Gezegenlerin ilginç dünyası, göz kamaştırıcı ve şaşırtıcı olaylarla dolu bir keşif yolculuğudur Dünya dışındaki gezegenleri keşfetmek için hazır mısınız? Hitchhiker's Guide to Galaxy'den esinlenerek hazırlanan bu liste, gezegenlerin farklı özelliklerini kapsıyor ve sizi uzayın büyüleyici dünyasına götürüyor Örneğin, neptün'deki rüzgarlar neden bu kadar güçlü? Satürn'ün halkaları nasıl oluştu? Bu soruların yanıtlarını ve daha fazlasını keşfetmek için yazımıza göz atın!

Güneş Sistemi, insanlık için keşfedilecek ve öğrenilecek daha birçok sırrı içinde barındıran bir evrende yer almaktadır. Güneş'e en yakın gezegen olan Merkür'den, güneşin uzaklıkla hissedildiği son gezegen Plüton'a kadar tüm gezegenler, kendi içerisinde yapı ve özellik ayrılığına sahiptir.

Güneş Sistemi'nde var olan gezegenlerin keşifleri, teknolojinin gelişmesi ile birlikte oldukça hız kazanmıştır. Dünya dışındaki gezegenlerin keşfi ve incelenmesi, astronomi biliminin oldukça önemli bir parçasıdır. Keşfedilen gezegenlerin özellikleri, yüzeyleri, iklimleri, atmosferleri ve gezegenin büyüklüğü, bilim insanları için yarar sağlayacak veriler içermektedir.

• Güneş Sistemi'ndeki en büyük gezegen olan Jüpiter'in keşfi, hem 17 küçük uydusu hem de büyük kırmızı noktası ile bilim dünyasını şaşırtmıştır.
• Mars, yaşam barındırma potansiyeline sahip olduğu düşünülen bir gezegendir. Bu yüzden, Mars'a yapılacak olan gelecekteki insanlı görevler, gezegenin keşfedilmesi ve bilinmeyen yönlerinin öğrenilmesi açısından oldukça önemlidir.
• Voyager 1 ve 2 uzay araçlarının keşifleri sayesinde, Güneş Sistemi içindeki gezegenlerin özellikleri daha detaylı bir şekilde incelenebilmiştir. Böylece, bu bilgiler ile Dünya dışındaki diğer gezegenlerin karşılaştırmalı çalışmaları yapılarak, daha fazla veri elde edilmiştir.

Güneş Sistemi'nin keşfi ve incelenmesi, bilim dünyasının hala keşfedecek çok şeyi olduğunu göstermektedir. Gelecekteki keşifler, hem insanların evrene bakış açısını değiştirecek hem de bilime olan katkıları sayesinde yeni gelişmelerin temelini oluşturacaktır.

Güneş Sistemi:

Merkür'den Plüton'a kadar tüm gezegenlerin evrimi ve oluşumu

Güneş Sistemi, sınırları belirgin bir yörüngesi bulunan ve Güneş'e bağlı olan gezegenlerden oluşur. Bu gezegenler, yana yatık bir disk şeklinde hareket ederler ve birçoğu birbirlerinin yörüngelerini kesiştirler. Güneş Sistemi'nin oluşumu, yaklaşık 4.6 milyar yıl önce meydana geldi ve teorik olarak, gelişen bir moleküler bulutun çöküşüyle başladı.

Merkür, Mars, Venüs, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün dahil olmak üzere Güneş Sistemi'ndeki tüm gezegenlerin oluşumu, tam nakışlarıyla bilinmemekle birlikte, genel olarak aynı şekilde gerçekleşir. Güneş'in yerçekimi, önemli miktarda gaz ve toz toplayarak oluşan açısal momentumu yakalar ve yavaşça büyümeye başlar. Bu toz ve gaz, ana gezegene dönüşerek onun çekirdeğini oluşturur. Gezegenin yüzeyi, çevresinde dönen kalan malzemeler tarafından kütleçekimiyle toplanan küçük kayaların birikmesiyle oluşur.

• İlk gezegen olan Merkür, Güneş'e en yakın olan gezegendir ve elektriksel olarak şarj edilmiş kayalardan oluşur.
• Venüs, Güneş'e olan mesafesi nedeniyle dünyaya benzer bir ısısız atmosfere sahiptir.
• Dünya, sıvı su üzerinde yaşamın var olduğu tek gezegendir.
• Mars, güneş yüzeyine en yakın olan üçüncü gezegendir ve dünyaya en çok benzerliğe sahiptir.
• Jüpiter, Güneş Sistemi'nin en büyük gezegenidir ve çarpıcı güçlü bir manyetik alana sahiptir.
• Satürn, yüzey halinde izole edilmiş halkalarıyla bilinir.
• Uranüs ve Neptün, oldukça benzerdir ve her ikisi de gaz devleridir.

