Osmanlı Mimarisinin İzinde kitabı, İstanbul'un en etkileyici yapılarını keşfe çıkanlar için mükemmel bir rehberdir Kültürümüzü yansıtan bu yapıların hikayelerine tanık olacak, Osmanlı döneminin mimari detaylarına hayran kalacaksınız Bu kitap, tarih meraklıları ve mimariye ilgi duyanlar için kaçırılmayacak bir fırsat!
İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalan birçok etkileyici mimari yapıya ev sahipliği yapmaktadır. Bu yapıların bazıları İstanbul'un en bilinen simgelerinden biri haline gelirken, bazıları ise daha az bilinir ancak tarihsel ve mimari açıdan önemlidir. Bu yazıda, İstanbul'da bulunan Osmanlı mimarisinin en etkileyici yapılarına bir göz atacağız.
Bu yapılar arasında ilk olarak Sultanahmet Camii'ni ele alabiliriz. Bu cami, İstanbul'un en meşhur yapıları arasındadır ve Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden biridir. Tarihi Mimar Sinan'ın öğrencisi Sedefkar Mehmet Ağa tarafından tasarlanan caminin mimari detayları oldukça etkileyicidir. Ayrıca iç mekanındaki kubbeler, sütunlar ve çini işleri, caminin benzersizliğini daha da vurgular.
Bir diğer etkileyici Osmanlı yapısı ise Topkapı Sarayıdır. Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi olan bu saray, oldukça geniş bir alana yayılmasıyla dikkat çeker. Sarayda birçok önemli mekan vardır, ancak en dikkat çekici olanlarından biri Harem'dir. Bu bölüm, sarayın en sır dolu kısımlarından biridir. Ayrıca sarayda Muayede Salonu da oldukça etkileyicidir ve Osmanlı padişahlarının taç giyme törenleri gibi önemli olayların gerçekleştiği yerlerdendir.
- İstanbul'da bir gezi programı yapacak olanlar, Osmanlı mimarisinin izinde gezinti yapmak için bu yapılara mutlaka uğramalıdır.
- Sultanahmet Camii'nin mimari detayları ve iç mekanı oldukça etkileyicidir.
- Topkapı Sarayı'nın Harem ve Muayede Salonu gibi bölümleri, ziyaretçilerin en çok ilgisini çeken yerler arasındadır.
Sultanahmet Camii
Sultanahmet Camii, İstanbul'un en önemli turistik yerlerinden biridir ve Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli camilerinden biridir. Camii yapımına 1609 yılında başlanmış ve 1616 yılında tamamlanmıştır. Cami Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden biridir ve dört minaresi, kubbesi ve iç dekorasyonuyla göz kamaştıran bir yapıdır.
Sultanahmet Camii mimarisinde ana renk mavi ve yeşildir. Dış cephesi doğal taşlar ve tuğlalarla yapılmıştır. Caminin iç dekorasyonu ise oldukça zengindir. Duvarlardaki seramikler, çiniler ve cam mozaikler İslam sanatının en güzel örnekleridir. Caminin içinde yer alan çok sayıda ayet, hadis ve dua yazılıdır. Sultanahmet Camii'nin avlusunda 16. yüzyıldan kalma çeşmeler ve kitaplıklar bulunmaktadır. Ayrıca caminin içinde 260 pencere ve 20 bin kişilik bir kapasitesi vardır.
| Tarih: | 1609-1616 |
|---|---|
| Mimari Stil: | Osmanlı |
| Minare Sayısı: | 4 |
| Kubbe: | 1 |
Yapıldığı tarihten beri Sultanahmet Camii'nin güzelliği ve tarihi değeri turistler ve yerli halk tarafından takdir edilmiştir. Camii İstanbul'daki en önemli dini ve kültürel yapıların başında gelmektedir ve geçmişten günümüze kadar önemini korumaktadır. Sultanahmet Camii, İstanbul'a gelen herkes tarafından ziyaret edilmesi gereken bir yerdir.
