Mary Shelley'nin ünlü yapımı Frankenstein, canavarını yaratmadaki bilimsel çılgınlığıyla okuyucuları etkileyen bir korku klasiği olarak bilinir. Bu roman, insan doğasının acımasızlığının ve yalnızlığın derinliklerinde kaybolan bir yaratığın hikayesini anlatıyor. Mary Shelley'nin yaratıcılığı ve hayalgücü, okuyucuları yıllar boyunca etkilemeye devam ediyor. Buna bir göz atın ve karanlık bir dünyanın kapılarını açın.

Mary Shelley, edebiyat tarihinde önemli bir yere sahip olan Frankenstein'ın yazarıdır. Frankenstein, yazdığı bir korku hikayesi yarışmasında ortaya çıkmış ve daha sonra roman haline getirilmiştir. İngiliz yazarın hayatı ve eseri, günümüzde hala ilgiyle okunmaktadır.

Mary Shelley, 1797 yılında İngiltere'de dünyaya geldi. Babası, ünlü radikal düşünür ve filozof William Godwin'di. Annesi ise feminist yazar Mary Wollstonecraft'dı. Ne yazık ki Mary, doğumdan kısa bir süre sonra annesini kaybetti ve babası onu kendilerine benzer şekilde düşünen birçok insana tanıttı. Bu, yazarın hayatı boyunca radikal fikirler geliştirmesine, aynı zamanda daha özgür fikirlere sahip olan insanlarla etkileşimde bulunmasına yol açtı.

Mary Shelley'nin en ünlü eseri olan Frankenstein, birçok kişi tarafından edebiyat tarihinin en korkunç öykülerinden biri olarak kabul edilir. Roman, yaratıcısı tarafından canlandırılmış korkunç bir bilim adamı olan Victor Frankenstein ve onun yarattığı canavarın öyküsünü anlatmaktadır. Başka eserleri de olan Shelley'nin Frankenstein'ın yaratılışını anlamaya yardımcı olabilecek kaynakları olduğu düşünülüyor. İlk kez 1816 yılında yazdığı öyküler sırasında ortaya çıkan bir fikir olarak başlayan eser, sonunda yazar tarafından roman haline getirilmiştir.

Gençlik Yılları

Mary Shelley, 30 Ağustos 1797 yılında Londra'da doğdu. Babası İngiliz felsefecisi William Godwin ve annesi yazar Mary Wollstonecraft'ın da dahil olduğu düşünürler çevresinde büyüdü. Annesi, Mary Shelley beş haftalıkken öldüğü için onu hiç tanımadı. Babası, Mary'ye yalnızca evde ve kendi kütüphanesinde eğitim verdi. Bu sayede, küçük yaşlarda okumaya ve yazmaya karşı bir ilgi geliştirdi.

16 yaşında, bir şair olan Percy Bysshe Shelley ile tanıştı. Aralarındaki ilişki ilerledikçe, Shelley'nin hikayelerini okudu ve diğer yazarlarla yazılarını paylaştı. Üstelik babası da ona yazma konusunda çok destek oldu. Gençlik yıllarında, birkaç kısa öykü ve şiir yazdı ama gerçek ününü tamamladığı "Frankenstein" eseriyle kazandı.

Yazarlık kariyerine çok küçük yaşlarda başlamasına rağmen, Mary Shelley şimdiden birçok edebi eserleriyle tanınıyor. Romantik edebiyatın önde gelen isimlerinden biri olarak kabul edildi. Yaratıcılığı ve üretkenliği sayesinde, dünya çapındaki okuyuculara hayal gücü ve duygusallık ile dolu eserler sağladı.

Frankenstein'ın Oluşumu

Mary Shelley'nin Frankenstein eseri, 1818 yılında yayınlandı. Eserin yaratılışı, şüphesiz bir sürü ilham kaynaklarına dayanıyor. Mary Shelley'nin eşi Percy Bysshe Shelley'nin şiirleri, diğer Romantik dönem yazarları ve felsefeciler, hatta antik mitoloji bile eserin oluşumunda etkili oldu. Ancak, eserin doğrudan ilham kaynağı, Mary Shelley'nin hayatındaki trajik olaylardan kaynaklanıyor.

