Osmanlı İmparatorluğu'nda Yönetim ve Siyasi Yaşam hakkında her şey burada! Osmanlı İmparatorluğu'nun nasıl yönetildiğini ve siyasi hayatını öğrenin Devlet yönetimi, padişahların yetkileri ve siyasi yapı hakkında tüm detayları keşfedin Tarihe olan ilginizi canlı tutacak bir başvuru kaynağı Hemen okuyun!

Osmanlı İmparatorluğu, tarihte iz bırakan büyük imparatorluklardan biridir. Yönetim yapısı ve siyasi yaşamıyla da dikkat çeken Osmanlı, merkeziyetçi bir yönetim şekline sahip olmasının yanı sıra güçlü bir siyasi yapısıyla da bilinir. Osmanlı'nın yönetim yapısı hem uluslararası alanda hem de iç işlerinde güçlü bir tutum sergileyen bir imparatorluk olmasını sağlamaktadır.

Padişah, Osmanlı Devleti'nin merkezinde, yönetim yapısının en tepesinde yer almaktadır. Padişahın yetkileri oldukça geniş kapsamlı olarak düzenlenmiştir. Padişahın, ülkenin iktidarını elinde bulundurma, yasama ve yürütme organlarına müdahale etme, savaş ilan etme ve barış yapma yetkileri bulunmaktadır. Bu yetkiler, Osmanlı'nın merkeziyetçi yönetim yapısının en önemli özellikleri arasındadır.

Osmanlı Devleti'nin siyasi yaşamı, güç mücadeleleriyle geçmiştir. İktidara gelen gruplar, politikalarını hayata geçirirken diğer grupları saf dışı bırakmaya çalışmışlardır. Bu doğrultuda, siyasi partiler ve lobiler oluşmuştur. Siyasi partiler, belirli üyelerden oluşan ve belirli siyasi hedeflere ulaşmak için faaliyet gösteren kurumlardı. Lobiler ise, siyasi partilerden daha az örgütlü olup, belirli bir amaç doğrultusunda çalışan kişi veya gruplar olarak ortaya çıkmıştır.

Osmanlı Devleti'nin en yüksek danışma ve yargı organı olan Divan-ı Hümayun, Osmanlı'nın en önemli danışma kuruluşlarından biridir. Divan-ı Hümayun’da padişah ile başta sadrazam, defterdarlar, vezirler, kadıasker gibi üst düzey memurlar yer alır. Divan-ı Hümayun, devletin dış politikasından maliye politikasına kadar pek çok konuda fikir beyan eder ve çözüm yolları önerir.

Sadrazam ve Defterdarlık makamları, Osmanlı Devleti'nin en önemli ve yetkili devlet adamlarının yer aldığı kurumlardır. Sadrazam, Osmanlı Devleti'nin en yüksek rütbeli yöneticisi olarak, padişahın yetkilerine sahip bir makamdır. Defterdarlık ise mali işlerden sorumlu makam olarak görev yapar.

Osmanlı Devleti'nin diğer devletlerle ilişkileri, diplomatik girişimlerle sürdürülmüştür. Osmanlı, doğu ve batı blokları arasında stratejik bir konumda bulunması nedeniyle, birçok devletle ilişkilerini sürdürmüştür. Bu doğrultuda, Osmanlı Devleti, doğu bloğu devletleriyle olan ilişkilerinde genellikle ticari anlaşmalar yaparken batı bloğu devletleriyle siyasi anlaşmalar yapmıştır.

Osmanlı Devleti'nin merkezi yönetiminden bağımsız olarak işleyen yerel yönetimler, Osmanlı Devleti'nin yönetim yapısının önemli bir parçasıdır. Belediyeler ve kaza yönetimleri, Osmanlı Devleti'nin yerel yönetim kurumlarından biridir. Belediyeler, şehirlerin temel kamu hizmetlerini yerine getirmekle görevlidir. Kaza yönetimleri ise, belirli bir bölgenin yönetimini sağlamaya yönelik kurumlardır.

