Çin İdeolojileri ve Modern Siyasi Tarihi, Çin'deki siyasi fikirlerin gelişimini ve modern politik tarihini inceleyen bir kitaptır. Maoizm, Komünizm, Liberalizm ve diğer ideolojilerin Çin'deki etkileri ve geçmişteki olayları ele alan bu kitap, Çin'in günümüze kadar geçen siyasi yolculuğunu anlatıyor. Modern siyasi tarihinizi genişletmek isteyenler için ideal bir kitap.

Çin, tarihi boyunca birçok ideolojik akımın ortaya çıkmasına ve modern siyasi tarihini şekillendirmesine tanık oldu. Bu makalede, farklı zamanlardaki ideolojik akımların Çin'in modern siyasi tarihine etkisi incelenecek.

Çin'deki Meşrutiyet dönemi, ülkedeki modernleşme hareketinin bir parçası olarak ortaya çıktı. Bu dönemde, halkın siyasi katılımı arttı ve batılı tarzda ilerleme kaydedildi. Ancak Meşrutiyet dönemi, ülkeyi istikrarsızlığa sürükledi ve birçok iç savaşa neden oldu.

Çin milliyetçiliği de tarihte önemli bir rol oynamıştır. İlk olarak, Boxer İsyanı sırasında ortaya çıkan milliyetçilik, daha sonra Sun Yat-sen tarafından kullanılarak Çin Cumhuriyeti'nin kurulmasına öncülük etti. Ancak milliyetçilik, II. Dünya Savaşı sırasında Japon işgali sırasında yenilgiye uğradı.

Komünist Parti'nin kuruluşu ise Çin'in modern siyasi tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Mao'nun liderliğindeki 1949 Çin Devrimi, Komünist Parti'nin iktidara gelmesine ve ülkede birçok sosyal ve ekonomik değişikliğe sebep oldu. Kültür Devrimi sırasında ise Mao, ülkeyi yeniden şekillendirmek için farklı bir ideolojik kampanya başlattı. Ancak bu hareket, ülkede birçok kaos ve şiddet olayına neden oldu.

Günümüzde, Çin'in ekonomisi dünya çapında önemli bir yere sahiptir. 1980'lerde yapılan ekonomik reformlar ve açılım politikaları, Çin'in dünya ekonomisindeki rolünü arttırdı. Özel sektörün yükselişi ve Çin'in dünya ekonomisindeki yeri, ülkenin modern siyasi tarihindeki en önemli dönüm noktalarından biridir.

Son olarak, Çin'in geleceği hakkında birçok tartışma yapılıyor. Xinjiang ve Tibet sorunları, Çin-ABD ilişkileri ve ileri teknolojinin etkileri gibi konular, Çin'in geleceği ve dünya siyasetindeki rolü hakkında çeşitli değerlendirmelere sebep oluyor.

Meşrutiyet Dönemi

Çin'deki Meşrutiyet dönemi, Qing Hanedanı'nın son dönemlerinde gerçekleşti ve kapitalizmden etkilenen bir grup aydın ve entelektüel tarafından başlatıldı. Meşrutiyet, Qing Hanedanı'nın yerine geçecek yeni bir hükümet biçimi olarak önerildi. Meşrutiyet dönemi, 1911'deki Xinhai İhtilali'yle sona erdi.

Bu dönemdeki düşünceler Batılı düşünceleri yansıtıyordu ve modernizasyon, eğitim ve eşit haklara vurgu yapıyordu. Ancak, Meşrutiyet dönemi, Çin'deki siyasi istikrarsızlığı arttırdı ve sonraki yükselen milliyetçilik ve komünizm hareketlerinin temelini attı.

• Meşrutiyet dönemi, modern Çin'de birçok reform hareketinin başlamasına neden oldu.
• Osmanlı İmparatorluğu ve Japonya'daki Meşrutiyet hükümetlerine benzer şekilde, Çin'de de Meşrutiyet dönemi, modern ülke inşasının ilk adımlarını temsil ediyordu.
• Meşrutiyet hareketi, çağdaş Çin tarihinde bir dönüm noktası olarak görülüyor.

