İnsan hakları, Türkiye'de son zamanlarda sıkça tartışılan bir konu Bu yazıda, ülkemizdeki insan hakları durumunu ele alıyoruz İnsan hakları ihlalleri, yasal düzenlemeler ve yapılan reformlar gibi konulara değiniyoruz Türkiye'nin insan hakları konusundaki mevcut durumu hakkında fikir sahibi olmak isteyen herkes için okunması gereken bir yazı!

Ülkemizde insan haklarına yapılan ihlaller maalesef oldukça yaygın bir sorun. Haberlerde sık sık yer alan bu konu, insanların bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmasını gerektiriyor. İnsan haklarına saygı göstermek, her birimizin sorumluluğunda olan bir konudur. Bu noktada ülkemizdeki insan hakları durumuna bakmak gerekirse;

• İfade özgürlüğüne yönelik baskılar ve kısıtlamalar
• İşkence iddiaları ve keyfi tutuklamalar
• OHAL döneminde yaşanan insan hakları ihlalleri
• Kürt sorunu ve yaşanan çatışmaların insan haklarına olan etkisi
• Artan ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler
• İşçi haklarındaki eksiklikler ve çalışma koşullarındaki sorunlar
• Çocuk işçiliği ile ilgili güncel durum ve önlemler
• Sendikal haklar ve toplu iş sözleşmesi sürecinde yaşanan sorunlar
• Kadın haklarına yönelik ihlallerin nedenleri ve son zamanlarda kabul edilen yasal düzenlemeler
• Sığınmacıların yaşadığı sorunlar, ülkedeki göç politikaları ve bu konuda uluslararası insan hakları standartları

Yukarıda bahsedilen insan hakları ihlalleri ve sorunlar, ülkemizde mevcut durumun ne olduğu konusunda fikir sahibi olmamıza yardımcı oluyor. Ancak bu sorunların çözümü konusunda halk olarak hepimizin daha bilinçli ve duyarlı olması gerekiyor. Her birimiz insan haklarına saygı göstermeli ve bu konunun çözümüne katkı sağlamalıyız.

İfade Özgürlüğü ve Medya

Ülkemizde medya özgürlüğü durumu ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar ve kısıtlamalar:

Son yıllarda Türkiye'de basın özgürlüğü konusu oldukça gündemde yer alıyor. Ülkemizde yayın yapan gazete ve televizyon kanallarının büyük bir kısmı ya doğrudan ya da dolaylı olarak hükümet tarafından kontrol ediliyor.

Buna ek olarak, medya çalışanlarına yönelik pek çok kısıtlama da mevcut. Yayın yasağı uygulanması, haber kaynaklarının ifşa edilmesi, gazetecilere yönelik şiddet ve tehdit gibi sorunlar, ifade özgürlüğünü kısıtlayan başlıca etmenler arasında yer alıyor.

Özellikle son yıllarda yapılan bazı yasal değişikliklerle birlikte, sosyal medya kullanıcıları da ifade özgürlüğü konusunda kısıtlamalar yaşamaktadır. Sosyal medyada paylaşım yapan pek çok kişi, haklarında dava açılması veya göz altına alınması gibi durumlarla karşılaşabiliyor.

Bu bağlamda, Türkiye'nin ifade özgürlüğü konusunda daha özgür bir ortam yaratması, hem demokratik bir toplumun gereği hem de uluslararası insan hakları standartlarına uygun bir adım olacaktır.

İşkence ve Keyfi Tutuklamalar

Son yıllarda ülkemizde artan işkence iddiaları ve keyfi tutuklamalar, insan haklarına ciddi bir tehdit oluşturuyor. İşkence, hem fiziksel hem de psikolojik açıdan mağdurda kalıcı hasarlara yol açarken, keyfi tutuklamalar ise haksız yere özgürlüklerinin ellerinden alınması anlamına geliyor.