Osmanlı Devleti'nin son döneminde meydana gelen yenilikler ve geçiş süreciyle, Osmanlı Devleti'nin yapısı değişmeye başlamıştır. Meşrutiyetin ilanı ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin siyasi etkileri, Osmanlı Devleti'nin son yıllarında yaşanan olayların temel kaynakları arasında yer almaktadır. İttihat ve Terakki'nin düşüşü ve sonrasında yaşanan siyasi ve toplumsal olaylar, Osmanlı Devleti'nin geçiş sürecinde önemli bir rol oynamıştır.

Osmanlı Devleti'nin Yönetim Yapısı

Osmanlı Devleti'nin yönetim yapısı, merkeziyetçi bir yapıya sahipti. Bu yapıda, tüm kararlar padişaha aitti. Padişah, devletin en üstün ve tek yetkili kişisiydi. Kendisi ve ailesi için hazırlanan sarayda oturuyor, otoritesini her daim güçlü kılıyordu. Padişahın yetkileri arasında, askeri liderlik, adalet, vergilendirme, bürokrasinin yönetimi ve yargı yetkisi bulunuyordu.

Bu merkeziyetçi yönetim yapısı içerisinde, padişah çeşitli bürokratlar ile çalışırdı. Bu bürokratlar aracılığıyla, yönetim işleri ve halkın talepleri işleme alınırdı. Bu bürokratlar arasında sadrazam, defterdar, beylerbeyi, kadı, kethüda gibi birçok görevli bulunmaktaydı.

Osmanlı Devleti'nin yönetim yapısında, Divan-ı Hümayun adı verilen en yüksek danışma ve yargı organı da yer almaktaydı. Bu organ, padişahın huzurunda toplanır ve kararlar alırdı. Divan-ı Hümayun, Osmanlı Devleti'nin tüm eyaletlerini tanımlayan kanunları oluşturur ve uygulanmasını sağlardı.

Sadrazam	Defterdar
Saraydaki en güçlü ikinci kişi olmakla birlikte, padişaha karşı sorumlu ve onun direktifleriyle hareket eder.	Osmanlı Devleti'nin mali işlerinin kontrolünü sağlamak amacıyla görevlendirilmiş, mali işlerinin tüm yönetiminden sorumlu olan büyük memur.

Osmanlı Devleti'nin yönetim yapısı, tarihindeki uzun ömrü boyunca birçok döneme ve değişime tanıklık etmiştir. Ancak, merkeziyetçi ve otoriter yapı, devletin varoluşu boyunca korunmuştur.

Osmanlı Devleti'nin Siyasi Yaşamı

Osmanlı Devleti'nin siyasi yaşamı oldukça çalkantılı bir döneme sahiptir. Siyasi yapının merkezinde padişahın bulunduğu Osmanlı Devleti, merkeziyetçi bir yapıya sahipti. Ancak, devletin güç mücadeleleri de zaman zaman yaşanmıştı.

Osmanlı Devleti'nin siyasi yapısında, Divan-ı Hümayun en yüksek danışma ve yargı organıydı. Bu divanda alınan kararlar, padişah tarafından onaylanırdı. Sadrazam ve Defterdarlık gibi makamların da önemi büyüktü. Sadrazam, padişahın vekili olarak düşünülebilir. Defterdarlık ise mali işlerden sorumluydu. Ancak, devletin güç mücadeleleri nedeniyle bu makamlar zaman zaman değişiklik göstermiştir.

Osmanlı Devleti'nde siyasi partiler ve lobiler de zaman zaman etkili olmuştur. Siyasi partilerin ve lobilerin oluşumu, sıklıkla büyük ailelerin etkisiyle gerçekleşmiştir. Bu siyasi grupların amaçları, kendi çıkarları doğrultusunda devlet yönetimine etki etmekti.

Osmanlı Devleti'nin diğer devletlerle ilişkileri de oldukça önemliydi. Diplomatik girişimlerle pek çok devletle anlaşmalar yapılmıştı. Ancak, bazı zamanlarda da savaşlar yaşanmıştır.

Kısacası, Osmanlı Devleti'nin siyasi yaşamı oldukça çalkantılı bir döneme sahip olmuştur. Merkeziyetçi bir yapıya sahip olsa da zaman zaman güç mücadeleleri yaşanmıştır. Siyasi partilerin ve lobilerin oluşumu da devlet yönetimine etki etmiştir.