Mary Shelley'nin ikinci çocuğu, doğumda ölü doğdu. Shelley, bebeklikte kaybettiği ilk çocuğunun ardından 3.5 ay içinde bu kaybı yaşadı. Bu, Shelley için ağır bir travma oldu ve bu olay, yayınlanacak olan eserin temelini oluşturdu. Aynı zamanda, sonuçta yaratılan karakter, modern tıbbın gelişiminden kaynaklanan bilimsel araştırmaların bir sonucuydu.

Eserin yaratılma süreci hakkında çok şey bilinmektedir. Mary Shelley, arkadaşı Lord Byron ve kocası Percy Bysshe Shelley ile birlikte bir yaz tatili geçirirken, gece boyunca hayalet hikayeleri anlatmaya başladılar. Mary Shelley, yaratıcı fikirlerinden biri olarak, insan yapımı bir yaratığı canlandırmaya karar verdi. Bu fikir, eserin temelini oluşturacak olan Frankenstei'nin yaratılışına yol açtı.

Mary Shelley'nin Frankenstein eseri, o zamanki toplumsal ve kültürel normların dışında bir fikir olarak görüldü ve eleştirildi. Ancak, eser zamanla modern bilim kurgunun gelişiminde önemli bir yer kazandı.

İlk Fikirler

Mary Shelley, Frankenstein fikrinin ilk tohumlarını 1816 yılında geçirdiği bir yaz tatilinde atmıştı. Bu tatilde, arkadaşı Lord Byron'un villasında bir araya gelen birçok yazarla birlikte vakit geçiriyordu. Bu tatil, Mary Shelley için oldukça zor bir dönemdi. Hamileydi ve daha önceden doğan bir çocuğu ölmüştü. Bu acıyı hafifletmek için, arkadaşlarıyla birlikte korku hikayeleri anlatmaya başladılar.

Mary Shelley, arkadaşları arasındaki bir yarışmaya katılmaya karar verdi ve Frankenstein'ı yazmaya başladı. Frankenstein karakteri, ilk önce bir rüyada karşısına çıkmıştı. Rüyasında, bir bilim adamı bir yaratık yaratıyordu ve bu yaratık ona korkunç geliyordu. Bu rüyası onun hayatını derinden etkiledi ve ona ilk fikirlerini verdi.

Yazdığı ilk taslakta, hikayenin baş kahramanı Victor Frankenstein'ın ailesi üzerine odaklanmıştı. Ancak daha sonra karakterler yer değiştirdi ve bilim adamı Frankenstein yaratığı yaratmaya karar verdi. Bu yaratıktan sonra yaşanan olaylar ise Mary Shelley'in imgesel hayal gücünden kaynaklanıyordu.

Mary Shelley, yaratılış hikayelerini 1816 yılının sonbaharında tamamladı. Eseri, ilk kez 1818 yılında yayınlandı ve büyük bir etki yarattı. Frankenstein, modern bilimkurgu türünün öncü eserlerinden biri olarak kabul edilir ve Mary Shelley'in yazım süreci, ünlü eseri hakkında pek çok bilgi sunar.

Villa Diodati

Mary Shelley, Lord Byron, Joseph Severn, ve Claire Clairmont gibi yazarlar 1816 yazında İsviçre'nin Cenevre Gölü yakınlarındaki Villa Diodati'de bir araya gelerek tatil yapmaya karar verirler.

Bu tatil sırasında, grubun bir araya gelmesine neden olan hapishanede kalan Percy Bysshe Shelley de vardır. Grup genellikle hava kararıncaya kadar açık havada vakit geçirir, daha sonra villa içindeyken hikayeler anlatır, korku hikayeleri yazmaya karar verirler.

Bu tatilin Mary Shelley'nin eseri üzerindeki etkisi büyük olmuştur. Grubun Percy'ye uyandırdığı bir rüya ve hikayeleri, Mary'nin kafasında bir canavar yaratma fikri oluşmasına neden oldu. Ayrıca Konstantin Floros'a göre, oyuncak bir beyin oyuncağının da esere ilham veren unsurlar arasında olduğu düşünülüyor.