İçişleri Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre, 2019 yılında terör suçlamasıyla toplam 845 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 269’u tutuklanmıştır. Ancak, insan hakları savunucuları ve sivil toplum örgütleri, bu rakamların gerçek durumu yansıtmadığını vurguluyorlar.

• İnsan Hakları Derneği'nin raporuna göre, sadece 2019 yılında işkence iddiaları %80 oranında artmıştır.
• Uluslararası Af Örgütü'nün 2017 yılı raporuna göre, Türkiye’de muhaliflere yönelik keyfi, usulsüz ve uzun süren tutuklamalar yaygındır.

İşkence ve keyfi tutuklamaların sadece mağdurları değil, aynı zamanda demokratik toplumu da olumsuz etkilediği unutulmamalıdır. Bu ihlaller, toplumdaki güvensizlik duygusunu arttırarak insan haklarına duyarlılığı azaltmaktadır.

İnsan haklarına saygı duyan bir toplum oluşturmak için, öncelikle işkence ve keyfi tutuklamaların önüne geçmek gerekmektedir. Bu amaçla, hükümetin insan haklarını koruma yönünde atacağı adımlar ve sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri son derece önemlidir.

OHAL Dönemi ve İnsan Hakları İhlalleri

2016 yılında ülkemizde ilan edilen OHAL dönemi, yaşanan darbe girişimi sonrası gerçekleştirilmişti. Bu dönemde insan haklarına yönelik ciddi ihlaller yaşandı. OHAL dönemi sürecinde, birçok kişi hukuksuz bir şekilde tutuklandı, işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. Sürecin sona ermesine rağmen, insan hakları ihlalleri hala devam etmektedir.

Bu dönemde, özellikle ifade özgürlüğüne yönelik yapılan müdahaleler dikkat çekmektedir. Dernek, sendika gibi sivil toplum kuruluşlarına yönelik baskılar artmış, gazeteciler haksız yere tutuklanmış veya işlerinden uzaklaştırılmıştır. OHAL dönemi boyunca çıkarılan KHK’lar ile birlikte ülkedeki yargı sistemi de ciddi bir şekilde zedelenmiştir.

Uluslararası İnsan Hakları Örgütleri, OHAL dönemi boyunca yaşanan insan hakları ihlallerine dikkat çekerek Türkiye’nin insan hakları konusundaki zayıf durumunu gündeme taşımıştır. OHAL döneminin sona ermesine rağmen, insan haklarına yönelik baskıların hala devam etmesi, ülkede demokratikleşme ve insan hakları alanındaki çalışmaların sürdürülmesi gerektiğini göstermektedir.

Ülkemizin insan hakları konusundaki durumunun daha iyiye gitmesi için insan haklarına saygılı bir toplum olma yolunda adımlar atmak gerekmektedir. Bu adımların atılması ile birlikte, ülkemizde insan hakları ihlalleri sayısı da azalacaktır.

Kürt Sorunu ve İnsan Hakları

Ülkemizde Kürt sorunu yıllardır var olan bir konu. Kongreya Civaka Demokratîk (KCK) soruşturması, Sur, Cizre ve Nusaybin gibi bölgelerde yaşanan çatışmalar Kürtlerin insan haklarına olan etkisini arttırdı. Özellikle bölge halkının evleri yıkıldığı, yolların kapatıldığı ve sürekli olarak baskı altında tutulduğu birçok haberde yer almıştır.

Ayrıca, Kürtlerin anadilinde eğitim alma hakkının sınırlandırılması da insan hakları ihlalleri arasındadır. Bölgede yaşayanlar, temel hak ve özgürlüklerini kullanmakta zorlanmaktadır. Bu nedenle, Kürt sorununun insan haklarına olan etkisi daha fazla tartışılmalı ve çözüme ancak insan haklarına saygı gösterilerek ulaşılabilir.

Yukarıda belirtilen sorunların yanı sıra, çatışmalarda yaşanan ölümler ve gözaltı sürelerinin uzaması da ciddi insan hakları ihlalleri olarak değerlendirilebilir. Bölge halkının güvenliği sağlanarak Kürt sorununun çözüme kavuşması, Türkiye'nin insan hakları açısından daha iyi bir seviyeye ulaşması açısından önemlidir.