Topkapı Sarayı
Topkapı Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi ve padişahların ikametgahı olarak kullanılan tarihi bir yapıdır. Saray, İstanbul'un Sultanahmet semtinde yer almaktadır ve 15. yüzyılda inşa edilmiştir. Çarpıcı İslami mimarisi ve zengin tarihi geçmişiyle dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin uğrak noktalarından biridir.
Saray, dört avlusu ve birçok odası ile gezginlere sayısız gezilecek yer sunmaktadır.
- Harem
- Kaşıkçı Elması
- Has Oda
- Muayede Salonu
Harem, sarayın en sır dolu bölümüdür ve harem odaları, hamamlar ve günlük yaşamları hakkında ziyaretçilere bilgi verir. Kaşıkçı Elması, Harem'in en önemli eserlerinden biridir ve efsanelere konudur. Has Oda, Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli devlet işleri gerçekleştirildiği yerdir ve sarayın en görkemli bölümlerinden biridir. Muayede Salonu ise Topkapı Sarayı'nın en önemli odalarından biridir ve Osmanlı padişahlarının taç giyme törenlerinin gerçekleştirildiği yerdir.
Topkapı Sarayı'nın tarihi ve mimari özellikleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun zengin tarihini keşfetmek isteyenler için kaçırılmayacak bir fırsattır.
Harem
Topkapı Sarayı'nın en merak edilen bölümlerinden biri olan Harem, Osmanlı İmparatorluğu'nun özel hayatına dair detayları barındırmaktadır. 16. yüzyılın başında yapılan Harem'in mimari özellikleri, ahşap işçiliği ve süslemeleri ile dikkat çekmektedir.
Harem'in yapısında, sultanın annesi, eşi, cariyeleri ve çocukları için ayrı bölümler bulunmaktadır. Harem'in odaları genellikle birbirine bağlantılıdır ve birçok sırt sırtayadır. Harem'ın en dikkat çeken bölümlerinden biri ise "atlı revan" denilen bölümdür. Bu bölümde, sultanın seçtiği kadın cariyeler atları üzerinde geçit yaparlardı.
| Harem'de bulunan önemli odalar:
|  |
Osmanlı İmparatorluğu'nun en sır dolu bölümlerinden biri olan Harem, hem mimari hem de tarihi açıdan ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Ziyaretçiler, Harem'i gezerek Osmanlı İmparatorluğu'nun özel hayatına dair önemli detayları ve zengin süslemeleri yakından gözlemleyebilirler.
Kaşıkçı Elması
Kaşıkçı Elması, Topkapı Sarayı'nın Harem bölümünde yer alan en önemli eserlerden biridir ve efsanelere konu olmuştur. Elmasın adı, bir zamanlar sarayın kaşıkçısı olan esir Hasan tarafından gizlice saraydan çıkarılmış olması nedeniyle verilmiştir. Ancak, elmas geri getirildiğinde ve saray mücevheratındaki yerine konulduğunda, kaşıkçı hakkında hiçbir şey yazılı veya sözlü olarak kaydedilmemiştir.
Kaşıkçı Elması'nın hikayesiyle ilgili birçok farklı efsane vardır. Bunlardan biri, elmasın bir zamanlar Kanuni Sultan Süleyman'ın kılıcının kabzasında yer aldığıdır. Başka bir efsaneye göre, elmasın kaderi, yine sarayda hizmet eden bir kadın olan ve asıl adı bilinmeyen Gülnuş'a bağlıdır. Öyküye göre, Gülnuş, elmasın bulunduğu odaya girdi ve burada elması takıp, güzel bir mücevher kutusuna koydu. Fakat bir süre sonra elmasın yerinde olmadığı anlaşıldı ve Gülnuş'a sorguya çekildi. Gülnuş, elması çalarak ortadan kayboldu ve bir daha da saraya geri dönmedi. Bu efsaneye göre, elmasın sırrı, Gülnuş'un arkasında kalır ve asla çözülemez.
