Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımları, kadınların toplumda nasıl konumlandığına ve kültürel yapıların nasıl şekillendiğine odaklanır Bu yaklaşım, toplumsal cinsiyet eşitliği ve adaleti için mücadele eder ve kadınların sesini duyurur Bu makalede, kültürel antropolojinin feminist yaklaşımlarını detaylı bir şekilde inceleyeceksiniz

Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımları, son yıllarda büyük bir ilgiyle ele alınan konulardan biridir. Feminist antropoloji, toplumsal cinsiyet rollerine ve bu rollerin toplumsal yapı içinde nasıl işlediğine dair eleştirel bir yaklaşım sunar. Bu makalede, kültürel antropolojinin feminist yaklaşımlarının genel bir tartışması yapılacaktır.

Feminist antropolojinin tarihi, feminist düşüncenin cinsiyet rolleri konusundaki eleştirileri ve değişim talepleri, kadınların rolü ve pozisyonu, cinsiyetçilik ve marjinalleştirilmiş grupların sorunları, öznel deneyimler ve feminist metodoloji gibi birçok konu, kültürel antropolojinin feminist yaklaşımlarını anlamak için ele alınmalıdır.

Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımları konusunda yapılan araştırmalar, kültürel yapı içinde meydana gelen cinsiyet ayrımcılığına dikkat çeker ve bu ayrımcılığın ortadan kaldırılması için çözüm önerileri sunar. Feminist antropoloji, kadınların ve marjinalleştirilmiş diğer grupların sorunlarını göz önünde bulundurarak, toplumsal yapı içindeki adaletsizliklere karşı mücadele eder.

Feminist antropolojinin tarihi

Feminist antropoloji, kadınların, erkeklerin ve toplumsal cinsiyet rollerinin kültürel olarak nasıl oluştuğunu ve nasıl işleyiş gösterdiğini inceleyen bir disiplindir. Bu disiplinin tarihi, 1960'lı yıllarda özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nde başlamıştır. Feminizmin etkisiyle, sosyal bilimlerde kadınlar ve toplumsal cinsiyet üzerine araştırmalar ve çalışmalar yapılmaya başlamıştır.

Feminist antropolojinin kurucuları arasında, Joan Scott, Sherry Ortner, Gayle Rubin ve Michelle Rosaldo gibi isimler yer almaktadır. Bu isimler, geleneksel antropolojik çalışmaların cinsiyet bakış açısından çarpıtılmış olduğuna dikkat çekerek, kadınların hayatlarına ve toplumsal yapıya dair yeni bir bakış açısı getirmişlerdir.

Bu dönemde feminist antropologlar, ev işleri gibi kadınlara ait geleneksel işlerin nasıl görmezden gelindiğini ve kadınların sosyal hayatta marjinalleştirildiğini vurgulamışlardır. Ortner, kadınların sosyal ve ekonomik düzen içindeki konumlarını ele alarak, kadınların ev işlerine ayırdıkları zamanın, toplumsal hayatta daha az değerli kabul edildiğini göstermiştir.

Feminist antropoloji, 1970'lerin sonlarına doğru, etnografik çalışmaların ve öznel deneyimlerin önemli kabul edildiği bir döneme girmiştir. Bu dönemde feminist antropologlar, kadınların sosyal hayatta nasıl bir rol aldığına dair araştırmalar yapmışlar ve kadınların hayatlarının toplumsal cinsiyet normları tarafından şekillendirildiği konusunda farkındalık yaratmışlardır.

Feminist antropolojinin tarihi, kadınların hayatlarına ve toplumsal yapıya dair yeni bir bakış açısı getirerek, antropoloji disiplininin cinsiyet bakış açısından çarpıtılmış olduğuna dikkat çekmiştir. Feminist antropologlar, kadınların sosyal hayatta marjinalleştirilmesine ve toplumsal cinsiyet normlarının kadınların hayatlarına nasıl yerleştiğine dair araştırmalar yaparak, sosyal bilimlere önemli katkılar sağlamışlardır.

Kadın, erkek ve cinsiyet

Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımları, kadın, erkek ve cinsiyet gibi konulara özellikle yoğunlaşmaktadır. Cinsiyet rolleri, toplumsal cinsiyet ve feminizmin bu konulara yaklaşımı, kültürel antropolojinin araştırmalarındaki önde gelen konulardan biridir.

