Eskiden bugüne kadar insanlığın değer yargılarındaki değişimi keşfetmek isteyenlere: Etik'in Evrimi! İçindeki ilginç bölümlerle birlikte, bu kitap, etik felsefesi tarihine ilgi duyan herkes için harika bir kaynak. Hemen okuyun ve farklı bir bakış açısı kazanın!

İnsanlık tarihinde etik anlayışının evrimi, insanların doğaya ve topluma bakışı, din ve felsefe düşünceleri, teknoloji ve sosyal gelişmeler gibi faktörlerden etkilendiği için oldukça önemlidir. Eski dönemlerde insanlar doğayla uyumlu bir yaşam sürdürmeye çalışırken günümüzde ise bireysel haklar ve çevre bilincinin ön plana çıkmasıyla beraber etik anlayışı da farklılaşmıştır.

Ortaçağ dönemi, Hristiyanlık öğretilerinin öne çıktığı bir dönemdi. Bu dönemde insan onuruna saygı kavramı etik anlayışına yansıdı. Stoacılık ve Aristoteles'in etiği gibi felsefe akımları insanlar arasındaki ilişkilerin etik açıdan nasıl ele alındığını da belirlemiştir.

Modern dönemde ise Aydınlanma düşüncesi etik anlayışında önemli bir değişim yarattı. Laik etik anlayışı bireysel hakların ön plana çıkmasıyla gelişti. Kant'ın evrensel ahlak yasası ve Bentham ile Mill'in faydacı etik anlayışı bu dönemin öne çıkan etik felsefeleri olarak bilinmektedir.

Günümüzde ise etik sorunları daha teknolojik ve sosyal boyutta ele almak gerekiyor. Yapay zeka gibi teknolojik gelişmeler, insan haklarına uygun kullanımı konusunda etik tartışmaları beraberinde getiriyor. İklim değişikliği ve çevre bilinci de günümüzdeki etik gündemlerinden biridir.

Sonuç olarak, etik anlayışının zamanla değişime uğraması ve günümüzde karşılaşılan etik sorunlarının önemli olduğu unutulmamalıdır. Etik düşüncenin farkındalığı ve bu konuda toplumda bilinçlendirme faaliyetleri yapmak gerekmektedir.

Eski Dönemlerde Etik Anlayışı

Eski dönemlerde insanlar, doğanın ve toplumun kendilerine sundukları ile uyum içinde yaşamaya çalıştılar. Bu dönemlerde, insanların etik anlayışı doğrudan toplumla ilişkiliydi. Özellikle avcı-toplayıcı toplumlar, yaşam koşullarına uyum sağlayan ve doğa ile uyumlu davranışlarda bulunan insanları takdir ediyordu.

Antik dönemlerde ise etik anlayışı, filozoflar tarafından ele alındı. Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi filozoflar, insanların davranışlarını ve toplumsal ilişkileri irdeleyerek etik teorileri geliştirdiler. Bu teoriler, doğa kanunlarına, erdemlere, erdemli yaşama ve adalet kavramlarına dayanıyordu.

Ortaçağda ise, etik anlayışı dini kurallara göre belirleniyordu. Kilise, insanların ahlaki davranışlarına ve görevlerine yönelik düzenlemeler getirmeye çalıştı. Ancak felsefe düşünceleri de bu dönemde etik konusuna etkili oldu. Stoacılık ve Aristoteles'in etik teorileri, insanlar arasındaki ilişkileri etik açıdan ele alıyordu ve insan davranışlarını erdeme dayandırıyordu.

Ortaçağ'da Etik Anlayışı

Ortaçağ, etik anlayışının geliştiği ve belirginleştiği bir dönemdir. Bu dönemde, özellikle din ve felsefe düşünceleri etik kavramına oldukça etki etmiştir. Kilise, insan onuruna saygı ve insanın yaşama hakkı gibi kavramları benimsemiş ve insanlık için bu değerleri savunmuştur.

Stoacılık ve Aristoteles'in etiği, insanlar arasındaki ilişkilerin etik açıdan nasıl ele alındığı açısından bu dönemde önemli rol oynamaktadır. Stoacılık, erdemi öne çıkaran bir felsefe akımıdır ve Aristoteles'in etik anlayışına karşı çıkar. Erdemler, Stoacılar için mutluluğun kaynağıdır ve bu nedenle hayatta amaçlanan şeydir.

