İmparatorlukların Dizginlenmesi: Milletler Cemiyeti ve Uluslararası İlişkiler kitabı, tarihin en önemli uluslararası örgütlerinden biri olan Milletler Cemiyeti'nin kuruluşunu ve onun etkisini konu alıyor. Bu eser, uluslararası ilişkilere dair birçok soruya cevap veriyor ve okuyucuların tarihte önemli bir dönemin anlamasına yardımcı oluyor.
Tarihi olayların uluslararası boyutta incelenmesi, günümüzde dahi önemini korumaktadır. Bu bağlamda, Milletler Cemiyeti'nin imparatorluklarla mücadelesi oldukça dikkat çekicidir. Milletler Cemiyeti, Uluslararası Barışı Koruma Cemiyeti olarak da bilinir, 1919 yılında Paris Barış Konferansı sonrası kurulmuştur.
Amacı, uluslararası barışın korunması ve savaşların önüne geçilmesidir. Bu amaç doğrultusunda, imparatorlukların çöküşü sonrası ortaya çıkan sorunlarla ilgilenmiş ve çeşitli müdahalelerde bulunmuştur. Milletler Cemiyeti'nin yapısı, genel kurul, konsey, uluslararası adalet divanı, uluslararası işçi örgütü ve sair kuruluşları içermektedir. Bu sayede uluslararası ilişkilerde etkili bir rol oynamıştır.
Milletler Cemiyeti'nin imparatorluklarla mücadelesi ise oldukça önemlidir. Birinci Dünya Savaşı sonrası, Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Alman İmparatorluğu gibi devletlerin çökmesi, yeni sorunlar ortaya çıkarmıştır. Bu sorunlar arasında, yeni sömürgeler edinme politikaları, işgaller, krizler ve çatışmalar yer almaktadır. Milletler Cemiyeti, bu sorunlarla mücadele ederken, bazen etkili olamadığı gibi, bazen de başarılı müdahalelerde bulunmuştur. Bu süreçte, hem Birleşik Krallık ve Fransa'nın yeni emperyalizmi, hem de ulusal hareketler önemli roller üstlenmiştir. Milletler Cemiyeti, bu süreçte barışın korunması ve savaşların yayılmasının önüne geçmek için, birçok karar almış ve uygulamıştır.
Milletler Cemiyeti'nin Kuruluşu
Milletler Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı sonrasında imparatorlukların çökmesi ve uluslararası ilişkilerin yeniden düzenlenmesi ihtiyacı doğrultusunda 1919 yılında Paris Barış Konferansı sonrasında kurulmuştur. Cemiyetin birinci amacı barışı korumak ve savaşın tekrarlanmasını önlemekti. Bunun yanı sıra, üye devletler arasındaki işbirliğini arttırmak, ülkeler arasındaki sorunların çözümü için aracılık etmek, insan haklarına ve adalet sistemine saygı göstermek gibi hedefleri de bulunmaktaydı.
Milletler Cemiyeti, 42 üye devlet ile başladı. Daha sonra bu sayı 58'e kadar yükseldi. Cemiyetin yapısı, İcra Konseyi, Genel Kurul ve Daimi Mahkeme olarak üç temel organdı. Uluslararası işbirliğinin sağlanması amacıyla komiteler de kurulmuştu. Ayrıca, Cemiyetin en önemli özelliği, üye devletlerin güvenliğini korumak adına genel veya özel toplantılar düzenleyebilmesiydi.
Milletler Cemiyeti'nin kuruluşu, uluslararası ilişkiler tarihinde önemli bir adımdır. Cemiyetin amacı, barış ve güvenliği tesis etmek, savaşın önlenmesi ve insani değerlere saygı gösterilmesidir. Bununla birlikte, Cemiyetin yapısı ve üye devletlerin uyması gereken kurallar zamanla yetersiz kalmıştır. İkinci Dünya Savaşı'na kadar olan süreçte, Milletler Cemiyeti üye devletlerin barış ve güvenliğinde etkili olmakta başarısız olmuştur.