Çin Milliyetçiliği ve Komünizm

Çin Milliyetçiliği ve Komünizm, modern Çin siyasi tarihinin en önemli noktalarından biridir. Çin milliyetçiliği, Çin'in bağımsızlığı ve egemenliği üzerinde duran milliyetçi bir hareketti. Bu hareket daha çok 1911'deki Xinhai Devrimi sonrasında güç kazandı. Devrim, Qing Hanedanı'nı devirerek modern Çin'in kuruluşunu sağladı. Ancak milliyetçilik, Çin'in yabancı devletlerin kontrolünde kalmaması için mücadele verme fikri ile de birleşti.

Milliyetçilik hareketlerinin güçlü olduğu bir dönemde, 1921'de Çin Komünist Partisi kuruldu. Komünistler, işçi sınıfını örgütlemek ve sosyalizmi yaymak için mücadele ediyorlardı. Çin milliyetçiliğinin yükselişiyle birlikte komünistler de güç kazandı ve Çin'deki milliyetçi liderlerle ittifaklar kurdular.

Bu ittifaklar, Japon işgaline karşı mücadelede önemli bir rol oynadı ve sonunda 1949 yılında Komünist Parti yönetiminde bir Çin hükümeti kuruldu. Mao Zedong liderliğindeki devrim, Çin tarihinde dönüm noktalarından biri olarak kabul ediliyor.

• Çin Komünist Partisi, milliyetçiliği bastırarak kendi kontrolünü sağladı ve politikalarında kitlelerin sahiplenmesine büyük önem verdi.
• Bu süreçte, Çin milliyetçiliğinin etkisi de azalmaya başladı ve sonraki yıllarda hükümet, milliyetçilikle mücadele etmek yerine onu bir araç olarak kullandı.

Mao'nun Kişiliği ve Kültü	Uluslararası İlişkiler
Mao, devrimci lider olarak halk arasında büyük saygı kazandı ve "kült kişilik" haline geldi.	Çin, soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği ile ittifak kurdu ve doğu bloku ülkeleri ile ilişkilerini güçlendirdi.
Mao'nun Kültür Devrimi hareketi, Çin halkındaki sosyalist düşünceleri pekiştirmeyi amaçlıyordu ancak sonunda ülkeyi kaosa sürükledi.	1970'lerde Çin açılım politikaları başlatarak, Batı dünyası ile ilişkilerini güçlendirdi ve özellikle ABD ile ilişkilerini normalleştirdi.

1949 Çin Devrimi

1949 Çin Devrimi, Mao'nun liderliğinde gerçekleşti. Bu devrim, Çin'de yıllardır süren iç meseleler ve işgal durumuna son verme amacını taşıyordu. Yeni kurulan Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ardından, Çin'in yönetim biçimi ve politikaları tamamen değişti. Bu değişim, planlı ekonomi, devlet kontrolü altında olan yerli şirketler ve özel mülklerin kamulaştırılması gibi belli başlı politikaların uygulanması ile gerçekleşti.

1949 Çin Devrimi ayrıca, iki Çin arasında geleneksel bölünmeyi sonlandırdı. Daha önce aralarında farklı güçler bulunan Kırımızı ve Beyaz Çin, birleşerek tek bir devlet haline geldi. Sosyalizm ilkesi ülkenin yönetiminde etkiyi artırırken, kırsal kesimde sağladığı reformlarla topyekun kalkınmanın önünü açtı.

Devrim, ülkede tartışmalara neden oldu. Bazı politikalar şekillenmeye başladıktan sonra, bir zamanlar Mao'ya sadık olanlar bile onu eleştirmeye başladı. Çin'deki diğer partilerin kapatılmasıyla, hükümetin kontrolü tekelleşti ve bu durum da birçok kesim tarafından eleştirildi. Ancak Mao, 1949 Çin Devrimi'nin başarılarını inkar etmedi ve yönetimindeki Çin Halk Cumhuriyeti'ni modern bir devlet haline getirmeyi hedefledi.

Kültür Devrimi

1966 yılında Mao Zedong, "Kızıl Muhafızlar" adlı öğrenci grubunu oluşturarak, özellikle üniversitelerdeki entelektüel sınıfı hedef aldığı Kültür Devrimi'ni başlattı. Mao, kültürel ve düşünsel açıdan "köhneleşmiş" unsurları temizlemeyi hedefleyen bu hareketle, sosyalist düşüncenin yeniden canlanacağını ve sosyalist devrimin devamlılığına katkı sağlanacağını düşünüyordu.

