Demokrasi Sınavı kitabı, Arap Baharı'ndaki devletlerin demokratik geçiş süreçlerindeki kazanımlarını ve kayıplarını inceliyor. Kitap, Orta Doğu'nun demokrasiye geçişinde yaşanan zorlukları ve başarıları objektif bir şekilde ele alıyor. Arap dünyası hakkında daha derinlemesine bir anlayış ve farkındalık için bu kitabı okumanız tavsiye edilir.

Arap Baharı, 2010 yılında Tunus'ta başlayan ve birçok Orta Doğu ülkesine yayılan devrimci bir hareketti. Bu hareketin temel amacı, otoriter yönetimlerin gitmesi ve demokratik rejimlerin yükselmesiydi. Ancak bu süreç, ülkelerin demokrasi mücadelelerinde de bazı başarılar elde edildiği gibi kayıpların da yaşandığı bir dönemdi. Bu yazımızda, Arap Baharı dalgasının ardından Ortadoğu'da yer alan devletlerin demokrasiye geçişlerinin başarı ya da başarısızlık seviyeleri incelenecektir.

Bu değerlendirme kapsamında, Tunus, Mısır, Suriye, Libya, Suudi Arabistan, Ürdün ve Cezayir gibi ülkelerin durumları ele alınacaktır. Arap Baharı, çoğu ülkede büyük değişimlerin yaşandığı bir hareket olsa da, bazı ülkelerde bu değişimlerin olmadığı ya da olumlu sonuçlar doğurmadığı görüldü. Bu yazıda konu hakkında detaylı bir inceleme yapılıp, her devletin bu süreçte yaşadığı başarı ve başarısızlıklar detaylı bir şekilde incelenecektir.

Tablolar, çizelgeler ve listelerin kullanımıyla birlikte, okuyucularımızın konu hakkında daha net bir fikir sahibi olmaları amaçlanmaktadır. Aşağıda yer alan yazıları okuyarak, bu ülkelerin demokrasi sınavındaki durumlarını kavramanız mümkün olacaktır.

Tunus

Tunus, Arap Baharı'nın başladığı ülke olarak demokratik geçişte büyük bir başarı elde etti. 2011 yılında başlayan devrimlerin ardından, Tunus'taki halk demokratik reformlar talep etti ve protestolarla bunu gösterdi. Bunun sonucunda, 2014 yılında yeni bir anayasa kabul edildi ve genel seçimler yapıldı. Bu seçimler, Tunus'ta birçok farklı siyasi parti arasında geçti ve sonuçta bir koalisyon hükümeti oluştu.

Tunus hükümeti, toplumun çeşitli kesimlerini temsil eden koalisyon hükümeti sayesinde, siyasi istikrarı sağlamayı başardı. Ayrıca, hükümet, özellikle kadın hakları ve ifade özgürlüğü konusunda reformlar yaptı. Ülke birçok zorluğa rağmen, ilerlemesini sürdürdü ve demokratik bir ülke olarak yoluna devam ediyor.

• 2014 yılında yeni bir anayasa kabul edildi
• Genel seçimler yapıldı ve bir koalisyon hükümeti oluştu
• Toplumun çeşitli kesimlerini temsil eden hükümet sayesinde siyasi istikrar sağlandı
• Hükümet özellikle kadın hakları ve ifade özgürlüğü konusunda reformlar yaptı

Mısır

Mısır, Arap Baharı sonrası görevden alınan seçilmiş hükümetlerle birlikte siyasi istikrarsızlığın yaşandığı ülkelerden biridir. 2011'de Hosni Mubarek'in devrilmesinin ardından yapılan seçimlerde, İslamcı bir grup olan Müslüman Kardeşler iktidara gelmiştir.

Ancak, askeri müdahaleler sonucu iktidardan uzaklaştırılan ilk devlet başkanı olan Muhammed Mursi'nin ölümü ve Rabia Meydanı katliamı sonrası ülkede demokrasi mücadelesi geriledi. Üç askeri darbenin yaşandığı Mısır'da hükümetlerin görevden alınması, ülkede siyasi istikrarsızlık ve kaosun artmasına neden oldu.

Mısır'da yeni bir başlangıç yapmak için 2020'de siyasi reformlar yapılacak ve yeni anayasa tasarısı hazırlanacaktır. Ancak, ülkede hala otoriter eğilimler ve insan hakları ihlalleri devam etmektedir.