İmparatorlukların Çöküşü
Birinci Dünya Savaşı sonrasında, imparatorluklar büyük bir çöküş yaşadı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Alman İmparatorluğu gibi büyük imparatorluklar, savaş sonrası toparlanamayacakları bir şekilde yıkıldılar. Bu süreçte Milletler Cemiyeti, imparatorlukların yıkılışında etkili bir rol oynadı.
Milletler Cemiyeti'nin kuruluş amacı arasında, savaş sonrası dünya düzenini korumak ve savaşın neden olduğu yıkımı önlemek yer aldı. Bu amaçla, Milletler Cemiyeti'nin kurucu üyeleri olan İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkeler birbiriyle işbirliği yaparak, imparatorluğun yıkılmasına neden olan faktörleri bertaraf etmeye çalıştılar.
Bunun için Milletler Cemiyeti'nin başlattığı çalışmalardan biri, savaş sonrası barış antlaşmalarıdır. Özellikle Versailles Antlaşması, imparatorlukların çöküşünde etkili oldu. Almanya'nın savaşta payına düşen tazminatı ödeyememesi sonrası, ülkeye ağır yaptırımlar uygulandı.
Bunun yanı sıra, Milletler Cemiyeti'nin uluslararası platformda gerçekleştirdiği diğer çalışmalar da imparatorlukların yıkılışında önemli bir rol oynadı. Özellikle İtilaf Devletleri'nin savaş sonrası dönemde kurdukları işgal bölgelerinde gerçekleştirdikleri uygulamalara, Milletler Cemiyeti sıkı bir denetim uygulama yoluna gitti. Bu sayede, imparatorluklar üzerindeki kontrolün sağlanması amaçlandı.
Birleşik Krallık ve Fransa'nın Yeni Emperyalizmi
İmparatorlukların çöküşü sonrası Birleşik Krallık ve Fransa gibi güçlü devletler yeni bir sömürgecilik dönemi başlatarak sömürgecilik politikalarını arttırdılar. Özellikle Afrika ülkelerine yoğunlaşarak daha fazla toprak sahibi olmak için ellerinden geleni yaptılar. Bu sömürgecilik politikaları, sömürgelerdeki insanların haklarını yok sayarak zenginleşmeyi amaçladılar.
Fransa, eski sömürgesi olan Ruanda ve Burundi'de "Hutu" ve "Tutsi" etnik gruplarını ayrıştırıp, ayrı yönetmelerini sağlayarak etnik ayrımcılığı tetikledi. Aynı şekilde, Birleşik Krallık'ın Hindistan, Pakistan ve Bangladeş'i işgal etmesiyle topluluklar arasındaki ayrımcılık arttı.
Aynı zamanda, Birleşik Krallık, Filistin'i işgal ederek duvar örerek ülkeyi böldü. Bu önemli bir olaydı, çünkü Filistin halkının topraklarına ve haklarına yönelik ihlaller devam ediyor. Yeni sömürgecilik dönemiyle birlikte, toplumlar arasındaki eşitsizlik ve adaletsizlik arttı.
Bu politikaların etkileri hala devam ediyor ve bazı sömürgeler bağımsızlık mücadelesini kazansa da, bu ülkelerin ekonomilerinde hala dış güçlerin etkisi söz konusudur. Bu durum, Milletler Cemiyeti'nin kuruluşundan bu yana uluslararası ilişkilerin karmaşık bir yapı kazandığını gösteriyor.
Irak Sorunu ve Milletler Cemiyeti
Birleşik Krallık, 1917'de Osmanlı İmparatorluğu'nun kontrolündeki Irak'ı işgal etti. Milletler Cemiyeti'nin kuruluşundan sonra, Irak sorunu cemiyetin önde gelen konularından biri haline geldi. Milletler Cemiyeti, Irak'ın kontrolünün Birleşik Krallık'tan çıkması için çeşitli kararlar aldı.
1924'te yapılan Sevr Antlaşması, Irak'ın bağımsız bir devlet olarak kabul edilmesini öngörmüştü. Fakat, Birleşik Krallık Irak'ın kontrolünü sürdürdü. Irak'ın bağımsızlığına yönelik hedef, 1932'deki Lozan Antlaşması ile gerçekleşti. Ancak, Birleşik Krallık hala Irak'ın güçlü bir etkisindeydi ve bu da sonraki yıllarda birçok kez çatışmalara neden oldu.