Aristoteles'in Altın Oran ve Erdem Teorisi de Orta çağda etik anlayışına etki eden unsurlar arasında yer almaktadır. Aristoteles'e göre erdem, insana özgü bir meziyettir ve insanın mutluluğu ile ilişkilidir. Erdemlerin arasındaki bir denge, Altın Oran olarak adlandırılır ve mutluluk için gereklidir.

Ortaçağ'ın etik anlayışına etki eden diğer bir unsuru da Hıristiyanlık oluşturur. Hıristiyanlığın öğretileri, insan onuruna saygı kavramının etik anlayışına yansıması açısından önemlidir. Hıristiyanlıkta, insanın yaratılışı ve yaradılışı özgürlük ve adalet gibi kavramları içinde barındırmaktadır.

Ortaçağ dönemindeki bu etik anlayışının günümüze kadar etkisi devam etmektedir ve etik kavramının günümüzdeki önemi de bu dönemden gelen unsurlarla açıklanabilir.

Stoacılık ve Aristoteles'in Etiği

Antik dönemde, stoacılık ve Aristoteles etik teorileri, etik açıdan insanlar arasındaki ilişkileri ele alırken farklı yaklaşımlar göstermiştir. Aristoteles, erdemliliğin orta yolu olarak kabul ettiği Altın Oran kavramını benimsemiştir. İnsanın mutluluğunun, erdemlerin birleşimi ve toplumsal düzen ile olan ilişkisi olduğu fikrini savunmuştur.

Buna karşılık, stoacı felsefe, erdem ve aşkın bilgelik gibi değerleri vurgulayarak, Aristoteles'in etik anlayışına karşı çıkmıştır. Stoacılıkta, eylemlerimizin sonuçlarından daha fazla, eylemlerimizde gösterdiğimiz tutum ve iradeyi öne çıkaran bir etik anlayışı benimsenmiştir.

Aristoteles, insanoğlunun doğasının toplumla ilişkili olduğunu düşünerek, toplum içindeki kurumları ve ilişkileri ele alırken, stoacılar daha çok bireysel erdemlere ve öznelliklerin üzerinde yoğunlaşmıştır. Fakat her iki felsefe okulu da; erdemler ile insanlar arasındaki ilişkilerde doğru adımlar atılmasının, sabır ve hoşgörü gibi değerleri önemsemesi gerektiği konusunda birleşmiştir.

Stoacılıkta Erdem ve Aşkın Bilgelik

Stoacılık felsefesi, Yunanistan'da doğmuş ve Romalılar tarafından benimsenmiştir. Bu felsefi akımın ortaya çıkışında doğa felsefesi, insanın doğası ve erdem kavramları önemli rol oynamıştır. Aristoteles'in etik anlayışına karşı çıkan stoacılık, insanın aklını kullanarak doğru olanı seçmesi gerektiğini savunmuştur.

Stoacı filozofların erdem anlayışı, kişinin iç dünyasındaki huzur ve dengeyi sağlamasına önem verir. Stoacılar, insanın sahip olması gereken temel erdemleri bilgelik, cesaret, adalet ve ölçülülük olarak belirlemişlerdir. Bu erdemlerin, insanın hayatını daha anlamlı kılacağına ve huzurunu artıracağına inanılmıştır.

Stoacılıkta öne çıkan bir diğer kavram ise 'aşkın bilgelik'tir. Aşkın bilgelik, insanın evrensel düzeyde doğru olanı görmesi ve anlaması olarak tanımlanabilir. Bu kavram, insanın kendisine özgü bakış açısından sıyrılıp evrensel perspektife sahip olmasını amaçlamaktadır.

Sonuç olarak, Stoacılık felsefesi, bireysel erdemlerin önemini vurgulayarak insanların içsel huzurlarını ve dengelerini sağlamayı hedeflemiştir. Bilgelik, cesaret, adalet ve ölçülülük erdemleri Stoacılar tarafından önemle vurgulanmıştır. Ayrıca, aşkın bilgelik kavramıyla insanların evrensel düzeyde doğruyu görmesi ve anlaması amaçlanmıştır.

