Rönesans sanatında manken seçimi ve meşhur modeller, tarihin en ilgi çekici konularından biridir. Rönesans döneminin ünlü sanatçıları, muazzam yeteneklerini bu mükemmel mankenlerin üzerinde sergilediler. Bu yazıda, Rönesans döneminin en ünlü mankenlerini sizlerle paylaşacağız. Kısacası, renkli ve ilginç bir dünyayı keşfetmek isteyenler için muhteşem bir rehber!
Rönesans dönemi sanatında manken seçimi, sanatçıların eserlerindeki figürleri doğru şekilde yaratabilmek için oldukça önemliydi. Sanatçılar, çoğunlukla estetik güzellikler veya idealize edilmiş fiziksel özellikler arayan modeller ararlardı. Ancak bazı sanatçılar da karakteristik yüz ifadesi veya beden hareketleri nedeniyle farklı modeller tercih ederlerdi.
Rönesans döneminin ünlü modelleri arasında Mona Lisa, Venüs de Milo, La Fornarina ve Davud gibi eserlerdeki figürler yer alır. Mona Lisa portresi, Leonardo da Vinci tarafından resmedilmiş bir moda modeliydi ve portresi birçok hayranı tarafından beğenildi. Benzer şekilde, Venüs de Milo heykeli, Birleşik Krallık'ta ki British Museum'da sergilenen antik bir heykel, Raffaello Sanzio'nun Madonna tablosu için Madonna model olarak kullanılan meşhur model La Fornarina ve Michelangelo'nun heykeli Davud gibi modeller de dönemin sanat eserlerinde yer almıştır.
Özetle, Rönesans dönemi sanatında, manken seçimi, sanatçıların eserlerindeki figürleri en doğru şekilde yaratabilmelerini sağlayan önemli bir tercih kriteriydi. Eserlerinde Mona Lisa, Venüs de Milo ve Davud gibi modelleri kullanan sanatçılar, bu figürleri ilginç kılan bazı estetik veya karakteristik özelliklerin varlığına dikkat ediyorlardı.
Rönesans Sanatında Manken Seçimi
Rönesans dönemi sanatında manken seçimi, sanatçıların eserlerindeki karakterlerin gerçekçi bir şekilde yansıtılması için oldukça önemliydi. Bu nedenle sanatçılar, manken seçerken belirli kriterler ve tercihler kullanırdı.
- Öncelikle, mankenin güzelliği ve fiziksel özellikleri sanatçılar için oldukça önemliydi. Bu nedenle, çoğu sanatçı modellerini genellikle güzel yüz hatlarına, çekici beden ölçülerine ve dikkat çekici saç ve göz renklerine sahip kişiler arasından seçerdi.
- Bunun yanı sıra, mankenlerin giyim tarzı da sanatçılar için önemliydi. Sanatçılar, mankenlerin giyim tarzını, eserin konusuna ve dönemine uygun olacak şekilde seçerlerdi.
- Ayrıca, mankenlerin duruşu ve hareketleri de sanatçılar için oldukça önemliydi. Sanatçılar, mankenlerin her hareketini ve tutumunu dikkatlice izler ve eserinde bu özellikleri yansıtmak için çaba gösterirlerdi.
Sanatçıların manken seçimi konusunda kriterleri ve tercihleri oldukça değişken olmakla birlikte, rönesans dönemi sanatının en ünlü modelleri, bu kriterlere uygun olarak seçilmiş kişiler arasından seçilmiştir.
Meşhur Modeller
Rönesans dönemi sanatının en ünlü modelleri arasında yer alan Mona Lisa ve Venüs de Milo, bu dönemin sanatçıları için müthiş birer ilham kaynağı olmuştur.
Mona Lisa, İtalyan ressam Leonardo da Vinci tarafından 16. yüzyılın başlarında yapılmıştır. Resim, İtalya'daki Floransa şehrinde bulunan Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir. Mona Lisa'nın gizemli bakışları ve sıradışı gülümsemesi resmin popülerliğinde büyük rol oynamaktadır. Ressamın eserinde kullanmış olduğu modelin kimliği hala tam olarak bilinmemektedir. Ancak portrenin İtalya dükü Francesco del Giocondo'nun eşi Lisa Gherardini'ye ait olduğu düşünülmektedir.
