Türk Diplomasisinin Dönüm Noktaları kitabı, Türkiye'nin tarihi diplomatik başarılarına ışık tutuyor. Osmanlı'dan günümüze kadar uzanan dönemde diplomatik ilişkilerin önemli anlarına tanıklık edeceğiniz bu kitap, Türk diplomasisinin köklü geleneğine mercek tutuyor.

Türk diplomasi tarihi boyunca pek çok önemli dönüm noktası yaşandı ve bu makale, bu anları ele almaktadır. Türk diplomasisinin temellerinin atıldığı Kurtuluş Savaşı dönemi, Lozan Antlaşması ve Balkan Antantı gibi olaylar, Türk dış politikasının şekillenmesinde önemli roller oynadı.

Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin NATO üyeliği, Yunanistan ile yaşanan siyasi gerilimler ve Kıbrıs sorunu da Türk diplomasisinin önemli anları arasındadır. 21. yüzyılda ise Türkiye'nin yeniden doğu-batı eksenindeki dış politikası ve Arap Baharı hareketleri ve Suriye krizi sürecindeki diplomasi faaliyetleri öne çıkan olaylardır.

Türk diplomasisinin geleceği ise belirsizliklerle dolu olsa da, ülkemizin güçlenen ekonomisi ve siyasi istikrarı sayesinde, gelecekte de çeşitli dönüm noktalarının yaşanacağı kesindir.

Kurtuluş Savaşı Dönemi

Kurtuluş Savaşı dönemi Türkiye'nin uluslararası ilişkilerinde temel bir yer tutar. Savaşın başladığı 1919'dan, kazanılan zaferle sonuçlandığı 1923'e kadar süren bu dönemde, Türk diplomasisi büyük bir gelişme göstermiştir.Özellikle İstanbul'un işgal edilmesi ve Anadolu'da çıkan ayaklanmalar sonrasında, Türkiye'nin ciddi bir devlet olarak tanınması amaçlanmıştır.

Bu dönemde Atatürk'ün liderliğinde yapılan Gazi Meclis toplantıları ve gerçekleştirilen diplomatik faaliyetler, uluslararası arenada Türkiye'nin varlığını hissettirmiştir. Özellikle, Moskova, Londra, Paris ve Roma başta olmak üzere, pek çok önemli merkezde büyükelçilikler açılmıştır.

Bununla birlikte, Kurtuluş Savaşı döneminde Türkiye'nin en önemli başarısı, Türk ulusunun bağımsızlık mücadelesindeki kararlılığıdır. Bu mücadele, dünya kamuoyunda büyük saygı uyandırmıştır.

Ayrıca, Lozan Antlaşması'nın imzalanması ve Türkiye'nin bütün zorluklara rağmen bağımsızlığını kazanması, Kurtuluş Savaşı'nın önemli olayları arasındadır. Bu antlaşma ile birlikte, uluslararası alanda Türkiye'nin resmi politikası belirlenmiştir.

Kısacası, Kurtuluş Savaşı dönemi Türk diplomasisinin temellerinin atıldığı, Türkiye'nin bağımsız ulus olarak varlığını hissettirdiği, uluslararası alanda saygınlığını artırdığı ve bağımsız bir devlet olarak uluslararası alanda varlığını kabul ettirdiği önemli bir dönemdir.

Lozan Antlaşması

Türk diplomasi tarihinin en önemli olaylarından biri olan Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecinde hayati bir role sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışının ardından sadece üç yıl içerisinde yapılan bu antlaşma, ülke sınırlarının belirlenmesi, azınlık hakları ve ekonomik ilişkiler gibi konuları ele almıştır.

Lozan Antlaşması, Türk diplomasisi için bir dönüm noktası olmuştur. Bu antlaşma ile Türkiye, bağımsız bir devlet olarak tanınmıştır ve milli egemenliği kabul ettirmiştir. Ayrıca Türkiye'nin dış politikada izlediği yeni yaklaşımın da temelini oluşturmuştur.

Antlaşmada Heyet-i Temsiliye adı verilen bir heyetle müzakereler yürütülmüştür. Heyet-i Temsiliye'nin başında yer alan İsmet İnönü, antlaşma sürecindeki liderliği ve yeteneği ile ön plana çıkmıştır. Musul sorunu gibi tartışmalı konuların çözümünde de aktif bir rol oynamıştır.

