Afrika'da Bağımsızlık Hareketleri ve Yönetim Biçimleri kitabı, Afrika kıtasında bağımsızlık mücadeleleri ve sonrasında ortaya çıkan yönetim biçimleri hakkında detaylı bir tarihi sunuyor. Afrika tarihinin önemli dönüm noktalarını öğrenmek isteyenler için kaçırılmayacak bir kaynak!
Afrika, sömürge döneminin sona ermesinin ardından bağımsızlık hareketlerinin başladığı bir bölgedir. Bu hareketler sonucu birçok ülke bağımsızlığına kavuşmuş ve kendi yönetim biçimlerini belirlemişlerdir.
Bu makalede Afrika'daki bağımsızlık hareketleri öncesi ve sonrasındaki yönetim biçimleri ele alınacaktır. Afrika'da bağımsızlık sonrası dönemde demokrasi, tek parti yönetimi, askeri yönetim ve monarşi gibi farklı yönetim biçimleri uygulanmıştır.
Her bir yönetim biçimi farklı sonuçlar doğurmuştur ve bölgedeki ülkelerin ekonomik, siyasal ve sosyal sorunlarına da etki etmiştir. Bu makalede tüm bu konular ele alınarak Afrika'nın geçmişi ve geleceği hakkında bir değerlendirme yapılacaktır.
Öncesi ve Sonrası
Afrika'da sömürge dönemi sonrası bağımsızlık hareketleri, kıtanın tarihi ve siyasi alanında önemli bir dönüm noktasıdır. 20. yüzyılın ortalarında başlayan bu hareketler, birçok Afrika ülkesini bağımsızlığa kavuşturmuştur.
Sömürgecilik döneminde, Avrupa ülkeleri Afrika kıtasını kolonileştirerek, doğal kaynakları sömürmüş ve yerel halkları sömürgeci güçleri için çalıştırmıştır. Ancak II. Dünya Savaşı sonrası, ülkelerin bağımsızlık talebinde bulunması, sömürgeci güçleri geri çekmeye zorladı.
Bu dönemde, Afrika ülkeleri arasında bağımsızlık talepleri giderek artarken, bu taleplerin bir kısmı doğrudan siyasi mücadelelerle sonuçlanırken, bir kısmı da barışçıl yöntemlerle gerçekleşti. Özellikle 1960'larda, birçok Afrika ülkesi bağımsızlığına kavuştu. Bu dönem, Afrika tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir ve kıtanın bugünkü siyasi ve sosyal yapısını belirleyen birçok faktörü içerir.
Yönetim Biçimleri
Afrika'daki bağımsızlık mücadeleleri sonrasında, birçok ülke farklı yönetim biçimlerini benimsemiştir. Bunlar arasında demokrasi, tek parti yönetimi, askeri yönetim ve monarşi gibi farklı şekiller yer almaktadır.
Demokrasi, bağımsızlıklarını kazanan ülkelerin çoğunda izlenen yönetim biçimiydi. Ancak demokrasinin uygulaması her zaman başarılı olmamıştır. Örneğin, Gana'da Kwame Nkrumah liderliğindeki bağımsızlık hareketleri sonucunda demokratik bir yönetim kurulmuştur. Ancak Zimbabwe'de Robert Mugabe'nin demokrasi adına yaptığı yanlış uygulamalar ülkede daha da kötüleşmeye neden olmuştur.
- Gana'da Kwame Nkrumah liderliğindeki demokratik yönetim
- Zimbabwe'de Robert Mugabe'nin yanlış uygulamaları
Tek parti yönetimi de Afrika'da sıklıkla görülen bir yönetim biçimidir. Tanzania'da Julius Nyerere liderliğindeki tek parti yönetimi başarılı bir şekilde uygulanmışken, Zaire'de Mobutu Sese Seko'nun otoriter yönetim tarzı halk arasında hoşnutsuzluk yaratmıştır.