İfade Özgürlüğünün Sınırlandırılması

Son yıllarda ülkemizde ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler ve sınırlandırmalar artarak devam ediyor. Gazeteciler, yazarlar ve sosyal medya kullanıcıları sürekli olarak sansürlenmekte ve ifade özgürlükleri kısıtlanmakta.

Bu durumun insan haklarına etkileri oldukça büyük ve vahimdir. Bireylerin düşüncelerini ifade etme özgürlüklerinin sınırlandırılması, demokratik bir ülkede kabul edilemez. İfade özgürlüğünün kısıtlanması, bireylerin bilgi edinme ve fikir alışverişinde bulunma özgürlüklerini de elinden alır.

Bazı durumlarda ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleler cezai yaptırımlarla sonuçlanmakta ve bireyler hapis cezalarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum, bireylerin yaşam hakkı ve özgürlüğüne yapılan açık bir saldırıdır.

İfade özgürlüğüne yönelik müdahalelere karşı çıkmak ve bireylerin düşüncelerini özgürce ifade edebilmesini sağlamak, insan hakları açısından oldukça önemlidir. Her bireyin düşünce ve ifade özgürlüğüne saygı göstermek, demokratik bir ülkenin vazgeçilmez bir özelliğidir.

İşkence Örnekleri ve Vicdani Ret

İşkence, insan hakları ihlalleri arasında en ağır ve kabul edilmez olanlardan biridir. Ne yazık ki, ülkemizde de son yıllarda artan şekilde işkence iddiaları gündeme gelmektedir. İşkenceye maruz kalanlar, fiziksel ve psikolojik olarak büyük acılar çekerler.

Bu konuyla ilgili örnekler çoktur. Sadece son dönemlerde ortaya çıkan olaylardan birkaçı şöyledir: İstanbul'da bir avukat, gözaltında işkence iddiasında bulunarak yaşadıklarını anlatmıştır. Ankara'da ise bir kadın polis memuru, meslektaşları tarafından işkenceye maruz kalmıştır. Bu örnekler sadece birkaçıdır, ancak işkenceye maruz kalanların sayısı maalesef çok daha fazladır.

İşkenceye maruz kalanların bir kısmı, yaşadıkları acı ve işkenceyi anlatmaktan çekindikleri için sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Ancak bazıları da vicdani ret hakkını kullanarak, yaşadıklarını başka insanlarla paylaşmak istiyorlar.

Vicdani ret, kişinin kendi vicdanına aykırı olan bir uygulamaya karşı çıktığını ifade etme hakkıdır. İşkenceye maruz kalanlar da işkence karşısında susmak yerine vicdani ret hakkını kullanarak, yaşadıkları işkenceyi ya da tanıklık ettikleri işkenceleri anlatarak, haksızlıklara karşı mücadele edebilirler.

İşkencenin önlenmesi ve işkenceye maruz kalanların haklarının korunması için güçlü yasal düzenlemelerin yapılmış olması gerekmektedir. Ayrıca, hükümet yetkililerinin işkenceye sıfır tolerans politikası izlemesi ve işkence iddialarını ciddiye alarak soruşturma yapması gerekmektedir. Ancak özellikle son dönemlerde, işkenceye karşı mücadelede yasal ve fiili engellerin artması, işkenceye maruz kalanların sayısının artmasına neden olurken, vicdani ret hakkı gibi temel insan haklarının da sınırlandırılmasına neden olmuştur.

İşçi Hakları ve Çocuk İşçiliği

Ülkemizde işçi hakları, çalışma koşulları ve sendikal özgürlükler açısından birçok eksiklik bulunuyor. Bu durumun sonucunda, gerek sendikal örgütlenme gerekse işçi haklarının korunması noktasında birçok sıkıntı yaşanıyor.