Mısır'da Askeri Müdahaleler

Mısır, Arap Baharı sonrası demokratik bir sürece girmiş olsa da, askeri müdahaleler bu süreci sekteye uğrattı. 2011'de devrik lider Hüsnü Mübarek'in yerine seçilen Muhammed Mursi, 2013 yılında askeri darbeyle görevden alındı. Bu darbe, ülkede demokrasinin geriye gitmesine ve siyasi istikrarsızlığın artmasına yol açtı.

2013'ten bu yana Mısır, geçmişte olmayan sert bir askeri yönetim altında yaşamakta. Ülkede insan hakları ihlalleri, keyfi tutuklamalar ve sansür gibi otoriter uygulamalar artmış durumda. Bununla birlikte ülkede çeşitli siyasi gruplar, darbenin ardından birleşerek demokratik süreci savunmak adına eylemler gerçekleştirdi.

2011'den bu yana Mısır'da üç askeri darbe gerçekleşti. Bu durum, ülkede demokratik sürece ve insan haklarına zarar verdi. Ülkede yapılan siyasi reformların geri alınması ve otoriter yönetimlerin artması, ülkedeki istikrarsızlık ve hoşnutsuzluğun artmasına sebep oldu.

Mısır gelecekte, siyasi reformlar ve insan haklarına daha fazla saygı duyma konusunda daha olumlu adımlar atabilir. Ancak, bu çabaların ülkenin istikrarlı bir demokrasiye geçmesine kadar uzun bir yolu olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır.

Rabia Meydanı Katliamı

Rabia Meydanı Katliamı, 14 Ağustos 2013'te Mısır'daki askeri müdahale sürecinde meydana geldi. Mısır güvenlik güçleri, ülkenin önde gelen Müslüman Kardeşleri'nin destekçilerinin toplandığı Rabia el-Adaviyya Meydanı'na saldırdı ve yaklaşık 1000 kişi hayatını kaybetti. Bu olay, askeri müdahalenin en kanlı olaylarından biri olarak tarihe geçti.

Rabia Meydanı Katliamı, ülkedeki demokrasi mücadelesine büyük bir darbe vurdu. Müslüman Kardeşleri destekleyenler, askeri hükümeti protesto etmek için meydanda toplanmıştı. Ancak güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu yüzlerce insan hayatını kaybetti. Bu olay, Mısır'da siyasi istikrarsızlığı arttırdı ve kamuoyunda büyük bir infial yarattı.

Mısırlı yetkililer, müdahaleyi, ülkenin istikrarını korumak için bir önlem olarak tanımladı. Ancak bu olay, Mısır'ın demokratik sürecine verilen bir darbe oldu. Rabia Meydanı katliamı, askeri müdahalenin yanı sıra Mısır siyaset tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul ediliyor.

Mursi'nin Ölümü

2011 yılında seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi, 2013 yılında askeri darbeyle görevden alındı. Tutuklanan Mursi, hükümet tarafından düzgün bir şekilde muamele görmedi ve 2019 yılında öldü. Hükümet, Mursi'nin ölümünden sorumlu tutuldu ve ülkedeki otoriter eğilimler güçlendirildi.

Mursi'nin ölümünün ardından, Mısır'da yaşayan insan hakları savunucuları, hükümetin keyfi tutuklama ve işkence uygulamalarını eleştirdi ve ülkedeki siyasi baskıyı artırdı. Olay dünya çapında yayıldı ve Mısır hükümetinin insan hakları konusunda ne kadar zayıf olduğu bir kez daha vurgulandı.

Mursi'nin ölümü, Mısır'daki demokrasi mücadelesine büyük darbe vurdu ve hükümetin otoriter eğilimleri güçlendirdi. Ülkede demokratik sürecin başarılı olması için daha fazla çaba gösterilmesi gerekiyor. Siyasi reformlar yapılması ve insan haklarının korunması konusunda adımlar atılması gerekiyor.

Mısır'da Yeni Başlangıç

Mısır, Arap Baharı sonrası siyasi istikrarsızlıkla mücadele ediyor. Ancak yeni reformlar ve anayasa tasarısı ile ülkenin demokratik sürece yakınlaşması hedefleniyor. 2020'de yapılacak olan siyasi reformlar ile hükümetin daha açık ve şeffaf bir şekilde çalışması amaçlanıyor. Yeni anayasa tasarısı da, özellikle insan hakları konusunda daha katı ve koruyucu tedbirler içerecek şekilde hazırlanacak.