- Tanzanya'da Julius Nyerere liderliğindeki tek parti yönetimi
- Zaire'de Mobutu Sese Seko'nun otoriter yönetimi
Askeri yönetim şekli ise, bazı Afrika ülkelerinde oldukça yaygın görülen bir yönetim biçimidir. Hosni Mubarak liderliğindeki askeri yönetim, Mısır'da uygulanmış bir örnektir. Ayrıca Gine'de Moussa Dadis Camara'nın askeri yönetimi ülkede sosyal ve siyasal sorunlara neden olmuştur.
- Mısır'da Hosni Mubarak liderliğindeki askeri yönetim
- Gine'de Moussa Dadis Camara'nın askeri yönetimi
Son olarak, Afrika'da monarşik yönetim şekli de görülen bir yönetim biçimidir. Fas Kraliyet Ailesi'nin uyguladığı yönetim şekli başarılı bir şekilde uygulanırken, Birleşik Arap Emirlikleri'nde monarşi şeklinde yönetim tarzı benimsenmiştir.
- Fas Kraliyet Ailesi'nin uyguladığı yönetim şekli
- Birleşik Arap Emirlikleri'nde monarşik yönetim sistemi
Yukarıda bahsedilen yönetim biçimleri, Afrika'daki farklı ülkelerde farklı sonuçlar doğurmuştur. Bağımsızlık sonrası dönemde yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar, bu ülkelerin geleceğine yön vermiştir.
Demokrasi
Afrika'da bağımsızlık sonrası dönemde uygulanan yönetim biçimlerinden biri de demokrasidir. Ancak, demokratik yönetim biçimi Afrika genelinde başarılı sonuçlar verememiştir. Bunun nedeni ise demokrasinin uygulanış şekilleri ve siyasi istikrarsızlıklardır.
Demokrasi uygulaması başarılı olan ülkelerden biri Gana'dır. Kwame Nkrumah'ın liderliğinde gerçekleşen bağımsızlık hareketleri sonucu Gana, demokratik bir yönetim sistemi benimsemiştir. Ancak, bazı Afrika ülkelerinde demokrasinin uygulanışı tam tersi sonuçlar vermiştir. Örneğin Zimbabwe'de Robert Mugabe, demokrasi adına yaptığı yanlış uygulamalarla ülkeyi ekonomik, sosyal ve siyasi çöküşe sürüklemiştir.
Demokratik yönetim biçimi, Afrika'da güçlü bir sivil toplum, yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü ve şeffaf yönetim anlayışı olmadığı takdirde başarısız sonuçlar doğurabilir. Ayrıca, siyasi istikrarsızlık, yolsuzluk, etnik ve dini ayrılıklar da demokratik yönetim biçiminin başarısız olmasına neden olmaktadır.
Gana
Gana, Afrika'da bağımsızlık mücadelesi veren ülkeler arasında yer almaktadır. Ülkenin bağımsızlık hareketlerinin öncülerinden olan Kwame Nkrumah, demokratik yönetim tarzını benimsemiştir. 1957 yılında bağımsızlığını kazanan Gana, Nkrumah'ın önderliğinde bir demokrasi örneği sergilemiştir.
Nkrumah, ülkenin her yerinde yapmış olduğu konuşmalar ile Gana halkına birlik ve beraberlik mesajları verirken, aynı zamanda demokratik yönetim biçimini benimseyen bir lider olarak tanınmaktaydı. Gana'daki demokratik yönetim biçiminde siyasi partiler ve serbest seçimler önemli bir yer tutmaktaydı.
Gana, demokratik yönetim örneği sergilemesine rağmen, ülke tarihinde bazı sorunlu dönemlerde yaşanmıştır. Nkrumah'ın iktidarda olmadığı dönemlerde siyasi istikrarsızlık yaşanmıştır ve bunun sonucunda ülkenin ekonomik açıdan gerilemesi kaçınılmaz olmuştur.