Aristoteles'in Altın Oran ve Erdem Teorisi

Aristoteles'in etik teorisi, insanın erdemli bir yaşam sürdürmesi üzerine kuruludur. Bu teoriye göre, insan mutluluğu sadece maddi dünyadaki arzuları tatmin etmekle değil, erdemli davranışlar sergilemekle de elde edilebilir. Erdemli davranışlar ise, Aristoteles’e göre insanın doğasına uygun olan davranışlardır. Ona göre insan, bir davranışı iyi olarak nitelendirebilmek için o davranışı gerçekleştirirken bir orta yol tutturmalıdır.

Bu orta yol, Altın Oran kavramıyla da ifade edilebilir. Altın Oran, doğada var olan orantılı ilişkiyi ifade eder. Aristoteles, bu kavramı erdemlerin nasıl olması gerektiğini tanımlamak için kullanır. Ona göre, bir erdemi aşırılık ya da eksiklik şeklinde uygulamak, o erdemi yerine getirmemiş olmaktan daha kötüdür. Yani bir insan, fazlasıyla cömert olduğu kadar cimri de olmamalıdır. Ortalama bir tutum sergileyerek, doğal bir denge oluşturmalıdır.

Aristoteles'in bu teorisi, insanların mutluluğu için gerekli olan erdemleri tek tek ele almakta ve onların nasıl düzenlenmesi gerektiğini açıklamaktadır. Erdemli yaşam, sadece mutluluğu artırmakla kalmaz, kişiye aynı zamanda çok daha kaliteli bir hayat sunar. Bu nedenle, birçok filozofun ilgisini çeken bu teori, bugüne kadar etik felsefenin temel prensiplerinden biri olarak kalmıştır.

Kilise ve Hıristiyanlıkta Etik Anlayışı

Kilise ve Hıristiyanlıkta etik anlayışı, Hıristiyanlık dininin öğretileri ve ilkeleri ile şekillenmiştir. İsa Mesih'in öğütleri ve yaşamı, Hıristiyanlar için ideal bir yaşam biçimini temsil etmektedir. Hıristiyanlık, insanın Tanrı tarafından yaratıldığına ve insanın onuruna saygı gösterilmesi gerektiğine inanır.

Bu nedenle, Hıristiyan etik anlayışı, insanların karşılıklı saygı, sevgi, dürüstlük, sadakat ve adalet gibi erdemleri benimsemesi ve uygulaması gerektiğini vurgular. Kilise ve Hıristiyanlıkta, insanların kendilerine, birbirlerine ve yaratılışlarına saygı göstermeleri önemlidir.

Bununla birlikte, Hıristiyan etiği aynı zamanda bireysel sorumlulukları da vurgular. İnsanların kendilerine, Tanrı'ya ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmeleri beklenir. Kilise ve Hıristiyanlıkta, bu sorumlulukların yerine getirilmesi, insanların ruhsal büyümesine ve gelişmesine yardımcı olur.

Hıristiyan etik anlayışı, insanların karşılıklı sevgi ve saygı içinde birbirleriyle yaşamasını desteklemektedir. Kilise ve Hıristiyanlıkta, insanların karşılıklı sevme, yardım etme ve destek olma sorumluluğu vardır. İnsanlar, Tanrı'nın sevgisini yansıtmak için başkalarına karşı sevgi dolu davranışlar sergilemelidirler.

Özetle, Kilise ve Hıristiyanlıkta etik anlayışı, insanların sevgi, saygı ve sorumluluk kavramlarına dayalı olarak şekillenmiştir. İnsanların kendilerine, birbirlerine ve yaratılışlarına saygı göstermeleri, bireysel sorumluluklarını yerine getirmeleri ve karşılıklı sevgi ve saygı içinde birbirleriyle yaşamaları beklenir. Hıristiyan etik anlayışı, insanların ruhsal gelişimlerine yardımcı olmayı amaçlar.

Modern Dönemde Etik Anlayışı

Modern çağda etik anlayışı, aydınlanma düşüncesi ve bireysel hakların ön plana çıkmasıyla değişime uğramıştır. Bu dönemde, insanlar için mutluluk ve adaletin sağlanması önemli hale gelirken, laik etik anlayışı ortaya çıkmıştır. Laik etik, dini kaynaklara dayanmayan, insanların arasındaki ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini hedefleyen bir anlayıştır.