- Bir diğer efsaneye göre ise Kaşıkçı Elması, sadece siyah bir köle tarafından çalınabildiği düşünülür. Siyah kölenin, elması çalarak saraydan kaçtığı hikayesi, Osmanlı tarihine dair en bilinen ve en çok anlatılan öyküler arasındadır.
- Elmasın kaç kez çalındığına dair kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde ve Cumhuriyet Dönemi'nde de çok sayıda kez çalındığı iddia edilmiştir.
Günümüzde, Kaşıkçı Elması, Topkapı Sarayı'nın hazine bölümünde ziyaretçilerin ilgisini çeken bir diğer tarihi eserdir. Elmasın gerçekte kaç tane olduğu ve gerçekte kimin adına kayıtlı olduğu hala belirsiz olsa da, hikayesi Osmanlı İmparatorluğu'nun en ilginç sırlarından biri olarak kalmaya devam ediyor.
Has Oda
Topkapı Sarayı'nın en önemli bölümlerinden biri olan Has Oda, Osmanlı İmparatorluğu'nun en kritik devlet işlerinin görüldüğü yerdi. Burası hükümdarın danışmanları ile birlikte önemli devlet işlerine karar verilen yerdi. Has Oda, iki bölümden oluşuyor; Hünkâr Sofrası ve Divan-ı Hümayun. Hünkar Sofrası, hükümdarın yemek yediği yerdi. Divan-ı Hümayun ise hükümdarın danışmanlarıyla birlikte önemli devlet işlerinin görüşüldüğü yerdi.
Has Oda'nın iç dekorasyonu oldukça zengin ve görkemliydi. Kıymetli taşlarla süslenmiş duvarlar ve tavanlar, saray sanatçılarının yaptığı minyatürler ve lale motifiyle işlenmiş halılar, Has Oda'nın göz alıcı görüntüsünü oluşturur. İmparatorluğun en önemli devlet işlerinin görüldüğü bu oda, Osmanlı İmparatorluğu'nun gücüne ve zenginliğine işaret eder.
| Has Oda'nın Özellikleri | |
|---|---|
| Yapım Yılı | 15. yüzyıl |
| Bölümleri | Hünkâr Sofrası ve Divan-ı Hümayun |
| İç Dekorasyon | Kıymetli taşlarla süslenmiş duvarlar ve tavanlar, saray sanatçılarının yaptığı minyatürler ve lale motifiyle işlenmiş halılar |
Has Oda, Topkapı Sarayı'nın diğer bölümleri gibi geçmişte birçok önemli olaya tanıklık etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun yaşadığı en önemli değişimlerin birçoğu Has Oda'da gerçekleşti. Bu nedenle, Has Oda, Osmanlı İmparatorluğu tarihinin en önemli ve sembolik yerlerinden biridir.
Muayede Salonu
Topkapı Sarayı, İstanbul'da yer alan Osmanlı İmparatorluğu'nun merkezi yapısıdır. Bu sarayın en önemli bölümlerinden biri ise Muayede Salonu'dur. Osmanlı padişahları burada taç giyme törenleri yapmış ve devlet işlerinin görüşüldüğü resmi bir salon olarak kullanmıştır.
Muayede Salonu'nun mimari özellikleri oldukça etkileyicidir. Salon, duvarlarındaki çini işlemeleri, ahşap tavanı ve padişahların oturduğu özel bölümüyle dikkat çekmektedir. Duvarlardaki çini işlemelerinde saf altın motifleri kullanılmıştır. Ahşap tavan ise Osmanlı mimarisinin özelliklerinden biri olan kalem işi tekniğiyle süslenmiştir. Salonun ana giriş kapısı da oldukça gösterişlidir ve üzerinde ayetler ve çiçek motifleri işlenmiştir.