Kültür Devrimi sırasında, toplumun tüm kesimlerini etkileyen bir dizi olay yaşandı. Mao'nun taraftarları olan Kızıl Muhafızlar, üniversiteleri işgal etti ve üniversite düzeyindeki tüm eğitim faaliyetlerini durdurdu. Öğrenciler, öğretmenler ve diğer aydınların kapitalizm yanlısı veya gerici olduğu gerekçesiyle tutuklanması ve yargısız infazlar gerçekleştirilmesi, ülkede her kesimi derinden sarstı.

Bu hareket, Çin'in birçok alanda paralize olmasına neden oldu ve edebiyat, sanat, müzik gibi alanları etkisi altına aldı. Çin'de sosyalist gerçekçilik dönemi başlatıldı ve yazarların tüm eserleri parti tarafından kontrol edildi. Ayrıca, eski inançlar ve gelenekler yok edildi. Örneğin, devrimci bir müzisyen olarak ün kazanan Yao Wenyuan, tarihi Çin operalarını ve müziğini yasakladı. Bununla birlikte, Çin'deki tarihsel eserler, dini yapılar ve mimari eserler de tahrip edildi.

Kültür Devrimi, ülkede büyük bir kaos yarattı ve bu hareket, Mao Zedong'un egemenliğinin altını kazımak için kullandığı bir araçtı. Bu hareketin doğru ideolojik yansımaları ve düşünsel fikir birliğini yakalamaması, ülkede küçük burjuva ayaklanmalarına, hatta iç savaşa yol açtı ve bu dönemin sonunda Çin, büyük bir güvensizlik hissi içinde savrulmaya devam etti.

Çin'in Reform ve Açılım Politikaları

1980'lerde Çin ekonomisi, ekonomik reform süreci ile büyük bir dönüşüm yaşamıştır. Ülke, özellikle Deng Xiaoping'in liderliği altında piyasa ekonomisine açılmış ve devlet kontrolü yerine özel sektörün öncülüğünde ekonomik büyümeye odaklanmıştır. Ekonomik reformlar, ihracata dayalı sanayileşme politikaları ve yabancı yatırım çekme üzerine kurgulanmıştır.

Bu dönemde Çin, dünya ekonomisindeki konumunu güçlendirerek, özellikle imalat sektöründe dünya lideri haline gelmiştir. Ayrıca, Çin'in dünya ticaretindeki rolü de artmıştır.

Özellikle son yıllarda, Çin sembolik açılımlara devam ederken, son yılların en dikkat çekici açılımlarından biri olacak olan "Kuşak ve Yol" inisiyatifi ile Asya, Afrika ve Avrupa arasında işbirliğini artırmayı hedeflemektedir. İnisiyatifin amacı, Çin ekonomisini küresel ekonomiyle bütünleştirmek, Çin mal ve hizmetlerini dünya genelinde yaymak ve Çin ile diğer ülkeler arasında ekonomik bir bağ kurmaktır.

Bu açılımlar, Çin'in ekonomik ve politik çevrelerinde övgü aldı, ancak aynı zamanda bazı eleştirileri de beraberinde getirdi. Eleştiriler, özellikle Çin ekonomisinin küresel ekosisteme ayak uydurmak için özgürleşmesinin, doğal kaynakların tükenmesine, politik istikrarsızlığa ve sağlık sorunlarına neden olabileceği endişesi nedeniyledir.

Özel Sektörün Yükselişi

Çin'de 1978 yılında gerçekleştirilen reform süreci ile birlikte özel sektörün yükselişi hız kazandı. Çin hükümeti, özel sektörü destekleyen yeni politikalar ve yasalar çıkardı. Bu politikalar sayesinde özel sektörün katkısı ve payı hızla arttı.

Özellikle 1990'lardan sonra özel sektör, Çin ekonomisindeki en önemli güç haline geldi. Yabancı yatırımın ve dünya şirketlerinin Çin'deki etkinliği artarken, Çinli girişimciler de kendi şirketlerini kurmak için fırsatlar aradılar.

Bu dönemde, özel sektör Çin ekonomisindeki büyümenin temel itici gücü haline geldi ve istikrarlı bir büyüme trendi sergiledi. Özel sektörün yükselişi, ekonomik kalkınma ve değişimlerin yanı sıra Çin'in sosyal yapısında da önemli dönüşümlere yol açtı.