Bu bağlamda, çalışma saatleri, ücretler, iş sağlığı ve iş güvenliği gibi konuların düzenlenmesi ve işçilerin haklarının korunması önem arz ediyor. İşsizlik oranının ve geçici iş imkânlarının fazlalığı, işçilerin haklarını koruma konusunda işverenler lehine çalışıyor.

Çocuk işçiliği ise hala önemli bir sorun. Türkiye'de 15 yaşın altındaki yaklaşık 1 milyon çocuk çalışıyor. Bu çalışan çocukların yüzde 70'i, eğitim hayatını zorunlu olarak bırakmak zorunda kalıyor. Ayrıca, bu çocuklar genellikle düşük ücretli, tehlikeli ve sağlıksız işlerde çalışıyorlar. Bu durumun çözümü için çocuk işçiliğinin yasaklanması ve eğitimli işçiler olarak çalışanların da haklarının korunması gerekiyor.

Bununla birlikte, son yıllarda bu konuda atılan adımlar da yok değil. Çalışma Bakanlığı tarafından yapılan denetimler arttırılırken, çocuk işçiliği gibi konularda da yasa değişiklikleri ve kampanyalar düzenleniyor. Ancak, bu konuda hala çok yol alınması gerekiyor.

Sendikal Haklar ve Toplu İş Sözleşmesi

Ülkemizde sendikal haklar ve toplu iş sözleşmeleri konusu da insan hakları ihlalleri arasındadır. Sendikaların işçi haklarını korumak ve iş koşullarını iyileştirmek için kurulmasına rağmen, sendikal hakların sık sık ihlal edildiği görülmektedir.

Sendikal faaliyetlerde bulunan işçiler işten çıkarılmak, baskı altına alınmak veya şiddete maruz kalmak gibi sorunlarla karşılaşabilirler. Öte yandan, toplu iş sözleşmesi sürecinde işverenlerin işçilere baskı yaparak haklarının ellerinden alınması gibi durumlarla karşılaşılması da söz konusudur.

Bu sorunlar, hem işçi hem de işveren tarafından ortaya çıkabilir. Sendikaların ve toplu iş sözleşmelerinin gerektirdiği düzenlemelere uyulmaması, her iki taraf için de sorunlar yaratabilir.

Sendikal haklar ve toplu iş sözleşmeleri konusunda yaşanan sorunlar, ülkedeki işçi haklarına olan etkiyi de doğrudan etkiler. Bu nedenle sendikal hakların korunması ve olumsuz durumların engellenmesi, işçi haklarının korunması açısından son derece önemlidir.

Çocuk İşçiliği ve Eğitim

Çocuk işçiliği, ülkemizde uzun yıllardır var olan bir sorun. Bu sorunun en önemli sebeplerinden biri ise eğitim sorunları olarak öne çıkıyor. Çocukların eğitime erişimleri sınırlı olduğu için aileleri tarafından iş hayatına yönlendiriliyorlar.

Çocuk işçiliğinin önlenmesi için eğitim sorunlarına çözüm bulunması gerekiyor. Bunun için öncelikle çocukların eğitim hakkı korunmalı ve eğitime erişimleri kolaylaştırılmalıdır. Ayrıca eğitim kalitesinin artırılması ve okul hayatının çocuklar için daha cazip hale getirilmesi de önemli bir adım olacaktır.

Bunun yanı sıra, okulu terk etmiş veya okulda başarısız olan çocuklara yönelik destek programları oluşturulabilir. Bu programlar çocukların okula devam etmelerine, eğitimlerine devam etmelerine ve iş hayatına girmeden önce gerekli donanımlara sahip olmalarına yardımcı olabilir.