Bu dönemde, imtiyazlı sınıfların avantajlarına son vermek, bireysel hakları ve özgürlükleri korumak, insanların eşitliği temelinde bir toplum yaratmak önemli hale gelmiştir. Aydınlanma düşüncesi bireyin akıl yürütmesini ve her türlü otoriteye karşı çıkmasını öğütlemiştir. Bu öğreti, toplumsal yapıyı değiştirerek eşitlikçi bir toplum hedefi doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğini savunmuştur.

Modern dönemde etik kavramının şekillenmesinde Kuzey Avrupa ülkelerinde uygulanan Sosyal Devlet politikaları ve devletin insanlar üzerindeki kontrolünün azaltılması da etkili olmuştur. Bunun sonucunda, bireysel haklar ön plana çıkarılmış ve insan hakları evrensel olarak kabul edilmiştir.

Kant'ın Evrensel Ahlak Yasası

Kant'ın evrensel ahlak yasası, özgürlük ve adalet kavramlarını temel alarak kişinin doğru eylemi yapması gerektiğini savunur. Bu anlayış, kişinin kendisini ve diğer insanları nasıl muamele edeceği konusunda evrensel bir ölçüt sağlar. Kant, etik kararların kişisel görüş, duygusal yönelimler veya toplumsal kabul ile belirlenmemesi gerektiğine inanır. Bunun yerine, doğru davranışın nesnel olarak belirlenmesi ve herkes için geçerli olması gerektiğini savunur.

Kant'ın ahlak anlayışı, özgürlük ve adalet kavramlarının işlevini ön plana çıkarır. Kant'ın anlayışına göre, insan özgür iradesini kullanarak kendi ahlaki kararlarını verir ve bu kararlar kendisine zarar vermediği sürece herkes tarafından kabul edilebilir. Adalet ise herkese eşit davranılması gerektiğini savunur. Bu anlayışta, adaletsiz davranışların tüm toplumu olumsuz etkileyebileceği düşüncesi vardır.

Kant'ın evrensel ahlak yasası, tüm insanların ahlaki davranışları birbirine uyguladıklarında toplumun daha iyi bir yer haline gelebileceğini savunur. Bu anlayış doğru davranışın zorla uygulanması anlamına gelmez, ancak insanların kendi özgür iradeleri ile doğru davranışları seçmeleri gerektiği vurgulanır. Kant'ın felsefesi, insanların kendilerine ve başkalarına nasıl davranmaları gerektiği konusunda daha nesnel bir ölçüt sağlar.

Sonuç olarak Kant'ın evrensel ahlak yasası, özgürlük ve adalet kavramlarını ön plana çıkaran evrensel bir ahlak anlayışıdır. Bu anlayışta, insanlar kendilerine ve diğer insanlara nasıl davranacakları konusunda nesnel bir ölçüt bulurlar. Bu sayede toplumda daha adil bir ortam oluşabilir ve insanlar arasındaki anlaşmazlıklar azaltılabilir.

Bentham ve Mill'in Faydacı Etik Anlayışı

Bentham ve Mill'in faydacı etik anlayışı, eylemlerin sonuçlarına göre değerlendirildiği ve bireyin mutluluğunun öncelikli olduğu bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, bir eylemin doğruluğu veya yanlışlığı sonuçlarına göre belirlenir ve en büyük mutluluğun sağlanması amaçlanır. Bu anlayış, pozitivist düşüncenin de bir yansımasıdır ve bilime dayalı bir etik yaklaşımı olarak geliştirilmiştir.

Bentham, insanların mutluluğunun en büyük amaç olduğunu savunmuş ve bu amaç doğrultusunda eylemlerin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ona göre, her eylemin sonucu, o eylemin doğruluğunu veya yanlışlığını belirler. Bu yaklaşıma göre, bir eylemin doğru olabilmesi için en büyük mutluluğun sağlanması şarttır. Mill ise bu yaklaşımı daha da geliştirerek, mutluluğun sadece bireyler için değil, toplumun tamamı için önemli olduğunu belirtmiştir.

Bu anlayışın temelinde, eylemlerin sonuçlarına göre değerlendirilmesi yer almaktadır. Bu nedenle, faydacı etik yaklaşımı, sonuç odaklı bir yaklaşım olarak değerlendirilir. Burada önemli olan, insanların mutluluğunun sağlanmasıdır. Bu amaç doğrultusunda, her eylemin bu amaca hizmet edip etmediği değerlendirilir ve doğru kararlar verilir.