Divan-ı Hümayun

Sadrazam ve Defterdarlık

Sadrazam ve Defterdarlık, Osmanlı Devleti'nin en önemli makamları arasındaydı. Sadrazam, padişahın bir numaralı danışmanı ve başbakanıydı. Defterdar ise devletin mali işlerinden sorumluydu. Bu iki makam, devletin yönetiminde ve mali yapısında son derece kritik roller oynuyordu.

Sadrazam, mali açıdan güçlü ve donanımlı olması gereken bir makamdı. Padişaha en yakın danışmanı olduğundan, devletin her konusunda bilgi sahibi olması ve sorunlarını en kısa zamanda çözmek için çaba harcaması gerekiyordu. Ayrıca, sadrazamın görevleri arasında, yeni kanun ve kararnamelerin hazırlanması, beylerbeyi, vali, kazasker gibi üst düzey devlet görevlilerinin atanmasında padişaha danışmanlık yapmak da vardı.

Defterdar ise, devletin bütçesini hazırlamak, devlet gelir ve giderlerini kontrol etmek, vergileri toplamak, kullanılmak üzere maaşların hesabını tutmak ve toprak tahsislerini yapmak gibi görevleri yerine getiriyordu. Devletin mali işlerine vakıf olması gereken defterdar, ayrıca padişahın vergi tahsilatından memurların atamasına kadar birçok konuda danışmanlık yapardı.

Sadrazam ve Defterdarlık makamları, Osmanlı Devleti'nin siyasi ve mali yapısının temel direklerindendi. Bu makamların iyi işleyişi ve yetkin kişilerce doldurulması, devletin yönetiminde ve mali yapısında istikrarı sağlardı.

Siyasi Partiler ve Lobiler

Osmanlı Devleti’nde siyasi partiler ve lobiler, Tanzimat Fermanı ile birlikte ortaya çıkarak siyasi hayatın bir parçası haline gelmiştir. Bu dönemde, Osmanlı Devleti’nde yönetimde söz sahibi olmak isteyen toplumsal kesimler, siyasi partiler ve lobiler aracılığıyla taleplerini padişaha ve hükümete bildirmişlerdir.

Osmanlı’da siyasi partilerin oluşumunda Batılı ülkelerin siyasi partileri örnek alınmıştır. Siyasi partilerin, kendi ideolojilerini savundukları, halkı bilgilendirdikleri ve oy toplama amacı taşıdıkları bilinmektedir. Bunun yanında, devlet yönetiminde söz sahibi olan kurumlarla siyasi ilişkileri olan lobiler, çıkarlarına uygun kararlar alınmasını sağlamak için faaliyet göstermişlerdir.

Osmanlı Devleti’nde siyasi partiler arasında en önemli olanı, İttihad ve Terakki Cemiyeti’dir. 1889 yılında kurulmuş olan bu cemiyet, birçok aydın ve Osmanlı aydınlanması üyesi tarafından kurulmuştur. İttihad ve Terakki, meşrutiyet ilanından sonra hükümette söz sahibi olduğu için devletin yönetiminde etkili olmuştur. Bunun yanında, Fırka-i İslamiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde kurulmuş diğer bir siyasi partidir.

Siyasi partiler ve lobiler, Osmanlı Devleti’nde siyasi hayatın vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Ancak, bazı çıkar gruplarının devlet yönetiminde söz sahibi olması nedeniyle siyasi istikrarsızlıklar ve çatışmalar da yaşanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Devletler ve İlişkileri

Osmanlı İmparatorluğu'nun tarihi boyunca diğer devletlerle ilişkileri oldukça karmaşık olmuştur. Osmanlı Devleti genellikle barış yanlısı bir politika izlese de, zaman zaman savaşları tercih etmiştir. Birçok kez başarısız olan diplomasi çalışmaları, savaşların önlenmesi için yeterli olmadı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun komşuları arasında Beylikten bağımsız Batı Avrupa devletlerinden, İran ve Orta Asya devletlerine kadar birçok farklı ülke bulunmaktadır. Bu devletlerle diplomatik ilişkilerin sürdürülmesi ve Osmanlı Devleti'nin çıkarlarının korunması için Elçilikler yoluyla iletişim kuruldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli elçilik merkezleri İstanbul, Venedik, Viyana, Londra, Paris ve Berlin'deydi.

