Feminizm ve İngiltere'de Kadın Hakları konusundaki tarihi, sosyal ve kültürel gelişmeleri merak ediyorsanız doğru yerdesiniz. İngiltere'nin kadın hakları mücadelesindeki rolü ve feminizmin tarihteki önemli figürleri hakkında detaylı bilgi edinmek için sitemizi ziyaret edin.

Feminizm, kadınların eşit haklara sahip olması gerektiği fikrine dayanan bir düşünce ve hareket tarzıdır. İngiltere, kadın haklarının gelişmesinde öncü bir rol oynamış ve tarihe geçmiş birçok kadın hakları aktivisti barındırmıştır. Bu yazımızda İngiltere'deki kadın hakları ve feminizm konularını ele alacağız.

19. yüzyıl İngiltere'sinde kadınların siyasi ve sosyal hakları oldukça sınırlıydı. Ancak zamanla kadınların haklarına yönelik mücadeleler sonucu birçok kazanım elde edildi. İlk olarak 1918'de, 30 yaş üstü kadınlar ev sahibi olup vergi ödeyenlerin oy kullanma hakkını elde etti.

İngiltere'de feminizm hareketinin tarihi, 19. yüzyılın başlarına kadar uzanır. İlk olarak Mary Wollstonecraft'ın "A Vindication of the Rights of Woman" adlı kitabıyla başlayan hareket, kadınların eşit haklara sahip olması gerektiği fikrini savunuyordu. Bunun ardından birçok kadın hakları aktivisti, özellikle de Emmeline Pankhurst ve kızı Christabel Pankhurst, kadınların oy kullanma hakkı mücadelesinde önemli roller üstlendiler.

• 1. Dalga Feminizm

19. yüzyıl sonlarından 1920'lere kadar süren ilk dalga feminizm, kadınların seçme ve seçilme haklarına sahip olması talebi üzerine yoğunlaşmıştır. Bu dönemde kadın hakları aktivistleri, özellikle de Emmeline Pankhurst önderliğinde gösteriler, mitingler ve sivil itaatsizlik eylemleri gerçekleştirmişlerdir.

• 2. Dalga Feminizm

1960'larda ortaya çıkan ikinci dalga feminizm, cinsiyet eşitsizliğinin daha derinlemesine ele alınması ve kadınların toplumsal cinsiyet rollerine karşı duruşları üzerine odaklanmıştır. Bu dönemde feministler, kadınların iş hayatında maruz kaldığı ayrımcılık, aile içi şiddet ve kadın bedeni üzerindeki söylemler gibi temaları ele almışlardır.

• 3. Dalga Feminizm

2000'lerde ortaya çıkan üçüncü dalga feminizm, farklı etnik, kültürel ve cinsel yönelimlere sahip kadınların da feminizm hareketine dahil edilmesi gerektiğini savunmuştur. Bu dönemde feminizmin ve cinsiyetçilik arasındaki tartışmalar da yaşanmıştır.

Kadınların siyasal temsiliyeti, İngiltere'deki kadın hakları mücadelesi için oldukça önemli bir konudur. İngiltere'de ilk kadın milletvekili Constance Markievicz, 1918 yılında seçilmiştir. Bugün İngiltere'de kadın milletvekilleri ve belediye başkanları mevcuttur.

İngiltere'de bugün feminizm hareketi hala canlı ve aktiftir. Ancak kadınlar, iş hayatında maruz kaldıkları ayrımcılık ve ücret eşitsizliği gibi sorunlarla karşılaşmaktadır. Ayrıca cinsel taciz ve şiddet gibi konular da hala devam etmektedir. Feminizm hareketi, İngiltere'de kadınların hakları ve eşitliği için mücadeleye devam etmektedir.

İngiltere'de Kadınların Sosyal ve Siyasal Hakları

19. yüzyıl İngiltere'sinde kadınlar, erkeklerle eşit haklara sahip değillerdi. Erkekler, kadınların aldıkları eğitimin kalitesi, iş hayatındaki pozisyonları ve maaşları gibi alanlarda ön plandaydı. Ancak, kadınların baskısı ve mücadelesi sonucunda, zamanla kadın hakları hareketi güçlenerek ilerledi.

Özellikle, 1848'den itibaren kadın hakları hareketi canlanmaya başladı. Bu hareket, kadınların oy kullanma haklarına sahip olmaları için mücadele etti. Ancak bu talepler, o dönemde kabul görmeyen radikal fikirlerdi.