Muayede Salonu, içinde barındırdığı tarihî önemi ve mimari güzellikleriyle İstanbul'daki en etkileyici yapılar arasındadır. Ziyaret edenler, Osmanlı İmparatorluğu'nun ihtişamını ve sanatını bu salonun detaylarında yakından görebilirler.
Galata Kulesi
İstanbul'a seyahat edenlerin görmeden dönmemesi gereken yerlerden biri de Galata Kulesi'dir. İstanbul'un tarihi yarımadasından farklı olarak Boğaziçi'nin kuzey sahilinde yer alan kule, Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma bir yapıdır ve 14. yüzyılda Cenevizliler tarafından inşa edilmiştir.
Kulenin ismi, binanın bulunduğu semt olan Galata'dan gelmektedir. Kule, bir yangın nedeniyle hasar gördükten sonra 1960 yılında restore edilmiştir ve günümüzde İstanbul'un en popüler turistik mekanlarından biridir. Bu muhteşem kule, Boğaz manzarası ile ziyaretçilerine nefes kesici bir manzara sunar.
Galata Kulesi'nin yapısı oldukça ilginçtir. Kule, dört katlıdır ve her katta küçük pencereler vardır. Bu pencereler sayesinde ziyaretçiler, İstanbul'un en güzel manzaralarından birini görebilirler. Kuleye girmek için bir merdiven tırmanmanız gerekir, ancak en üst kattan İstanbul manzarası sizi bekleyecektir. Ayrıca, kulede bir restoran bulunmaktadır ve burada oturup Boğaz manzarasına karşı yemek yemek oldukça keyiflidir.
Galata Kulesi, sadece bir turistik mekan olarak değil, aynı zamanda birçok filme de ev sahipliği yapmıştır. Özellikle James Bond filmlerinde sık sık kullanılan Galata Kulesi, İstanbul'da çekilen filmler arasında en popüler olanlarından biridir. Uzun lafın kısası, İstanbul'da bir tatil yapıyorsanız, Galata Kulesi'ni ziyaret etmeden önce kendinize haksızlık yapmış olursunuz.
Panoramik Manzara
Panoramik Manzara
İstanbul'u yukarıdan izlemek için en favori noktalardan biri olan Galata Kulesi, panoramik manzarasıyla da büyülüyor. Kulenin tepesinden Boğaziçi'nin iki yakasını da görebilir ve İstanbul'un muazzam güzellikteki manzarasını keşfedebilirsiniz.
Galata Kulesi, İstanbul'un en eski yapılarından biri olarak, tarihi dokusuyla da gezginlere farklı bir atmosfer sunuyor. Kulenin zirvesinde yürürken, şehirdeki farklı mimari tarzları ve tarihi yapıları keşfetmek mümkün. Ayrıca, burada günbatımında izleyebileceğiniz manzara, akıllara durgunluk verecek güzellikte.
Eğer İstanbul'da yapacaklarınız arasında şehri en güzel açıdan izlemek varsa, mutlaka Galata Kulesi'ni ziyaret edin. Hem tarihi dokusunu keşfedin hem de panoramik manzarasında kaybolun.
James Bond Filmi
Galata Kulesi, sadece tarihi ve mimari güzelliği ile değil, James Bond filmlerindeki sahneleriyle de önemli bir yere sahiptir. Özellikle "Skyfall" filminde İstanbul'da çekilen sahnelerde Galata Kulesi ön plana çıkmıştır. Filmdeki sahnelerde James Bond'un kaçıp kovalamaca yaptığı yerin Galata Kulesi'nin tepesi olduğu görülmektedir.
Ayrıca, Galata Kulesi'nin bir başka önemli rolü "The World is Not Enough" filminde yer almaktadır. Bu filmin açılış sahnesinde Bond, uzun bir araba kovalamacasının ardından veranda kapısından atlar ve Galata Kulesi'nin tepesine düşer.
