kişi iken, bu sayı günümüzde sadece 2 bin kişiden azdır.
Göç dalgası başladığında Rumların çoğu iş fırsatları ve daha iyi yaşam koşulları nedeniyle Avrupa ve Amerika'ya gitmek istemiştir. Ancak aynı zamanda 1964 yılında yaşanan Kıbrıs krizi sonrası Türkiye'deki Rumlar'a yönelik yaşanan baskı ve ayrımcılık da göç etmelerinde etkili olmuştur.
Rumlar yaşadıkları ayrımcılık nedeniyle eğitim ve istihdam olanaklarında kısıtlamalarla karşılaşmış, mal varlıklarına el konulmuş ve kültürel haklarında da sınırlamalara maruz kalmışlardır. Bu nedenle birçok Rum ailesi göç etmek zorunda kalmıştır.
Göç eden Rumların birçoğu Avrupa ve Amerika'ya gitmiş olsa da bir kısmı da Yunanistan'a yerleşmiştir. Bugün Türkiye'deki Rum nüfusu, özellikle İstanbul, İzmir ve Gökçeada'da kültürel aktiviteler ve dini törenlerde etkinlik gösterirken, sayıları oldukça azalmıştır.
Rumeli Türkleri
Rumeli Türkleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlar'da yerleştirdiği Türklerden oluşan bir azınlık grubudur. Bu bölgeye yerleştirilme nedeni, İmparatorluğun topraklarını korumak ve genişletmek amacıyla olmuştur. Rumeli Türkleri, Balkanlar'da yaşayan diğer etnik gruplarla bir arada yaşayarak kültürel bir zenginlik oluşturmuştur.
Rumeli Türkleri'nin tarihçesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun başlangıcına kadar uzanır. İmparatorluk, Balkanlar'daki topraklarını güçlendirmek için Türkleri bölgeye yerleştirdi. Türkler, Balkanlar'da yaşayan diğer etnik gruplarla bir arada yaşayarak kültürel bir zenginlik oluşturdu.
Rumeli Türkleri'nin kültürü, gelenekleri ve yaşam tarzları, Balkanlar'da yaşayan diğer etnik gruplardan oldukça farklıdır. Örneğin, Rumeli Türkleri'nin geleneksel kıyafetleri ve yemekleri diğer etnik gruplarınkine benzerlik göstermez. Ayrıca, İmparatorluk'un Balkanlar'da yerleşik olduğu dönemde, Rumeli Türkleri askeri güç oluşturmak için seçilmişlerdir. Bu nedenle, Rumeli Türkleri askeri yetenekleriyle de bilinirler.
Sonuç olarak, Rumeli Türkleri Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlar'da yerleştirdiği Türklerden oluşan bir azınlık grubudur. Bu azınlık grubu, Balkanlar'daki diğer etnik gruplarla bir arada yaşayarak kültürel bir zenginlik oluşturmuştur. Rumeli Türkleri'nin tarihçesi, kültürü ve yaşam tarzı, diğer etnik gruplardan oldukça farklıdır.
Ermeniler
Türkiye’deki en eski Hristiyan azınlık gruplarından biri olan Ermeniler, tarihte zorlu bir geçmişe sahip olmuştur. Ermenilerin Türkiye’deki varlığı, antik çağlara kadar uzanmaktadır. Ancak, 20. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu tarafından Ermenilere yapılan zulümler, Ermeni halkının ülkeden ayrılmasına neden olmuştur.
Ermeni halkının 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'ndaki zorluğu, Ermenilerin siyasi, ekonomik ve sosyal haklarının kısıtlanması ve eşitsizliklere maruz kalmasıyla başlamıştır. Bunun sonucunda Ermeniler, yaşam koşullarını iyileştirmek için mücadele etmiştir. Ancak, 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğu, Hristiyan Ermeni halkına soykırım niteliğinde bir katliam gerçekleştirmiştir. Bu dönemde 1,5 milyona yakın Ermeni katledilmiştir.
Ermeniler, Türkiye’de ayrı bir kültür ve dil sahibi bir topluluktur. Türkiye’nin doğu bölgesinde yoğun olarak yaşamaktadırlar. Ermenilerin dini, geleneksel olarak Ortodoks Hristiyan’dır. Ayrıca, Ermeni Apostolik Kilisesi, dünya genelinde en eski kiliselerden biridir.
Ermeni kültürü, yüzyıllar boyunca farklı uygarlıkların etkisi altında kalmıştır. Bu nedenle, Ermeni müziği, dansları ve yemekleri diğer kültürler tarafından da etkilenmiştir. Ermenilerin geleneksel kıyafetleri, genellikle el işi ile yapılan motifler ve renklerle süslenmektedir.
Ermenilerin Türkiye’deki varlığı günümüzde de sürmektedir. Ancak, nüfusları geçmişe göre oldukça azalmıştır. Ermeniler, azınlık hakları konusunda halen mücadele vermektedirler.
