İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngiltere, dış politikasını nasıl belirledi? Churchill hükümeti ile başlayan süreçte, ülkenin iç ve dış kaynakları nasıl kullanıldı? Detayları ile Dünya Savaşı Sonrası İngiltere'nin Dış Politikası kitabında bulabilirsiniz.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngiltere'nin dış politika stratejilerinde birçok değişiklik meydana geldi. Bu dönemde İngiltere, savaş sonrası yeniden yapılanma sürecinde mali ve askeri açıdan zor bir dönem atlattı. Bu nedenle, İngiltere'nin dış politikası daha çok ekonomik yönlere odaklanmıştır.

Bu dönemde, İngiltere'nin en önemli uluslararası işbirliği platformlarından biri olan NATO'ya (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) üye olmasıyla birlikte, Soğuk Savaş döneminde Batı bloğu ülkeleriyle güçlü bir bağ kuruldu. İngiltere, bu dönemde Atlantik Ötesi ilişkilere gösterdiği önemle, ABD’nin liderliğindeki Batı bloğunun anahtar ülkelerinden biri haline geldi.

Bununla birlikte, İngiltere'nin Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası işbirliği platformlarındaki rolü de savaş sonrası dönemde oldukça önemliydi. İngiltere, bu platformlarda aktif bir rol oynayarak Avrupa ülkeleri arasındaki işbirliğini ve dayanışmayı artırdı.

Ayrıca, İngiltere'nin Commonwealth ve Anglosphere gibi örgütlerdeki faaliyetleri de savaş sonrası dönemde dikkat çekiciydi. Bu örgütler aracılığıyla İngiltere, kendi kültürel, siyasi ve ekonomik çıkarlarını savundu ve ülkeler arasında işbirliğini geliştirdi. İngiltere, bu bağlamda dış politikalarını: ikili ilişkiler ve ticaret anlaşmaları; işbirliği ve kalkınma projeleri gibi konulara odaklandı.

Soğuk Savaş Dönemi Başlangıcı

Soğuk Savaş, II. Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra başlayan süreçte, Amerika ve Sovyetler Birliği arasındaki çekişmelerin artmasıyla ortaya çıkmış bir dönemdir. Bu dönemde İngiltere'nin dış politikası, Batı Bloku'nun bir parçası olarak şekillenmiştir. İngiltere, NATO üyesi olarak ittifakın merkezinde yer almış ve Amerika'nın liderliğini kabul etmiştir.

Bu dönemde İngiltere'nin ana hedefi, Sovyet etkisi altındaki ülkelerdeki komünist hareketleri engellemek ve Batı Bloku'nun güvenliğini sağlamaktı. Bu nedenle, İngiltere, Batı Almanya ve Fransa ile birlikte etkin bir şekilde Sovyet tehdidine karşı caydırıcılık politikaları yürütmüştür.

Bununla birlikte, Soğuk Savaş'ın başlangıcından sonuna kadar İngiltere, Amerika ile tam olarak aynı görüşte olmamıştır. Özellikle, İngiltere'nin Avrupa'da Fransa ve Almanya'ya karşı dengeli bir politika izlemesine rağmen, ABD'nin özellikle Almanya'yı Sovyet tehdidi konusunda daha aktif bir şekilde desteklediği görülmüştür.

İngiltere'nin bu dönemde aldığı bir başka önemli karar da, nükleer silah teknolojisine sahip olmaktı. Bu amaçla, İngiltere 1952 yılında ilk nükleer bombasını denemiş ve 1957 yılında da nükleer silahlarını modernize etmiştir. Böylece İngiltere, hem NATO'nun nükleer caydırıcılık politikalarına destek vermiş hem de bağımsız bir nükleer güç olarak konumunu sağlamlaştırmıştır.