Ülkemizde, çocuk işçiliği konusunda farkındalık çalışmalarına da büyük ihtiyaç var. Toplumda, çocuk işçiliğinin kabul edilemez olduğu ve çocukların eğitime devam etmelerinin önemli olduğu konusunda farkındalık oluşturulmalıdır. Bu çalışmaların medya desteği ve toplumsal kuruluşların işbirliğiyle gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Ğçmelerin eğitim ve iş hayatında daha iyi koşullara erişerek yaşamlarını sürdürebilmeleri için şartlar oluşturulmalıdır. Bu şartların oluşturulması için hem bireysel hem de toplumsal düzeyde atılacak adımlarla çocuk işçiliğinin önlenmesi mümkündür.

Kadın Hakları

Kadın hakları, ülkemizde yakın zaman öncesine kadar yeterince ele alınmayan bir konuydu. Ancak son yıllarda kadınların maruz kaldığı şiddet olayları ülkemizde gündem oluşturdu ve kadın haklarına yönelik çalışmalar arttı. Ne yazık ki, hala kadın haklarına yönelik ihlaller yaşanmaktadır. Bu ihlallerin nedenleri arasında toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, kadınların eğitim ve istihdam olanaklarına sınırlı erişimleri, geleneksel cinsiyet rolleri ve aile içi şiddet gibi faktörler yer almaktadır.

Aile içi şiddet ülkemizde en yaygın kadın hakları ihlallerinden biridir. Kadınların, evli oldukları veya birlikte yaşadıkları erkekler tarafından fiziksel, psikolojik veya cinsel şiddete maruz kalmaları hala sıkça görülen bir durumdur. Bu durumun ülkemizde yeterince ciddiye alınmaması, kadınların suskunluğunu ve şiddete uğradıklarını bildirme konusundaki çekincelerini arttırmaktadır.

Kadınların iş hayatına katılımı ülkemizde malesef yeterince yüksek değildir. Kadınların iş hayatına katılımının engellenmesinde yine toplumsal cinsiyet ayrımcılığı etkili olmaktadır. Kadınların iş hayatına katılımının arttırılması için değişik yasal düzenlemeler yapılmıştır. Kadın çalışanlara yönelik koruyucu tedbirler alınması, kadınların iş güvencesinin sağlanması ve kadınların eğitim ve istihdam olanaklarının arttırılması gibi adımlar atılmıştır.

Kadın hakları konusunda atılan olumlu adımların artarak devam etmesi önemlidir. Kadınların eşit haklara sahip olduğu bir toplumda yaşamak için hepimizin bu konuya daha fazla odaklanması gerekmektedir.

Aile İçi Şiddet

Aile içi şiddet, ülkemizde en yaygın insan hakları ihlallerinden biridir. Bu konuda kanunlar ve yönetmelikler var olsa da, uygulamada problemler yaşanmaktadır. Devletin aile içi şiddeti önlemek ve mağdurların haklarını korumak için daha fazla çaba göstermesi gerektiği düşünülmektedir.

Yaşanan sorunların en önemlilerinden biri, aile içi şiddeti uygulayan kişilerin cezalandırılmamasıdır. Ayrıca, mağdurların yardım almak için başvurabilecekleri kurumların yetersiz olması, aile içi şiddeti sona erdirme sürecini zorlaştırmaktadır. Mağdurların kendilerini güvende hissetmeleri ve yardım almaları için daha güçlü destek mekanizmalarının oluşturulması gerekmektedir.

Aile içi şiddet konusunda çözüm önerileri arasında, toplumda farkındalık yaratmak ve aile içi şiddetin kabul edilemez olduğunu vurgulamak yer almaktadır. Kanunlar ve kullanılabilirliği artırılmış hizmetler, şiddete maruz kalan kişilerin korunmasına yardımcı olabilir. Ayrıca, şiddet uygulayan kişilerin rehabilitasyonu için programlar sunulmalıdır.