Ermeni Kırımı
Ermeni Kırımı, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1915 yılında Ermeni halkına yönelik gerçekleştirdiği soykırım olayıdır. Ermeni nüfusunun büyük bir bölümü, Osmanlı İmparatorluğu tarafından zorunlu göçe tabi tutuldu ve geniş çaplı bir katliam gerçekleştirildi. Olaylar, 24 Nisan 1915 tarihinde İstanbul'daki Ermeni aydınların tutuklanması ile başladı ve hızla bütün Osmanlı İmparatorluğu'na yayıldı.
Ermeni Kırımı'nın sebepleri arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun birinci dünya savaşındaki yenilgisi sonrasında içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi bunalım etkili oldu. Osmanlı İmparatorluğu yönetimi, yıkılacağı endişesiyle Ermeni nüfusunun sadakatini sorgulamaya başladı ve toplumsal dengeleri bozmamak adına soykırımı hedefledi.
Ermeni Kırımı, yaklaşık 1.5 milyon Ermeni'nin ölümüyle sonuçlandı ve tarihin en büyük insanlık dramı olarak kabul edilmektedir. Ermeni Kırımı, hala büyük bir tartışma konusu olmaya devam ediyor ve Türkiye hükümeti tarafından soykırım olarak kabul edilmiyor. Ancak, birçok ülke tarafından soykırım olarak kabul edilmiştir ve BM de dahil olmak üzere birçok uluslararası kuruluş tarafından tanınmıştır.
Ermeni Kırımı'nın sonuçları arasında Ermeni nüfusunun büyük bir kısmının Yokluk Çağı olarak adlandırılan dönemde yok olması ve Türkiye'deki Ermeni nüfusunun azalması yer alıyor. Soykırım sonrası Ermeniler, birçok ülkeye göç etmek zorunda kaldılar ve diaspora haline geldiler. Ayrıca Ermeni Kırımı, insan hakları ve soykırım konularıyla ilgili uluslararası hukuk ve insanlık suçlarıyla ilgili yasal düzenlemelerin yapılmasına neden oldu.
Ermeni Kırımı, Türkiye'nin tarihindeki en karanlık olaylardan biridir ve hala etkisini sürdürmektedir. Çeşitli ülkelerde ve uluslararası kuruluşlarda bu konu gündeme getirilerek hala tartışılmaktadır.
Ermeni Apostolik Kilisesi
Ermeni Apostolik Kilisesi, Ermenistan ve Kafkasya'daki en eski kiliselerden biridir. 301 yılında Ermenistan'ın devlet dini olarak kabul ettiği Hristiyanlık inancının temel taşlarından biri olan Ermeni Apostolik Kilisesi, İsa Mesih'in öğretilerini ve geleneklerini temel alır. Kilisenin en önemli lideri Katolikos, Ermeni kilisesinin dini lideridir ve Ermenistan'ın kendine özgü dini ritüelleri ve gelenekleri vardır.
Ermeni Apostolik Kilisesi'nin mimarisi de dikkat çekicidir. Kiliselerin genellikle yuvarlak kubbeli ve taş duvarlı olmasıyla birlikte, özellikle Ermenistan'daki kiliselerin çoğu, taşa oyulmuş süslemeler ve fresklerle süslüdür. Ayrıca, kiliseleri çevreleyen çan kuleleri ve bahçeler de görülmeye değerdir.
Ermeni Apostolik Kilisesi'nin tarihi, Ermeni Kırımı ve Ermenilerin göçü gibi olaylarla da bağlantılıdır. 1915 yılında yaşanan Ermeni Kırımı, binlerce Ermeni'nin hayatına mal olmuş ve ülkenin dini liderleri de dahil olmak üzere birçok Ermeni, hayatı pahasına Ermeni inancını korumaya çalışmıştır. Aynı zamanda, Ermeni Apostolik Kilisesi'nin liderleri, Ermenistan'daki bağımsızlık hareketlerine öncülük etmiş ve 1991 yılında Ermenistan'ın bağımsızlığını kazanmasında önemli bir rol oynamıştır.
Sonuç olarak, Ermeni Apostolik Kilisesi, tarihi ve mimarisi ile önemli bir Hristiyan kilisesidir. Ermenistan ve Kafkasya bölgesindeki dini ve kültürel hayat için büyük bir rol oynamıştır ve hala Ermeni topluluğu için önemli bir semboldür.
Lazlar
Lazlar, Türkiye'nin Karadeniz bölgesinde yaşayan bir azınlık halkıdır. Tarih olarak, Lazların kökenleri antik çağlara kadar uzanır ve günümüze kadar çeşitli göçler ve tarihi olaylar sonrasında günümüzdeki bölgelere yerleşmişlerdir.
Lazlar'ın toplumsal hayatı tarım ve hayvancılıkla geçer. Karadeniz'in özelliklerine göre şekillenen tarım ürünleri, yerel halkın hayatının önemli bir parçasıdır. Bunun yanında, denizcilik ve balıkçılık da bölgede önemli bir geçim kaynağıdır.
Lazların kültürü, diğer Karadeniz halklarıyla benzerlik gösterse de, bölgenin dağlık ve engebeli yapıları nedeniyle farklı özellikler barındırır. Yöresel yemekler, geleneksel kıyafetler ve müzik kültürü, Lazların kültürel mirasını oluşturur.