Cinsiyet rolleri, kültürel olarak belirlenmiş sosyal normlar ve beklentilerdir. Kadınlara veya erkeklere atfedilen davranış, meslek ve yetenekler gibi özellikler, cinsiyet rollerinin kapsamına girer. Toplumsal cinsiyet ise, bu rollerin sosyal yapı içinde nasıl işlev gördüğünü ve bireylerin cinsiyet kimliğiyle ilgili nasıl algılandıklarını ifade eder.

Feminizm ise, cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda geliştirilmiş bir felsefi ve siyasi harekettir. Feminizm, toplumsal cinsiyetin ortadan kaldırılması ve kadınların eşit haklara sahip olması için mücadele eder. Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımları da, bu konuların araştırılması ve bireylerin cinsiyet rolleri üzerindeki deneyimlerinin incelenmesi ile ilgilidir.

Cinsiyet rolleri, günümüzde feminist teorinin eleştirel bakış açısıyla değerlendirilmektedir. Bu süreçte kadınlar, tarih boyunca marjinalleştirilmiş ve cinsiyetçilikle mücadele etmek durumunda kalmışlardır. Bu nedenle feminist yaklaşımlar, cinsiyet rollerinin oluşumunda ve değişiminde dikkate alınması gereken önemli bir araştırma alanıdır.

Toplumsal cinsiyet kavramı, cinsiyet rollerinin sosyal ve kültürel yapı içindeki işlevlerine vurgu yapar. Cinsiyet rolleri, toplumun bireysel, sosyal ve kültürel yapılarına bağlı olarak değişir. Bu nedenle feminist yaklaşımlar, cinsiyet rolleri konusunda multidisipliner bir araştırma yapılmasının gerekliliğini ortaya koyar.

Cinsiyet rolleri

Cinsiyet rolleri, toplumsal beklentiler ve normlar tarafından şekillendirilmiştir. Toplumsal yapılar, cinsiyet rollerini belirleyen kural ve sınırlamaları uygulayarak, bireylerin belirli davranışlar sergilemesini beklerler. Bu davranışlar çoğunlukla cinsiyet kimliklerine göre belirlenir. Medya, eğitim kurumları ve diğer toplumsal yapılar, çocukların cinsiyet kimliklerini belirlemelerinde önemli bir rol oynarlar.

Ancak, son yıllarda feminist hareketler, bu cinsiyet rollerinin belirlenmesindeki sınırları zorlamış ve değişim talepleri dile getirmişlerdir. Feminist düşünce, kadınların sadece belirli rollerde olması gerektiğine dair sınırlayıcı toplumsal normların kırılması gerektiği üzerinde durur. Cinsiyet rollerinin belirlenmesindeki sınırları kaldırarak, kadın ve erkeklerin belirli davranışlar sergilemesi yerine, her bireyin özgür iradesine saygı duyulması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu değişim, kadınların toplumsal hayatta daha fazla var olmalarını ve kendilerini ifade etmelerini sağlamaktadır.

• Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için, cinsiyet rolleri ile alakalı bazı değişiklikler yapılmıştır.
• Bu cinsiyet rollerinin kaldırılması için ise, kadınlar ve erkekler arasındaki fırsat eşitliği sağlanmaya çalışılmaktadır.

Cinsiyet rolleri belirgin bir şekilde toplumsal yapı tarafından oluşturulduğu için, bunların değiştirilmesi de toplumsal bir süreçtir. Toplumsal değişim yavaş ancak emin adımlarla gerçekleşirken, kadınların güçlenmesi ve toplumsal hayatın her alanında var olmaları için çalışmalar devam etmektedir.

Toplumsal cinsiyet

Toplumsal cinsiyet, kişinin biyolojik cinsiyeti yerine toplumsal olarak belirlenmiş cinsiyet kimliğidir. Toplum, kişinin cinsiyetine göre belirli roller ve davranışlar belirler. Bu nedenle, kadınlar ve erkekler arasında toplumsal cinsiyet farklılıkları mevcuttur. Bu farklılıkların kökeni, kültürel normlar ve toplumsal yapıdaki cinsiyet rollerinin oluşumudur.

Cinsiyet rolleri, toplumsal cinsiyetin belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Kadınların ve erkeklerin ne yapması gerektiği, nasıl giyinmeleri gerektiği, hangi işleri yapabilecekleri gibi konularda belirli toplumsal beklentiler vardır. Bu beklentiler toplumsal yapı içinde cinsiyetler arasında farklılaşma yaratır.