• Aile içi şiddet, ülkemizdeki en yaygın insan hakları ihlallerinden biridir.
• Devletin, aile içi şiddeti önlemek ve mağdurların haklarını korumak için daha fazla çaba göstermesi gerekmektedir.
• Mağdurların yardım almak için başvurabilecekleri kurumların yetersiz olması, aile içi şiddeti sona erdirme sürecini zorlaştırmaktadır.
• Toplumda farkındalık yaratmak ve aile içi şiddetin kabul edilemez olduğunu vurgulamak çözüm önerileri arasında yer alır.
• Kanunlar ve kullanılabilirliği artırılmış hizmetler, şiddete maruz kalan kişilerin korunmasına yardımcı olabilir.
• Şiddet uygulayan kişilerin rehabilitasyonu için programlar sunulmalıdır.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadın İstihdamı

Kadınların çalışma hayatındaki yerinin artması, toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları ile destekleniyor. Ancak ülkemizde, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda hala birçok sorun bulunuyor. Kadınların istihdama katılımı konusunda ülkemiz, OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyor.

Kadınların iş gücüne katılımının artması için çeşitli çalışmalar yürütülüyor. Bu çalışmalar, özellikle kadınların meslek edinmeleri ve iş hayatına atılmaları sürecinde destek almalarını amaçlıyor. Ancak, kadınlar iş hayatına adım atarken birçok zorlukla karşılaşıyorlar.

Toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları ile birlikte, kadınların istihdamında yaşanan sorunları ele almak ve çözüm önerileri sunmak gerekiyor. Bu kapsamda, kadınların iş hayatındaki haklarına ve sorunlarına yönelik bilinçlendirme çalışmaları yapılması, kadınların meslek edinmeleri konusunda desteklenmeleri ve kadınların iş hayatında ayrımcılıkla karşılaşmamalarının sağlanması gerekiyor.

Ayrıca, kadınlar iş hayatına katılmaları sürecinde çocuk bakımı, ev işleri gibi sorumluluklarla da karşı karşıya kalıyorlar. Bu sorunların çözümü için de işverenlerin, kadınların iş-yaşam dengesi sağlamalarına yönelik esnek çalışma saatleri, kreş gibi olanaklar sunmaları gerekiyor.

Sonuç olarak, kadınların iş hayatında eşit haklara sahip olmaları ve iş gücüne daha fazla katılım sağlamaları, hem toplumsal cinsiyet eşitliği hem de ekonomik kalkınma açısından önem taşıyor. Bu nedenle, ülkemizde kadınların istihdama katılımının artırılması için toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarının etkin bir şekilde yürütülmesi gerekiyor.

Sığınmacı Hakları ve Göç Politikaları

Son yıllarda dünya genelinde yaşanan çatışmalar, savaşlar ve doğal afetler nedeniyle milyarlarca insan evlerini terk ederek başka ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Ülkemiz de bu göç akımının en yoğun hissedildiği ülkelerden biri haline geldi.

Göçmenlerin ülkemizdeki hakları ise her geçen gün konuşuluyor. Sığınmacıların sağlık hizmetleri, barınma ve eğitim hakları gibi birçok temel haklarına erişimleri sınırlı oluyor. Ülkemizdeki göçmenler, ayrımcılık ve şiddete maruz kalabiliyorlar.

Ayrıca, göç politikalarındaki eksiklikler de sığınmacıların yaşadığı sorunların temel nedenlerinden biri haline geldi. Geçici koruma statüsü, sığınma talebinin çok yavaş işlenmesi, sınırların zorla geri çevirilmesi gibi politikalar, milyarlarca insanın daha insan onuruna yakışır koşullarda yaşama mücadelesi vermesine neden oluyor.

Uluslararası insan hakları standartları, sığınmacıların insan haklarına tam erişimini sağlamayı ve ayrımcılığı engelleyeceğini belirtirken, ülkemizde bu standartların tam olarak uygulanıp uygulanmadığı konusu tartışmalı bir konu olmaya devam ediyor.

Ülkemizdeki göç politikalarının ve sığınmacıların haklarının korunması, uluslararası insan hakları sözleşmelerine uygun hareket edilmesi ve sığınmacıların insan onuruna yakışır koşullarda yaşayabilmesi için daha fazla çaba sarf edilmesi gerekiyor.