Bununla birlikte, Gana demokratik yönetim örneği sergilemiş olması, Afrika'daki diğer ülkeler için de bir ilham kaynağı olmuştur. Gana, Kwame Nkrumah liderliğinde göstermiş olduğu demokratik yönetim modeli ile diğer Afrika ülkelerine örnek teşkil etmiştir.
Zimbabwe
Zimbabwe, Afrika kıtasında demokrasinin sınırlarını zorlayan bir örnek olmuştur. Ülkenin 1980'de bağımsızlığını kazanmasının ardından, Robert Mugabe'nin liderliğindeki ZANU-PF partisi, ülkede kesin bir şekilde kontrolü ele geçirdi. Ancak, Mugabe'nin demokrasi adına yaptığı birçok uygulama, eleştirilere yol açtı.
Mugabe, ülkesindeki muhalifleri ve basın özgürlüğünü baskılamış, yolsuzluk ve nihayetinde ekonomik durgunluğun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hükümet, sadece Mugabe'nin yanındaki devlet adamlarına bağlı kalınarak işler yürütmekteydi. Ayrıca, 2000 yılında beyazları zorla topraklarından çıkarma politikası uygulayan Mugabe, ülkenin tarım sektöründe ciddi bir düşüşe neden oldu.
Mugabe'nin politikaları nedeniyle ülke ekonomisi düşüşteydi ve hiperenflasyon, işsizlik ve yoksulluk gibi sorunları beraberinde getirdi. Yapısal reformlar yapılmadıkça ekonomik durum da iyileşmeyecekti. Ancak, Mugabe'nin yönetimi altında, bu reformlar gerçekleştirilmeden önce on yılı aşkın bir süre geçti. Bu nedenle, ülke halkı Mugabe'nin devrilmesini talep etti.
Tek Parti Yönetimi
Tek parti yönetimi, Afrika'da bağımsızlık sonrası dönemde sıkça uygulanan bir yönetim biçimidir. Bu yönetim biçimi, yalnızca tek bir siyasi partinin kontrolünde olan bir devlet sistemidir. Böyle bir sistemde, diğer partilerin faaliyetleri kısıtlanır ve siyasi çoğulculuk yok edilir.
Afrika'da tek parti yönetiminin başarıları olduğu gibi, başarısız örnekleri de vardır. Örneğin, Tanzanya'da Julius Nyerere öncülüğünde uygulanan tek parti yönetimi, halk arasında oldukça popülerdi. Nyerere'nin sosyalist politikaları, ülkenin kalkınmasına katkıda bulundu. Ancak, tek parti yönetiminin etkisi altında, diğer siyasi partilerin yok edilmesi, halkın demokratik haklarını kısıtlaması gibi bazı olumsuz sonuçlar ortaya çıktı.
Ayrıca, Mobutu Sese Seko yönetimindeki Zaire'de tek parti yönetimi uygulandı. Bu dönemde, demokratik haklar kesinlikle yok edildi ve ülke ekonomisi de son derece kötüleşti. Mobutu, otoriter yönetimiyle ülkenin kaynaklarını yolsuzlukla ele geçirdi ve halkın çoğunluğunu yoksulluk içinde bıraktı.
Sonuç olarak, tek parti yönetimi, bir dönem Afrika'da yaygın olarak uygulanan bir yönetim biçimidir. Ancak, bu yönetim biçimi, diğer siyasi partilerin yok edilmesi ve halkın demokratik haklarının kısıtlanması gibi olumsuz sonuçlar doğurmuştur.
Tanzanya
Julius Nyerere tarafından öncülük edilen Tanzanya tek parti yönetimi, Afrika kıtasında uygulanan tek parti yönetimlerinin başarılı bir örneğidir. Nyerere, Tanzanya halkının birlik ve beraberlik içinde hareket etmesinin önemini vurgulayarak, halkı bir arada tutan bir ulusal kimlik oluşturdu.