1870 yılında, İngiltere'de geçen "Eviçi Hizmetçileri Kanunu" ile ev hizmetlilerine seçme ve seçilme hakkı verilmişti. 1882'de ise, kadınlar da Belediye Meclisleri'ne seçilebilme hakkına sahip oldular. 1918'de, İngiltere Parlamentosu bir yasa çıkardı ve 30 yaşın üzerindeki tüm kadınlar oy kullanabildi. Bu yasaya göre ayrıca, erkeklerin de en düşük seviyede eğitim görenleri de oy kullanma hakkına sahip oldular.

1928'de, İngiltere'de kadınların eşit haklara sahip olmalarını düzenleyen bir yasa çıkarıldı. Bu yasanın kabul edilmesiyle, kadınlar erkeklerle aynı şartlarda seçme ve seçilme hakkına sahip oldular. Ayrıca kadınlar da erkeklerle aynı şartlarda çalışma, eğitim, sağlık vb. konularda eşit haklara sahip oldular.

İngiltere'de kadın hakları hareketi, bu kazanımlar sayesinde önemli bir mesafe kat etti. Ancak, günümüzde de kadınların cinsiyet ayrımcılığı, şiddet ve tacize maruz kaldıkları konular hala varlığını koruyor. Bu nedenle, kadınlar ve feministler, hala mücadele etmeye devam ediyorlar.

Feminizmin Tarihi ve Gelişimi

Feminizmin tarihi, 18. yüzyılda başlayan ve 19. yüzyılın sonlarına kadar süren bir süreçtir. Bu dönemde, kadınlar özellikle eğitim ve oy hakkı konularında eşitlik talep etmeye başladılar ve bu taleplere yanıt vermeyen hükümetlere karşı mücadele ettiler.

19. yüzyılın sonlarına doğru, kadınlar kazanımlar elde etmeye başladılar. 1918'de İngiliz kadınlarına 30 yaşın üzerinde olanlar oy hakkı verildi ve 1928'de ise tüm kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Bu tarihten sonra kadınlar, siyasi alanda da aktif bir rol oynamaya başladılar.

Feminizmin gelişimi zaman içinde üç dalga şeklinde gerçekleşti. İlk dalga feminizm, 19. yüzyıl sonlarından 1920'lere kadar süren ve kadınların oy hakkı, eğitim gibi temel hakları talep ettiği bir hareketti. İkinci dalga feminizm ise 1960'ların ortalarında başlayan bir süreçti ve cinsiyet ayrımcılığına karşı daha radikal bir mücadele yürütüldü.

Üçüncü dalga feminizm ise 1990'lardan itibaren ortaya çıktı ve kültürel farklılıklara, sosyal statüye ve etnik kökene dayalı ayrımcılık sorunlarına odaklandı. Bu dönemde, feminizmle ilgili tartışmalar da başladı ve bazı eleştirilere maruz kaldı. Ancak, feminizm hala kadınların haklarına ve eşitliğine yönelik mücadelesini sürdürmektedir.

Feminist Akımlar

Feminizm, ortaya çıkışından bu yana farklı akımlar halinde var olmuştur. Bu akımlar, farklı dönemlerde ve toplumsal koşullar altında ortaya çıkmıştır. Bu akımların temel amacı, cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık yaratmak ve kadınların haklarını savunmaktır.

İlk dalga feminizm, 19. yüzyıl sonlarından 1920'lere kadar süren bir döneme denk gelir. Bu dönemde kadınlar, oy hakkı ve eğitim gibi temel haklarını talep etmişlerdir. İlk dalga feminizmin temsilcileri arasında Chirstabel Pankhurst, Elizabeth Cady Stanton, Susan B. Anthony ve Emmeline Pankhurst gibi isimler bulunmaktadır.

İkinci dalga feminizm, 1960'larda ortaya çıkan bir harekettir ve cinsiyet eşitsizliği konusunu daha derinlemesine ele alır. Bu dönemde kadınlar, ev içi işlerin paylaşımı, ücret eşitliği ve doğum kontrolü gibi konular üzerinde yoğunlaşmışlardır. İkinci dalga feminizmin önde gelen isimleri arasında Betty Friedan, Gloria Steinem ve Simone de Beauvoir bulunmaktadır.

Üçüncü dalga feminizm, 2000'lerde ortaya çıkmıştır ve daha geniş bir perspektife sahiptir. Bu dönemde feminizm, cinsiyetçilik ve ırkçılık arasındaki bağlantılar üzerinde durulmuştur. Ayrıca queer teorisi, postmodernizm ve kültürel çalışmalar gibi yeni akımların etkisiyle, feminizmin önceki dönemlerinden farklı bir kimliğe büründüğü görülmüştür. Üçüncü dalga feminizmin önde gelen isimleri arasında bell hooks, Rebecca Walker ve Angela Davis bulunmaktadır.