Venüs de Milo ise antik bir heykel olup rönesans dönemi sanatçıları için büyük bir önem taşımaktadır. Heykelin kadın figürü, tam olarak kimin yarattığı belirsizdir. Ancak Helenistik dönem Yunan heykeltraşlığının en önemli eserlerinden biri olduğu kabul edilmektedir. Heykel, Paris'teki Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir. Venüs de Milo'nun, bu dönemde yapılan birçok sanat eserine ve resme ilham kaynağı olduğu düşünülmektedir.
Rönesans dönemi sanatında manken seçimi oldukça önemli bir konudur. Modellerin fiziksel özellikleri, yüz hatları, hareketleri ve pozları sanatçılar tarafından dikkatle incelenir ve tercih edilir. Meşhur modellerin hikayeleri ve resimlere olan etkileri de bu dönemin sanat tarihinde büyük bir yere sahiptir.
Mona Lisa
Leonardo da Vinci'nin resmettiği efsanevi Mona Lisa, belki de Rönesans dönemi sanatının en ünlü eseridir. Ancak, eserin kendisi kadar gizemli bir hikayeye de sahiptir. Mona Lisa'nın asıl adı Lisa Gherardini'dir ve İtalya'nın Floransa şehrinde yaşamış bir ailenin üyesidir.
Yaşamı hakkında çok az bilgi bulunan Lisa, da Vinci tarafından resmedilmeden önce de zengin bir tüccarla evliydi. Bazı kaynaklara göre, resmin yapılmasının sebebi de bu zengin tüccarın, karısının portresini çizdirerek çevresindeki insanlara göstermek istemesiydi. Bunun yanı sıra, Mona Lisa'nın gülümsemesi de sanat tarihinde büyük bir tartışma konusu olmuştur. Bazıları "mükemmel bir gülümseme" olarak nitelerken, bazıları da gizemli bir ifade olarak yorumlamaktadır.
Da Vinci'nin başyapıtı haline gelen Mona Lisa, sanat dünyasında ve popüler kültürde büyük bir etkiye sahip olmuştur. Resim, popüler kültürde bolca referans alınmış ve zaman zaman soyulması veya çalınması gibi olaylara da konu olmuştur. Farklı yüzyıllarda, herkes için başka bir şey olan Mona Lisa, Rönesans'ın en tanınmış ve önemli eserlerinden biri olarak anılmaktadır.
Sıradışı Gülümseme
Mona Lisa'yı diğer portrelerden ayıran en belirgin özelliklerinden biri, gülümsemesi. Ancak bu gülümseme sıradan bir gülümseme değil, sıradışı ve gizemli bir hava taşıyor. Gülümsemeyi ilk gördüğünüzde belki de neşeli bir izlenim edinebilirsiniz ancak daha yakından incelediğinizde, gülümsemenin kimseye benzemediğini fark edebilirsiniz.
Mona Lisa'nın gülümsemesinin sırrının ne olduğuna dair birçok teori var. Bir teoriye göre, gülümseme basit bir gülümseme değil, görüntüyü baktığımız açıya göre farklı algılayışımızdan kaynaklanıyor. Yani, Gülümseme, çizgi çapraz bir şekilde görüldüğünde daha da belirginleşiyor.
Başka bir teori ise, Leonardo da Vinci'nin Mona Lisa'yı resmederken bir ayna kullanmış olabileceği ve gülümsemenin gerçekte resimde göründüğü kadar şaşırtıcı olmadığıdır. Ancak, gülümseme yine de o dönem için sıra dışı bir portre özelliği taşıdığından, sanat tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur.
Mona Lisa'nın sıradışı gülümsemesi, Rönesans dönemi sanatında bir dönüm noktasıydı ve birçok sanatçı için ilham kaynağı oldu. Büyük bir etkiye sahip olan bu portre, günümüzde hala dünyanın en ünlü resimlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Ekaterina Sforza
Rönesans dönemi sanatçıları, eserlerinde manken olarak kullanacakları kişilere özen gösterirlerdi. Çoğu zaman mankenler, sanatçıların yakın çevresinden veya aristokrat ailelerden seçilirdi. Mona Lisa portresi de bir manken tarafından poz verilerek çizilmiştir. Bu manken için adı Ekaterina Sforza olan bir kadın geçer. Sforza, İtalyan bir soylu aileden gelir ve üyesi olduğu Sforza hanedanı, Rönesans dönemi Floransa'sındaki Medici ailesiyle karmaşık politik ilişkilere sahipti.