Tanzanya, Nyerere'nin önderliğinde yoksullukla mücadele için uyguladığı politikalar sayesinde büyük bir gelişme kaydetti. 1960'larda başlayan kalkınma programları, Afrika kıtasının en yoksul ülkelerinden biri olan Tanzanya'nın sosyal ve ekonomik açıdan gelişmesini sağladı. Eğitim, sağlık, su kaynakları, enerji gibi temel ihtiyaçların karşılanması için atılan adımlar sonucunda Tanzanya halkının yaşam standardı yükseltildi.
Nyerere'nin tek parti yönetimi altında uyguladığı politikalar, sosyal adalet ve eşitlik prensiplerine dayanıyordu. Devletin kontrolünde olan ekonomik yapı, kişi ve grupların zenginleşmesine izin vermezken, halkın refahı için çalışmalar yapılıyordu. Bu politikalar sayesinde Tanzanya'nın kalkınmasında büyük ilerleme kaydedildi.
Tanzanya tek parti yönetimi, Nyerere'nin önderliğinde, Afrika kıtasında uygulanan tek parti yönetimlerinin başarılı bir örneği olarak gösterilmektedir. Halkın birlik ve beraberliğinin sağlanması, sosyal ve ekonomik gelişmenin sürdürülebilirliği açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Zaire
Zaire, günümüzde Kongo Demokratik Cumhuriyeti olarak adlandırılan ülkede Mobutu Sese Seko önderliğinde 1965-1997 yılları arasında tek parti yönetimi şeklinde yönetildi. Mobutu, otoriter bir lider olduğu için ülkesini sadece kişisel çıkarları doğrultusunda yönetti. Kendisine ait bir talimatname olan "Zairian Ideology" ile siyasi düzeni tamamen kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirdi.
Mobutu'nun otoriter yönetimi boyunca, muhaliflere ve eleştiri yapanlara baskı uygulandı ve insan hakları ihlalleri yaşandı. Bu dönemde, halkın hoşnutsuzluğu artarken, ülkenin ekonomisi de kötüleşti. Ekonomik çöküş ve yoksulluk, Mobutu'nun yönetimi sırasında yaygın hale geldi.
1997 yılında Mobutu'nun yönetimi sona erdi ve Laurent Kabila liderliğindeki isyancı gruplar ülkeyi ele geçirdi. Bu, Zaire'nin adının Kongo Demokratik Cumhuriyeti olarak değiştirilmesine neden oldu ve bu süreç, Afrika'daki birçok ülkede yaşanan bağımsızlık sonrası siyasi çalkantıların tipik bir örneği olarak değerlendirildi.
Askeri Yönetim
Afrika'da askeri yönetim şekilleri zaman zaman ülke içindeki siyasi istikrarsızlık, ekonomik kriz ve toplumsal çatışmalar gibi sebeplerle devreye girer. Afrika'nın en büyük sorunlarından biri olan askeri yönetim, birçok örnekleme ile karşımıza çıkar.
- Mısır: Genellikle ordu mensupları tarafından yönetilen Mısır’da 1952 yılında askeri darbe ile yönetim alınmıştır. Halkın talepleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine rağmen darbe sonrası yönetim kararlılığı sürmüş ve sivil yönetim yerine askeri yönetim devam etmiştir.
- Gine: 2008 yılında ülkede askeri darbe gerçekleşmiş ve halkın seçtiği devlet başkanı devrilmiştir. Yeni bir askeri yönetim oluşmuş ve birçok insan hakları ihlalleri yaşanmıştır.
Askeri yönetim altında ülkelerde yargısız infazlar, işkence, keyfi gözaltılar gibi insan hakları ihlallerinin artması kaçınılmazdır. Ayrıca askeri yönetimler, genellikle ülkenin yönetimine dair tüm süreçleri tek başına kontrol etmek isterler. Bu durumda, ülke içinde siyasi muhalefet ve ifade özgürlüğü üzerinde ciddi baskılar uygulanabilir.