Toplumsal cinsiyet kavramı, kadın-erkek ilişkilerini ele alırken büyük önem taşır. Toplumun cinsiyete göre ayırdığı roller ve beklentiler, cinsiyetler arasındaki eşitsizlikleri de beraberinde getirir. Feminist antropoloji, toplumsal cinsiyet farklılıkları konusunda eleştirel bir yaklaşım benimser. Feministler, cinsiyet farklılıklarının toplumsal ve kültürel yapıdaki nedenlerini ve bu farklılıkların kadınlara karşı ayrımcılık yaratan sonuçlarını tartışırlar.

Toplumsal cinsiyet farklılıklarının toplumsal yapıdaki nedenlerini anlamak, cinsiyet eşitliği için önemlidir. Toplumda var olan cinsiyetçi normların sorgulanması, kadınların ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu bir toplum yaratmak için atılacak önemli adımlardan biridir.

Feminist yaklaşımlar

Feminizm, cinsiyet rollerinin toplumsal yapı tarafından nasıl dayatıldığı eleştirisi yapar ve bu rollerin kadınların hayatlarında nasıl yansıdığına odaklanır. Feminist antropolojide yapılan araştırmalar, kadınların toplumsal statülerine dair kavramları ve toplumsal yapıda kadın-erkek hiyerarşisini inceler. Feminist düşünce, cinsiyet rolleri konusunda toplumsal değişim talep ederek, toplumsal yapıdaki erkek egemenliğini, ataerkilliği sorgular.

Feminizm, cinsiyet eşitsizliği sorununa dair kazanımlar elde etse de, suistimal edilmekte ve hakarete uğramaktadır. Feminizmin toplumsal hayatta daha çok yer etmesi ve cinsiyet eşitliği konusunda karar vericilerin uygun politikalar üretmesi gereklidir. Bu sayede, kadınların güçlenmesi ve toplumsal hayatta daha fazla yer almaları sağlanacaktır.

Kadınların rolü ve pozisyonu

Kadınlar toplumsal hayatta önemli bir role sahiptirler. Ancak, tarihsel olarak kadınlar erkeklerle eşit muamele görmedi. Kadınlar ikinci sınıf vatandaş olarak görüldü ve pek çok alanda erkeklerin gerisinde kalıp, marjinalleştirildiler. Feminist antropoloji çalışmaları, bu eşitsizliği ve marjinalizasyonu ele alarak, kadınların toplumsal statüsünü ayrıntılı bir şekilde inceledi.

Kadınların konumu, kültürel yapıdan bağımsız değildir. Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olabilmesi için kültürel yapının değiştirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, feminizm, toplumsal cinsiyet rollerinin değiştirilmesi ve kadınların marjinalleştirilmesine ilişkin konuları ele alır. Feminist antropolojik çalışmalar ise kadınların toplumsal hayatta güçlendirilmesine yönelik politikalar üretmeyi ve kadınların statüsünün artırılmasını hedefler.

Bu alanda yapılan bir araştırmada, kadınların sosyal hayatta yerini alması için çalışma saatleri ve diğer sosyal aktivitelerin düzenlenmesini sağlayan politikalar önerilmiştir. Kadınların aynı zamanda erkeklerle eşit statüye sahip olabilmeleri için eğitim ve iş imkanlarının artırılması önerilmektedir. Bu politikaların uygulanması, kadınların toplumsal pozisyonunu artırmak için atılacak adımlardandır.

• Kadınların toplumsal hayatta özgürleşebilmeleri için kültürel yapının değiştirilmesi gereklidir.
• Feminist antropolojik çalışmalar kadınların güçlenmesini ve toplumsal statüsünün artırılmasını hedefler.
• Kadınların iş imkanları ve eğitim olanakları artırılarak toplumsal statüsü yükseltilebilir.

Cinsiyetçilik ve marjinalleştirilmiş gruplar

Kültürel antropoloji disiplini içinde feminizmin yeri oldukça önemlidir. Kadınların toplumsal hayatta marjinalleştirilmesi konusu, feminizmin yanı sıra diğer marjinal grupların durumu da ele alınarak incelenmelidir. LGBTQ+ bireyler, etnik ve dini azınlıklar, engelli bireyler gibi farklılıklara sahip olan gruplar, toplumsal hayatta birçok sorun ile karşı karşıya kalmaktadır.