Ekaterina Sforza, kocası Giovanni de Medici'nin 1498'de ölmesinden sonra Forlì şehrinin hükümdarı oldu. Ancak birkaç yıl sonra, Papalık Devletleri'ne karşı Kasım 1499'da gerçekleşen bir isyan sırasında esir düştü. Yeni papalık güçleri, Sforza'nın 12 yaşındaki oğlunu rehin alarak onu teslim olmaya zorladılar. Sforza sonunda teslim oldu ve hapsedildi.
Leonardo da Vinci, en ünlü eseri olan Mona Lisa'ya yaklaşık 1503 veya 1504 yıllarında başladı. Bazı teorisyenler, Sforza'nın hem güzelliği hem de çekiciliği nedeniyle, da Vinci'nin eserine ilham kaynağı olduğunu düşünüyorlar. Ancak, bu sadece bir teoridir ve Sforza'nın, Mona Lisa portresindeki kadının kimliği konusunda tartışmaları artırmıştır.
Venüs de Milo
Venüs de Milo, antik bir heykel olarak, Rönesans dönemi sanatçıları için büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Bu heykel, Rönesans dönemi sanatçılarının ilgisini çeken antik eserlerden biri olmuştur ve çeşitli sanatçılar tarafından yeniden yorumlanmıştır.
Bu heykel, Rönesans dönemi sanatında kadın vücudunun idealize edildiği bir döneme denk gelmektedir. Rönesans dönemi sanatçıları, heykellerinde kadın vücudunu detaylı bir şekilde ele almışlardır ve Venüs de Milo, bu konuda önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Rönesans dönemi sanatçıları, Venüs de Milo heykelinin zarif hatlarını ve estetik güzelliğini takdir etmişler ve bu güzellikleri kendi eserlerinde yansıtmışlardır. Bu nedenle, Venüs de Milo, Rönesans dönemi sanatında büyük bir öneme sahip bir motif haline gelmiştir.
Heykelin Keşfi
Venüs de Milo, 1820 yılında Yunanistan'daki bir çiftlikte keşfedildi. Bu antik heykelin keşif hikayesi oldukça ilginçtir. Lokal bir çiftçi olan Yorgos Kentrotas, toprak işleriyle ilgilenirken Venüs de Milo'nun olduğu bölgede çalışıyordu. Kentrotas, kazı yaparken kadın bir heykel parçası buldu. Heykeli çıkarmaya çalışırken, yanlışlıkla iki parçaya ayırdı. Aradan zaman geçtikten sonra heykelin geri kalan kısmı da ortaya çıkarıldı. Heykel, Fransız diplomat Jules Dumont d'Urville tarafından satın alınıp Fransa'ya getirildi.
Venüs de Milo, o döneme kadar görülmemiş bir güzelliğe sahipti ve hızla popülerlik kazandı. Heykel, Paris'teki Louvre Müzesi'nde sergilenmeye başlandı ve hala en popüler eserlerden biridir. Venüs de Milo, rönesans dönemi sanatçılarının da ilham kaynağı oldu. Özellikle, kadınların güzelliğini idealize etme konusunda dönemin sanat anlayışına yön verdi.
Venüs de Milo'nun keşfi, antik Yunan ve Roma sanatının yeniden keşfedildiği dönem olan rönesans sanatını etkiledi. Bu döneme kadar, sanat daha çok dini ve ahlaki konulara odaklanmıştı. Ancak rönesans dönemi sanatçıları, antik heykellerin güzelliğini ve inceliğini keşfederek insan vücudunun güzelliğini idealize etmeye başladılar. Venüs de Milo, sanat tarihine yön veren bu değişimi başlatan heykellerden biridir.
Sanatçıların İlham Kaynağı
Rönesans dönemi sanatçıları arasında en çok kullanılan figürlerden biri Venüs de Milo'dur. Bu antik heykel, güzellik ve aşk tanrıçası olan Venüs'ü temsil eder. Sanatçılar heykeldeki aşk ve güzellik kavramını yakalamak için Venüs de Milo figürünü sık sık kullanmışlardır.