Bu nedenle, Afrika kıtasındaki birçok ülke, askeri yönetimlerin zaman zaman ülkeye zarar vermesini engellemek amacıyla demokratik bir yapıya kavuşmaya çalışmaktadır. Ülke içindeki barış ve istikrarı sağlamak, ekonomik kalkınma sağlamak gibi amaçlar doğrultusunda oluşturulan demokratik yapılar, en azından dışarıdan bakıldığında ülkede bir istikrar sağlayabilir.
Mısır
Mısır, 1952 yılına kadar İngiliz hakimiyetinde kalmış ve sonrasında cumhuriyet yönetimine geçmiştir. Ancak 1981 yılından 2011'e kadar ülkeyi yöneten Hosni Mubarak, 1981 yılında gerçekleştirdiği askeri darbeyle ülkeyi askeri yönetim altında tutmuştur. Bu dönemde Mısır, insan hakları ihlalleri, baskıcı yönetim ve yolsuzluklar nedeniyle eleştirilere maruz kalmıştır.
Mubarak'ın yönetimi altında, özellikle siyasi muhaliflere ve gazetecilere karşı sert önlemler alınmıştır. Özellikle 2000'lerin başından itibaren internet ve sosyal medyanın yaygınlaşması, muhalifleri organize etme ve hükümet karşıtı fikirleri yayma açısından büyük önem kazanmıştır. Ancak Mubarak yönetimi, bu alanlarda da sıkı bir kontrol uygulamış, internet ve telekomünikasyon altyapısını engellemiş ve muhalifleri susturmak amacıyla gazetecilik faaliyetlerine sınırlamalar getirmiştir.
Mubarak'ın yakın çevresindeki kişilerin yolsuzluklarına ve varlıklarının artmasına karşın halkın yaşam standardı düşmüş, işsizlik oranları yükselmiş ve yoksulluk artmıştır. Mısır'daki bu sosyoekonomik ve siyasi sorunlar, 2011'de başlayan halk ayaklanmalarına neden olmuş ve sonuçta Mubarak'ın görevden ayrılmasına yol açmıştır.
Gine
Gine, Batı Afrika'da yer alan bir ülke olup geçmişte sömürgecilikle mücadele vermiştir. Özellikle 2008 yılında, askeri darbe sonucu Moussa Dadis Camara tarafından yönetim ele geçirilmiştir. Camara zamanında Gine halkı baskı altında kalmış, insan hakları ihlalleri artmıştır. O dönemde yapılan seçimlerde de hile yapıldığına dair iddialar bulunmaktadır.
Bunun yanı sıra, Camara döneminde yaşanan en büyük insanlık trajedisi, Eylül 2009'da Conakry'daki Ulusal Stadyum'da gerçekleşmişti. Barışçıl bir eylemin ardından ordu tarafından açılan ateş sonucu en az 150 kişi öldü ve binlerce kişi yaralandı. Olay dünya genelinde büyük yankı uyandırmış ve tüm dünyanın gözü Gine'ye çevrilmişti.
2010 yılında yapılan seçimler sonrası Camara, yeni cumhurbaşkanı Alpha Condé'ye yönetimi devretmek zorunda kalmıştır. Bu olay Gine için demokratik açıdan olumlu bir gelişme olarak kabul edilmiştir. Ancak ülke hala ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlarla mücadele etmek zorundadır.