Özel sektörün yükselişi, Çin'de daha fazla girişimcilik, yenilikçilik ve teknoloji yatırımlarını teşvik etti. Gelişen özel sektör, aynı zamanda istihdam alanlarını arttırdı ve Çin'in iş gücünün büyük bir kısmını istihdam etmeye başladı.

Bu şekilde, özel sektörün yükselişi, Çin ekonomisinin sağlamlaşması ve dünya ekonomisi içindeki konumunu güçlendirmesi açısından büyük bir önem taşıdı. Bugün, Çin ekonomisi, özel sektör ve devlet sektörünün birlikte çalışmasıyla dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer almaktadır.

Çin'in Dünya Ekonomisindeki Yeri

Çin, son yılların en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri ve dünya ekonomisinde oldukça önemli bir yere sahip. Uzun yıllar boyunca ihracat odaklı bir ekonomiye sahip olan Çin, bu sayede dünya ticaretinde de önemli bir rol oynuyor. Ülkenin ekonomik büyümesi, dünya ekonomisine büyük katkı sağlıyor ve aynı zamanda küresel ticarette büyük bir paya sahip olmasını sağlıyor.

Çin, dünya ekonomisindeki yeri ve etkisi ile ön plana çıkıyor. Çin, dünya ihracatının en büyük kaynaklarından biri ve birçok ülke ile ticari bağlarını güçlendiriyor. Çin'in ekonomik büyümesi, dünya piyasalarına olan güveni yansıtıyor ve ayrıca zenginleşen bir nüfusa sahip olmasıyla birlikte tüketim talebi de artıyor.

Bu sayede, dünya ekonomisi için önemli bir dış tüketim pazarı haline geliyor. Aynı zamanda, Çin'in ekonomik büyümesi de yeni endüstrilerin doğmasına ve teknoloji sektörünün gelişmesine katkı sağlıyor. Bu da, dünya ekonomisindeki diğer ülkelerin de doğrudan veya dolaylı olarak yararlanmasını sağlıyor.

Tablo olarak da ifade edilirse; Çin'in dünya ekonomisindeki yeri 2019 yılı itibariyle $14 trilyonun üzerindeydi ve dünya ihracatında %13,2'lik bir paya sahipti. Bu rakamlar, Çin'in dünya ekonomisindeki önemli yerine dair bir fikir vermektedir.

Çin'de Günümüz

Çin, günümüzde dünya siyasi arenasında önemli bir aktör olarak yer almaktadır. Çin Komünist Partisi, ülkede tek parti yönetimini sürdürürken, uluslararası alanda giderek artan bir etkiye sahiptir. İdeolojik olarak, Çin bir sosyalizm anlayışını benimsemekte ve kapitalizm eleştirisi yapmaktadır. Bununla birlikte, son yıllarda ekonomik açılımlara yönelmiş ve özel sektörün yükselişi ile birlikte ekonomik büyüme sağlamıştır.

Çin, günümüzde de hala insan hakları ve özgürlükler konusunda eleştiriler almaktadır. Özellikle, Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi ve Tibet gibi bölgelerde, Çin'in insan hakları ihlalleri devam etmektedir. Çin, bu bölgelerdeki etnik azınlıkların ve siyasi muhaliflerin haklarını sınırlamakta ve kontrol altında tutmaktadır.

Çin-ABD arasındaki ilişkiler de, günümüzde oldukça gergin bir hal almıştır. İki ülke arasındaki stratejik rekabet çeşitli alanlarda devam etmektedir. Teknoloji, ticaret, askeri alanda yapılan yarışmalar her geçen gün artmaktadır. Buna ek olarak, Çin'in dünya ekonomisindeki yeri de giderek artmaktadır. Çin'in GSYİH listesinde Japonya'yı geçerek 2. sıraya yükseldiği düşünüldüğünde, Çin'in dünya ekonomisi üzerindeki etkisinin de artmaya devam edeceği öngörülmektedir.

Tüm bunların yanı sıra Çin, dünya genelinde birçok ülkeye yaptığı yatırımlarla da dikkat çekmektedir. Özellikle Afrika gibi kıtalarda yapılan yatırımlar, Çin'in küreselleşme politikasının bir parçası olarak görülebilir. Ancak, Çin'in dünya politikalarına katkısı ve bu durumun gelecekte Çin için ne gibi sonuçlar doğuracağı henüz net bir şekilde ortaya çıkmamıştır.