Lozan Antlaşması aynı zamanda Türk ekonomisi için de önemli antlaşmalara imza atıldığı bir süreçtir. Antlaşma, Türkiye'nin ekonomik ve ticari açıdan bağımsızlığını sağlama yolunda atılmış en önemli adımlardan biri olarak görülmektedir. Bu doğrultuda Türkiye, mevcut imkânları değerlendirerek ekonomik kalkınma stratejileri belirlemiştir.

Heyet-i Temsiliye ve İsmet İnönü

Heyet-i Temsiliye, Lozan Antlaşması müzakerelerinde Türkiye'nin temsilcisi olarak görev yapan bir heyettir. Heyet, İsmet İnönü liderliğindeki bir grup uzman diplomat tarafından oluşturulmuştur. Lozan Antlaşması, Türkiye'nin bağımsızlığı, sınırları ve egemenliği açısından büyük önem taşıyan bir anlaşmadır.

Heyet-i Temsiliye'nin müzakerelerdeki rolü oldukça belirleyiciydi. İstekli ve kararlı bir tutum sergileyerek, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını korumayı başardılar. Antlaşma müzakerelerinde Türkiye'nin haklı taleplerini cesurca savunan Heyet-i Temsiliye, ayrıca sınırların revize edilmesi, azınlıkların hakları gibi çeşitli konuların da müzakerelerinde yer aldı.

Heyet-i Temsiliye'nin başarılı performansında, İsmet İnönü'nün liderliğinin de büyük rolü vardır. Kendisi, müzakerelerdeki taktikleri ve tecrübesiyle Türkiye'nin lehine sonuçlar elde etmeyi başardı. Dahası, İnönü'nün müzakereler sırasındaki akılcı tutumu, gergin durumların yumuşatılması ve ilişkilerin geliştirilmesini de sağladı.

Heyet-i Temsiliye'nin başarısı ve İsmet İnönü'nün liderliği, Lozan Antlaşması'nın sonuç alıcı olmasını sağladı. Bu başarı, Türk diplomasi tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilir ve Türkiye'nin uluslararası alanda saygınlığının artmasına yardımcı oldu.

Musul Sorunu

Lozan Antlaşması, Türk diplomasi tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Antlaşmada birçok konu başlığı ele alınmıştır. Ancak, antlaşmanın en tartışmalı konularından biri olan Musul sorunu, müzakerelerin en zorlu konularındandı. Musul, Osmanlı döneminden beri stratejik bir şehir olarak kabul edilmekteydi.

Lozan Antlaşması müzakerelerinde, Güneydoğu Anadolu bölgesindeki petrol rezervlerinin bulunduğu Musul'la ilgili tartışmalar oldukça sert geçmiştir. Irak'ın küçük bir kısmı hariç, Musul ve çevresindeki petrol sahaları Türkiye'nin kontrolünde kalacağına dair Türk heyeti ısrarcı oldu. Ancak, İngilizler bu talebe sıcak bakmamış ve antlaşmanın sonucunda Musul'u Irak'a verilmesine karar verilmiştir.

Türk heyeti, Musul sorununun çözümü için yoğun diplomatik faaliyetler yürütmüştür. Ancak, İngilizlerin Musul konusundaki kararlılığı Türkiye'nin çıkarlarına aykırıydı. Söz konusu bölgedeki petrol kaynakları, Türkiye'nin ekonomisi için büyük bir önem arz ediyordu. Bu nedenle, Türk heyeti müzakerelerde Musul konusunun çözümü için yoğun çaba harcadı.

Lozan Antlaşması müzakerelerindeki Musul sorunu, Türk diplomasi tarihinin en tartışmalı konularından biridir. Konunun çözümü için Türk heyeti yoğun bir mücadele vermiştir. Ancak, sonuçta Musul'un Irak'a verilmesine karar verilmiştir.

Ekonomik ve Ticari Antlaşmalar

Lozan Antlaşması, Türk diplomasi tarihinin önemli dönüm noktalarından biridir. Bu antlaşmaya göre Türkiye, birçok ekonomik ve ticari antlaşmaya imza attı. Bunların arasında özellikle, Türkiye'nin İngiltere ile yaptığı Ticaret Antlaşması ve Almanya ile imzaladığı Mal, Hizmet ve Ödeme Anlaşması dikkat çekmektedir.