Osmanlı İmparatorluğu'nun en zorlu mücadelesi isyankar Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa ile yaşadığı savaştı. Bu savaşta, Fransa ve İngiltere gibi Batılı devletler de Mehmet Ali Paşa'yı destekledi. Ancak Osmanlı Devleti'nin sonunda zafer kazandığı bu savaş, ülkenin güçlenmesine katkıda bulundu.

Osmanlı İmparatorluğu ayrıca Karlofça Antlaşması'ndan sonra Rus İmparatorluğu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile de mücadele etti. Bu mücadeleler sonucunda Osmanlı İmparatorluğu toprak kaybetti ve yenik düştü. Ancak, devletin diplomatik ilişkilerinde yaşadığı bu kayıplar, uluslararası politikada daha güçlü bir konuma yükselmesinde etkili oldu.

Osmanlı İmparatorluğu'nun diğer devletlerle ilişkileri hiçbir zaman tam olarak istikrarlı olmadı. Ancak, bu diplomatik ilişkiler ülkenin son dönemlerindeki çöküş dönemlerine kadar sürdü.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Yerel Yönetimler

Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetim yapısı sadece merkezi yönetimden ibaret değildi. Ayrıca merkezi yönetimin kontrolü dışında yerel yönetimler de bulunuyordu. Bu yönetimler kaza, sancağa ve eyaletlere ayrılmıştı. Yönetimler, kendi aralarında vergi toplama, asker toplama ve kanunları uygulama gibi konularda merkezi yönetimden bağımsız kararlar alabiliyorlardı.

Yerel yönetimlerin başında kadılar ve beylerbeyleri yer alıyordu. Kadılar, halk arasında kanunların uygulanmasından sorumlu heyetlerdi. Beylerbeyleri ise eyaletlerin en üst düzey yöneticileriydi ve merkezi yönetim tarafından atanırlardı. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu'nda, belediyeler olarak adlandırılan daireler de yerel yönetimlerin bir parçasıydı. Bu belediyeler, kendi aralarında seçim yaparak yönetimleri oluşturuyorlardı.

Yöresel yönetimler de Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi yönetiminden bağımsız olarak işleyen yönetimler arasındaydı. Bu yönetimler, aynı dil ve kültüre sahip insanların yaşadığı bölgelerde oluşturuluyordu. Yöresel yönetimler, kendi aralarında seçim yaparak kendi yönetimlerini oluşturuyorlardı. Bu bölgesel yönetimler, Osmanlı İmparatorluğu'nun idari yapılanmasında büyük bir öneme sahipti.

Osmanlı İmparatorluğu'nun yerel yönetimlerinin işleyişi oldukça önemliydi. Merkezi yönetimin sınırları aşan ve her bölgenin ihtiyacına göre uygulamalar yapan bu yönetimler, halkın güvenini kazanmıştı. Ayrıca, yerinde kararlar alan bu yönetimler, devletin etkinliğinin artmasına da katkı sağlamıştı. Yerel yönetimlerin bu etkinliği, Osmanlı İmparatorluğu'nun yayılmasında da önemli bir rol oynamıştı.

Belediyeler ve Kaza Yönetimleri

Osmanlı Devleti'nde yerel yönetimlerin işleyişi oldukça ilginçtir. Merkezi yönetimden bağımsız olarak işleyen yerel yönetimlerden bazıları belediyeler ve kaza yönetimleridir. Belediyeler; şehirlerin, kasabaların ve köylerin genel temizliğinden sorumlu kuruluşlardı. Belediyelerin oluşumunda halkın seçimleri önemli rol oynardı. Seçilen belediye başkanı ve üyeleri, hizmetlerin verimli bir şekilde yürütülmesini sağlamak üzere yakından çalışırlardı.

Bununla birlikte, kaza yönetimleri ise köylerin idari yöneticileriydi. Kaza yönetimlerinin en önemli görevi; vergilerin düzenli bir şekilde toplanması ve adil bir şekilde dağıtılmasıydı. Kaza yönetimleri, kasaba ve köylerde yaşayan insanların küçük problemlerini çözmekte de görevliydi. Kaza yönetimleri, merkezi yönetimden bağımsız bir şekilde hareket ettiği için, köylerde yaşayan insanlar daha fazla özgürlük hissi yaşarlardı.