- Laz Mutfağı:
- Laz Giysileri:
- Laz Müzik Kültürü:
Lazlar'ın yemek kültürü, Karadeniz bölgesine özgüdür. Temel besin kaynakları arasında mısır, fasulye, peynir, ceviz ve fındık yer alır. Yöresel yemekler arasında mısır unundan yapılan hingel, lahana sarması, börek ve muhlama gibi yiyecekler bulunur.
Lazların geleneksel giysileri, Karadeniz bölgesindeki diğer halkların giysilerinden farklılık gösterir. Erkekler genellikle bol pantolonlar ve uzun kollu gömlekler giyerken, kadınlar ise renkli etekler ve bluzlar tercih ederler. Başlarına genellikle örtü şeklinde fularlar takarlar.
Lazlar'ın müziği, Karadeniz müziğiyle benzerlik gösterir. Laz müzik aletleri arasında kemençe, tulum ve kaval gibi enstrümanlar yer alır. Danslarında ise genellikle horon adı verilen bir halk dansı yapılır.
Ekonomik zorluklar nedeniyle son yıllarda Lazlar, Türkiye'nin diğer bölgelerine ve yurtdışına göç etmek zorunda kalmışlardır. Bu göçler, Lazların nüfusunu azaltmış ve kültürel miraslarını kaybetmelerine yol açmıştır.
Laz Müzik Kültürü
Laz halkı, Türkiye'nin Karadeniz bölgesinde yaşayan bir azınlık grubudur. Geleneksel olarak, Laz müziği ağırlıklı olarak kemençe, tulum ve kaval gibi enstrümanlar kullanılarak icra edilir. Kemençe, üç teli olan bir yaylı çalgıdır ve genellikle Laz müziğinin ana enstrümanı olarak kabul edilir. Lazların müzikal geleneği, Türk, Gürcü ve İran müziği gibi birçok kültürden etkilendiği için oldukça zengindir.
Laz müziği, genellikle topluluk içinde icra edilir. Bu, sosyal etkileşimlerinin bir parçası olarak müziği kullanmalarına neden olur. Lazlar, düğün, cenaze, bayram ve diğer özel etkinliklerde müzik çalmak için bir araya gelirler. Müzik aynı zamanda, Lazların birbirleriyle olan sosyal bağlarını güçlendirmek ve toplumun birlik hissini sağlamak için de kullanılır.
Laz müziği, genellikle düşündüğümüz müzikal formlardan biraz farklıdır. Melodiler, Türk ve Arap müziğindeki çoğu müzikte olduğu gibi tam tonlara dayalıdır. Bununla birlikte, Laz müziği daha çok yarı tonlar üzerine kuruludur. Bu, müziğe oldukça özgün bir ton ve duygu katar.
Laz müziği aynı zamanda, Laz diliyle birlikte kullanılan geleneksel şiir biçimleriyle de sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu, sözlerin müzikal bir dizeleme üzerine yerleştirilmesiyle oluşan bir tür "şarkı söyleme" anlamına gelir. Bu tür müzikal şiirin birkaç farklı türü vardır, ancak hepsi Laz halkının zengin kültür mirasının bir parçasıdır.
Sonuç olarak, Laz müziği, Karadeniz bölgesinin zengin müzikal mirasının önemli bir parçasıdır. Lazların müzikal geleneği, enstrüman seçimleri, melodi ve ritimleri, toplumsal hayatları ve gelenekleriyle sıkı sıkıya bağlantılı olan zengin bir kültürel miras olarak kabul edilir.
Lazların Göçü
Lazlar, Karadeniz'in doğu ve batısında yaşayan bir azınlık gruptur. Ancak son yıllarda, ekonomik zorluklar nedeniyle, Türkiye'den göç etmek zorunda kaldılar. Bu göç süreci, Lazların toplumsal hayatında büyük bir etkiye sahip oldu.
Göç sırasında, Lazlar farklı illere ve ülkelere dağıldılar. Birçoğu İstanbul gibi büyük şehirlere yerleşirken, bazıları yurt dışına göç etti. Ancak, göç edenlerin çoğu, yeni yerlerde geçimlerini sağlamakta zorluk çektiler.
Göç sürecinde, birçok Laz toplumlarından ayrıldı ve aileleri parçalandı. Bu durum, toplumda büyük bir üzüntü ve acı yarattı. Lazlar, gittikleri yerlerde karşılaştıkları zorluklarla mücadele etmek zorunda kaldılar ve bu da onların hayat standartlarını düşürdü.
Sonuç olarak, Lazların Türkiye'den göç etmeleri, onların toplumsal ve kültürel hayatında büyük bir etkiye sahip oldu. Göç edenlerin zorlukları ve ayrılmaları, Laz toplumunda büyük bir üzüntü yarattı ve bu durum, toplumun bütünlüğünü zayıflattı. Ancak, halen Türkiye'de ve yurt dışında hala birçok Laz yaşamaktadır ve onlar, kendi kültürlerini ve geleneklerini sürdürmek için çaba göstermektedirler.