Feminizm, farklı dönemlerde ve toplumsal koşullar altında ortaya çıkmıştır. Ancak temel amacı aynı kalmıştır: Kadınların haklarını savunmak ve cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık yaratmak.

1. Dalga Feminizm

19. yüzyılın sonlarına doğru İngiltere'de ortaya çıkan ilk dalga feminizm hareketi, kadınların oy hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakları ve mülkiyet hakları gibi temel taleplerle ortaya çıktı. Bu dönemde kadınlar, şiddet ve tecavüze karşı koruma sağlamak ve sömürülen diğer kadınlar için de mücadele etmek için önemli bir adım attılar. Hareket, kadınların oy kullanma hakkını kazanmasına öncülük etti ve 1920'lere kadar süren bir mücadele sonrasında kadınlar oy kullanma hakkını elde etti.

İlk dalga feminizmin temel talepleri arasında eğitim hakkı da vardı. Kadınlar, erkeklerle eşit koşullarda eğitim alma hakkına sahip olmak için mücadele etti. Böylece kadınlar, sadece ev işleri yapmakla sınırlı kalmayacakları, aynı zamanda iş hayatına da katılabilecekleri bir alanda kendilerini geliştirme fırsatı buldular. Ayrıca, çalışma hakkı talebi de ilk dalga feminizm hareketinin öncelikli taleplerinden biri olarak öne çıktı. Kadınlar, evin dışında da çalışarak aile bütçesine katkı sağlayabileceğini dile getirdiler.

Bu ilk dalga feminizm hareketi, kadınların bir araya gelerek seslerini duyurma ve kadın haklarının geliştirilmesi için mücadele etme konusunda etkili bir yol oldu. Hareket, kadınların toplumdaki yerini yeniden tanımlayan bir dönemin başlangıcı olmuştur. İlk dalga feminizm hareketi ile birlikte, kadınların toplumsal cinsiyet rollerine meydan okuyan bir dönem başladı ve kadınların kendine özgü bir kimlik ve yer edinmesinin önü açıldı.

2. Dalga Feminizm

1960'larda başlayan ikinci dalga feminizm, cinsiyet eşitliği mücadelesinin daha derinlemesine ele alınması ve kadınların toplumsal cinsiyet rollerine karşı duruşlarıyla belirginleşti. Bu süreçte kadınlar, ev dışında çalışmaya başladığından dolayı iş hayatındaki hak ihlallerine ve cinsel tacize maruz kalmaya başladılar. Bu günlerde kadınların istediği haklara ulaşması için eylem ve protestolara daha sık başvuruldu.

Feminist hareketin ikinci dalgası boyunca kadınlar, sadece evde değil, iş hayatında da eşit haklara sahip olmak istediler. Kadınlar eşitsiz maaş, kadınların terfi etmelerindeki zorluklar ve erkeklerle aynı işlerde çalışmanın imkansızlığı gibi sorunlarla yüz yüze geldiler. Bu nedenle, birçok kadın eşit haklar için Dünya Kadınlar Günü'nde dünyanın birçok yerinde sokaklara çıktı.

• İkinci dalga feminizm önemli bir konuya daha dikkat çekti; erkeklerin kadınların maruz kaldığı cinsel taciz ve şiddeti normalleştirmeleri.
• Aynı zamanda, kadınlar doğurganlık kontrolü ve kürtaj hakkı için mücadele etti.
• İkinci dalga feminizmin önderleri arasında Betty Friedan, Simone de Beauvoir, Gloria Steinem ve Angela Davis sayılabilir.

Genel olarak, ikinci dalga feminizm, kadınların toplumda daha görünür hale gelmelerini sağladı ve kadınların hakları için daha fazla mücadele etmelerine adanmış bir hareket haline geldi. Bugün, bu hareket hala yaşayan bir amaç olmasına rağmen, toplumsal cinsiyet rolleriyle ilgili farkındalık arttıkça, feminizmin yönleri değişiyor.

3. Dalga Feminizm

Üçüncü dalga feminizm, 2000'lerde ortaya çıkan ve önceki iki dalga feminizmin eleştirisini yaparak, özellikle kadınların sosyal statülerinin çeşitliliğine ve çeşitliliğinin değerlendirilmesine odaklandı. Bu dalga, birçoklarının ve olumsuzlukların önceki feminist hareketlerle ilgili olarak atfedildiği özlemden başlayarak, farklı farkındalıkların, farklı eylemlerin, çeşitlilik içerisinde bir arada durmanın anlamını ve önemini savunur.