Avrupa İşbirliği

İngiltere'nin savaş sonrası dönemdeki dış politika stratejileri arasında Avrupa işbirliği de yer almaktadır. Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği gibi uluslararası platformlarda aktif bir rol oynamıştır. İngiltere, 1951 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun kuruluşuna katılmış ve ardından 1973 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu'na üye olmuştur. Her ne kadar AB'de yer almayan İngiltere, Avrupa Ekonomik Alanı üyesidir.

İngiltere, 2016 yılında yapılan referandum ile AB'den ayrılma kararı almıştır. Bu karar, İngiltere'nin AB ile olan ticari ilişkilerinde belirsizlik yaratsa da, İngiltere hala Avrupa Konseyi gibi diğer uluslararası platformlarda yer almaktadır. Ayrıca, İngiltere, AB ile ayrılık sonrası ticari ve siyasi ilişkileri yeniden düzenlemek için çaba göstermektedir.

Avrupa işbirliğinin yanı sıra, İngiltere ayrıca Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi diğer uluslararası örgütlere de üyedir. Bu örgütler, barış ve güvenlik gibi konularda işbirliği yapmayı hedeflemektedir.

İngiltere'nin Avrupa işbirliği ve AB ile ilişkilendirilmesi tartışmalı bir konudur. Ancak, İngiltere'nin AB dışındaki diğer Avrupa örgütlerindeki aktif rolü ve işbirliği, ülkenin bu platformlara verdiği önemi ve güçlü uluslararası bağlarını göstermektedir.

Commonwealth ve Anglosphere

İngiltere'nin dış politikasında önemli bir yer tutan Commonwealth ve Anglosphere gibi örgütler, ülkeler arasında ortak bir bağ kurulmasını ve işbirliğinin artırılmasını amaçlamaktadır. Bu örgütlerin amacı, tarihi bağlarını korumak ve ticari ve siyasi işbirliği ile daha güçlü bir birlik oluşturmaktır. İngiltere, bu örgütler içinde etkili bir diplomasi yürütmekte ve Commonwealth ülkeleriyle, tarihi bağlar ve kültürel benzerlikler temelinde sıkı ilişkiler sürdürmektedir.

Commonwealth örgütünün kurulması, İngiltere ve eski kolonileri tarafından yapılmıştır. Bu örgüt, üyeleri arasında ekonomik, siyasi ve kültürel işbirliğini teşvik eder. İngiltere, Commonwealth ülkeleri arasında düzenli toplantılar yaparak, birbirleri arasındaki ticaret hacmini arttırmayı ve diplomatik ilişkileri güçlendirmeyi hedefler. Ayrıca Commonwealth üyesi ülkeler arasında öğrenci değişim programları gibi çeşitli projeler yürütmekte ve bu sayede daha güçlü bir birlik sağlamayı amaçlar.

Anglosphere ise İngilizce konuşan ülkeleri kapsayan bir örgüttür. Bu kapsamda, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer bazı İngilizce konuşan ülkeler bulunmaktadır. Bu örgüt, üyeleri arasında ortak dili ve tarihi bağları olan ülkelerin birlikte hareket etmelerini teşvik etmektedir. İngiltere, bu örgüt içindeki ülkeler arasındaki ticari ve siyasi işbirliğini artırmak için çeşitli diplomatik faaliyetler yürütmekte ve bu sayede daha güçlü bir birlik oluşturmayı amaçlar.

İngiltere'nin Commonwealth ve Anglosphere örgütlerine verdiği önem, dış politikasının temel taşlarından biridir. Bu örgütler aracılığıyla, İngiltere küresel düzeyde daha etkili bir rol üstlenmek ve diğer ülkelerle işbirliğini artırmak için diplomatik çabalarını yoğunlaştırmaktadır.

İkili İlişkiler ve Ticaret Anlaşmaları

Brexit ile birlikte Avrupa Birliği'nden ayrılan İngiltere, bağımsızlığı sonrası özellikle ikili ilişkiler ve ticaret anlaşmalarına odaklandı. İngiltere, Avrupa ülkeleriyle olan ticaret anlaşmalarının aksine artık ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Japonya gibi ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları yapmak için adımlar atmaya başladı.