Galata Kulesi, James Bond filmlerindeki sahneleriyle İstanbul turizmine de katkıda bulunmuştur. Film sahnelerindeki Galata Kulesi manzaraları, İstanbul'da bulunan bu yapıyı gezmek isteyen turistlerin sayısını artırmıştır. Galata Kulesi zaten İstanbul'un en popüler turistik yerlerinden biri iken, James Bond filmleri sayesinde daha da ünlü hale gelmiştir.
Dolmabahçe Sarayı
Dolmabahçe Sarayı, 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde inşa edilmiş bir yapıdır. İstanbul'da Boğaziçi'nin Avrupa yakasında, Beşiktaş semtinde yer alan saray, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemine damga vuran bir mimari özelliktedir.
Dolmabahçe Sarayı, Sultan Abdülmecid'in emriyle 1843-1856 yılları arasında inşa edilmiştir. 13 büyük salon, 6 hamam, 68 oda ve 285 penceresiyle İstanbul'daki en büyük saraydır. Ayrıca, 4.456 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Batı ve Doğu tarzlarını harmanlayan Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı saray mimarisinde benzersiz bir yere sahiptir.
Dolmabahçe Sarayı'nın en dikkat çekici alanlarından biri Has Oda'dır. Has Oda, Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli devlet işlerinin görüldüğü bir bölümdür. Ayrıca, Dolmabahçe Sarayı'nın en ilginç bölümlerinden biri de Rezaletler Dairesi'dir. Burası, sarayın çılgın gece eğlencelerinin düzenlendiği ve ayrıca sarayın hizmetkarlarının konaklamak için kullanılan bir bölümdür.
Avrupa mimarisinin etkisi açıkça görülebilen Dolmabahçe Sarayı'nda, sarayın Taç Salonu'nda 4.5 tonluk bir şanlı Osmanlı armasıyla karşılaşılabilir. Sarayın içinde ayrıca 105 mumyalanmış hayvan sergilenmektedir. Dolmabahçe Sarayı ayrıca, 19. yüzyılın sonlarından itibaren İstanbul'daki siyasi hayatın kalbinin attığı bir yerdi. Sarayda, Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatına da son verildi.
- İnşa tarihi: 1843-1856
- Yapı malzemesi: Taş, beton, çelik
- Mimar: Garabet Balyan, Nigoğayos Balyan
- Yer: Beşiktaş, İstanbul
- Alan: 4.456 m²
Avrupa Etkisi
Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminin en büyük yapılarından biriydi. Sarayın yapısında Batı mimarisinin etkisi açıkça görülebilir. Sarayın yapımına 1843 yılında başlandı ve 1856 yılında tamamlandı. Yapı, Osmanlı saray mimarisinden farklı olarak daha çok Avrupa mimarisine benzer.
Dolmabahçe Sarayı, mimari anlamda Osmanlı İmparatorluğu'nda bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Sarayın yapısındaki en büyük farklılıklar, Osmanlı saray mimarisi geleneğinden ayrılarak Batı mimarisine doğru bir yönelim olmasıdır. Bu yapı, Osmanlı İmparatorluğu'nun Batı kültürü, sanatı ve mimarisine olan ilgisini yansıtır. Yapının içerisindeki detaylar bile, Batı mimarisine ve kültürüne uyum sağlamıştır.
Dolmabahçe Sarayı'nın Avrupa'dan etkilendiği en açık şekillerden biri, yapı malzemesi olarak Avrupa yapımı malzemelerin kullanılmasıdır. Sarayın inşasında yabancı ustalar da çalışmıştır ve alçı, mermer, taş ve kristal gibi malzemeler kullanılmıştır. Ayrıca, sarayın birçok bölümünde, mermer kolonlar ve vitraylı pencereler de vardır.