Shelley ve Frankenstein'ın Yayınlanması

Mary Shelley, 1818 yılında Frankenstein’ı yayınladı. Kitap, popülerlik kazandı ve geniş bir kitle tarafından okundu. Ancak, eleştirmenler arasındaki görüşler oldukça karışıktı. Kimi eleştirmenler, kitabın karakterleri ve hikayesi hakkında olumlu görüşlerini dile getirirken, bazı eleştirmenler kötü niyetli eleştirilerde bulundular.

Bir eleştirmen, kitabın "iğrenç" olduğunu belirtti ve bir başkası "utanç verici" olarak nitelendirdi. Mary Shelley, eleştiriye maruz kalmaktan hoşnutsuzdu ve kitabı imzasız olarak yayınlamıştı. Ancak, kitap okuyucuların ilgisini çekti ve birçok kişinin favori kitaplarından biri oldu.

Frankenstein’ın yayınlanması, edebiyat dünyasında büyük bir etki yarattı. Mary Shelley’nin yazdığı roman, bilimkurgu türüne olan ilgiyi arttırdı ve kitap aynı zamanda canavarı ve yaratıcısını da içeren birçok film, tiyatro oyunları ve televizyon dizileri için kaynak oldu.

Feminizm ve Bilimkurgu

Mary Shelley, güçlü kadın figürlerinin yer aldığı eseri Frankenstein ile feminist düşünceleri edebi alanlara taşıdı. Frankenstein, kadınların da erkekler kadar önemli fikirler ve yeteneklerle donatıldıklarını gösterdi. Eserinde, bilimkurgu türünde birçok kadına ilham kaynağı oldu.

Ayrıca Shelley, eserinde teknolojik gelişmelerin insanları nasıl kontrol ettiği konusunda birçok fikir sunarak, feminizm ve bilimkurguyu bir araya getirdi. Yani, eseri sadece bilimkurgu değil, feminizmin de önemli bir eseri olarak kabul edilebilir.

Bununla birlikte, Shelley, her ne kadar kadının varlığına dair önemli mesajlar verse de, eserinde bazı eleştirilere de maruz kaldı. Özellikle, erkek yaratıcı ve canavarı karşılaştırması, kadınların yalnızca yaratıcıların aracı olarak görüldüğü bir toplumsal düzeni sorgulamayı amaçlasa da, erkek egemen düzenin yeniden üretimine yol açtı.

Diarist ve İlk On İkili

Mary Shelley'nin yazarlık hayatına adım attığı oldukça erken bir yaşta olduğu bilinmektedir. Hem annesi hem de babası yazar olan Shelley, yazma yeteneği de anne ve babasından miras almıştır. Shelley, günlük tutmayı seven bir yazardı ve hayatı boyunca birçok günlük tuttu. Günlükleri, edebiyat tarihi için oldukça önemlidir ve Mary Shelley'nin hayatı hakkında önemli ipuçları sunar.

Shelley, aynı zamanda çocuk yaşta bile öyküler yazmaya başlamıştı. On iki yaşındayken yazdığı öyküler de oldukça meşhurdur. İlk on iki şiiri, 1814 yılında yayınlanan bir çalışmada toplandı. Bu kitap, Mary Shelley'nin ilk yayınlanmış eseridir. Öykülerinde, sıklıkla doğaüstü ve gotik ögeler kullanır ve bu da sonraki eserlerindeki işlevsel özelliklerin temelini atmıştır.

• Shelley, günlükleri sayesinde birçok ilham kaynağına sahiptir.
• On iki yaşındayken yazdığı öyküler, Mary Shelley'nin yazarlık hayatını şekillendiren birçok temelin temelini atmıştır.

Shelley, günlükleri ve öyküleriyle yazarlık kariyerine erken yaşta başlamıştır. Bu eserler, edebiyat tarihinin en önemli çalışmalarından biridir ve popülerliğini ve etkisini günümüzde de sürdürmektedir.

Kayıp Şey

Kayıp Şey, Mary Shelley'nin henüz 16 yaşındayken yazdığı kayıp bir öyküdür. Bu öykü, Mary Shelley'nin annesi Mary Wollstonecraft'in ölümünden sonra babası William Godwin'in hayatına giren Mary Jane Clairmont tarafından yazdırıldı. Ancak bu öykü, yıllarca kaybolmuştu ve Mary Shelley'nin nihayetinde oğlu Percy Florence Shelley tarafından bulundu.