Cinsiyetçilik, toplumsal cinsiyet rollerinin, cinsiyet kimliği ya da cinsel yönelim gibi farklılıklardan kaynaklı olarak, marjinalleşmiş grupların sorunlarına sebep olmaktadır. Bu nedenle kültürel antropoloji disiplini içerisinde, cinsiyetçilik kavramı ve bu kavramın tarihsel süreçte nasıl işlediği tartışılmalıdır. Marjinalleşen grupların sorunlarına ilişkin çözümler üretmek için toplumsal hayatta yaşamlarını sürdüren bu grupların, kendi özgün deneyimleri ile ilgili çalışmalar yapılması önemlidir.

Ayrıca, kültürel antropoloji disiplini içinde feminizmin yanı sıra diğer marjinalleşen grupların sorunlarına da yer verilmelidir. Mesela kendilerine ait bir toplumsal kimlikleri olan LGBTQ+ bireylerin, toplumda marjinalize edilmesi, heteronormatif yaklaşımların kabul görmesi gibi sorunlar da toplumsal hayatta ciddi sorunlara neden olmaktadır. Engelli bireylerin toplumsal hayattaki zorlukları ve azınlık statüsüne sahip olan grupların sorunları da kültürel antropoloji disiplini içinde ele alınmalıdır.

Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımları, toplumsal hayatta yaşayan farklı grupların sorunlarını tespit ederek, çözüm önerileri geliştirilmesine olanak sağlamaktadır. Feminist bakış açısı ile toplumsal hayatın cinsiyetçi ve marjinalleştirici boyutları ele alındığında, bu konularda yapılan çalışmaların toplumsal hayatta köklü değişimlere neden olabileceği düşünülmektedir.

Cinsiyetçilik

Cinsiyetçilik kavramı, bir cinsiyetin diğerinden daha üstün olduğunu savunan bir düşünce ya da tutum olarak tanımlanır. Tarihsel olarak, cinsiyetçilik kadınların erkeklerden daha az değerli olduğunu savunan bir anlayışla başlamıştır. Kadınlar, erkeklerin bireysel ve toplumsal hayatlarında ikincil bir role sahip olarak görülmüşlerdir.

Cinsiyetçilik, erkek egemen toplumlarda yaygın olarak görülen bir olgudur. Bu tutum, kadınların eğitimsiz ve zayıf olmalarını, erkeklerin ise güçlü ve lider olmalarını öngörür. Bu nedenle, kadınlar ve erkekler arasında ekonomik, sosyal ve siyasi olarak eşitsiz bir ilişki vardır. Ancak feminist antropolojide, cinsiyetçilik kavramının eleştirilmesiyle kadınların da toplumsal hayattaki yerleri ve özgürlükleri üzerinde odaklanılmıştır.

• Cinsiyetçilik, kadınların uygun olmayan davranışlar sergilediğinde marjinalleştirilmesi olarak da görülebilir.
• Bu marjinalleştirilme, bazı kültürlerde kadınlara toplumda "namuslu kadın" olmaları ve aileyi korumaları gerektiği telkin edilerek gerçekleştirilir.

Cinsiyetçiliğin tarihsel süreçte nasıl işlediği ve kadınlara etkisi incelendiğinde, kadınların pek çok haklarından yoksun bırakıldığı, sadece ev işleri yapmakla görevlendirildiği, erkeklerin haklarının kadın haklarından önce gelmesi gibi çeşitli örneklerle karşılaşılır. Ancak feminist antropoloji bu eleştirileri yaparak, kadınların toplumsal hayatta daha etkili bir role sahip olması için mücadele eder.

Marjinalleştirilmiş gruplar

Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımları kaçınılmaz olarak LGBTQ+ bireyleri ve engelli bireyleri de içermektedir. Bu gruplar, toplumda marjinalleştirilmelerine rağmen varlıklarını sürdürmektedirler. Feminist antropologlar, bu grupların sorunlarına, toplumsal yapılar içindeki yerleri ve bu yapıların nasıl adil bir şekilde değiştirilebileceği üzerinde çalışmalar yapmaktadır.

LGBTQ+ bireyleri, toplumsal cinsiyet rollerine uygun olmayan davranışları nedeniyle sıklıkla ayrımcılık ve şiddet ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Feminist antropologlar olarak, onların toplumsal yapıdaki yerlerini anlamaya ve değiştirilmesi gereken noktaları belirlemeye çalışmaktayız. Bu örnekte, toplumsal cinsiyet rolleri konusunda var olan katı normların nasıl yıkılabileceği konusunda çalışmalar yapılmaktadır.