Milletler Cemiyeti, Irak sorunuyla ilgili birçok önemli karar aldı. Bunlardan biri, 1925'te alınan kararla Irak'ın kontrolünün Birleşik Krallık'tan gelecekteki bir tarihte çıkması için bir takvimin belirlenmesi idi. Ancak, takvim uygulamaya konulmadı. Milletler Cemiyeti daha sonra, 1930'da Birleşik Krallık'a, Irak ile yapılan anlaşmalara uyma çağrısında bulundu. Fakat, Birleşik Krallık yine de kendi çıkarlarını koruyacak şekilde hareket etti.
Irak sorunu, Milletler Cemiyeti’nin imparatorlukların kontrolüne yönelik atacağı önemli adımlardan biriydi. Ancak, üye devletlerin kendi ulusal çıkarlarını korumak için aldıkları pozisyonlar, Milletler Cemiyeti'nin Irak konusunda etkin olmasını engelledi.
Ruhr Krizi
Ruhr Krizi, Birinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan en önemli krizlerden biridir. Fransa, Almanya'nın savaş tazminatlarını ödememesi sebebiyle 1923 yılında Ruhr Bölgesi'ni işgal etmiştir. Bu olay, Almanya'da büyük bir kamuoyu tepkisi yaratmış ve bölgedeki Alman halkı, Fransa işgaline karşı çıkmaya başlamıştır.
Milletler Cemiyeti bu krize müdahil olmuş ve Almanya'nın haklarını savunmuştur. Ancak Fransa, Milletler Cemiyeti'nin aldığı kararlara rağmen işgalini sürdürmüştür. Bu durum, Milletler Cemiyeti'nin otoritesinin ve etkinliğinin sorgulanmasına neden olmuştur.
Bu kriz sonunda, Almanya ve Fransa arasında bir uzlaşma sağlanmış ve işgal sona erdirilmiştir. Ancak bu olay, Milletler Cemiyeti'nin zayıf bir yapısının olduğunu ve uluslararası krizlerde etkin bir rol oynayamadığını göstermiştir.
Özgürlük İsteği: Ulusal Hareketler
Belirgin ulus-devletlerin ortaya çıkışı ve imparatorlukların dağılması, ulusal hareketleri de beraberinde getirdi. Milletler Cemiyeti, bağımsızlık için mücadele eden ulusal hareketlere destek vermeyi hedefledi.
Özellikle Afrika ve Asya kıtalarında ulusal hareketlerin güçlenmesi, Milletler Cemiyeti'nin rolünü tartışmaya açtı. Milletler Cemiyeti'nin özgürlük hareketlerini desteklemesi bir yandan barışı korumaya yardımcı olurken, diğer yandan sömürgeci devletlerin çıkarlarını da etkiliyordu.
Özellikle Hindistan'ın bağımsızlık hareketi, Milletler Cemiyeti'nin dikkatini çekti. Hindistan'ın özgürlük mücadelesi sırasında, Milletler Cemiyeti'nin tutumu çoğu zaman çelişkiliydi. İngilizlerin Hindistan'a güç kullanarak müdahale etmesi sonrası, Milletler Cemiyeti insan hakları ihlallerini kaygıyla karşıladı, ancak bağımsızlık taleplerini tam olarak desteklemedi.
- Ulusal hareketlerin Milletler Cemiyeti açısından önemi:
- Milletler Cemiyeti, bağımsızlık hareketlerini destekleyerek barışı koruma hedefine hizmet etti.
- Özellikle Afrika ve Asya kıtalarında güçlenen ulusal hareketler, Milletler Cemiyeti'nin sömürgeci devletlerle ilişkilerini etkiledi.
- Milletler Cemiyeti, Hindistan'ın bağımsızlık hareketi sırasında çelişkili bir tutum sergiledi.
Barışın Korunması: Savaşın Yayılması
Birinci Dünya Savaşı'nın ardından imzalanan Versailles Antlaşması ile Almanya ağır bir şekilde cezalandırılmış ve ülkeye büyük ekonomik ve siyasi yaptırımlar getirilmişti. Ancak bu cezaların ve Milletler Cemiyeti'nin kurulmasının ardından bile barışı korumak mümkün olmadı. Almanya, 1930'ların başında yeniden silahlanmaya başladı ve diğer imparatorluklarla işbirliği yapıp savaşın yayılmasına sebep oldu.