Uluslararası Sözleşmeler ve İç Hukuk

Ülkemizdeki göçmen ve sığınmacılara yönelik uluslararası insan hakları sözleşmeleri, iç hukuk tarafından yeterince uygulanıyor mu?

Birçok uluslararası insan hakları sözleşmesi, ülkemizdeki göçmen ve sığınmacıların insan haklarını korumaya yönelik hükümler içerir. Örneğin, 1951 Cenevre Sözleşmesi, uluslararası korumaya ihtiyaç duyan kişilerin haklarını korurken, 1984 Birleşmiş Milletler İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme, işkence veya kötü muamele riski altındaki sığınmacıların korunması için geliştirilmiştir.

Ne yazık ki, uluslararası sözleşmelerin iç hukukta yeterince uygulanmaması nedeniyle, ülkemizdeki göçmenler ve sığınmacılar insan hakları ihlallerine maruz kalabiliyorlar. Örneğin, mültecilere verilen geçici koruma statüsünü belirleyen kanun, yabancıların çalışma koşullarını düzenleyen kanuna göre daha zayıf koruma sağlar.

Ayrıca, sığınmacılara sağlanan sağlık hizmetlerinin yeterliliği, barınma koşulları, eğitim erişimi ve adil yargılanma hakkı gibi konularda da eksiklikler bulunabilir. Bu nedenle, hem uluslararası sözleşmelere uygun bir şekilde hem de etkili bir şekilde uygulanacak iç hukuk hükümleri ile ülkemizdeki göçmen ve sığınmacıların insan haklarına saygı gösterilmesi gerekmektedir.

Uluslararası Sözleşmeler	İç Hukuk
Cenevre Sözleşmesi	Mülteci Kanunu
Birleşmiş Milletler İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme	Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu

Ülkemizin daha iyi bir geleceği için, insan haklarına saygı gösterilmesi ve eşitlik ilkesine uygun bir şekilde hareket edilmesi gerekmektedir. Ülkemizin, uluslararası insan hakları standartlarına uygun bir şekilde hareket eden, demokratik ve özgürlüklerle dolu bir ülke olması dileğiyle.

Çocuk Sığınmacılar

Ülkemizde bulunan sığınmacıların pek çoğu çocuklardan oluşuyor. Bu çocuklar, sadece ülkelerindeki savaştan kaçmakla kalmayıp, ülkemizdeki zorluklarla da karşılaşıyorlar. Yeterli koruma sağlanamayan, eğitim ve barınma gibi temel haklarından mahrum olan bu çocukların durumu oldukça hassas bir konu.

Bu çocukların hakları, başta eğitim ve sağlık olmak üzere, sıklıkla ihlal ediliyor. Çalışma hayatına erken yaşta atılmaları, sömürülmeleri, kaçırılma ve tacize maruz kalmaları gibi sorunlar da bu çocuklarla ilgili gündemde olan konular arasında yer alıyor.

Çözüm olarak, öncelikle bu çocuklara yeterli koruma sağlanması, barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Eğitim haklarına gösterilecek özen de unutulmamalı, görmezden gelinmesi kabul edilemeyecek bir konu olduğu gerçeği ile yaklaşılmalıdır.

İşbirliği halinde hareket edilerek, bu çocukların haklarına saygı gösterilmesi ve korunması, ülkemizin insan hakları ve üstünlüğüne dair taahhütlerimizin yerine getirilmesi adına elzemdir. Devlet kurumları, sivil toplum ve uluslararası insan hakları kuruluşları arasındaki etkili bir koordinasyon, çocuk sığınmacıların haklarının korunması açısından oldukça önemlidir.

Unutulmamalıdır ki, çocuklar geleceğimizin teminatıdır ve onlara yapılan en ufak bir haksızlık, insanlığa yapılan bir haksızlık demektir. Bu nedenle, çocuk sığınmacıların haklarına her zaman saygı gösterilmeli ve toplum olarak onların yanında yer alınmalıdır.