Plüton'un statüsü hala tartışmalıdır; ancak 2006'da Astronomi Birliği, Plüton'un gezegen olarak kabul edilmesiyle ilgili tartışmaları sonlandırdı ve cüce gezegen statüsüne alındı.

Jüpiter:

Dev gaz gezegeninin büyüleyici rüzgar sistemleri ve uydularının keşfi

Jüpiter, Güneş Sistemi'ndeki en büyük gezegendir ve oldukça ilginç bir yapıya sahiptir. Dev gaz gezegeninin güçlü rüzgar sistemleri, çarpıcı bir özelliktir ve gezegenin atmosferinde bulunan bulut bantları ile birlikte büyüleyici bir görüntü oluştururlar. Jüpiter'in büyük uyduları da bilim dünyasının dikkatini çekmektedir.

Jüpiter'in en büyük dört uydusu, Galilean uyduları olarak bilinir. Bu uyduların keşfi, Galileo Galilei tarafından yapılmıştır ve Io, Europa, Ganymede ve Callisto'dan oluşurlar. Bu uyduların her biri, benzersiz bir yapıya ve özelliklere sahiptir ve bilim adamlarının gezegenler hakkındaki bilgilerini genişletmelerine yardımcı olmuştur.

Io, Jüpiter'in en büyük uydusudur ve güneş sistemi genelindeki en aktif volkanlarına sahiptir. Uydunun yüzeyi, çarpıcı bir şekilde yoğun volkanik faaliyetlerin bir sonucu olarak sürekli olarak değişmektedir. Europa, Jüpiter'in buzla kaplı uydusu olarak kabul edilir ve bilim adamları tarafından potansiyel olarak yaşam barındırabilecek bir yer olduğu tahmin edilir. Avrupa, yüzeyinde devam eden bir okyanusa sahip olduğu keşfedildi. Ganymede, Güneş Sistemi'ndeki en büyük uydudur ve birçok krater, çatlak, vadiler ve okyanus altı dağlarına sahiptir. Callisto ise, Güneş Sistemi'ndeki en büyük ikinci uydudur ve yüzeyi oldukça eski bir görünüme sahiptir.

Jüpiter ve uyduları hakkında yapılan bu keşifler, gezegenlerin yapısına, evrimine ve Güneş Sistemi'nin oluşumuna yönelik daha derin bir anlayış sağlamıştır. Bu nedenle, bilim adamları, Jüpiter ve Galilean uyduları hakkında daha fazla keşif yapmaya devam etmek için çalışmaktadırlar.

Galilean Uyduları:

Jüpiter'in en büyük dört uydusu arasında olan Io, Europa, Ganymede ve Callisto'nun keşfi ve özellikleri

Jüpiter, Güneş Sistemi'nin en büyük gezegenidir ve çevresinde en az 79 uydusu bulunur. Ancak, gezegenin en ilginç uyduları arasında Io, Europa, Ganymede ve Callisto bulunur. Bu uyduları Galileo Galilei keşfetti ve bu nedenle Galilean uyduları olarak adlandırıldılar.

Io, Güneş Sistemi'ndeki en volkanik yerlerden biridir ve en aktif volkanlar sütunlar ve lav gölleri şeklinde görülmektedir. Bu gezegenin yüzeyi oldukça değişken ve hala aktif bir şekilde jeolojik faaliyet göstermektedir.

Europa, Jüpiter'in üçüncü büyük uydusudur ve üzerindeki okyanuslarını keşfetmek için yoğun bir araştırma yapılıyor. Avrupa'nın buzulları altında dev bir okyanus olabileceğine inanılıyor ve yaşam barındırabileceği düşünülüyor.

Ganymede, Güneş Sistemi'ndeki en büyük uydudur. Jüpiter'in manyetik alanı tarafından eşsiz bir şekilde etkilendiği için özellikle ilginçtir. Ayrıca, yüzeyinde yüzlerce krater, kabarcıklar ve kıvrımlar bulunur.