Türkiye, özellikle ihracata dayalı bir ekonomi stratejisi izlemiş ve bu alanda önemli adımlar atmıştır. Lozan Antlaşması sonrası dış ticaretteki engellerin kalkması ile birlikte Türkiye, Avrupa ülkeleri ile ticari ilişkilerini güçlendirme fırsatı bulmuştur. Bu dönemde ihracat artışı gösteren Türkiye, özellikle tarım ve sanayi ürünlerinde önemli başarılara imza atmıştır.

Bu strateji doğrultusunda, Türkiye'nin özellikle Almanya ve İngiltere ile imzaladığı ticari anlaşmalar oldukça büyük önem taşımaktadır. Mal, Hizmet ve Ödeme Anlaşması kapsamında Almanya, Türkiye'ye çeşitli alanlarda maddi destek sağlamıştır. Ayrıca, Türkiye-İngiltere Ticaret Anlaşması ile her iki ülke arasındaki ticaret hacmi artmıştır.

• Bu dönemde Türkiye'nin temel ekonomik hedefleri;
• Ticaret hacmini artırmak
• İhracatı çeşitlendirmek
• Yeni iş alanları yaratmak

gibi konular olmuştur. Türkiye, bu hedeflere ulaşmak için sanayi, turizm ve tarım gibi alanlara önemli yatırımlar yapmıştır. Ayrıca, Lozan Antlaşması'nın Avrupa'daki etkisi, Türkiye'nin batıya açılan bir ülke haline gelmesine de yol açmıştır.

Bu dönemde Türkiye, ekonomik ve ticari antlaşmaları ile batı dünyasından teknoloji, bilgi ve know-how transferini sağlamış, bu sayede modern bir ekonomik yapıya kavuşmuştur. Türkiye, halihazırda uluslararası arenada etkin bir güç olarak varlığını sürdürmektedir.

Balkan Antantı

Türkiye'nin sahip olduğu stratejik konum, Balkanlar ile yakın ilişkiler kurmasını gerektirmektedir. Bu nedenle, Türkiye, 1930'larda Balkan ülkeleri ile tarafsızlık antlaşması imzalamaya başlamıştır. Bu antlaşmaların amacı, Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlamak, Balkanlar'da istikrarı korumak ve bölgedeki ticari ilişkileri güçlendirmektir. Balkan Antantı olarak da bilinen bu antlaşmalar, Türk diplomasisi için önemli bir dönüm noktası olmuştur.

Balkan Antantı, Türkiye'nin dış politikasında etkili bir araçtı. Türkiye, Balkan ülkeleri ile kurduğu yakın ilişkiler sayesinde, bölgede etkisini arttırmış ve güvenliğini sağlamıştır. Bu antlaşmalar ayrıca, Türkiye için stratejik avantajlar sunmuştur. Bölgedeki ticari ilişkilerin artması, Türkiye'nin ekonomik olarak da güçlenmesine katkı sağlamıştır.

Balkan Antantı, Türk diplomasisinde önemli bir yere sahiptir çünkü Türkiye, bu antlaşmalar sayesinde bölgenin siyasi ve ekonomik dengelerine etki etmiştir. Türkiye, bu antlaşmalarla Balkanlar'daki etkisini arttırmış ve uluslararası alanda daha fazla tanınmıştır. Ayrıca, Türkiye'nin Balkanlardaki varlığı, bölgedeki diğer devletlerin de Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmiş ve bölgeye olumlu katkılar sağlamıştır.

Özetle, Türkiye'nin Balkan Antantı ile kazandığı stratejik avantajlar, Türk diplomasisi için önemli birer kilometre taşıdır. Bu antlaşmalar, bölgedeki önde gelen birçok devletle kurulan yakın ilişkiler sayesinde Türk diplomasisine katkı sağlamış ve Türkiye'nin etkisini arttırmıştır.

Soğuk Savaş ve NATO Üyeliği

Soğuk Savaş dönemi, Türk diplomasisinde önemli bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde Türkiye, Batı Bloku'nun bir üyesi olarak yerini aldı. Bu gelişme, Türkiye'nin güvenliği açısından önemli bir adımdı.

Türkiye'nin NATO'ya üyeliği de bu dönemde gerçekleşti. Bu üyelik, Türkiye'nin Batı dünyası ile olan bağlarını güçlendirdi ve Soğuk Savaş dönemindeki komünist tehditlere karşı korunmasını sağladı.