Suriye

Suriye, Arap Baharı taleplerini protesto eden halkın özgürlük çağrılarına şiddetle yanıt vererek ve Esad rejiminin sert müdahaleleriyle ülkeyi iç savaşın eşiğine getirdi. Bu süreçte ülke birçok bölgeye ayrılırken, Suriye'nin kuzeyindeki Kürtler özerk bir bölge oluşturdu. Sivil toplum örgütleri ve muhalifler, demokrasi taleplerini dile getirmek için büyük zorluklarla mücadele etti. Ancak Esad rejimi, muhalifleri sindirmek için her türlü yönteme başvurdu.

Suriye'de yaşanan iç savaş, ülkenin dört bir yanındaki sivil halkın büyük acılarına neden oldu ve milyonlarca insan evsiz kaldı. Ülkedeki kriz, uluslararası camianın da dikkatini çekti. Birçok Batılı ülke, Suriye'deki insani durumun iyileştirilmesi için yardımda bulunsa da, ülkenin geleceği hala belirsizliğini koruyor. Savaşın sona ermesi için uluslararası toplumun barışçıl çözümleri araması gerekiyor.

Libya

Kaddafi rejimi, Arap Baharı dalgasına karşı şiddetle direnen bir ülke olarak öne çıktı. Ancak sonunda, 2011'deki devrimle birlikte Kaddafi rejimi devrildi. Bu devrimin ardından Libya, geçiş hükümetleri ve siyasi partilerin davranışlarına şahit oldu. Ancak, bu geçiş sürecindeki yanlış adımlar ve kararlar, gösteri ve protestolara yol açan olaylara dönüştü.

Libya'nın demokrasiye geçişi sancılıydı ve ülke hala bugün istikrarsız. Ülkedeki siyasi ve ekonomik krizler, ülkenin tüm halkının çok zor yaşam koşulları ile mücadele etmesine neden oldu. Libya'daki parçalı ve bölünmüş siyasi ortam, güvenlik sorunlarını beraberinde getirdi. Halihazırda, ülkenin sahra altı bölgesi ve başkenti Trablusgarp'ta iktidar mücadelesi veren iki rakip yönetim var.

• Bir taraf doğrudan uluslararası tanınma ile desteklenirken, diğeri cihatcılıkla suçlanan silahlı gruplar tarafından destekleniyor.
• Buna ek olarak, Libya, afetler ve doğal kaynakların yeteneksiz yönetimi gibi doğal afetlerle de karşı karşıya kalmıştır.

Özet olarak, Libya, Kaddafi rejiminin devrilmesinin ardından demokratik bir geçiş yaşamak yerine, ülke giderek daha fazla parçalara ayrıldı ve istikrarsız hale geldi. Libya'nın geleceğine dair belirsizlik halen devam ediyor.

Suudi Arabistan

Suudi Arabistan, Arap Baharı dalgası sırasında ülkede halkın taleplerini karşılayacak reformlar yapmak yerine, otoriter yönetimlerine devam etmeye karar verdi. Ülkede hala kadınların hakları, düşünce özgürlüğü ve insan hakları gibi konularda ciddi ihlaller yaşanmaktadır. Sınırların ötesinde, Suudi yetkililerin Yemen'in iç işlerine müdahalesi ve gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul Başkonsolosluğunda öldürülmesi de Suudi Arabistan'ın uluslararası toplumda itibarını zedeledi.

Ancak Suudi Arabistan, ülkede geniş kapsamlı bir ekonomik reform programı uygulayarak liberalleşmeye doğru bir adım attı. Bu programın bir parçası olarak, Suudi Arabistan kadınlara araba kullanma ve stadyumlara gitme gibi özgürlükler tanıdı, turist vizesi uygulamasını başlattı ve petrol dışı sektörlere yatırım yaparak geleceğe yatırım yapmaya başladı.

Özetle, Suudi Arabistan, Arap Baharı'nın etkilerinden kısmen kaçınarak, devlet yönetiminde otoriter bir yöntem izledi. Ancak ekonomik reformlarla ülkede yenilikler yapılırken, insan hakları ihlallerindeki durum hala endişe vericidir.