Engelli bireyler ise, fiziksel ya da zihinsel engelleri nedeniyle toplumda sıklıkla marjinalleştirilirler. Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımları, bu bireylerin sorunlarını da ele almaktadır. Engelli bireylerin hayatlarını kolaylaştırmak için toplumsal yapıda yapılması gereken değişimler hakkında çalışmalar yapılmaktadır.

• Engelli bireylerin fiziksel ortamlara uyumlu hale getirilmesi
• Engelli bireylerin iş hayatında daha fazla yer almalarının teşvik edilmesi
• Toplumda yapılan ayrımcılığın engellenmesi için kampanyalar düzenlenmesi

Kültürel antropolojinin feminist perspektifi, toplum içinde marjinalleştirilmiş grupların sorunlarına daha duyarlı bir yaklaşım sağlamaktadır. Bu grupların toplumsal yapıda daha iyi bir konuma gelmeleri için gereken adımların belirlenmesine yardımcı olmaktadır. Feminist antropoloji, toplumsal cinsiyet konuları kadar, bu konuları da ele almaktadır ve toplumsal adaletin sağlanması için çalışmaktadır.

Öznel deneyimler ve feminist metodoloji

Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımlarına dair ele alınacak son konu, öznel deneyimler ve feminist metodoloji. Feminist antropoloji, deneyimleri bireysel olarak yaşayan insanların mücadelelerini de hesaba katarak disiplin içinde kendine bir yer açmıştır. Bu yaklaşım, bilimin nesnel olması gerektiği düşüncesinin aksine, deneyimleri kişisel olarak yaşayan insanların bakış açısından önemli bilgi kaynakları olarak görür. Bu açıdan bakıldığında, öznel deneyim, feminist antropolojide oldukça önemli bir yere sahiptir.

Feminist antropolojide metodolojik yaklaşımlar da öznel deneyimlerin önemini göz önünde bulundurarak şekillenir. Bu yaklaşımlar, bilimsel araştırmalarda genellikle devlet dışı topluluklar araştıran feminist araştırmaların temel ilkesini oluşturur. Bu metodolojik yaklaşıma göre, araştırmacılar, kendilerini araştırmaya konu olan topluluklarla birlikte ele alarak, katılımcı gözlem, etnografik görüşme, ritüel uygulama vb. yöntemlerle araştırmalar yaparlar.

Bu metodolojilerin feminist yapısının da altını çizmek gerekiyor. Çünkü feminist araştırmaları yürütenler, araştırmaya katılanlarla birlikte çalışarak, haklar ve toplumsal eşitlik talepleriyle ilgili araştırmalar yapmaktadırlar. Bu bağlamda, bu araştırmaların sonuçları, öznellikten soyutlanarak ortaya çıkar.

Sonuç olarak, feminist antropolojinin öznel deneyimlere ve feminist metodolojilere getirdiği yaklaşımlar oldukça önemlidir. Feminist antropolojinin bu yaklaşımları, araştırmalarda doğru ve adil sonuçlar elde etmek için gerekli olan en doğru yolu sağlamaktadır.

Öznel deneyimlerin önemi

Bilimsel araştırmaların hemen hemen hepsi, nesnel olmayı, öznel deneyimlerin tamamen dışında kalmayı ve fikirlerin tamamen kanıtlanabilir olmasını gerektirir. Ancak, kültürel antropolojinin feminist yaklaşımları öznel deneyimlerin de diğer belirleyici faktörleri birlikte dikkate almamız gerektiğini vurgular.

Kültürel bir fenomen olan cinsiyet rolleri gibi konularda öznel deneyimlere dayanan araştırmalar, araştırmacıların önyargılarını anlamalarına, belirli bir cinsiyetin dünyayı nasıl gördüğünü göstermelerine ve toplumsal değişimin nasıl gerçekleştiğini anlamalarına yardımcı olabilir. Öznel deneyimlerin önemli bir yeri vardır çünkü araştırmacıların toplumun bireyleri hakkında fikir edinmelerine ve bu deneyimlerin bireylerin hayatını nasıl etkilediğini anlamalarına yardımcı olurlar.

Bu nedenle, öznel deneyimlerin bilimsel araştırmalarda da önemli bir yeri vardır. Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımları, araştırmacıların insanları, toplumları ve kültürleri anlamalarında çok önemli bir rol oynamaktadır. Öznel deneyimlerin göz ardı edilmesi, araştırmaların tam olarak anlaşılamamasına ve toplumsal değişim sorunlarına çözüm bulunmasını zorlaştırabilir.