Faydacı etik yaklaşımı, pek çok alanda uygulanmaktadır. Özellikle işletme ve yönetim alanlarında sıklıkla kullanılan bu yaklaşım, karar sürecinde sonuçları dikkate alınması gerektiği felsefesini benimsemektedir. Ancak, bu yaklaşımın eleştirildiği noktalar da bulunmaktadır. Özellikle, bu yaklaşımın insanı önceliğe koyması amaçlanırken, insan haklarına zarar verebilecek kararların alınmasına neden olabileceği belirtilmektedir.

Sonuç olarak, Bentham ve Mill'in faydacı etik anlayışı, sonuç odaklı bir yaklaşım olarak insanların mutluluğunu ön plana almaktadır. Bu yaklaşımın doğruluğu veya yanlışlığı, sonuçlarına göre değerlendirilir ve en büyük mutluluğun sağlanması amaçlanır. Ancak, bu yaklaşımın insan haklarına zarar verebilecek kararların alınmasına neden olabileceği de unutulmamalıdır.

Çağımızda Etik Anlayışı

Günümüzde teknolojik ve sosyal gelişmeler, etik kavramı üzerinde önemli etkiler yaratmaktadır. Özellikle internetin yaygınlaşmasıyla birlikte, bilgiye erişim kolaylaşmış, iletişim araçları güçlenmiş ve küresel ölçekte etkileşim artmıştır. Ancak bu gelişmeler ayrıca, kişisel bilgilerin korunması, siber saldırılar, sahte haberler, sanal zorbalık ve internet bağımlılığı gibi sorunları da beraberinde getirmiştir.

Özellikle yapay zeka teknolojilerinin artması ile birlikte, etik sorunlar da ortaya çıkmaktadır. Yapay zeka sistemlerinin insanları istenmeyen şekilde izlemesi, önyargılı kararlar alması ve toplumsal eşitsizliği arttırması gibi etik sorunlar gündeme gelmiştir. Bu nedenle, yapay zeka teknolojilerinin geliştirilmesi ve kullanımı konusunda, insan haklarına saygı duyan, toplumsal faydaya yönelik ve güvenilir bir yaklaşım benimsenmesi gerekmektedir.

Bunun yanı sıra, çevre bilinci ve doğa ile uyumlu yaşama felsefesi de günümüzde etik açıdan önem kazanmıştır. İklim değişikliği, türlerin yok olması ve doğal kaynakların tükenmesi gibi çevresel sorunların çözümünde, etik değerlerin ve sorumluluk duygusunun önemi büyüktür. Bu nedenle, doğa ile barışık ve sürdürülebilir bir yaşam tarzının benimsenmesi ve korunması gerekmektedir.

Bütün bunların yanı sıra, sosyal medya ve diğer iletişim araçlarının yaygınlaşması, toplumsal etik değerleri de ön plana çıkarmaktadır. Sahte haberler ve manipülatif bilgiler, sosyal medya kullanıcılarının düşüncelerini etkileyebilir ve toplumsal zararlar yaratabilir. Bu nedenle, kişisel sorumluluk duygusu, doğru bilgiye erişim ve akılcı düşünme becerileri gibi toplumsal etik değerlerin geliştirilmesi önemlidir.

Yapay Zeka ve Etik Sorunları

Yapay zeka, son yıllarda hızla gelişen bir teknoloji olmasına rağmen, etik sorunlarla da sık sık karşılaşılmaktadır. Yapay zekanın insan haklarına uygun kullanımı konusunda ortaya çıkan etik tartışmaları da oldukça önemlidir.

Birçok insan, yapay zekanın insan haklarını ihlal edecek şekilde kullanılmasından endişe duymaktadır. Özellikle kişisel verilerin toplanması, depolanması ve kullanımı konusunda çeşitli etik sorular gündeme gelmektedir. Bu sorular arasında, özel hayatın gizliliğinin korunması, kişisel verilerin kötüye kullanımının engellenmesi, insanların özgürlüklerinin ve haklarının korunması gibi konular yer almaktadır.

Yapay zeka tarafından alınan kararların adil olması da önemli bir etik konudur. Özellikle iş dünyasında kullanılan yapay zeka algoritmalarının, insanların ayrımcılığa uğrama riskini artırdığı düşünülmektedir. Bu nedenle yapay zekanın verilerin tarafsız bir şekilde işlenmesi için nasıl tasarlandığına ve kullanıldığına dair şeffaflık sağlanması gerekmektedir.