Xinjiang ve Tibet Sorunu

Xinjiang ve Tibet, Çin'in iki özerk bölgesi olup, geçmişte bağımsızlık talepleriyle gündeme gelmiştir. Xinjiang, Çin'in batısında yer alır ve nüfusunun büyük bir kısmı Türk kökenlidir. Tibet ise Çin'in güneybatısında yer alır ve Budizm'in merkezlerinden biridir. Her iki bölgede de, Çin hükümeti ve halkı arasında ciddi çekişmeler yaşanmaktadır.

Xinjiang'daki Uygur Türkleri, 11 Eylül saldırılarından sonra Çin hükümeti tarafından terörist olarak tanımlandı ve baskı altına alındı. Uygur Türkleri üzerindeki baskılar, insan hakları ihlalleri ve bölgedeki toplama kampları uluslararası toplumun tepkisini çekmiştir. Tibet ise, Dalai Lama liderliğindeki hareketin bağımsızlık talebi Çin tarafından baskı altına alınmıştır.

Çin hükümeti, hem Uygur Türkleri hem de Tibetliler üzerinde sıkı bir kontrol ve baskı politikası uygulamaktadır. Bu politikalar, özellikle Batı ülkeleri tarafından eleştirilmektedir. Çin hükümeti ise, bölgedeki istikrarı sağlamaya çalıştığını savunmaktadır. Ancak bu politikalar, hem iç hem de uluslararası arenada tartışmalara neden olmaktadır.

Çin-ABD İlişkileri

Çin ve ABD arasındaki ilişkiler, güçlü ticari bağlarının yanı sıra giderek artan stratejik rekabetlerle dolu bir geçmişe sahiptir. İki ülke arasındaki bu rekabet, askeri, ekonomik, politik ve teknolojik alanları kapsamaktadır. ABD, Çin'in Güney Çin Denizi'nde yaptığı büyük askeri yatırımlar ve teknolojideki hızlı ilerlemesi nedeniyle endişeli olmuştur.

Çin-ABD ilişkileri, teknoloji ve güvenlik konularında giderek artan bir rekabeti işaret etmektedir. ABD, Çin'in 5G teknolojisi gibi teknolojik alanlarda ilerlemesinden kaynaklanan potansiyel bir ulusal güvenlik tehdidi olduğuna inanmaktadır. Son yıllarda, ABD, Huawei ve ZTE gibi Çinli teknoloji şirketlerinin batı ülkelerinde faaliyet göstermesine karşı sert bir tutum takınmaktadır.

Diğer taraftan, Çin, ABD'nin küresel liderliği konusunda endişe duymaktadır. ABD'nin "Pasifik Seferberliği" olarak bilinen politikası ve Çin'e karşı izlediği sert politikalar, Çin'in küresel olarak daha görünür hale gelmesine ve uluslararası arenada daha fazla söz sahibi olmasına neden olmuştur.

Bu stratejik rekabetin sonuçlarından biri, iki ülkenin birbirlerine karşı yürüttüğü ekonomik savaştır. ABD, Çin'e karşı tarife, yaptırım ve kısıtlamalar uygularken, Çin de bunlara karşı aynı şekilde yanıt vermektedir. İki ülke arasındaki bu gerginlikler, dünyadaki diğer ülkeleri de etkilemektedir.

Çin-ABD ilişkilerinin geleceği belirsizdir ve bu ilişkilerin kaderi dünya ekonomisi, uluslararası güvenlik ve siyasi istikrarı etkileyebilecek kadar önemlidir. İki ülkenin birbirlerine karşı tutumlarını değiştirmesi ve işbirliğine odaklanmaları, dünya için daha iyi bir geleceğin anahtarı olabilir.

Teknoloji ve Güvenlik

Çin ve ABD arasındaki ilişkiler, ileri teknolojinin güvenlik açısından önemli bir faktör olduğu çağımızda büyük bir önem taşımaktadır. Hem Çin hem de ABD, teknolojik gelişimlerinde dünya liderleri konumundadır. Bununla birlikte, ticari ve stratejik rekabet söz konusu olduğunda, iki ülke arasında gerilimler oluşabilmektedir.