İngiltere'nin özellikle Körfez ülkeleri ve Hindistan gibi büyük ekonomilerle ticari ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik politikalar izlediği de dikkat çekiyor. Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelerle de ticaret anlaşmaları yapmak isteyen İngiltere, bu ülkelerle olan diplomatik temaslarını da artırıyor.

Öte yandan, İngiltere'nin bazı ülkelerle ilişkileri çalkantılı da olabiliyor. Örneğin, Rusya ile halen gerilimli olan ilişkilerin düzeltilmesi için çalışmalar devam ediyor.

İngiltere, ikili ilişkilerin yanı sıra ticaret anlaşmaları konusunda da aktif bir politika izliyor. Bu anlamda, İngiltere'nin Güney Kore, Kanada ve Singapur ile serbest ticaret anlaşmaları imzalandı. Yeni serbest ticaret anlaşmalarının da yakın zamanda imzalanması bekleniyor.

İşbirliği ve Kalkınma Projeleri

İngiltere'nin dış politika stratejileri arasında en önemlilerinden biri gelişmekte olan ülkelerle işbirliği ve kalkınma projeleridir. Bu amaçla İngiltere, birçok ülkede faaliyet gösteren çeşitli yardım kuruluşları aracılığıyla insani yardım ve kalkınma projeleri sunmaktadır.

Bununla birlikte, İngiltere bu projelerde sadece yardım sağlayan bir taraf değildir. Aynı zamanda, gelişmekte olan ülkelerle işbirliği yaparak kendi ekonomik çıkarlarını da korumaktadır. Örneğin, enerji kaynaklarına erişim sağlama, hammaddeler ve tarım ürünleri ithalatı gibi konularda gelişmekte olan ülkelerle işbirliği yapmaktadır.

İngiltere, Afrika ülkeleriyle özellikle sağlık, eğitim, tarım, su kaynakları yönetimi, altyapı ve ekonomik kalkınma gibi alanlarda işbirliği yapmaktadır. Bu kapsamda, ülkede çok sayıda Afrika kökenli genç öğrenciye burs verilmekte ve Afrika'da çeşitli ülkelerdeki sağlık sektörü ve kalkınma projelerine fon sağlanmaktadır.

İngiltere aynı zamanda, gelişmekte olan ülkelerle işbirliği yaparak, bu ülkelerdeki yoksulluk, açlık, sağlık sorunları gibi zorlukları azaltmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla, yoksulluğu azaltma, sürdürülebilir kalkınma, iklim değişikliği gibi konulara odaklanan uzun vadeli projeler yürütmektedir.

İngiltere'nin dünya genelinde yürüttüğü işbirliği ve kalkınma projeleri, hem İngiltere'nin ekonomik çıkarlarına katkı sağlamakta hem de gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulluğun ve açlığın azaltılmasına yardımcı olmaktadır.

Küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni

Küreselleşme ve yeni dünya düzeni, İngiltere'nin son yıllardaki dış politikalarında önemli bir rol oynamıştır. İngiltere, küresel düzeydeki diğer ülkelerle işbirliği yaparak, küresel konularda aldığı pozisyonlarla öne çıkmaktadır.

Bu bağlamda, İngiltere, uluslararası arenada ekonomik, sosyal ve çevresel konularda liderlik yapmayı hedeflemektedir. Bu hedefin gerçekleştirilmesi için, İngiliz hükümeti, BM, Dünya Ticaret Örgütü (WTO), G20 ve IMF gibi uluslararası platformlarda aktif olarak yer almaktadır.

Ayrıca, İngiltere, diğer ülkelerle ikili anlaşmalar yaparak, küresel ekonomik ve siyasi sistemin reform edilmesi için çalışmaktadır. Bunun yanı sıra, İngiltere, Afrika ve Asya gibi gelişmekte olan ülkelerle işbirliği yaparak, bu ülkelerin kalkınmasına destek olmayı hedeflemektedir.