Venüs de Milo figürü, rönesans dönemi sanatında birçok farklı anlam ve önem taşımaktadır. Bu figür, insan vücudu üzerindeki çalışmaların ve anatomik bilginin artmasına katkıda bulunmuş ve sanatçıların insan vücudunu daha gerçekçi bir şekilde resmetmelerini sağlamıştır.
Ayrıca, Venüs de Milo figürü, rönesans dönemi sanatında kadın güzelliğinin idealize edilmesi ve heykellerdeki kadın figürlerinin çarpıcı bir şekilde resmedilmesi anlayışını da yansıtmaktadır. Bu figür, kadın bedeninin ve güzelliğinin bilimsel ve estetik bir araştırmasının yapıldığı bir dönemi temsil etmektedir.
Sonuç olarak, Venüs de Milo figürü, rönesans dönemi sanatında büyük bir öneme sahiptir. Sanatçılar bu figürü sıklıkla kullanarak aşk, güzellik, kadın vücudu ve insan anatomisi konularında çalışmalar yapmışlardır. Aynı zamanda, bu figür, rönesans dönemindeki kadın güzelliğinin idealize edilmesi anlayışının da bir sembolüdür.
Raffaello Sanzio'nun Modelleri
Raffaello Sanzio, İtalyan Rönesans'ının en büyük ressamları arasında yer almaktadır. Raffaello'nun sanat eserlerinde kullanmış olduğu modeller ve portreler, o dönemdeki sanat anlayışında oldukça önemli bir yere sahiptir. Raffaello, insan bedenini oldukça iyi bir şekilde resimleyebilmesiyle ünlüdür.
Raffaello Sanzio'nun en ünlü modeli, sevgilisi Margherita Luti ile tanınan ünlü La Fornarina portresidir. La Fornarina, Raffaello tarafından oldukça sıcak ve samimi bir şekilde resmedilmiştir. Bu portre, Raffaello'nun sevgilisinin güzelliği hakkındaki düşüncelerini yansıtmaktadır.
Raffaello Sanzio'nun bir diğer ünlü modeli ise Madonna della Sedia adlı tablosunda kullanmış olduğu modeldir. Modelin kimliği kesin olarak bilinmemekle birlikte, bazı uzmanlar Leonardo da Vinci'nin öğrencilerinden biri olduğunu düşünmektedirler.
Raffaello Sanzio aynı zamanda papalık sarayında çalışması sayesinde, o dönemdeki üst düzey insanların portrelerini de yapmıştır. Bu portreler arasında Prens Guidobaldo da Montefeltro, Papa Jül II ve Papa Leo X gibi isimler yer almaktadır. Raffaello'nun yaptığı bu portreler, o dönemde büyük bir popülerlik kazanmış ve ilerleyen dönemlerdeki ressamlara da ilham kaynağı olmuştur.
Raffaello'nun modelleri, onun sanat eserlerinin kalitesini de belirlemiştir. Modellerin gerçekçi ve ayrıntılı bir şekilde resmedilmesi, o dönemdeki sanat anlayışında oldukça önemliydi ve Raffaello'nun bu konuda oldukça başarılı olduğu kabul edilmektedir.
La Fornarina
Raffaello Sanzio döneminin en önemli sanatçılarından biriydi ve hayatı boyunca birçok ünlü tablo ve portre yapmıştı. Bunlar arasında en ünlüsü ise şüphesiz ki sevgilisi Margaret Luti'nin portresi olan La Fornarina'dır.
Margaret Luti, fırıncı Carlo Luti'nin kızıydı ve güzelliğiyle dönemin en ünlü sanatçılarının ilgisini çekmişti. Raffaello, ona ilk kez 1518'de Pietro Bembo'nun evinde tanıştı ve aralarında hemen bir aşk başladı. Raffaello La Fornarina'yı sık sık resmetti ve onunla olan ilişkisini herkesin gözüne sokmaktan çekinmedi. İkisi birbirine olan aşklarını dönemin ünlü şairleriyle yazışarak ilan etti.
La Fornarina'nın portresi, bu aşkın bir yansıması olarak görülüyor. Raffaello, onu çok güzel bir şekilde resmetti ve onun güzelliğini ve masumiyetini yansıttı. Bazı sanat tarihçileri, tablonun aslında Raffaello'nun kendine olan aşkını yansıttığına inanıyorlar, ancak çoğu insan bunun Margaret Luti için yapıldığını düşünüyor.