| Osmanlı Sarayı Mimarisinden Farklılıklar | Batı Mimarisinden Etkilenen Yapı Özellikleri |
|---|---|
| Geniş avlular ve çatıların yüksek olması | Yüksek kuleler ve devasa merdivenler |
| Klasik Osmanlı süsleme ve detaylar | Detailerde simetrik ve geometrik şekiller |
| Oda ve salonların ortasında su özellikleri bulundurma | Cam tavanlı salonlar ve vitray pencereler |
Osmanlı saray mimarisinden farklı olan bir başka özellik de Dolmabahçe Sarayı'nın binasıdır. Osmanlı saraylarında, pek çok iç avlunun bulunduğu, önemli odaların birbirine paralel olduğu bir bina düzeni kullanılırdı. Aynı zamanda, Osmanlı sarayı binalarında, konukların kabul edildiği odalar bile oldukça küçüktü. Dolmabahçe Sarayı'nın Binasi ise Avrupa saray binalarına daha benzer bir şekilde, geniş avlulara, büyük çift merdivenlere, büyük salonlara ve yüksek tavanlara sahiptir.
Dolmabahçe Sarayı, Batı mimarisinden etkilendiği gibi, Osmanlı saray mimarisiyle de uyumlu bir zenginlik ve zerafet içinde inşa edilmiştir. Sarayın içerisindeki odaların her biri, zevkle döşenmiş ve oldukça lüks bir yapıdadır. Dolmabahçe Sarayı, İstanbul'da gezilecek önemli turistik yerlerden biridir.
Rezaletler Dairesi
Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemi için inşa edilmiş önemli bir yapıdır. Sarayda gezilecek pek çok ilginç bölüm vardır. Bunlardan biri de Rezaletler Dairesi'dir.
Rezaletler Dairesi, sarayda bulunan daha özel bir bölümdür ve adını geçmişte burada yaşanan skandallardan almıştır. Harem dairesine yakın bir konumda bulunan bu bölümde, saraydaki en entrikalı olaylar gerçekleşmiştir.
Burası, Osmanlı padişahları ve saray mensupları tarafından en mahrem sohbetlerin yapıldığı ve en sırlı işlerin görüldüğü yerdir. Bu nedenle Rezaletler Dairesi, sarayın en korunan ve en ilginç kısımlarından biridir.
Burada yaşanmış ilginç olaylar arasında, saray mensuplarının ve hatta padişahların namus meseleleri, aşk üçgenleri ve hatta cinayetler yer almaktadır. Tarihe damgasını vuran ve halen halk arasında konuşulan birçok ilginç hikaye, Dolmabahçe Sarayı'nın Rezaletler Dairesi'nde yaşanmıştır.
Rezaletler Dairesi, Dolmabahçe Sarayı'nın turizm açısından da en ilgi çekici bölümlerinden biridir. Burası ziyaret edildiğinde, geçmişte sarayda yaşanan entrikaların ve olayların izleri hissedilebilmektedir. Dolmabahçe Sarayı gezilerinde, Rezaletler Dairesi'ni mutlaka ziyaret etmek gerekir.
Yerebatan Sarnıcı
İstanbul'un tarihi su yapılarından biri olan Yerebatan Sarnıcı, Roma Dönemi'nde inşa edilmiştir. Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminde yapımı tamamlanan sarnıç, şehirdeki su ihtiyacını karşılamak için yapılmıştır.
Sarnıç, 336 adet sütunla desteklenmektedir. Bu sütunlar, 12 sıra halinde dizilmiştir ve hepsi farklı şekil ve boyutlardadır. Sarnıcın tavanı ise 4 metre kalınlığındaki kubbe ile örtülmüştür. Toplam 80 bin metrekarelik bir alana sahip olan sarnıç, yaklaşık 80 bin ton su alabilmektedir.
Yerebatan Sarnıcı, ismini yer altından geçen Kuruçeşme Deresi'nin üzerindeki bazilika yapısının yanında bulunan "Yerebatan Sarayı" adı verilen yapıdan almaktadır. Yerebatan Sarayı zamanla yok olmuş olsa da, sarnıç hala ziyaretçiler tarafından büyük bir ilgiyle gezilmektedir. Sarnıcın en dikkat çekici özelliklerinden biri de içerisinde yer alan "Medusa Başları" adlı taş oymalarıdır. Yerebatan Sarnıcı'nın tarihi ve mimari özellikleri, ziyaret eden herkesi etkilemektedir.