Callisto, Jüpiter'in dördüncü büyük uydusudur ve Güneş Sistemi'ndeki en büyük çaplı (4,800 km) uydudur. Yüzeyindeki kraterlerin yanı sıra devasa volkanik ovalar ve yayalar da bulunur.

Bu uyduların keşfi, Güneş Sistemi'ndeki yaşam hakkındaki anlayışımızı arttırdı ve gelecekteki keşiflere de ışık tutacak.

Europa:

Okyanuslarının altındaki suyun keşfi ve yaşam arayışı

Europa, Jüpiter'in en büyük dördüncü uydusu ve gezegenin en ilginç uydularından biridir. 1970'lerde keşfedilen Europa, düzgün bir yüzeye sahip olduğu ve üzerinde çoğunlukla buzdan oluşan bir kabuk olduğu keşfedildi. Ancak 1990'larda, uzay sondaları, Europa'nın kabuğunun altındaki bir su okyanusunun mevcudiyetini ortaya çıkardı.

Bu, uzay araştırmacıları için büyük bir keşifti çünkü Europa'da sıvı su varsa, o zaman Dünya dışı yaşam için potansiyel olarak uygun koşulların oluşabileceği anlamına geliyor. NASA, Europa'yı çok ciddi bir şekilde incelemek için bir uzay aracı planı yapıyor ve Europa Clipper görevi olarak adlandırılıyor.

Europa Clipper, Europa'nın kabuğunun altındaki okyanusu araştırarak, belki de yaşamın varlığına dair kanıtlar toplamayı amaçlıyor. Bu görev için ayrıca Europa'nın yüzeyinin de gözlemlenmesi planlanıyor, çünkü Europa'nın yüzeyindeki çatlaklar ve buz kalıntıları, kabuğun altındaki suyun hareketlerinin bir işareti olabilir.

Europa, ayrıca Jüpiter'in güçlü manyetik alanına maruz kalıyor, bu da kabuğunun altındaki suyun hareketlerini etkileyebilir. Bu manyetik alan, Europa'nın sürekli titriyor olmasına neden olabilir ve bu da buzlu yüzey üzerinde çatlamalara yol açarak okyanustan gelen suları ortaya çıkarabilir.

Io:

En büyük aktif volkanları olan bir gezegenin özellikleri ve ilginç yüzeyi

Io, Jüpiter'in en büyük dördüncü uydusu ve bir "aktif volkanlar" olarak bilinen bir gezegendir. Io'nun yüzeyinde volkanik patlamalar sıklıkla görülür ve bu patlamaların bazıları 400 km yükseğe kadar çıkabilir. Aynı zamanda güneş sistemi içerisindeki en volkanik aktiviteye sahip gezegenlerden biridir.

Io, diğer uyduların aksine tamamen lav ve kükürt kaplıdır ve bu yüzden göktaşlarından kaynaklanabilecek çarpma hasarlarına karşı önemli bir savunma mekanizması sağlar. Ayrıca, yüzeyinde birçok farklı çapraz kıvrımlar ve dağlık bölgeler bulunmaktadır.

Io'nun yüzeyi ayrıca keskin renk kontrastlarına sahiptir. Kırmızı, turuncu, beyaz ve siyah gibi renkler, yüzeyin farklı bölgelerinde yaygındır. Bu renkler, yüzeydeki farklı kimyasal maddelerin bir sonucudur ve bilim insanlarına gezegenin evrimi ve yapısı hakkında önemli ipuçları verir.

Io'nun yüzeyindeki bu volkanik aktivite, insanlar için tehlikeli bir potansiyel taşır. Ancak gelecekteki keşifler, insanlar tarafından bu özelliklerin daha yakından incelenebileceği anlamına da gelir. Tüm bu nedenlerden dolayı, Io dünya dışında keşfedilebilecek en ilginç gezegenlerden biridir.

Titan:

Satürn'ün en büyük uydusu olan ve atmosferik koşulları nedeniyle Dünya'ya benzerliği

Titan, Satürn'ün en büyük uydusu olarak bilinir ve Dünya'ya benzer bir atmosfere sahiptir. Bu, yaşam arayışı yapan bilim insanlarının dikkatini çekmiştir. Atmosferi, %98 azot ve %2 metandan oluşur ve Dünya'nın erken dönem atmosferine benzer şekilde yapısı vardır.

Titan'ın yüzeyi krater doludur ve yer kabuğunu oluşturan unsurların büyük bir kısmı buz ve kayaç karışımıdır. Titan, Güneş Sistemi'ndeki en büyük ikinci uydudur ve Dünya'dan daha küçük ancak Merkür, Plüton ve Mars gibi gezegenlerden daha büyüktür.