NATO üyeliği, Türkiye'nin diplomatik ilişkilerinde önemli bir rol oynadı. Üye olduğu dönemde Türkiye, Hür Avrupa'nın savunucusu olarak hareket etti ve Batı dünyası ile birçok önemli anlaşma imzaladı.

Bununla birlikte, NATO üyeliği Türkiye'nin ilişkilerinde bazı sorunlara neden oldu. Özellikle de Türkiye, Kıbrıs sorunu nedeniyle NATO ülkeleri ile sorunlar yaşadı. Sonuç olarak, Türk diplomasisi açısından Soğuk Savaş ve NATO üyeliği, hem fırsatlar hem de zorluklar içeren bir dönemi temsil etmektedir.

Yunanistan İlişkileri

1950'lerde Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan siyasi gerilim, İstanbul'da İngilizce yayın yapan bir gazetenin Türkiye için en iyi dostunun Yunanistan olduğunu yazmasıyla başladı. Bu olayın ardından başgösteren antipati, Kıbrıs için birleşik bir devlet oluşturma konusunda farklı görüşlere sahip olmaları, Makedonya adı üzerinde yaşanan anlaşmazlık ve Türk azınlık hakları konusundaki anlaşmazlıklardan kaynaklandı. İki ülke arasındaki bu gerilim, 1970'lerde Türkiye'nin Kıta sahanlığı üzerinde arama ve sondaj faaliyetleri başlatmasıyla daha da arttı.

Ancak sonrasında iki ülke arasındaki ilişkilerde ciddi gelişmeler yaşandı. 1996'da İzmir'de 5.8 büyüklüğünde bir deprem yaşandı ve Türkiye bu süreçte yardım teklifinde bulundu. Yunanistan, Türkiye'nin bu yardımı kabul etti ve iki ülke arasında bir yakınlaşma başladı. Bu gelişme, 1999'da iki ülke arasında bir ittifak anlaşması imzalanmasıyla sonuçlandı ve iki ülke arasındaki ilişkiler yeni bir sayfa açtı.

Bugün Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkiler oldukça karmaşık ve formda kalıyor. İki ülke arasında halen birçok konuda anlaşmazlık bulunsa da, özellikle son yıllarda yapılan müzakereler aracılığıyla ilişkiler giderek gelişmekte. Günümüzde, Türkiye ve Yunanistan arasındaki siyasi, ekonomik ve kültürel işbirliği giderek artmaktadır. Bu doğrultuda, iki ülke arasındaki ilişkilerin seyrinde önemli gelişmeler bekleniyor.

Kıbrıs Sorunu

Kıbrıs sorunu, Türk diplomasi tarihinin en önemli konularından biridir. Kıbrıs, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası iken, 1960'ta bağımsız bir devlet haline geldi. Ancak, Kıbrıs'ın etnik yapılarından kaynaklanan sorunlar, ülkenin bölünmesine ve sonrasında çeşitli krizlere yol açtı.

Kıbrıs sorununda Türkiye'nin tutumu ise, daima Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak yönünde oldu. 1974 yılında yaşanan darbe sonrası Yunanistan'ın adaya müdahalesi ve Kıbrıs'ın bağımsızlığını ilan etmesi üzerine Türkiye, müdahalede bulunarak adanın kuzey kısmını işgal etti. Bu işgal sonucunda, Kıbrıs Türkleri kendi özerk bölgesini kurma fırsatı buldu.

Kıbrıs sorunu, Türkiye'nin uluslararası arenada yalnız kalmasına yol açtı ve yıllarca Türkiye'nin Batı ile ilişkilerini de etkiledi. Ancak, Türkiye 2004 yılında AB'ye aday ülke olarak kabul edildiği sırada, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ilerleme kaydedilmesi, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir sayfa açtı.

2019 yılında ise, Kıbrıs sorunu tekrar gündeme geldi. Türkiye, Kıbrıs Rum kesiminin boru hatları kurma girişimlerine karşı çıkarak, ABD, Fransa ve Rusya gibi ülkelerle karşı karşıya kaldı. Türkiye, Kıbrıs Rum kesimi ile enerji kaynakları konusunda anlaşmazlık yaşarken, Kıbrıs Türkleri'nin haklarını her daim korumaya devam edeceğini açıkladı.