Medusa Başları
Yerebatan Sarnıcı, İstanbul'daki tarihi su yapılarından biridir ve turistler tarafından sıkça ziyaret edilir. Bu sarnıcın en dikkat çeken özelliklerinden biri, sarnıcın sütunlarının başlarında yer alan Medusa heykelleridir.
Medusa, Yunan Mitolojisi'nde bir Gorgon kızı olarak bilinir. Sarnıcın inşa edildiği dönemlerde, Medusa başlarının sarnıca koruyucu bir güç sağladığına inanılmaktaydı. Sütunların başlarında yer alan Medusa heykellerinin bir kısmı ters dönmüş şekilde tasarlanmıştır ve bu da sarnıcın mistik atmosferini arttırmaktadır.
Yerebatan Sarnıcı'nda yer alan Medusa başları, sanat tarihi açısından da önemlidir. Medusa heykelleri, Bizans döneminde kullanılan sütun başlıklarından biri olma özelliği taşımaktadır. Heykellerin yapımı sırasında kullanılan mermer taşlarının renkleri farklılık gösterir ve bu da heykellerin daha ilgi çekici ve çarpıcı olmasını sağlar.
Yerebatan Sarnıcı'nda gezinirken, Medusa başlarının bulunduğu sütunları mutlaka ziyaret etmelisiniz. Sütunlar arasındaki atmosfer, birçok ziyaretçinin sarnıcın en etkileyici özelliklerinden biri olarak gördüğü Medusa başlarının gizemli hikayesi ile birleşerek, unutulmaz bir deneyim yaşamanıza yardımcı olacaktır.
Yapı Tekniği
Yerebatan Sarnıcı, Bizans İmparatoru I. Justinianus döneminde, 6. yüzyılın ortalarında, günümüz İstanbul’unun tarihi yarımadasında inşa edildi. Dönemin en ileri teknolojileri kullanılarak yapılan sarnıç, 336 adet mermer sütunla taşınan 4 metre genişliğinde kemerlerle desteklenmektedir. Sarnıcın 5. yüzyıldan sonra Bizans İmparatorluğunun su ihtiyacını karşılamak için kullanıldığı düşünülmektedir.
Yapımında kullanılan tekniğin detaylarına bakacak olursak, sarnıcın taşıyıcı sütunlarının yapısı oldukça ilginçtir. Sütunlar, tarihi Anadolu kentleri Hierapolis ve Afrodisias'ta bulunan sütunlar gibi üst yüzeyleri gözyaşı damlaları şeklinde oyulmuştur. Bu şekil, mermer sütunların üst katmanını daha dayanıklı hale getirmek için kullanılmıştır.
Yerebatan Sarnıcı'nın inşa edildiği dönemde, herhangi bir beton teknolojisi henüz geliştirilmemişti. Bu nedenle, yapının dayanıklılığını artırmak için harç yerine kireç kullanılmıştır. Bununla birlikte, sarnıcın tüm yapısal özelliklerinin sırrı, sütunlar arasındaki kemerlerin birbirine görünmeyen ve kemerleri güçlendirici formlarıdır. Bu formların yanı sıra, kemerlerin düzgün bir şekilde yerleştirilmesi, sarnıcın günümüze kadar ayakta kalmasını sağlamıştır.
Yapı, günümüzde halen ayakta olan nadir Bizans mimari örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Yerebatan Sarnıcının, döneminin en ileri teknolojileri kullanılarak inşa edilmesi ve yapının günümüze kadar ayakta kalması, Bizans İmparatorluğunun mimari mühendislik yeteneklerinin ne kadar hayranlık uyandırıcı olduğunu göstermektedir.