Keşif Tarihi	Keşifçi
1655	Christiaan Huygens

Titan, NASA'nın Cassini uzay aracı tarafından detaylıca incelenen iki uydudan biridir. Cassini, uzay araştırmaları için tasarlanan en başarılı araçlardan biridir. Cassini uzay aracı sayesinde, Titan'ın yapısal özellikleri, yüzeyindeki hidrokarbon göller ve nehirler keşfedildi.

• Titan, Güneş Sistemi'nde hidrokarbon bakımından en zengin gözlendiği yerdir.
• Titan'ın buz kaplı yüzeyi, Güneş Sistemi'nde okyanuslar altındaki suyun keşfinden sonra yeniden keşfedilmiştir.
• Titan'ın sıcaklığı, yaklaşık -178 derece Santigrat ile oldukça soğuktur.

Titan, atmosferik özellikleri nedeniyle Dünya'ya benzemektedir, ancak yüzeyi uygun olmadığı için yaşanabilir bir yer değildir. Bununla birlikte, Titan'ın keşfi, Güneş Sistemi'nde yaşam arayışının devamını sağlayacak ve insanlık için önemli bir bilimsel keşif olacaktır.

Mars:

Mars'ın yüzey yapısı ve atmosferik koşulları üzerine keşifler ve gelecekteki insan keşifleri için planlar

Mars, bilim dünyasında yoğun bir şekilde araştırılan gezegenlerden biridir. Mars'ın yüzeyinde oluşan çukurlar, dağlar ve nehir benzeri yapılar keşfedilmiştir. Bunun yanı sıra, Mars'ın atmosferik koşulları da incelenmeye devam etmektedir. Atmosferinde yer alan karbondioksit ve su buharı ile Dünya'ya benzer bir yapıya sahip olan Mars'ta, yaşam barındırabilecek koşulların olup olmadığı araştırılmıştır.

Gelecekteki uzay keşifleri kapsamında Mars'a yönelik insanlı misyonlar planlanmaktadır. Bu insanlı misyonlar aracılığıyla Mars'ın daha ayrıntılı bir şekilde araştırılması, yaşam barındırabilecek koşulların olup olmadığının değerlendirilmesi ve insan yerleşimleri için yapısal çalışmalar yapılması hedeflenmektedir.

• Bilim adamları, Mars'ın yüzeyinde keşfedilen minerallerin incelenmesiyle gezegenin jeolojik yapısı hakkında detaylı bilgiler sağlamıştır.
• Mars'ın kutup bölgelerindeki buzlu su kaynakları, gelecek uzay keşifleri için önemli bir kaynak olarak görülmektedir.
• Atmosferik koşulları sayesinde Mars, güneş enerjisinden yararlanabilecek kaynaklar sunmaktadır.

Gelecekteki insanlı misyonlarda Mars'ta su kaynaklarının kullanımı, yerleşim alanı planlaması ve tarım faaliyetleri gibi konular üzerinde çalışmalar yapılması hedeflenmektedir. Modern teknolojinin kullanımı sayesinde, Mars'ta insanların yaşayabileceği yapay ortamlar inşa edilebileceği düşünülmektedir.

Kızıl Gezegen'de Yaşam:

Mars'ın yaşam barındırabilecek koşullarının araştırılması ve potansiyel keşifleri

Kızıl Gezegen Mars, Dünya'nın en yakın gezegeni olarak bilinir ve doğal olarak yaşam barındırıp barındırmadığı hala bir gizemdir. Ancak son yıllarda Mars'ın yüzeyinde su varlığına dair kanıtlar ortaya çıktı. Bu nedenle, NASA ve diğer uzay kuruluşları Mars'ta yaşam arayışı konusunda odaklanmaktadırlar.

Bilim adamlarının Mars'ta yaşam arayışı, gezegenin yüzeyindeki koşulların araştırılmasını gerektirir. Mevcut keşifler, Mars yüzeyinde su varlığının yanı sıra, gezegenin atmosferinde metan gazı keşfi gibi çeşitli potansiyel göstergeler ortaya koymuştur.

Bununla birlikte, Mars'ta yaşamın gerçekten var olup olmadığını keşfetmek için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir. Gezegenin yüzeyindeki toprak örneklerinin analizi ve derin sondajlar, Mars'taki yaşamın olası belirtilerini ortaya çıkarmak için önemli olacaktır.