Bu yerel yönetimler Osmanlı Devleti zamanında oldukça işlevsel bir şekilde çalışmıştır. Özellikle belediye başkanları ve üyelerinin hizmetleri, Osmanlı Devleti'nin döneminde birçok şehirde örnek teşkil etmiştir. Kaza yönetimlerinin ise köylerde yaşayan insanların sıkça karşılaştığı problemleri çözmeleri, halkın gözünde itibarlı bir konuma sahip olmalarını sağlamıştır.

Yöresel Yönetimler

Osmanlı İmparatorluğu'nda yasalar ve yönetim yapısı safiyetle uygulanamadığından, yerel yönetimler merkezi hükümete bağlı olmayan yetkilerle donatılmıştı. Bu sayede, kültür, dil ve inançları itibariyle bölgesel farklılıklar gösteren topluluklara yönelik daha etkili bir yönetim gerçekleştirilebiliyordu.

Yöresel yönetimler, bir kasaba veya köyün işlerini yürütmekle sorumlu olan seçilmiş muhtarlar tarafından yönetilirdi. Muhtarlar, vergi toplama, adalet dağıtma ve güvenliği sağlamakla görevliydi. Ayrıca, yerel halkın ihtiyaçlarına yönelik sosyal hizmetler de sunuyorlardı. Yöresel yönetimler, beylik veya valilik gibi merkezi yetkilere de rapor vermek mecburiyetindeydi.

Osmanlı Devleti'nin yöresel yönetimlerinde, din görevlileri büyük bir role sahipti. İslam yasaları ve gelenekleri çerçevesinde, din adamaları hem vatandaşların eğitimini hem de manevi desteğini sağlıyorlardı. Bununla birlikte, Müslüman olmayan azınlıklar ve dinler arası ilişkiler de korunmaktaydı. Hıristiyan veya Musevi yerel yönetim başkanları, kendi toplulukları için özel düzenlemeler yapma hakkına sahipti.

Yöresel yönetimler, Osmanlı Devleti'nin yerel ekonomik hayatında da önemli bir rol oynuyordu. Köylüler ve tüccarlar, ürettikleri veya sattıkları malların fiyatlarını belirleyerek ve vergileri düzenleyerek yöresel yönetim kurumlarına başvuruyorlardı. Ayrıca, ticari faaliyetler için sanayi, tarım ve ticaret gibi yerel sektörlerin desteklenmesinin de sorumluluğu yerel yönetimlere aitti.

Oluşan Yenilikler ve Geçiş Süreci

Oluşan Yenilikler ve Geçiş Süreci

Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemi, Batılı devletlerin üstünlüğü karşısında gerileme dönemidir. Bu dönemde Osmanlı Devleti, çeşitli alanlarda yenilikler yaparak modernleşme yolunda atılımlar yapmıştır. Bu yenilikler, toplumsal, ekonomik ve siyasal alanda gerçekleştirilmiştir.

Toplumsal değişimler, Osmanlı Devleti'nde kadınların eğitim alanında yer almalarını sağlaması ile başlamıştır. İlk devlet okulları açılmış ve modern eğitim sistemine geçiş yapılmıştır. Bu dönemde, sanayileşme süreci de hızlanmıştır. Osmanlı Devleti, kendi sanayisini kurarak üretim ve ticarette bağımsızlığını sağlamayı hedeflemiştir.

Siyasal olarak ise, Osmanlı Devleti'nin son yıllarında meydana gelen en önemli olay, 23 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet'in ilan edilmesi olmuştur. Bu, Osmanlı Devleti'nin yönetim yapısında gerçekleşen en önemli değişimdir. Meşrutiyet, yönetimi halkın seçtiği bir parlamento ile yönetmeye olanak tanımış ve padişahın yetkileri kısıtlanmıştır.

Bunun yanı sıra II. Abdülhamit döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yükselişi gerçekleşmiştir. Bu cemiyet, Osmanlı Devleti'nin modernleşmesi için yolsuzluk, yetki aşımı ve kötü yönetimi eleştiren bir yapıda örgütlenmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti, II. Meşrutiyet'in ilanına önemli ölçüde katkı sağlamış ve Osmanlı Devleti'nin son döneminde siyasal alanda etkili olmuştur.