La Fornarina'nın portresi, yalnızca aşkın bir sembolü değildi, aynı zamanda resim tarihindeki en önemli eserlerden biriydi. Raffaello tarafından yaratılan heykel, o zamanki moda ve estetiğin mükemmel bir temsilidir. Portre, Fornarina'nın güzelliğinin yanı sıra, Raffaello'nun kendine has bir resim tekniği ile de dikkatleri üzerine çekti.
Raffaello Sanzio, La Fornarina portresini tamamladıktan sonra, onunla olan ilişkisi giderek azaldı ve La Fornarina'dan ayrı yaşamak zorunda kaldı. Ancak, bu güzel portre, onun aşkının bir anısı olarak sanat tarihinin en ünlü yapıtlarından biri olarak kalmaya devam edecek.
Madonna della Sedia
Raffaello Sanzio'nun Madonna tablosunda kullandığı modelin kimliği ve hikayesi, resmin anlamlı doyumu ve feminenliğiyle birlikte, büyük bir tartışma konusudur. Madonna della Sedia adlı tablosunda resmettiği model, Raffaello'nun sevgilisi ve aynı zamanda Ezio Savolini'nin eşi olan Margherita Luti'dir.
Tablo, eşinin oturduğu bir sandalyenin kolları arasında bulunan Meryem ve çocuk İsa'yı tasvir ediyor. Raffaello, tabloda Meryem ile ilgili sıcak ve koruyucu bir enerji yaratırken, kadının hüzünlü bakışları ise resme farklı bir boyut kazandırıyor. Modelin güzelliği ve zarafeti tablonun başarısı için büyük bir etkiye sahip.
Madonna della Sedia, tamamlanmasından kısa bir süre sonra Raffaello'nun en popüler tablolarından biri haline geldi. Hem İmparatorluk dönemi hem de modern dünyada, koleksiyonlarda birçok kopyası ve repodüksiyonu yapılarak günümüze kadar gelmiştir.
Michelangelo'nun Modelleri
Rönesans dönemi sanatının en ünlü sanatçılarından biri olan Michelangelo, eserlerini yaratırken gerçek hayattan ilham aldığı modeller kullanmıştır. Michelangelo'nun Davud heykeli için seçtiği model, Florentinli bir genç olan Agostino di Duccio olmuştur. Davud'un pozisyonunu yakalayabilmek için Agostino'nun bir ayak parmağı üzerinde durması gerekti ve heykel tamamlanıncaya kadar Agostino, Michelangelo'nun atölyesinde kalıp heykeli tamamlayana kadar çiftleştirildi.
Michelangelo'nun eserleri arasında en ünlüleri arasında Sistine Şapeli tavanındaki freskler yer alır. Şapelin tavanı, yüzleri ve vücutları aşırı gerilmiş ve hareketli figürlerle doludur. Michelangelo, bu figürler için gerçek insanları kullanmıştı. Bu insanlardan biri de Pietro Torrigiano idi. Torrigiano, Michelangelo'nun Sistine Şapeli tavanındaki Adem'in yüzünü modellemesi için seçilmişti. Ancak bir gün kıskançlık yüzünden Torrigiano, Michelangelo'nun burnunu kırdı ve sonrasında hiçbir zaman barışamadılar.
Bunun yanı sıra Michelangelo ayrıca birçok portre de yaptı. Bu portreler arasında en ünlüsü, Medici Şapelinde yer alan Lorenzo ve Giuliano Medici'nin mezarları için yaptığı tasvirlerdir. Bu portreler, gerçek hayattan ilham almıştır ve Lorenzo'nun portresinde gerçekten de Giuliano'nun şehit olduğu yarayı görebilirsiniz.
Davud
Michelangelo'nun Davud heykeli, Rönesans sanatının en büyük başyapıtlarından biri olarak kabul edilir. Davud heykeli, farklı yorumlara açık bir eserdir ve bu yorumlar, sanat tarihçileri tarafından yıllardır tartışılmaktadır.