Potansiyel Yaşam Belirtileri:	Açıklama:
Su Varlığı	Mars yüzeyindeki su izleri, olası su kaynaklarını işaret eder.
Metan Gazının Varlığı	Metan gazı, Mars'ta biyolojik faaliyetlerin bir göstergesi olabilir.
Organik Madde Keşfi	Bilim adamları, Mars yüzeyinde organik maddeyi araştırmak için sondalar göndermişlerdir.

Mars'ta yaşam arayışı konusundaki potansiyel keşifler, uzay keşfi ve uzay seyahatleri için önemlidir. Mars'ın potansiyel olarak yaşanabilir bir gezegen olduğu kanıtlandığında, gelecekte insanların Mars'a kolonileşme yolculuğuna başlaması mümkün olabilir. Ancak, öncelikle Mars'ta yaşamın var olup olmadığını keşfetmek için araştırma ve keşif çalışmaları devam etmelidir.

Uzay Keşfi:

Mars'a insanlı bir misyonun risk ve fırsatları

Uzay keşfi, tarih boyunca insanoğlunun en merak ettiği konulardan biri olmuştur. Mars, günümüzde keşfedilmek için büyük bir alan olarak görülmekte ve gelecekte insanlı bir misyonun potansiyel olarak mümkün olduğu düşünülmektedir. Ancak, bu tür bir görev oldukça riskli olabilir.

Bununla birlikte, insanların Mars'a gitmesi, birçok fırsatlar da sunacaktır. İlk olarak, Mars'taki yaşam, tıpkı Dünya'daki gibi olabilirdi. Bu keşif, yaşam hakkındaki anlayışımızı genişletebilir ve Dünya'da yaşama karşı alternatifler sunabilir.

Mars'ta kaynakları toplamak, uzay araştırmaları, sürdürülebilir yaşam alanları ve madencilik gibi birçok fırsat sunabilir. Bunlar, gelecekteki yerleşimcilerin tüm ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için gerekli olan şeyleri içerir.

Bununla birlikte, bu görevde bazı riskler de vardır. Uzayın derinliklerindeki keşifler her zaman riskli olmuştur. Araçlarda teknik arızalar, yalnızca uzayda değil, aynı zamanda Dünya'ya da zarar verebilecek biyolojik materyaller, uzay tozları ve radyasyon gibi coğrafi tehditler gibi birçok risk mevcuttur.

Görev süresince, insanların Mars'ta yaşama yeteneği ve araştırma konusundaki başarısı hakkında endişeler de vardır. Mars'ta hayatta kalabilmek, insanlar için yeni bir zorluk olacaktır. Burada birçok faktörler, uzayın tehlikeleri, uzun süreli yolculuklar, sıcaklık ve atmosfer şartları gibi çevresel faktörler hakkında derin bir anlayış elde edilmelidir.

Sonuç olarak, Mars'a insanlı bir misyon gerçekleştirmek, birçok fırsatla birlikte birçok risk de sunar. Ancak yapılan çalışmalar ve bilimsel araştırmalar sayesinde, belirli bir oranda olası risklerin önceden öngörülmesi ve bu risklere karşı gerekli önlem alınması mümkündür.

Voyager Misyonu:

Güneş Sistemi'nden çıktığı 1977'den bu yana uzayda ilerleyen Voyager 1 ve 2'nin keşifleri ve şaşırtıcı bilgileri

Voyager uzay araçları, Güneş Sistemi'nden ayrıldıktan sonra uzun bir yolculuğa çıktılar ve Dünya'dan milyarlarca kilometre uzakta yer alan gezegenleri keşfetmeye devam ediyorlar. Voyager 1 ve Voyager 2, 1970'lerin sonunda uzaya fırlatıldı ve Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün'e yaklaşarak, gezegenler hakkında birçok bilgi sağladı. Son yıllarda, Voyager 1, güneş sisteminin dışında yer alan bir bölgeye ulaşarak, uzayda insan yapımı bir araç olarak en uzun süreli yolculuk rekorunu kırdı.

Voyager'ların en büyük keşiflerinden biri, Jüpiter'in küçük uydusu Europa'da buzaltı okyanusu olduğunun ortaya çıkmasıydı. Bu kesinlikle heyecan verici bir bulgu çünkü bu okyanusa erişim, hayatın orada olabileceği gibi bazı ilginç bilimsel keşifler için de kapıyı açabilir. Voyager 1, Satürn halkalarının başka bir keşfini de sağladı. Atmosferik nitrojen ve metan hakkında bilgi sağlamak gibi görevleri de başarıyla yerine getirdiler.