• 1960'ta bağımsız bir devlet haline gelen Kıbrıs, etnik yapılarından kaynaklanan sorunlar ile çeşitli krizlere yol açtı.
• Türkiye, daima Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak yönünde hareket etti ve 1974 yılında adanın kuzey kısmını işgal etti.
• 2019 yılında ise, Kıbrıs sorunu tekrar gündeme geldi ve Türkiye, Kıbrıs Rum kesiminin enerji kaynakları konusunda anlaşmazlık yaşadı.

21. Yüzyıl ve Yeni Yaklaşımlar

21. yüzyılla birlikte Türk diplomasisi büyük değişimler yaşadı ve yeni politikalar geliştirdi. Bu dönemde Türkiye, uluslararası toplumda daha belirgin bir rol üstlendi ve bölgesel sorunlara aktif bir şekilde müdahil oldu.

Türkiye, 21. yüzyılın başlarında Avrupa Birliği üyeliği yolunda önemli adımlar attı ancak bu süreçte yaşanan sorunlar ve Türkiye - Avrupa Birliği ilişkilerindeki gerilim, Türk dış politikasını yeniden şekillendirdi. Türkiye, Batı'ya olan bağlılığını korurken, daha bağımsız bir dış politika izlemeye başladı.

Türkiye'nin Orta Doğu politikası

Türkiye, 21. yüzyılın başlarında Orta Doğu'da yükselen siyasi ve sosyal hareketlere karşı aktif bir tutum sergiledi. Arap Baharı sürecinde Türkiye, özellikle Suriye'deki iç savaşta aktif bir rol oynadı. Türkiye, Suriye krizinde muhalif gruplara destek sağladı ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a karşı en güçlü muhalif güç oldu.

Bölgesel İşbirliği ve Yeni Müttefikler

Bölgesel işbirliği, Türk dış politikasının önemli bir parçası haline geldi. Türkiye, özellikle Orta Asya, Kafkaslar ve Orta Doğu'da komşu ülkelerle işbirliğini artırdı. Özellikle AK Parti'nin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye, İslam dünyasıyla daha yakın bir işbirliği içerisinde oldu ve bir dizi ülke ile stratejik ortaklıklar kurdu.

Bunlar arasında Suudi Arabistan, Katar ve Kuveyt gibi zengin Körfez ülkeleri yer almaktadır. Bu ülkelerle stratejik işbirliği, Türk ekonomisi için önemli bir kaynak sağlamaktadır ve aynı zamanda Türkiye'nin bölgedeki etkinliğini artırmaktadır. Ayrıca Türkiye, Rusya, Çin ve Hindistan gibi güçlü ülkelerle de ilişkilerini geliştirdi.

Yeniden Doğu-Batı Ekseninde

Türk diplomasisi son yıllarda hem Doğu hem de Batı ile olan ilişkilerde belirgin bir değişim gösterdi. Son dönemde Türkiye'nin sahip olduğu jeopolitik konum, hem Doğu'da hem de Batı'da birçok ülke için özellikle ekonomik ve ticari açıdan onları bir araya getiren bir köprü oluşturdu.

Türkiye, Doğu-Batı ekseninde yeni bir dış politika izlemeye başladı. Bu politikada, Türkiye'nin kendisini dünya barışı, çatışma bölgelerindeki insani sorunlar ve ekonomik kalkınma için bir çözüm bulucu olarak konumlandırdığı görülüyor. Türkiye, hem Doğu hem de Batı ile ilişkilerini güçlendirmek istiyor ve bu şekilde küresel arenada bir lider ülke olarak tanınmak istiyor.

Özellikle son yıllarda Türkiye, Rusya ve Çin ile olan ilişkilerini güçlendirdi. Bunun yanı sıra, Türkiye, NATO müttefikleri ile olan ilişkileri karşısında da yeni bir pozisyon aldı. Bunun bir örneği, Suriye krizinde Türkiye'nin NATO'ya hitap etmek yerine, Rusya ve İran ile bir araya gelerek çözüm arayışına girmesi ve bu ülkelerle üçlü bir mekanizma oluşturmak için çalışmasıdır.

Türkiye'nin bu yeni yaklaşımının nedeni, dünya ekonomik düzeninde oluşan farklılıklardan kaynaklanıyor. 2008 küresel finans krizi sonrasında, Batı ülkeleri ciddi bir ekonomik kriz yaşadı ve ekonomik olarak gerileyerek neredeyse iflas ettiler. Diğer yandan, Doğu ülkeleri, özellikle Çin ve Hindistan, ekonomik olarak hızla büyümeye devam ediyor.