Milletler Cemiyeti, Almanya'nın bu silahlanmasını tespit etti ve 1935'te, Almanya'ya silah ve mühimmat tedarikinde sınır getirdi. Ancak Almanya, bu kararı hiçe saydı ve silahlanmasına devam etti. 1936'da ise askeri birliklerini Ren bölgesine gönderdi ve sınırlandırmaları tamamen geçersiz kıldı.
Bu gelişmeler karşısında Milletler Cemiyeti, Almanya'ya karşı sert bir tavır benimsedi. Fransa ve Sovyetler Birliği, Almanya'ya askeri müdahale tehdidinde bulundular. Ancak İngiltere, pasif bir rol oynadığı için hiçbir şey yapılamadı. Almanya ise cephelerini Doğu'ya çevirerek diğer ülkelere saldırıp savaşı başlattı.
Manchurya Krizi
Manchurya Krizi, Milletler Cemiyeti'nin itibarını sarsan önemli bir olaydır. Japonya, 1931 yılında Çin'in Mançurya bölgesini işgal ettiğinde, Milletler Cemiyeti bu duruma karşı harekete geçti. Ancak, kriz, Milletler Cemiyeti'nin zayıf yapısı ve üye ülkelerin ulusal çıkarlarını koruma konusundaki tutarsızlıkları nedeniyle çözümsüz kaldı.
Japonya, Mançurya'yı işgal ederek, ham madde kaynaklarına ve geniş bir pazar alanına sahip olmayı amaçladı. Ancak, Çin’in uluslararası yardım çağrılarına rağmen, Japonya işgalini sürdürdü ve işgal altında tuttuğu bölgeyi kendi yönetimi altına aldı.
Milletler Cemiyeti, Japonya'nın Çin'in toprak bütünlüğüne yönelik saldırısını kınadı ve Japonya'yı bölgeden çekilmeye çağırdı. Ancak, Japonya bu çağrıya kulak asmadı ve Milletler Cemiyeti'nin aldığı kararları reddetti.
Milletler Cemiyeti'nin Çin'in toprak bütünlüğünü korumak için aldığı önlem kararları, birçok üye ülkenin İngiltere ve ABD gibi emperyalist ülkeler de dahil olmak üzere, milli çıkarları konusunda endişe duyarak aldıkları vetolardan dolayı zayıf kaldı. Bu vetolar, Japonya'nın işgaline karşı alınan kararların uygulanamaz hale gelmesine neden oldu ve kriz, Milletler Cemiyeti'nin etkisizliğine işaret etti.
Abyssinia Krizi
1935 yılında İtalya'nın Etiyopya'yı işgal etmesi sonrasında Milletler Cemiyeti'nin tepkisi tartışma konusu haline geldi. İtalya, Abyssinia'yı işgal ettiğinde Cemiyet aralarında İngiltere ve Fransa'nın da bulunduğu diğer üyelerin çağrısı üzerine sınır dışı edilmesi konusunda uyarıldı. Ancak İtalya bunu dikkate almadı ve daha da ileri giderek Etiyopya'yı tamamen işgal etti.
Buna karşılık Milletler Cemiyeti, İtalya'ya ekonomik ambargo uygulama kararı aldı. Ancak bu kararın yetersiz kaldığına inanan bazı ülkeler, İtalya'ya karşı silah ve para yardımında bulunma yoluna gittiler. Bu durum, Milletler Cemiyeti'nin güçsüzlüğünü ve kendine olan güvenini yitirdiğini gösteriyordu.
İtalyanlar, 1937 yılında Cemiyet'ten ayrıldılar ve ardından daha önce Almanya'da olduğu gibi silahlanmaya başladılar. Bu olay, Cemiyet'in işleyişindeki bir diğer zaafiyeti gösterirken, savaşın kaçınılmazlığını da ortaya çıkarmıştı. 1939 yılındaki Polonya'nın işgali sonrasında ise savaşın patlak vermesi, Milletler Cemiyeti'nin tamamen başarısız olduğunun en büyük göstergesi oldu.