Çin, son yıllarda teknolojik başarılar elde etmiştir. Özellikle, 5G teknolojisi, yapay zeka, nesnelerin interneti ve yarı iletkenler gibi alanlarda büyük adımlar atmıştır. Bununla birlikte, ABD, teknolojik açıdan liderliğini korumak için mücadele vermektedir.

Çin	ABD
5G teknolojisi konusunda büyük bir atılım yapmıştır.	ABD, 5G teknolojisi konusunda Çin'e karşı bir yarış içerisindedir.
Yapay zeka teknolojisinde ileri bir konumda.	ABD'de, yapay zeka konusunda Ar-Ge çalışmaları hızlandırılmıştır.
Nesnelerin interneti alanında yenilikçi çalışmalar gerçekleştirilmiştir.	ABD, nesnelerin interneti konusunda yeni yatırımlar yapmaktadır.
Yarı iletkenler konusunda büyük adımlar atmıştır.	ABD, yarı iletken teknolojisi konusunda liderliğini korumak için çaba sarf etmektedir.

Bununla birlikte, teknolojinin uluslararası güvenlik açısından önemi de büyüktür. Çin, küresel siber saldırılar ve casusluk faaliyetleri konusunda suçlanmaktadır. ABD de, teknolojik açıdan kendisine rakip ülkelerin güçlerini kısıtlayıcı önlemler almaktadır. Bu durum, teknolojik rekabetin sadece ticari değil, aynı zamanda uluslararası güvenlik açısından da önemli olduğunu göstermektedir.

Özellikle, ileri teknolojinin askeri kullanımı konusunda endişeler artmaktadır. Çin ve ABD, insansız hava araçları, siber saldırılar ve diğer askeri teknolojiler konusunda yarış içerisindedirler. Böylesi teknolojik atılımlar, dünya barışı ve istikrarını etkileyebilecek sonuçlar doğurabilir.

• İleri teknolojinin siyasi ve ekonomik rekabet alanlarında büyük bir önemi vardır.
• ABD ve Çin arasındaki rekabet, ileri teknolojinin güvenlik açısından da önemli bir faktördür.
• Askeri alanda kullanılan teknolojiler, dünya barışını etkileyebilecek sonuçlara yol açabilir.

Çin'in Geleceği

Çin'in geleceği, dünya siyasetindeki rolü açısından oldukça önemlidir. Bugün Çin, en kalabalık nüfusa sahip ülke olmasının yanı sıra ekonomik ve askeri açıdan da güçlü bir konumdadır. Bu yüzden, dünya siyasetine ve ekonomisine yön veren bir ülke haline gelmiştir.

Çin, son yıllarda devasa bir ekonomik büyüme sağlamıştır. Pek çok sektörde lider konumda olan Çin, küresel ekonomideki etkisini her geçen gün artırmaktadır. Ayrıca, teknoloji alanında da büyük ilerlemeler kaydetmektedir. Bu ilerlemeler sayesinde, dünya siyasetinde daha etkin bir rol oynayabilir.

Bununla birlikte, Çin'in geleceği hakkında birçok tartışma da mevcuttur. Uzmanlar, Çin'in ekonomik gücünün yanı sıra siyasi açıdan da güçlü olması gerektiğini düşünmektedir. Bu noktada, insan hakları ihlalleri ve sıkı bir siyasi kontrole dayalı yönetim anlayışı gibi hususlar tartışmalara neden olmaktadır.

Ayrıca, Çin'in küresel bir liderliğe doğru ilerlemesi, bazı ülkeler üzerinde de endişelere neden olmaktadır. Özellikle, ABD ile yaşanan ticaret savaşları, Çin'in dünya siyasetindeki önemli bir aktör olacağı gerçeğiyle birlikte, ülkeler arasındaki stratejik rekabeti de artırmaktadır.

Sonuç olarak, Çin'in geleceği oldukça önemli bir konudur. Asya'nın, hatta dünyanın geleceğinde büyük rol oynayacak olan Çin'in siyasi ve ekonomik açıdan daha fazla açılması ve şeffaflık sağlaması gerekmektedir. Bu sayede, dünya siyasetinde daha adil bir rol oynayabilir ve küresel ekonomiye daha fazla katkı sağlayabilir.