Feminist metodoloji

Feminist antropoloji, geleneksel antropoloji metodolojisini eleştirerek, öznel deneyimlere ve toplumsal cinsiyet farklılıklarına odaklanan yeni bir araştırma yaklaşımı geliştirmiştir. Feminist antropologlar, araştırma sürecinde öznel deneyimlere ve araştırmaya katılanların duygusal ve psikolojik durumlarına daha fazla odaklanmışlardır.

Feminist antropolojinin bir diğer önemli metodolojik yaklaşımı, "katılımcı gözlem"dir. Bu yaklaşımda, araştırmacının, araştırmaya katılanlar arasında yer alarak, araştırmayı daha iyi anlamaya ve kesin sonuçlar elde etmeye çalışması amaçlanmaktadır. Feminist antropologlar, toplumsal cinsiyet farklılıklarına, önyargılara ve ayrımcılığa daha duyarlı oldukları için, araştırma sürecinde daha fazla özen gösterirler.

Diğer bir metodolojik yaklaşım, "feminist teori"dir. Feminist antropologlar, sosyal yapıları incelemek için geleneksel antropolojik yöntemlerin yanı sıra, toplumsal cinsiyet farklılıklarının sosyal yapıdaki etkilerini de ele alırlar. Onlara göre, cinsiyet farklılıkları, toplumsal yapıya yön verir ve bu nedenle, bu farklılıkların anlaşılması, toplumsal yapıda gerçekleştirilecek değişiklikler için temel bir öneme sahiptir.

Bunun yanı sıra, "feminist siyaset" metodolojik yaklaşımı da sıklıkla kullanılır. Bu yaklaşımda, araştırmacılar, cinsiyet eşitliği gibi önemli feminist politikaların benimsenmesi için çaba gösterirler. Bu nedenle, araştırmacılar, kültürel antropolojide daha özgürlükçü, eşitlikçi ve adil bir yaklaşıma sahip olurlar.

Kısacası, feminist antropolojinin metodolojik yaklaşımları, geleneksel antropolojiye kıyasla, toplumsal yapıların cinsiyet farklılıklarından etkilendiğini vurgular. Hem araştırma sürecinde hem de sonuçlarının yorumlanmasında kadınların, marjinalleştirilmiş grupların ve toplumun tamamının daha fazla dahil edilmesi gerektiği vurgulanır.

Sonuç ve değerlendirme

Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımları, toplumsal cinsiyet rollerine ve güç ilişkilerine getirdiği eleştiriler ile oldukça önemli bir yer edinmiştir. Feminist antropolojinin tarihi, kadın-erkek ilişkileri ve cinsiyet rolleri, toplumsal cinsiyet kavramı ve marjinalleştirilmiş grupların sorunları gibi konular ele alınarak, feminist antropolojinin nasıl bir metodoloji ve yaklaşım sergilediği irdelenmiştir.

Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımlarının genel bir değerlendirmesi yapıldığında, toplumsal cinsiyetin bir yapı olarak kabul edilmesi gerektiği ve bu yapı içinde cinsiyet rollerinin kültürel olarak oluştuğu ve değişebildiği fikri öne çıkmaktadır. Feminist antropolojinin önemli bir temsili olan toplumsal cinsiyet kavramı, cinsiyet rollerinin belli bir toplumsal yapı ve düzen içinde işleyişini açıklamaya yönelik bir yaklaşım sergiler.

Bu bağlamda, feminist antropolojinin önemli bir başka ele alış noktası ise marjinalleştirilmiş gruplardır. Bu gruplar içinde en bilinenleri kadınlar, LGBTQ+ bireyler ve engellilerdir. Feminist antropoloji, bu grupların sorunlarına karşı hassas bir yaklaşım sergileyerek, marjinalleştirilmiş grupların güçsüz pozisyonlarını ve sistem içindeki yerlerini eleştirmektedir. Bu eleştiriler toplumsal cinsiyet kavramının bir diğer boyutunu da oluşturmaktadır.

Kültürel antropolojinin feminist yaklaşımlarına dair genel bir değerlendirme yaparsak, feminist antropolojinin kendine has bir metodoloji ve yaklaşım sergilediği görülecektir. Feminist antropolojinin öznel deneyimlerin bilimsel araştırmalarda önemli bir yere sahip olduğu fikrine dayanan kavramları ve toplumsal cinsiyet rollerinin eleştirisi, güç ilişkilerinde değişim talepleri üzerinde önemli bir etki yaratmaktadır.