Monarşik Yönetim
Monarşik yönetim, Afrika'da bağımsızlık sonrası dönemde azınlıkta kalmış olsa da halen bazı ülkelerde uygulanmaktadır. Fas Kraliyet Ailesi, Fas'ta monarşik yönetimi uygulamaktadır. Fas Krallığı, krallarının varisi olan veliaht prensler tarafından yönetilmektedir. Veliyat prensi, ülke içindeki olaylar ve sosyal konularla ilgili kararlar alabilir, ancak sadece kralın onayıyla yürürlüğe konulur. Birleşik Arap Emirlikleri de monarşik yönetim ile yönetilen ülkelerden biridir. Burada, yedi ayrı emirlik bulunmaktadır ve her emirliği yöneten bir emir vardır. Ayrıca, bir başkan seçilir ve o da aynı zamanda başbakanlık görevini de yapar. BAE'nin yasama meclisi Federal Meclis olarak adlandırılmaktadır ve üyeleri doğrudan seçimlerle değil, emirlik yönetimlerinin atamasıyla seçilmektedir.
Fas
Fas, Afrika'daki monarşik yönetim örneklerinden biridir. Fas'ın yönetimi Kraliyet Ailesi tarafından kontrol edilir ve ülkede mutlak bir monarşi sistemi vardır. Kraliyet Ailesi'nin lideri Kral Mohammed VI'dır ve ailesi yaklaşık 350 yıldır ülkeyi yönetmektedir. Fas Kraliyet Ailesi yönetimi, ülkede herhangi bir seçim yapılmasına izin vermez ve köklü bir tarihi geçmişe sahip olan bu yönetim sistemi, ülkede çeşitli eleştirilere yol açmıştır.
Fas Kraliyet Ailesi'nin uyguladığı yönetim sistemi, krallığın farklı bölgelerinde valiler ve devlet memurları tarafından temsil edilir. Fas'ın idari yapısı, merkezi hükümet tarafından kontrol edilen farklı vilayetlere ayrılmıştır. Ülkede herhangi bir bölgesel yönetim sistemi veya özerklik yoktur. Yönetim sistemi tamamen merkezileştirilmiştir ve Kraliyet Ailesi tarafından kontrol edilir.
Fas Kraliyet Ailesi, ülkedeki her türlü kararı kendisi alır ve hükümeti doğrudan kontrol eder. Hükümet üyeleri, Kraliyet Ailesi tarafından atandığı için ülkede herhangi bir seçim yapılması söz konusu değildir. Fas'ta sivil toplum örgütleri, medya ve sendikaların bağımsız çalışmasına izin verilmemesi de eleştirilere neden olmaktadır.
Fas Kraliyet Ailesi'nin uyguladığı monarşik yönetim, ülkede bazı ekonomik sorunlara da yol açmaktadır. Ülkede, nüfusun yüzde 40'ı yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır ve işsizlik oranı oldukça yüksektir. Fas'ın ekonomik krizleri, yönetim şeklindeki merkeziyetçi yapı ve hükümetin yolsuzlukları ile ilişkilendirilmektedir.
Birleşik Arap Emirlikleri
Birleşik Arap Emirlikleri, yedi emirlikten oluşan bir federasyondur ve monarşik bir yönetim şekli uygulanmaktadır. Abu Dabi Emiri Şeyh Khalifa bin Zayed Al Nahyan hem devlet başkanı hem de başbakan olarak görev yapmaktadır. Yani Birleşik Arap Emirlikleri, birliği yöneten bir liderin yanı sıra her emirliğin de kendi lideri vardır ve bu liderlerin toplandıkları Birleşik Arap Emirlikleri Yüksek Konseyi'nin kararlarına saygı duymaları gerekmektedir.
Bu yönetim şekli, Birleşik Arap Emirlikleri'nin ekonomik ve siyasi olarak başarılı olmasına yardımcı olmuştur. Emirlikler, geniş petrol ve doğal gaz rezervlerine sahiptir ve bu kaynakları etkili bir şekilde yönetmek için ana liderlik gerekmekteydi. Ayrıca, monarşik yönetim şekli, hızlı karar alma süreçleri, politik kararların daha sıkı kontrolü ve düzenli bir kural ve düzen ortamı sağladı.