Bazı sanat tarihçileri, Davud heykelinin Michelangelo'nun İsa'yı temsil ettiğini düşünmektedir. Heykelin orijinalinde Davud'un önünde kayalıklar bulunuyordu ve bazı insanlar, kayalıkların İsa'nın mezarını temsil ettiğini düşünüyor. Diğerleri ise, heykelin sadece Davud'u temsil ettiği fikrini savunuyor.
Bazı sanat eleştirmenleri, Davud heykelinin Michelangelo'nun kendi özportresi olduğunu iddia etmiştir. Heykelin yüzü, Michelangelo'nun bilinen diğer portrelerine benzerlik gösterir. Ancak Michelangelo'nun böyle bir şey yapması muhtemel değildir çünkü o dönemde özportre yapmak pek moda değildi.
Davud heykeli, Rönesans dönemi için birçok şey ifade ediyordu. Heykel, insan vücudunun mükemmelliğine odaklanıyordu ve aynı zamanda cesaret, adalet ve kahramanlık gibi erdemleri de sembolize ediyordu. Davud heykeli, Michelangelo'nun sanat anlayışının ve insan bakış açısının bir yansıması olarak kabul edilir ve Rönesans sanatı için önemli bir dönüm noktasıdır.
Sistine Şapeli Tavanı
Michelangelo'nun Sistine Şapeli tavanındaki freskler dünya sanat tarihinin en önemli eserlerinden biridir. Bu eserde kullanılan figürlerin tamamı insan bedenini en ince ayrıntısına kadar tasvir edilerek ortaya konulmuştur. Michelangelo, bu eserinde insana dair her şeyi yansıtmayı hedeflemiş ve insan bedeninin anatomik yapısını, kas iskelet sistemini, deri dokusunu başarılı bir şekilde yansıtmıştır.
Sistine Şapeli tavanındaki fresklerin modellerinin kimlikleri ise günümüzde tam olarak bilinmemekle birlikte, Michelangelo'nun insan bedenini gerektiği şekilde tasvir etmek için birçok farklı model kullanmış olduğu bilinmektedir. Kimi modellerin yakından tanıdığı kişiler olabileceği düşünülse de kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
Mesih, Azizler, Peygamberler gibi kutsal figürlerin yer aldığı freskler, Michelangelo'nun döneminin kutsal kitaplarını, mitolojik hikayeleri ve düşüncelerini yansıtmaktadır. Sistine Şapeli tavanı, bugün hala dünyanın dört bir yanından binlerce turist tarafından ziyaret edilmekte ve insan bedenine dair incelikli bir tasvir olarak kabul görmektedir.
Sonuç
Rönesans dönemi sanatında manken seçimi önemli bir yer tutmuştur. Sanatçılar, manken seçiminde kişisel tercihlerini ve kriterlerini kullanmışlardır. Mona Lisa, Venüs de Milo gibi ünlü modeller, rönesans dönemi sanatında unutulmaz eserlere ilham kaynağı olmuşlardır.
Mona Lisa'nın gizemli gülümsemesi, sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir. Portrenin ilham kaynağı olan Ekaterina Sforza ise aynı şekilde ilginç bir hikayeye sahiptir. Venüs de Milo'nun ise antik bir heykel olmasına rağmen rönesans dönemi sanatçıları üzerinde önemli bir etkisi olmuştur. Sanatçılar, heykelin figürünü sık sık kullanmışlardır.
Raffaello Sanzio'nun portreleri ve modelleri de en ünlü rönesans eserleri arasındadır. Sevgilisi Margherita Luti'nin portresi olan La Fornarina, Raffaello için önemli bir eserdir. Madonna della Sedia ise, Raffaello'nun Madonna tablosunda kullanmış olduğu modelin hikayesidir.
Michelangelo da Vinci de rönesans dönemi sanatçıları arasında en bilinenlerden biridir. Davud heykeli, farklı yorumlarla birlikte günümüzde dahi hala sanat camiasında konuşulan bir eserdir. Sistine Şapeli tavanındaki fresklerin modellerinin kimlikleri ise bugün bile tartışılmaktadır.
Sonuç olarak, rönesans dönemi sanatının en ünlü modelleri, eserlere olan etkileriyle birlikte sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir. Bu modeller, sanatçıların hayatına, eserlerine ve daha birçok şeyine ilham kaynağı olmuşlardır.