Dünya Tarihinde Kadınların Siyasal İktidar Mücadelesi kitabı, kadınların politikaya katılımının tarihini bir araya getiriyor. Feminist hareketlerin tarihi, kadınların seçme ve seçilme hakkı için verdiği mücadeleler ve kadınların siyasal iktidar mücadelesi bu kitapta yer alıyor. Tarihin kadınlar ile yeniden yazılmasına tanık olun.
Kadınların tarihte siyasal iktidarlarını kazanma mücadelesi oldukça uzun ve zorluklarla dolu bir yolculuktu. Dünya tarihinde kadınların siyasal katılımı antik dönemde başlamış olsa da, kadınların politika sahnesinde yer alabilmesi için yıllar boyunca mücadele etmeleri gerekti. Kadınların siyasal haklarına kavuşmaları ve siyasal iktidarlarını kazanmaları cinsiyet temelli eşitsizlik ve toplumsal normlar yüzünden zorlu bir süreçti. Bu makale kadınların dünya tarihindeki siyasal mücadelelerine odaklanarak kadınların siyasal katılımı için verilen mücadeleyi incelemektedir.
Kadınların siyasal alanda yer alması için verilen mücadeleler antik dönemde de başlamıştı. Antik Yunan'da Sparta gibi bazı kentlerde eğitim gören kadınlar, erkeklerle eşit siyasal haklara sahipti. Ancak diğer kentlerde kadınların siyasi katılımı sınırlıydı. Roma İmparatorluğu'nda ise kadınların siyasal hakları yoktu ve politika erkeklerin tekelindeydi.
Ortaçağ döneminde kadınların politik alanda yer alması daha da sınırlı hale geldi. Siyasal liderlerin çoğu erkeklerdi ve kadınların yönetimde rol almaları toplumda kabul görmedi. Ancak bazı öncü kadın liderler vardı. Örneğin, Eleanor of Aquitaine, 12. yüzyılda eşinin yokluğunda iki kez Kraliçe Regent olarak hüküm sürdü. Jeanne d'Arc ise Fransa'nın İngiliz işgaline karşı savaşında önemli bir rol oynadı ve erkek askerlerden oluşan bir ordunun başına geçti.
- Ancak gerçek bir kadın siyasi liderliği ancak son yüzyılda gerçekleşti. 20. yüzyılın başında kadınlar artık siyasi alanda daha fazla yer almaya başladılar ve dünyanın birçok yerinde siyasi liderlik rollerine getirildiler.
- Başarılı bir liderlik sergileyen kadınlar arasında Birleşik Krallık'ta Margaret Thatcher ve Almanya'da Angela Merkel bulunuyor. Ayrıca dünya tarihindeki ilk kadın başbakanlardan olan Sirimavo Bandaranaike, Indira Gandhi ve Benazir Bhutto gibi kadınlar, ülkelerinin liderliğini yaparak tarihe geçtiler.
Kadınların siyasal haklarının gelişimi uzun yıllar aldı, ancak bugün, dünya genelinde kadınlar artık daha fazla siyasal güce sahipler. Kadınlar siyasi liderliğe ve hükümetlerde yer almaya devam ediyorlar ve siyasal alanda kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması için verilen mücadele devam ediyor.
Antik Dönem
Antik dönemde, kadınların siyasal katılımı oldukça sınırlıydı. Çoğunlukla erkek egemen toplumlarda yaşayan kadınlar, politik arenalarda kısıtlı bir rol oynadılar. Ancak bazı antik dönem toplumları, kadınların politikaları etkileyebileceği ve hatta politik liderler olarak görev yapabileceği farklı bir yaklaşım sergiledi.
MÖ 5. yüzyılda Atina'da, kadınların siyasi hakları oldukça sınırlıydı. Ancak, bazı zengin ve soylu kadınlar, erkeklerle eşit haklara sahip olabilecek kadar güçlü ve etkiliydiler. Özellikle, Atinalı kadınlar düzensiz bir şekilde de olsa siyasal alanda varlık gösterdiler ve etkilerini hissettirdiler. Özellikle, Perikles'in eşi Aspasia, güçlü bir siyasal etkiye sahipti ve Atina'nın birçok politik lideri tarafından saygı gördü.