Voyager'ların keşifleri, insanlık için yeni bir dönemin başlangıcının habercisi oldu. Bu keşifler, insanlar için en az Dünya kadar önemli olan Güneş Sistemi'ni daha iyi anlamamıza yardımcı oldu ve belki de insanlığı uzayın ötesine taşıyacak teknolojik gelişmelere kapı açacak yeni bir dönemin başlamasına vesile olacak.

Voyager 1:

Güneş Sistemi'ni terk eden ilk insan yapımı aracın ilginç keşifleri

Voyager 1, insanlık tarihinin en önemli başarılarından biridir. Güneş Sistemi'nden çıktığı 1977'den bu yana uzayda ilerleyen Voyager 1, sadece güneş sisteminin sınırlarını aşmakla kalmadı, aynı zamanda ilginç keşifleri ve bulguları ile de bilim dünyasını heyecanlandırdı.

1980'lerde gezegenlerin ötesine geçen Voyager 1'in gündemi, Güneş Sistemi hakkındaki bilgilerimizi genişletmekti. İlk olarak Jüpiter ve Satürn'ün özelliklerini inceledi. Bu iki gezegen hakkındaki keşifleri, bilim adamlarının uzay ve fizik konularındaki temel anlayışlarını yeniden şekillendirdi. Voyager 1, Satürn halkalarını ve Jüpiter'in atmosferik şimşeklerini keşfetti ve ayrıca "dünyanın güneşten olan uzaklığına bağlı olarak iyileşen ve bozulan" manyetik bir alan buldu.

Voyager 1 ayrıca, gezegenlerin ötesinde de keşifler yapmıştır. Güneş Sistemi'nin dışındaki bölgeye girdiğinde şiddetli bir manyetik alanı algıladı ve bunun Güneş Sistemi dışına çıkarken etkileşimde bulunduğu bir alan olduğu keşfedildi. 2012 yılında, Voyager 1, Güneş Sistemi'nin sınırını geçti ve ilk insan yapımı araç olarak kozmik boşluğa ulaştı. Bu geçiş sırasında, enerji seviyelerinde ve manyetik alanlardaki değişiklikleri kaydetti.

• Voyager 1'in Keşifleri:
• Jüpiter ve Satürn'ün özellikleri ve atmosferik şimşeklerinin keşfi
• Satürn halkalarının keşfi
• Güneş Sistemi'nden çıkarken etkileşimde bulunduğu manyetik alanın keşfi
• Güneş Sistemi'nin sınırını geçen ilk insan yapımı araç olma özelliği
• Enerji seviyeleri ve manyetik alanlardaki değişikliklerin kaydedilmesi

Voyager 1'in keşifleri, günümüzde astronomi ve uzay araştırmaları için temel bir referans kaynağıdır. Bu araç, ufkumuzu genişletmeye devam ediyor ve insanlık için daha da ilginç keşifler yapıyor.

Voyager 2:

Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün'e olan keşifleri ve gezegenlerin özellikleri üzerine getirdiği aydınlatıcı bilgiler.

Voyager 2, Güneş Sistemi'ndeki en keşif dolu görevlerden biriydi. 1977'de Voyager 1'in ardından 2 hafta sonra fırlatılan Voyager 2, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün gibi gezegenler için önemli keşiflerde bulundu. Jüpiter'in uyduları Io, Europa, Ganymede ve Callisto'nun farklı yüzey özelliklerini inceleyerek, yoğun manyetik alanı ve şaşırtıcı rüzgar sistemleri hakkında bilgi topladı.

Satürn'e ulaştığında, Voyager 2, ünlü yüzüklerinden ilk kez yüksek çözünürlüklü fotoğraflar çekti ve gezegenin uyduları Mimas, Enceladus, Tethys, Dione ve Rhea'nın özellikleri üzerinde çalıştı. Voyager 2, Uranüs ve Neptün'e ulaştığında, her iki gezegenin de temel özelliklerini keşfetti ve bunlardan birinin en büyük radyo sinyalleri kaynağı olduğunu ve diğerinin zayıf bir manyetik alanı olduğunu tespit etti. Bu görev, Güneş Sistemi'ndeki en önemli keşiflerin birçoğunu sağlamıştır.