Bu dalganın temsilcileri, her kadının deneyimin özgünlüğünü ve kadınlık kavramının tahribini ele alırken, birçok özgürlüklerin ve hakların geliştirilmesi için tartışmalara girdi. İşte birkaç özellik:

• Çeşitlilik ve dahil olma konusundaki tutum
• Cinsiyet dışı argo konusundaki hassasiyet
• Etnik, dini ve cinsel yönelimi olan kadınların özgün durumlarına odaklanma
• Kadınların cinselliğine, bedensel özerkliğine daha fazla vurgu yapma
• Farklı sosyal statülerdeki kadınların hakları konusunda farkındalık oluşturma

Bu dalga, feminizm ve cinsiyetçilik arasındaki tartışmaların artmasına neden oldu. Örnek olarak, bazıları, feminizmin kendisinin cinsiyetçi olduğunu ve kadınların erkeklerden daha üstün olduğunu iddia ettiği için kapitalist bir ideolojiye benzer olduğunu söylüyorlar. Böylece, kadınların marjinalleştirilmesi ve ayrıcalıklı olmayan kadınların örgütsüz ve güçsüz kalması sonucunda, kritik bir uyuşmazlık ortaya çıktı.

Kadınların Siyasi Temsiliyeti

Kadınların siyasi temsiliyeti, kadınların toplumda yönetim ve karar alma süreçlerine katılımının önemli bir göstergesidir. İngiltere'de kadınların siyasi temsiliyeti, 19. yüzyılın sonlarına doğru, kadınların sandık başına gidebilmesiyle başladı. 1918'de, 30 yaş ve üzerindeki kadınlara oy hakkı tanındı ve erkeklerle eşit koşullarda seçme ve seçilme hakkına sahip oldular. İngiltere, 1979 yılına kadar Avrupa ülkeleri arasında kadın milletvekili sayısında alt sıralarda yer aldı.

Ancak son yıllarda kadınların siyasal temsiliyeti konusunda önemli gelişmeler yaşandı. 2019 genel seçimlerinde, İngiltere'deki tüm seçim bölgelerinde en az bir kadın milletvekili seçildi. Ayrıca, mecliste kadınların temsiliyeti yüzde 34'e yükseldi. İngiltere hükümeti, 2025 yılına kadar kadınların temsil oranını yüzde 50'ye çıkarmayı hedefliyor.

İngiltere'de kadınların siyasi liderliği de son yıllarda artış gösterdi. Margaret Thatcher, 1979-1990 yılları arasında İngiltere'nin ilk kadın başbakanı olarak seçildi. Theresa May, 2016-2019 yılları arasında başbakan olarak görev yaptı. 2019 yılında, ülkenin ilk kadın Yeşil Parti lideri Caroline Lucas, Brighton'da milletvekili seçildi.

Genel olarak, İngiltere'de kadınların siyasi temsiliyeti ve liderliği konusunda olumlu gelişmeler yaşanmakta. Ancak, hala daha yapılması gerekenler var. Özellikle, siyasi partilerde kadınların daha fazla temsil edilmesi ve kadınların seçilme şanslarının artırılması için çaba harcanmalıdır.

İngiltere'de Feminizmin Bugünkü Durumu

İngiltere'de feminizm tarihi oldukça köklüdür. Ancak, günümüzde feminizmin durumu tam anlamıyla istenilen seviyede değildir. 2021 yılında yapılan bir araştırmaya göre, kadınların %71'i yaşamlarında cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmıştır. Ayrıca, kadınlar genellikle iş hayatında erkeklerden daha az kazanç elde etmektedirler. İş dünyasında kadınların yönetim kademelerindeki temsiliyeti de oldukça düşüktür. İngiltere'deki FTSE 100 şirketlerinin sadece %32'si yönetim kurullarında kadın üyelere sahiptir.

İngiltere'de kadına şiddet de oldukça önemli bir sorundur. 2020 yılında 140 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. Ayrıca, İngiltere'deki kadınların %3'ü tacize uğramıştır. Ülkede kadına yönelik şiddetle mücadele için çeşitli yasal düzenlemeler yapılsa da, bu sorun hala devam etmektedir.

• Bunun yanı sıra, kadınlar İngiltere'de siyasi alanda da eşit temsil edilmemektedirler. 2019 genel seçimlerinde, İngiltere Parlamentosu'na seçilen 650 vekilden sadece 220'si kadındı.
• İngiltere'de yaşayan siyah kadınlar da benzer zorluklarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu kadınlar, cinsiyet ve ırk ayrımcılığı ile aynı anda mücadele etmek zorundadırlar.

İngiltere'deki feminist örgütler, toplumda kadının ve kadın haklarının daha çok gündeme gelmesi için çalışmalarını sürdürmektedirler. İngiliz hükümeti de kadın hakları konusunda çeşitli adımlar atmış olsa da, kadınların karşı karşıya kaldığı zorlukların tamamının çözüme kavuşturulması için daha fazla çaba gösterilmesi gerekmektedir.