Buna ek olarak, Sparta ve Girit gibi toplumlarda, kadınlar erkeklere eşit haklara sahip olabilirdi. Özellikle Sparta'da, kadınlar askeri eğitim alıyor ve hatta askeri birliklerde yer alıyorlardı. Bu nedenle, Sparta'da kadınlar, politik liderlerin kararlarına doğrudan katılabiliyor ve siyasal alanda etkili olabiliyorlardı.
Antik dönemde kadınların siyasal katılımı ve etkisi konusu, tarihi bir perspektiften ele alındığında oldukça ilginçtir. Bazı toplumlarda kadınlara eşit haklar verilmesine rağmen, antik dünya genelinde kadınlar siyasal alanda güçsüz bir konumda yer alıyorlardı.
Ortaçağ
Ortaçağ dönemi, kadınların politik alanda çok sınırlı bir katılımı olduğu bir dönemdir. Genellikle, kadınlar erkeklerin tasdik ettiği sağlık kuruluşlarında ve keşişliğin veya manastırların yönetimi gibi az sayıda politik rolde yer aldılar.
Bununla birlikte, bazı kadınlar, özellikle bazı varlıklı kadınlar, politik etkilerini arttırmayı başardılar. Eleanor of Aquitaine, Fransız ve İngiliz kraliçesi olarak çeşitli siyasi ve askeri liderlik rollerinde yer aldı. Qieyun, beşinci yüzyılın Çinli bir imparatoriçesi, etkili hükümdarlığı ile hatırlanmaktadır. Ayrıca, 1300'lü yıllarda İngiliz tarihçi ve yazar olan Julian of Norwich, önemli bir siyasi figür haline gelmiştir ve görüşleri İngiliz edebiyatına damgasını vurmuştur.
| Kadın Liderler | Etki Alanları |
|---|---|
| Eleanor of Aquitaine | Siyasi ve askeri liderlik rolleri |
| Qieyun | Beşinci yüzyıl Çinli imparatoriçesi |
| Julian of Norwich | 1300'lerde İngiliz yazar ve tarihçi |
Ortaçağ döneminde, kadınların siyasi alanda çok sınırlı sayıda öncü lidere rağmen, bazıları ileri hareketleler yaratmıştır. O dönemde kadınların çok az siyasi rol oynamalarına rağmen, güçlü ve etkili kadın liderlerin olduğunu biliyoruz.
Joan of Arc
Joan of Arc, 15. yüzyılda Fransa'da yaşayan bir kahraman ve siyasi liderdir. Genç bir kızken, Tanrı'nın sesini duyduğunu ve Fransa'yı İngilizlerden kurtarmak için savaşması gerektiğini söyledi. Jeanne d'Arc olarak da bilinen Joan, savaş alanlarında İngilizlere karşı çeşitli zaferler kazandı ve özellikle beş ay boyunca kuşatması süren Orléans'ın kurtuluşunda rol aldı.
Bazıları onun sadece bir takıntı ya da delilik olduğunu düşünürken, diğerleri ona inandı ve İngilizlere karşı savaşta liderlik etmesine izin verildi. Ancak, erkeklerin egemen olduğu bir dönemde, genç bir kadının savaş lideri olarak kabul edilmesi zordu. Yine de, Joan halk arasında büyük bir saygı kazandı ve İngilizlere karşı savaşta askerlerinin sevgisinin kazanılmasına yardımcı oldu.