• Türkiye, ekonomik ve ticari ortaklıklarına özellikle Ortadoğu ve Körfez ülkelerinde büyük önem veriyor.
• Diğer yandan, Türkiye, Avrupa ile olan ekonomik ve ticari ilişkilerini de güçlendirmeye devam ediyor.
• Türkiye, Rusya ile olan ilişkilerini de ekonomik ve ticari açıdan güçlendirmek istiyor.

Türkiye, son yıllarda Doğu-Batı ekseninde özellikle ekonomik açıdan bir denge kurmaya çalışıyor. Bu çabalarının sonuçları, Türkiye'nin küresel arenada daha etkin ve önemli bir rol oynamasına katkı sağlayacak.

Arap Baharı ve Suriye Krizi

Arap Baharı hareketleri 2010 yılında başlayan birçok ülkeye yayılan, halkın demokrasi ve özgürlük talepleriyle başlayan bir hareketti. Bu hareketler sırasında birçok ülkede hükümetler değişti ve Türkiye de bu süreçte aktif bir rol oynadı. Suriye krizi ise 2011 yılında başlayan ve halen devam eden bir iç savaştır.

Türkiye, Arap Baharı hareketleri sırasında başta Mısır ve Libya gibi ülkelerde olmak üzere halkın taleplerine destek verdi. Ancak Suriye krizi Türkiye için oldukça hassas bir konuydu çünkü Türkiye, Suriye ile kara sınırı olan bir ülkeydi ve Suriye krizi sırasında Türkiye'de milyonlarca Suriyeli mülteci bulunmaktaydı.

• Türkiye, Suriye'deki kriz sırasında mültecilere sahip çıktı ve onlara barınma, gıda ve sağlık hizmetleri sağladı.
• Türkiye, Suriye'de yaşanan insan hakları ihlallerini kınadı ve Suriye hükümetine karşı uluslararası toplumun tepki göstermesi için çağrıda bulundu.
• Türkiye, Suriye Krizi'ne uluslararası diplomasi yoluyla çözüm bulunmasını destekledi ve Suriye'deki tüm tarafların uyumlu bir şekilde çözüm bulması için çalıştı.

Suriye krizinin yanı sıra Türkiye, Arap Baharı hareketleri sırasında Mısır ve diğer ülkelerde yaşanan değişimlere de tepki göstermiş ve bu ülkelerdeki siyasi gelişmeleri yakından takip etmiştir. Türkiye, Arap dünyasındaki bu değişim sürecinin bir parçası olmuş ve Arap ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmiştir. Bu sayede Türkiye, Orta Doğu'daki ılımlı İslamcı hareketlerin destekçisi konumunadır.

Gelecek ve Beklentiler

Türk diplomasisinin geleceğine yönelik beklentiler oldukça umut vaat edici. Özellikle son yıllarda Türkiye, dış politikasını daha etkin bir şekilde sürdürerek, dünya arenasında daha etkili bir oyuncu olmayı başarmıştır.

Bununla birlikte, Türk diplomatik çevreleri, bölgesel konularda daha fazla rol almak ve diğer ülkelerle daha sıkı bir bağ kurmak istiyor. Özellikle Orta Doğu, Asya ve Afrika ülkeleriyle olan ilişkilerin daha da geliştirilmesi hedefleniyor. Bu kapsamda Türkiye, bölgesel iş birliğini artırmak ve bölgede istikrarı sağlamak için faaliyet göstermektedir.

Bunun yanı sıra Türkiye, Avrupa Birliği üyeliği konusunda da çalışmalarını sürdürmektedir. Uzun süredir devam eden müzakerelerin sonuçlanmasıyla birlikte Türk diplomatik çevreleri, AB ile daha geniş bir iş birliği yapmayı hedefliyor. Bu iş birliği kapsamında, ekonomik ve siyasi alanlarda daha yoğun etkileşimlerin sağlanması düşünülüyor.

Genel olarak Türk diplomasisi, küresel düzlemde diğer ülkelerle daha fazla iş birliği yapmak, bölgesel istikrarı sağlamak ve kalkınmayı desteklemek amacıyla faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu beklentiler dahilinde, Türkiye'nin dünya sahnesinde daha etkin bir şekilde yer almaya devam edeceği, sağlamış olduğu siyasi ve ekonomik istikrar sayesinde uluslararası alanda daha fazla saygınlığa sahip olacağı öngörülmektedir.