Diğer yandan, yapay zeka teknolojisinin tıp ve sağlık gibi alanlarda kullanımı da etik tartışmaları beraberinde getirmiştir. Özellikle, insanların yaşam hakkı ve sağlık hakkının korunması konularında etik tartışmalar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle yapay zeka teknolojisi, insan haklarına uygun bir şekilde kullanılmak zorundadır.

Yapay zeka teknolojisinin insan haklarına uygun kullanımı konusundaki etik sorunlar dikkate alındığında, bu teknolojinin geliştirilmesi ve kullanımı konusunda çok dikkatli olunması gerektiği açıktır. Yapay zeka konusunda gerekli tedbirlerin alınması ve etik kuralların göz önünde bulundurulması, bu teknolojinin insan yaşamını daha iyiye götüreceği bir geleceğe yönelik önemli bir adım olacaktır.

İklim Değişikliği ve Etik

İklim değişikliği, son yüzyılda dünya genelinde gözlemlenen en önemli sorunlardan biridir. Bu durumun nedenlerinden biri, doğal kaynakların yanlış kullanımı ve çevrenin korunmamasıdır. Bu sebeple, çevre bilincine sahip olmak ve doğa ile uyumlu yaşam felsefesi benimsemek, günümüzde oldukça önemlidir.

Bu sorunla mücadele etmek, sadece insani bir sorumluluk değil aynı zamanda etik bir sorumluluktur. İklim değişikliği, tüm canlıları ve doğayı etkilediği gibi, sorunu en çok yaratan insanlar tarafından çözülmelidir. Bu sebeple, doğaya karşı yapılan tahribatların azaltılması veya engellenmesi, insanların temel etik sorumluluğudur.

İklim değişikliği sorunu, aynı zamanda eşitsizlik sorununu da ortaya çıkarmaktadır. Dünya genelinde, zengin ülkelerin daha fazla sera gazı emisyonu yaptığı, fakir ülkelerin ise bu etkileri daha ağır yaşadığı görülmüştür. Bu durumda, adalet kavramı da devreye girerek, zengin olanların soruna daha fazla katkı sağlamaları gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Doğa ile uyumlu yaşam felsefesi ve çevre bilinci, sadece bireysel değil aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Toplumun tüm kesimleri, bu soruna karşı duyarlı olmalı ve sorumluluk almaya çalışmalıdır. Teknolojik gelişmelerin bu sürecin hızlandırılmasına yardımcı olabileceği unutulmamalıdır.

Ancak, en önemli sorumluluk, bugünden başlayarak, insanların sağlığına, doğal kaynakların korunmasına ve gelecek nesillerin hakkına saygı göstermekle başlar.

Sonuç

Etiğin tarih boyunca evrim geçirdiği bir gerçektir. İnsanların doğaya olan bakışı ile başlayan bu süreç, din ve felsefe düşüncelerinin etkisi ile şekillenmiş ve günümüze kadar gelmiştir. Ancak, günümüzde karşılaşılan etik sorunlar, etiğin değişime uğraması gerektiğini göstermektedir.

Özellikle teknolojik ve sosyal gelişmeler ile birlikte ortaya çıkan yapay zeka ve iklim değişikliği gibi konular, etik tartışmaları beraberinde getirmektedir. Yapay zeka teknolojisinin insan haklarına uygun kullanılıp kullanılmayacağı, iklim değişikliğinin çevre bilinci ile olan uyumu gibi konular, etik açıdan önem taşımaktadır.

Bunun yanı sıra, etik sorunlar ile mücadele etmek için toplum olarak vermemiz gereken önem de oldukça büyüktür. Eğitim sisteminde etik değerlerin yer alması, şirketlerin etik politikalarının oluşturulması gibi adımlar, önemli birer başlangıç olabilir.

Sonuç olarak, etiğin zamanla değişime uğraması kaçınılmazdır. Günümüzde karşılaşılan etik sorunlar, bize etik değerlerin önemini bir kez daha hatırlatmaktadır. Toplum olarak bu sorunlara karşı mücadele etmek ve etik değerleri daha fazla önemsemek, geleceğimiz için büyük bir öneme sahiptir.