Ne yazık ki, Joan'ın başarısı kısa sürdü ve 1430'da İngilizler tarafından esir alındı. Yargılanarak cadılıkla suçlandı ve ateşte yakıldı. Ancak, Joan of Arc'ın ölümü, Fransızlar arasında yine de bir direniş hareketi yarattı. Yıllar sonra, 1456'da, Joan'ın mahkemesi yeniden açıldı ve yargılaması haksız ve hukuksuz olarak kabul edildi. Joan of Arc, 19. yüzyılda Fransa'da milliyetçi bir sembol haline geldi ve sonrasında tüm dünyada tanınan bir sembol oldu.
Eleanor of Aquitaine
Eleanor of Aquitaine, 12. yüzyılın en güçlü kadın liderlerinden biriydi. Babası, Aquitaine Dükü William X, kendisine birçok hak vererek eğitti. 15 yaşında, Kral Louis VII ile evlendi ve Fransa Kraliçesi oldu. Kısa sürede, yönetim ve politika alanındaki kabiliyetiyle dikkat çekti.
1189'da Kral Louis VII ölünce, Eleanor, oğlu Richard'ın yönetmesine yardımcı oldu ve ona politik desteğini ve yönlendirmesini sağladı. Bununla birlikte, bir noktada Richard'ın baş düşmanlarından birisiydi ve hatta oğlu tarafından hapsedildi.
Eleanor, İngiltere Kralı II. Henry ile evlendiğinde ise İngiltere Kraliçesi oldu. Kendisi de iyi bir yöneticiydi ve dönemin İngiltere'sinin kültürel ve sanatsal gelişimine önemli katkılarda bulundu.
Bu dönemde, Eleanor siyasal alandaki gücünü yitirmedi ve hatta oğlu Richard'ın tahta çıkmasıyla birlikte, Kraliyet Konseyi'ne danışmanlık etti. Eleanor of Aquitaine'in liderlik deneyimi ve mücadelesi, o dönemin kadınlarının siyasal alanlarda kendilerini göstermesi için tarihi bir örnek olarak kabul edilir.
Ayaklanmalar ve Devrimler
Ayaklanmalar ve devrimler, tarihte siyasal değişimleri getiren önemli olaylardan biridir. Bu dönemlerde kadınlar da aktif rol almış ve liderlik yapmıştır. Fransız Devrimi, Rus Devrimi ve Arap Baharı gibi olaylarda da kadınlar siyasal mücadeleye katılmış ve etkili olmuştur.
Fransız Devrimi döneminde kadınlar, eşitlik, özgürlük ve adalet taleplerini dile getirmişlerdir. Özellikle 1792 yılında kadınlara oy hakkı tanınmıştır. Bunun yanı sıra, kadınlar savaş meydanlarında da savaşmış ve birçok liderlik rolü üstlenmiştir. Olympe de Gouges, kadın hakları konusunda öncü bir aktivisttir. 1791 yılında Yazma İnsan ve Kadın Hakları Bildirisi’ni yayınlamıştır. Bunun yanı sıra, Mary Wollstonecraft, kadınların eğitimi, özgürlüğü ve siyasi hakları konusunda önemli yazılar yazmıştır.
Rus Devrimi döneminde de kadınlar siyasal mücadeleye katılmıştır. Lenin’in karısı Nadejda Krupskaya, devrimci kadın liderlerden biridir. Aleksandra Kollontay, kadınların özgürleşmesi konusunda önemli çalışmalar yapmıştır. Ayrıca, Arap Baharı sırasında, Yemen’de Tawakkol Karman, siyasi aktivist ve barış savunucusu olarak kadınların liderliğini üstlenmiştir.
Kadınların siyasal alandaki liderlikleri, açık bir şekilde onların toplumsal cinsiyet normlarının ötesinde olduğunu göstermektedir. Bu örnekler, kadınların rolünün tarihte hep var olduğunu ve var olmaya devam edeceğini göstermektedir.
Fransız Devrimi
Fransız Devrimi, sosyal, politik ve ekonomik açıdan büyük bir değişime sebep olan bir dönemdi. Bu dönemde kadınların siyasal alandaki etkinliği ve hakları da önemli ölçüde arttı. Bazı kadınlar, devrim hareketlerine katılarak önemli liderler haline geldiler ve ülkelerindeki değişim sürecinde aktif rol oynadılar.