• Bununla birlikte, İngiltere, Brexit sonrası Avrupa Birliği (AB) ile olan ilişkilerinde de küreselleşme ve yeni dünya düzeni konularına odaklanmaktadır. İngiltere, diğer ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları yaparak, küresel ticarette rekabetçi bir konuma gelmeyi hedeflemektedir.
• Ayrıca, İngiltere, dünya genelinde artan terör olaylarına karşı durmak için uluslararası işbirliğini teşvik etmektedir. İngiltere, dünya genelindeki ülkelerin terörle mücadele konusundaki çabalarını desteklemekte ve etkili bir şekilde koordine edilmiş bir uluslararası mücadele yürütülmesi için çaba göstermektedir.

İngiltere'nin küreselleşme ve yeni dünya düzeni konularındaki pozisyonu ve politikaları, uluslararası arenada etkili bir rol oynamasına yol açmıştır. İngiltere, küresel konulara verdiği önemle, dünya genelindeki diğer ülkeler tarafından da takdir edilmektedir.

Ortadoğu ve Afrika

İngiltere, Orta Doğu ve Afrika'da geniş bir çıkar alanına sahip olmakla birlikte, bölgedeki siyasi ve ekonomik gelişmeler üzerinde de etkin bir rol oynamaktadır. 20. yüzyılın başlarında Süveyş Kanalı'ndaki çıkarları nedeniyle Mısır'a karşı askeri müdahalede bulundu ve Birinci Dünya Savaşı sonrası bölgede etkin olmaya devam etti.

İngiltere, Ortadoğu ve Afrika'da en önemli çıkarlarından birinin petrol olduğunu kabul etmektedir. Bu nedenle, bölgedeki petrol kaynaklarına doğru bir odaklanma göstermiş ve bu bölgelerde petrol arama faaliyetleri yürütmüştür.

İngiltere, son yıllarda Orta Doğu ve Afrika'da barışı koruma, savaşın sona erdirilmesi ve demokrasinin teşvik edilmesi gibi konularda birçok uluslararası girişimde bulunmuştur. 2011'deki Libya müdahalesi, bu bölgedeki krizleri çözmek ve insani yardım sağlamak için atılan önemli bir adımdır.

Bununla birlikte, İngiltere'nin Orta Doğu ve Afrika'daki siyasi ve ekonomik ilişkilerinde birçok kriz yaşanmıştır. Bölgedeki İngiliz sömürgelerinin bağımsızlık mücadeleleri ve anti-emperyalist hareketlerle birçok çatışma yaşamıştır.

Genel olarak, İngiltere Orta Doğu ve Afrika'da çıkarlarına yönelik politikalar izlemekte ve bölgedeki siyasi ve ekonomik gelişmeleri yakından takip etmektedir.

İsrail-Filistin Çatışması ve Arap Baharı

İsrail-Filistin çatışması tarihin en uzun soluklu çatışmalarından biridir ve günümüzde hala devam etmektedir. İngiltere, bu çatışmada önemli bir tarihi geçmişe sahiptir ve bugün de taraf olarak çatışmanın çözümünde yer almaktadır.

İngiltere, İsrail-Filistin barış sürecinin bir parçası olarak iki devletli çözümü desteklemektedir. Bu çözüm, İsrail ve Filistin devletlerinin eşit haklara sahip, barış içinde bir arada yaşayabilecekleri bir çözüm olarak tanımlanır. İngiltere'nin bu çözümü desteklemesi, dünya genelinde barışa ve istikrara katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

Arap Baharı ise 2011 yılında başlayan bir devrim sürecidir. Arap ülkelerindeki insanlar, otoriter rejimlere karşı ayaklandı ve İngiltere gibi bazı ülkeler, halkın taleplerine destek verdi. Ancak bu süreç, bazı ülkelerde yerini istikrarsızlığa ve iç savaşlara bıraktı.