Cemal Kaşıkçı Cinayeti

Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda yaşanan Cemal Kaşıkçı cinayeti, dünya gündemine oturmuş önemli bir olaydır. Gazeteci ve yazar Cemal Kaşıkçı, 2018 yılında Suudi Arabistan’a bağlı olduğu halde ABD’de yaşamakta olan bir Suudi muhalifti. İstanbul Başkonsolosluğu’na girdiği gün, burada öldürülmüş ve cesedi parçalanmıştı. Olay sonrasında Suudi Arabistan hükümeti tarafından yapılan açıklamalar, olayın nasıl gerçekleştiği konusunda şüphelere neden oldu.

Cemal Kaşıkçı cinayeti, Suudi Arabistan’ın insan hakları ihlalleri ve otoriter yönetimi konusunda tekrar gündeme gelmesine neden oldu. Uluslararası toplumdan gelen tepkiler sonrasında, Suudi Arabistan hükümeti olayı soruşturacaklarını ve sorumluların cezalandırılacağını belirtti. Ancak cinayetin aydınlatılması sürecinde Suudi Arabistan’ın gerçekleri gizlediği ve sorumluları koruduğu iddia edilmiştir.

Medya ve insan hakları örgütlerinin baskısı sonucunda, olayın failleri yargılanmış ve bazıları ölüm cezasına çarptırılmıştır. Bununla birlikte, birçok kişi cinayetin aydınlatılması konusunda Suudi Arabistan'ın yeterli çaba göstermediğini ve sorumlularının cezasız kaldığını düşünmektedir.

• Cemal Kaşıkçı cinayeti, Suudi Arabistan’ın insan hakları ihlallerini öne çıkardı.
• Suudi Arabistan hükümetinin olayın soruşturulması sürecinde gerçekleri gizlediği iddia edilmiştir.
• Cinayetin failleri yargılanmış olsa da, Suudi Arabistan hükümetinin yeterli çaba göstermediği düşünülmektedir.

Ürdün

Ürdün, Arap Baharı'nın başlamasından önce reformlar yaparak demokratik bir ülke olarak öne çıkmıştı. Ancak, Arap Baharı sonrası ekonomik krizle karşı karşıya kaldı. Ülkede işsizlik oranı yüksek ve nüfusun büyük bir kısmı yoksulluk sınırında yaşıyor. Arap Baharı'nın neden olduğu bölgesel istikrarsızlık da, ülkenin turizm ve ticaret gelirlerini olumsuz etkiledi.

Buna rağmen, Ürdün hükümeti Arap Baharı sonrası istikrarı sağlamaya çalıştı. Ülkenin lideri Kral Abdullah, reformlar yapılması ve yoksullukla mücadele edilmesi gerektiğini belirtti. Ülkede 2016 yılında yapılan seçimler de bir adım daha atılarak, demokratik sürecin devamı sağlandı.

Ancak, Ürdün hala Arap Baharı sürecinde kaybedenler arasında yer alıyor. Özellikle Suriye sınırında yaşanan çatışmalar ve mülteci krizi, ülkede ekonomik sıkıntıların devam etmesine neden oldu. Ürdün, bu sorunlarla mücadele etmek adına uluslararası yardımlara ihtiyaç duyuyor.

Cezayir

Cezayir, Arap Baharı sırasında demokrasi talebinde bulunarak hükümet değişikliği çağrısında bulundu. Ancak, halkın taleplerine karşılık vermeyen hükümet, halkın protestolarına yol açtı ve ülkeyi siyasi çıkmaza sürükledi. Cezayir'de hala siyasi istikrarsızlık devam etmektedir.

2019'da başlayan halk protestoları, devlet başkanı Abdülaziz Buteflika'nın görevini kötüye kullanması ve seçimlerde aday olmak üzere planlarını açıklamasının ardından patlak verdi. Özellikle gençler arasında destek gören protestolar, diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi, sosyal medyada örgütlü bir şekilde organize edildi.

Hükümetin baskılarına rağmen protestolar devam ediyor ve halk, siyasi, ekonomik ve sosyal reformlar talep ediyor. Ancak, hükümetin değişim ya da reform konusunda adım atmaması ve halkın taleplerine cevap vermemesi, ülkedeki siyasi çıkmazı derinleştiriyor.