Bunlar arasında en öne çıkan isimlerden biri Olympe de Gouges'dur. De Gouges, kadın hakları için mücadele eden bir yazar ve aktivisttir. 1791'de yayımladığı "Kadınların Hakları Bildirgesi" ile kadınların eşit haklara sahip olduğunu savunarak, erkek hakimiyetine karşı çıktı. Yine aynı yılın sonlarında, devrimin yasama organı Ulusal Meclis'e bir mektup yazarak, kadınların siyasi haklarının tanınması çağrısında bulundu. Ancak bu çağrılar ciddiye alınmadı ve de Gouges 1793'te idam edildi.
Bunun yanı sıra, bir diğer önemli isim de Marie Gouze'dür. Gouze, siyasi fikirlerini ve eleştirilerini "Mevlana Roland" takma adı altında anonim olarak yayınladı. Devrimin en sıcak dönemlerinde destek ve eleştirilerde bulunan Gouze, Monarşi aleyhtarı eylemleriyle bilinen bir grupla bağlantısı tespit edilince tutuklandı ve idam edildi.
Fransız Devrimi dönemi, kadınların siyasal alandaki mücadelesinin ilk adımlarını attığı, haklarına sahip çıktığı ve önemli liderlerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Ancak bu mücadele, daha sonra ciddi engellerle karşılaşacak ve hakların kabul edilmesi için daha uzun süreler gerekecektir.
Emmeline Pankhurst
Emmeline Pankhurst, 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar İngiltere'deki kadın hakları hareketinin öncülerinden biridir. Pankhurst, daha aktif bir rol alarak, kadınların oy hakkını savunmak ve kazanmak için örgütlenen Women's Social and Political Union'ı (WSPU) kurdu.
WSPU, kadınların oy hakkını kazanmak için daha militan bir taktik benimsedi. Bu taktikler arasında, pankart taşıma, evlilik dışılığı, grev ve hatta cam kırma gibi radikal eylemler de yer alıyordu. Pankhurst, sık sık tutuklanıp hapse atılsa da, mücadelesine devam etti ve kadınların oy hakkını savunan öncü bir lider haline geldi.
Pankhurst, özellikle I. Dünya Savaşı sırasında, İngiliz hükümetinin savaşa kadınların desteğini alarak girdiği stratejiyi eleştiren bir lider olarak da tanındı. Pankhurst, kadınları serbest bırakmak için açlık grevi yaparak hapishanede geçirdiği sürelerle de ünlüdür.
Pankhurst'un WSPU'daki liderliği, kadınların İngiltere'de oy hakkı kazanmasına katkıda bulundu. İngiliz Parlamentosu, 1918'de, 30 yaş ve üzeri evli kadınlara oy hakkı tanıyan Representation of the People Act'i kabul etti. Ancak, tam oy hakkı ancak 1928'de elde edildi.
Emmeline Pankhurst, kadınların siyasi hakları için verdiği mücadeleyle, dünya tarihindeki birçok kadın lider gibi, kadınların siyasal iktidar mücadelesinde belirleyici bir rol oynadı.
Modern Dönem
20. yüzyıl, kadınların siyasal hakları ve katılımı açısından büyük gelişmeler yaşadığı bir dönem oldu. Kadınların oy kullanma hakkı, bu dönemde birçok ülkede tanındı. İlk kadın parlamento üyeleri, belediye başkanları ve hatta devlet başkanları bu dönemde belirmeye başladı.
Birçok ülkede kadınlar, politik güçlerini artırmak adına kadın örgütleri, sendikalar ve siyasi partiler oluşturdu. Bunlar aracılığıyla kadınlar, sosyal, ekonomik ve siyasal değişim talep etmek için bir araya geldiler. Bu sayede birçok ülkede kadınlar, yasama organlarında daha fazla temsil edilmeye başladı.