Kayıp Şey, ortalama bir insanın dışarıdan bakıldığında sıradan bir hayatı olduğunu fark eden bir genç kızın hikayesini anlatıyor. Kız, fark ettiği bu gerçeklik karşısında hayal dünyasına kaçar ve gerçek olmayan bir dünyada yaşamaya başlar. Bu öykü, Mary Shelley'nin hayal gücünün ne kadar geniş olduğunu ve o dönemde bile yaratıcı fikirler üretebildiğini gösteren bir örnek olarak kabul edilir.

Kayıp Şey, genellikle Mary Shelley'nin diğer eserleri kadar popüler olmasa da, yazarın gelecekteki büyük eserlerinin de habercisi niteliğindedir. Bu öykü, yazarın hayal dünyasında yarattığı karakterler ve olaylar açısından oldukça ilgi çekicidir. Mary Shelley'nin hayal gücünün neden Frankenstein gibi bir başyapıtı yaratabileceği, Kayıp Şey'de de kendini göstermektedir.

Maurice

Mary Shelley’nin son romanı “Maurice” pek bilinmemekle birlikte, yine de tarihe geçen önemli bir eserdir. Roman, birlikte yaşayan iki erkek ve bir kadın karakterin arasındaki ilişkiyi konu edinir. Bu karakterler, birbirlerine karşı duygusal bir bağ geliştirdikçe, aralarındaki çekişmeler ve çatışmalar da artar.

“Maurice”, Shelley’nin daha önceki eserlerindeki gibi, toplumsal ve politik eleştiriler barındırır. Yazar, roman aracılığıyla dönemin kısıtlı toplumsal yapısına da bir eleştiri getirir. Romanın ana karakterleri, toplumsal normlara uygun olmayan bir ilişki yaşarken toplum tarafından reddedilirler. Shelley, bu durumu eleştirerek, insanların doğal isteklerinin engellenmesinin yıkıcı sonuçlarına dikkat çeker.

“Maurice”, Mary Shelley’nin son romanı olmasına rağmen, yazarın edebiyat dünyasında bıraktığı etkinin büyüklüğünü göstermesi bakımından önem taşır. Roman, Shelley’nin toplumsal ve politik eleştirilerini sürdürmesi ve modern edebiyatın gelişiminde önemli bir yere sahip olan LGBT+ temalı eserlerin öncülerinden biri olması nedeniyle de ayrı bir yere sahiptir.

Ölümü ve Sonrası

Mary Shelley, 1 Şubat 1851'de 53 yaşındayken hayatını kaybetti. Ölümünün nedeni, inflamatuar amaçlı kalp yetmezliği idi. Shelley, İngiltere'nin Bournemouth kentinde gömüldü.

Frankenstein, ilk kez 1818 yılında yayınlandı ve o zamandan beri pek çok kez basıldı. Eser, modern bilim kurgunun doğuşuna öncülük etti ve edebiyat tarihinin en ünlü yapıtlarından biri haline geldi. Frankenstein'ın yaratılması, yazarın imgesel gücünü ve muhteşem bir hayal gücünü gösterirken, aynı zamanda sınırsız arzuların ve insanın kendisine zarar verme potansiyelinin bir sembolü haline geldi.

Mary Shelley'nin diğer yapıtları da edebi değeri yüksek. Shelley, diğer romanlarından daha az bilinen eserleri de yazdı. Örneğin, The Last Man adlı kitabı, dünya tarihine dair bir fütüristik kehanet sunarak, kalp kırıklığı ve insanlık tarihinin çöküşü gibi konuları işliyor.

Mary Shelley, hayatı boyunca bir takım acılarla karşı karşıya kalmış olsa da^ eseri sayesinde edebiyat tarihine damgasını vurdu. Eseri, günümüzde hala pek çok okuyucunun dikkatini çekiyor. Shelley'nin Frankenstein'ı, edebi açıdan derinlikli ve özlü bir dil kullanarak, insan doğasının derinliklerini araştırıyor.