Sonuç olarak, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemi modernleşme sürecinde önemli yeniliklere sahne olmuştur. Bu dönemde, siyasal ve toplumsal alanda yapılan değişimler, Osmanlı Devleti'nin gelecek yıllarındaki yönetim yapısını ve toplumsal yapısını şekillendirmiştir.

Meşrutiyet ve İttihat ve Terakki Cemiyeti

Osmanlı Devleti'nin siyasi yapısının en önemli dönüm noktalarından biri, meşrutiyetin ilanı olmuştur. Meşrutiyet, padişahın yetkilerini sınırlayarak, halkın seçtiği bir meclisin oluşmasını sağlamıştır. İlk Meşrutiyet ilanı, 23 Aralık 1876 tarihinde gerçekleşmiştir. Ancak süreç, başarılı bir şekilde işleyememiş ve İngiliz konsolosunun öldürülmesi sonrası yeniden darbe ile sonlanmıştır. İkinci Meşrutiyet dönemi ise 1908 yılında ilan edilmiştir ve önemli siyasi gelişmelerle doludur.

İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra, Osmanlı Devleti'ndeki etkili gruplar arasında yer alan İttihat ve Terakki Cemiyeti, siyasi arenada önemli bir yer edinmiştir. Cemiyet, devletin içinde reform yapılması gerektiğini savunmuş ve bu amaçla yönetime müdahale etmiştir. Hatta, Cemiyet'in üyelerinden bazıları, Balkan Savaşları sonrasında İstanbul'da bulunan hükümeti devirerek iktidarı ele geçirmişlerdir. Ancak bu dönemde, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin aldığı bazı siyasi kararlar, ülkeyi yok olma noktasına getirmiştir. Siyasetin tekelleşmesi, baskıcı uygulamalar, etnik ve dini ayrımcılık gibi faktörler, Osmanlı Devleti'nin sonunu getirmiştir.

Meşrutiyetin ilanı ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yükselişi, Osmanlı Devleti'nde siyasi yapıda meydana gelen önemli değişimlerdir. Ancak sonraları yaşanan olumsuzluklar, bu değişimlerin kalıcı olmasını engellemiştir.

İttihat ve Terakki Sonrası Dönem

İttihat ve Terakki'nin düşüşü, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde meydana gelen siyasi ve toplumsal olaylara neden oldu. İttihat ve Terakki hareketi, I. Dünya Savaşı'nın başlaması sırasında hükümetin başında yer alıyordu. Ancak, savaşın sonu yaklaştıkça, bu hareketin popülaritesi azalmaya başladı ve sonunda resmi olarak dağıtıldı.

Sonuç olarak, Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerinde, mali kriz ve toplumsal huzursuzluk yaşandı. I. Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle ayrıldıktan sonra, İtilaf Devletleri tarafından paylaşıldı ve resmen sona erdi.

İttihat ve Terakki hareketinin düşüşü, Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında meydana gelen olaylarla birlikte incelenebilir. Özellikle Balkan Savaşları, toplumsal huzursuzluğu artırdı ve bu durum, İmparatorluğu daha da zayıflattı.

Ayrıca, İmparatorluğun son yıllarında, farklı etnik gruplar arasındaki çatışmalar ve ayrılıkçı hareketler hız kazandı. Bunun sonucunda, toprakların parçalanması ve güçsüzleşmesi kaçınılmazdı.

O dönemde, Osmanlı İmparatorluğu'nun sonunu getiren büyük olaylardan biri de Ermeni soykırımıydı. Osmanlı İmparatorluğu yetkilileri, Ermeni nüfusu hakkında haydutluk yaptıkları, isyan çıkardıkları ve Rusya'ya karşı askeri faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle binlerce Ermeniyi öldürdü.

İttihat ve Terakki hareketinin düşüşü, Osmanlı İmparatorluğu'nun tarihinde önemli bir yer tutar. Bunun yanı sıra, İmparatorluğun son dönemindeki siyasi ve toplumsal olaylar, bugün hala ilgi çekmektedir ve tarihçiler tarafından incelenmektedir.