Bununla birlikte, kadınların politikaya katılımı hala erkeklerle orantılı değil, kadınların seçilme şansı ve liderlik rollerindeki sınırlamalar devam ediyor. Ancak, kadınların mücadelesi sayesinde politik alanda kadınları görünür kılan birçok düzenleme yapıldı. Bu sayede kadınlar da ülkelerini yönetme konusunda daha etkili bir rol oynama şansına sahip oldu.
Kadınların oy hakkı
Kadınların oy hakkı mücadelesi tarihte oldukça önemli bir yer tutmaktadır. 19. yüzyılın sonlarına doğru başlayan bu mücadele, özellikle 20. yüzyılın başlarına kadar sürmüş ve kadınların siyasal alandaki etkinliğini artırmıştır.
Birçok ülke, kadınlara oy hakkını vermeden önce uzun yıllar süren mücadeleler yaşanmıştır. İngiltere'de 1866 yılında başlayan mücadele, 1928 yılına kadar sürmüş ve nihayetinde kadınların seçme ve seçilme haklarını kazanmışlardır. ABD'de ise 1920 yılında kabul edilen 19. Yasa Tasarısı ile kadınlar oy hakkına kavuşmuşlardır.
Kadınların oy hakkı mücadelesi, dünya genelinde birçok ülkede başarıya ulaşmıştır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası, 1950'li yıllardan itibaren birçok ülkede kadınların siyasal alandaki etkinliği artarken, seçme ve seçilme hakları da genişletilmiştir. Bugün birçok ülke, kadınların siyasi alandaki etkinliğini artırmak amacıyla bir dizi tedbir almakta ve kadınların siyasal yaşama katılımını teşvik etmektedir.
İlk Kadın Başbakanlar
Dünya tarihindeki ilk kadın başbakanlar, erkek egemen politikalar karşısında zorluklarla dolu bir mücadele vererek birçok başarıya imza attılar. Başarıları, sadece kadınları değil, tüm toplumu ilgilendiren önemli gelişmeleri beraberinde getirdi. Bu yazımızda, dünya tarihindeki ilk kadın başbakanların yolculuğuna kısaca bir göz atacağız.
Sri Lanka'nın eski Başbakanı Sirimavo Bandaranaike, 1960 yılında seçilerek dünya tarihindeki ilk kadın başbakan olma unvanını kazandı. Önünde duran engelleri aşan Sirimavo, kadınların politik alandaki varlığını güçlendirerek ülkesinde birçok reformu gerçekleştirdi. Ülkenin yeni anayasasını hazırlayarak, Sri Lanka'da kadın haklarının iyileştirilmesine öncülük etti.
1978 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde seçilen Silvia Cartwright da, dünya tarihindeki ilk kadın başbakanlardan biridir. Yargıç olarak uzun yıllar boyunca hizmet veren Silvia, devlet başkanı tarafından başbakan olarak atandı. Yolsuzluk ve haksızlıkla mücadele ederek, Dominik Cumhuriyeti'nin demokratikleşmesine katkıda bulundu.
Avrupa'da ise 1990 yılında Pakistan kökenli Benazir Butto, Pakistan Halk Partisi'nin lideri olarak seçilerek ülkesindeki ilk kadın başbakan oldu. 1993'te ikinci kez seçilen Butto, ülkesinde kadınların sosyal ve siyasi haklarını genişleten reformlar gerçekleştirdi. Bununla birlikte, karşılaştığı zorluğun sebebi, aşırı sağcı grupların ve İslamcı radikallerin saldırılarıydı.
Dünya tarihindeki ilk kadın başbakanların mücadelesi, sadece siyasi alanda değil, tüm dünyayı etkileyen sosyal ve ekonomik gelişmelere de öncülük etti. Kadınların toplumdaki yerinin ve siyasi katılımının önemine dair birçok reforma imza attılar ve bu sayede kadın hakları hareketinin önemli bir dinamosu haline geldiler.