İngiltere, Arap Baharı sürecinde de aktif bir rol oynadı. İnsan haklarına saygı gösterilmesi ve sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi gibi konularda çalışmalar yaptı. Ancak bazı eleştiriler, İngiltere'nin bazı Arap ülkelerindeki otoriter yönetimlere baskı yapmadığı yönündedir.

Sömürgeciliğin Sonu ve Antikomünizm

İngiltere'nin sömürgeciliğin sonu ve antikomünizm gibi siyasi akımlara verdiği destek, ülkenin dış politikası için belirleyici bir faktör haline geldi. Sömürge dönemi sona erdikten sonra, İngiltere özellikle Afrika ve Asya'da bağımsızlıklarını ilan eden ülkelerle ilişkilerini yeniden gözden geçirdi. Bu süreçte, ülke hem eski kolonileriyle dostane ilişkiler kurmak hem de sömürgeciliğin zararlarını telafi etmek için çeşitli işbirliği programları yürüttü.

İngiltere, aynı zamanda antikomünist hareketleri de destekleyerek Soğuk Savaş döneminde dünya siyasi dengelerini değiştirmeye çalıştı. Ülke, özellikle ABD ile birlikte Sovyetler Birliği karşıtı bir cephe oluşturarak, kendisini Batı blokunun lider güçlerinden biri olarak konumlandırdı. Bu dönemde İngiltere'nin özellikle Orta Doğu'daki etkisi arttı ve bu bölgede İsrail-Filistin çatışmasına verdiği desteği de sürdürdü.

Ancak, İngiltere'nin sömürgeciliğin sonu ve antikomünizm gibi siyasi akımlara verdiği desteğin eleştirileri de oldu. Özellikle, İngiliz hükümetinin önce Hindistan'a ve daha sonra da Afrika'ya verdiği zararlar nedeniyle, sömürgecilik karşıtı hareketler İngiltere'yi eleştirdi. Ayrıca, antikomünist hareketlere verdiği desteğin de Soğuk Savaş sonrası dönemde İngiltere'nin itibarını zedelediği düşünüldü.

Sonuç olarak, İngiltere'nin sömürgeciliğin sonu ve antikomünizm gibi siyasi akımlara verdiği desteğin, ülkenin dış politikasını belirleyen önemli bir faktör olduğu aşikardır. Ancak, bu politikaların etkileri hem olumlu hem de olumsuz olarak yorumlanabilir. Bugün ise İngiltere, küreselleşme çağına ayak uydurarak, diğer ülkelerle işbirliği ve kalkınma projeleri gibi yeni politikalara odaklanmış durumda.

Asya-Pasifik Bölgesi

İngiltere, Asya-Pasifik bölgesindeki politikalarına oldukça önem veren ülkeler arasındadır. Özellikle Çin ve Hindistan gibi büyük ekonomik güçlerle olan ilişkileri oldukça dikkat çekicidir.

İngiltere, Çin ile olan ticari ilişkileri oldukça sağlıklıdır ve her iki ülke de birbirlerinin en önemli ticaret ortaklarından biridir. Ancak son dönemde Çin'in bölgedeki artan etkisi ve İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılması gibi gelişmeler, İngiltere'nin Asya-Pasifik bölgesindeki konumunu yeniden belirlemesine neden olmuştur.

Diğer yandan, İngiltere'nin Hindistan ile olan ilişkileri de oldukça önemlidir. İki ülke arasındaki ticaret hacmi oldukça yüksek olup, her iki ülke de birbirleri için önemli ekonomik ortaklardır. Bunun yanı sıra İngiltere, Hindistan'ı dünya ekonomisinin yükselen yıldızlarından biri olarak görüyor ve Hindistan ile olan ilişkilerini daha da güçlendirmeyi hedefliyor.