Birleşik Arap Emirlikleri, diğer Arap ülkelerinde görülen siyasi istikrarsızlığın aksine, güçlü bir hükümet ve devlet düzenine sahiptir. Yerli halkın benimsediği devlet politikaları genellikle otoriter olarak görülmese de, monarşik yönetim şekli, bölgesel güç olarak Birleşik Arap Emirlikleri'ni her alanda lider konuma getirmiştir.
Yani Birleşik Arap Emirlikleri, iyi organize edilmiş bir monarşi ile yönetilen bir ülke olarak, siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan birçok açıdan sektörde liderlik etmektedir.
Bağımsızlık Sonrası Sorunlar
Afrika, bağımsızlık hareketlerinin sonrasında ekonomik, siyasal ve sosyal sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.
Ekonomik problemler arasında yetersiz sanayileşme, ticaret açığı, yoksulluk ve istihdamın az oluşu yer alır. Tarımsal ürünlerin fazla ihraç edilmesi nedeniyle gıda ithalatına bağımlılık artmıştır.
Siyasal olarak, bağımsızlık hareketlerinin önde gelen liderleri diktatörlere dönüşmüş ve insan haklarına saygısızlık yapmışlardır. Ayrıca siyasi istikrarsızlık, çatışmalar, iç savaşlar ve terörizm de sorunlardandır.
Sosyal problemler arasında ise sağlık sektöründeki yetersizlikler, okur-yazarlık oranlarındaki düşüklük, nüfus artışı gibi sorunlar bulunmaktadır.
Bu sorunların çözümü için özellikle ekonomik alanda yatırımların artırılması, devletler arası işbirliğinin geliştirilmesi, eğitim ve sağlık sisteminin iyileştirilmesi gibi çeşitli adımlar atılması gerekmektedir.
Sonuç
Bu makalede Afrika'da bağımsızlık mücadeleleri ve sonrasında uygulanan yönetim biçimleri ele alındı. Afrika'nın sömürge dönemi sonrası bağımsızlık mücadeleleri, yönetim biçimleri ve sonrasında karşılaşılan ekonomik, siyasal ve sosyal sorunlar detaylı bir şekilde incelendi.
Afrika'da uygulanan demokratik yönetim biçimleri başarılı olabildiği gibi başarısızlıklar da yaşandı. Örneğin Gana'da Kwame Nkrumah öncülüğünde yapılan bağımsızlık mücadelesi sonucu oluşan demokratik yönetim örneği başarılı olurken, Zimbabwe'de Robert Mugabe'nin demokrasi adına yaptığı yanlış uygulamalar sonucu ülke içinde çalkantılı bir dönem yaşandı.
Afrika'da tek parti yönetiminin örnekleri de görüldü. Tanzanya'da Julius Nyerere öncülüğünde yapılan tek parti yönetimi başarılı olurken, Zaire'de Mobutu Sese Seko'nun uyguladığı otoriter tek parti yönetim şekli ülkenin içinde bulunduğu durumu daha da kötüleştirdi.
Askeri yönetim şekilleri de Afrika'da sıkça uygulandı. Mısır'da Hosni Mubarak'ın askeri yönetimi örneği de yaşandı. Gine'de ise Moussa Dadis Camara'nın uyguladığı askeri yönetim, ülkede büyük bir siyasi kaosa neden oldu.
Afrika'daki monarşik yönetim örnekleri de vardır. Fas Kraliyet Ailesi'nin uyguladığı yönetim şekli ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde uygulanan monarşik yönetim sistemi bu örneklerden bazılarıdır.
Afrika'nın bağımsızlık sonrası dönemi, ekonomik, siyasal ve sosyal sorunlarla dolu geçti. Ancak ülkeler arasında farklılıklar olsa da, Afrika'nın geleceğinde gelişme potansiyeli olduğu düşünülmektedir.