Asya-Pasifik bölgesi genelinde İngiltere'nin sadece ekonomik değil, aynı zamanda askeri varlığı da bulunmaktadır. Özellikle, Japonya ile olan askeri işbirliği İngiltere açısından oldukça önemlidir. İki ülke arasındaki işbirliği, bölgesel güvenliği ve istikrarı sağlamak için önemli bir unsur olarak görülmektedir.

İngiltere'nin Asya-Pasifik bölgesindeki politikaları ve ilişkileri, küresel güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir dönemde oldukça önemlidir. İngiltere'nin bölge ülkeleriyle olan işbirliği ve ilişkilerini güçlendirmesi, hem İngiltere'nin bölgedeki etkisini artırması hem de bölgesel istikrarın sağlanması açısından oldukça önemlidir.

Çin ve Hindistan ile İlişkiler

İngiltere'nin dünya genelindeki siyasi ve ekonomik etki alanı, tarihsel süreç içerisinde farklı coğrafyalara ağırlık vererek değişim göstermiştir. Bu perspektiften bakıldığında, Çin ve Hindistan gibi Asya-Pasifik bölgesinin başat güçleriyle olan ilişkiler de önem kazanmaktadır.

Ekonomik ilişkiler açısından, İngiltere özellikle son yıllarda Çin ile olağanüstü ticari ilişkiler geliştirmiştir. 2018 yılında İngiltere, Çin ile ticaret hacmini 76 milyar dolara çıkarmıştır. İngiltere, Çin ile ilişkilerinin ekonomik faydaları hakkında net bir tutum sergilemektedir ve bu tutum Çin'in Dünya Ticaret Örgütü'ne üyeliği sırasında önem taşımıştır.

Siyasi ilişkiler açısından, İngiltere Hindistan ile ve özellikle de Çin ile arasındaki ilişkileri geliştirmektedir. Başbakan Boris Johnson, 2019 yılında Çin'i ziyaret etmiş ve ticari anlaşmalar ile birlikte ilişkilerin daha da güçleneceğini belirtmiştir.

Kültürel ilişkiler açısından da, İngiltere Asya-Pasifik bölgesindeki diğer ülkelerin kültürüne olan ilgisini arttırmaktadır. Örneğin, İngiltere her yıl düzenlenen Çin Yeni Yılı kutlamalarına katılmakta ve ülkedeki Çin kültürüne olan ilgiyi arttırmaktadır.

Genel olarak, İngiltere'nin Çin ve Hindistan gibi Asya-Pasifik bölgesinin önde gelen güçleri ile olan ilişkilerinin giderek geliştiği görülmektedir. Bu ilişkilerin ilerleyen dönemde nasıl bir şekil alacağı ise, zamanla netleşecektir.

Afyon Savaşı ve İşgal Dönemi

İngiltere ve Türkiye arasındaki ilişkiler tarihte birçok olaya sahne oldu. Bunlardan biri de Afyon Savaşı ve işgal dönemi oldu. İngiltere, 1919 yılında Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlamasının ardından, Osmanlı İmparatorluğu'nun kalıntılarını birkaç yıl boyunca işgal etmişti.

Afyon Savaşı, bu dönemde yaşanan önemli olaylardan biriydi. Savaşa Türk milliyetçileri ve Yunanlılar arasında başlayan çatışmalar neden oldu. Yunanistan'ın öncülüğündeki işgal kuvvetleri, Türk milliyetçileri tarafından Afyonkarahisar'da püskürtülerek geri çekilmek zorunda kaldı. Bu olay, İngilizlerin bölgedeki etkisinde de bir değişime neden oldu.

İngilizler, Türk Kurtuluş Savaşı'nda kazanan tarafın Türkler olduğunu gördükçe, Osmanlı İmparatorluğu'nun sona ermesine yardımcı olan anlaşmaları yeniden gözden geçirmeye başladılar. Böylece, 1923 Lozan Antlaşması imzalanarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına izin verildi ve İngiltere ile Türkiye arasındaki ilişkiler normalleşti.